Son yıllarda ekonomi kanallarında, köşelerinde tek duyulan, görülen, okunan merkez bankalarının politikaları. Peki, ekonomi sadece döviz, faiz, borsa, altından mı oluşmaktadır? Oikonomos sadece FED midir?
Ekonomi kelimesinin kökenine bakıldığında bu net bir şekilde görülebilir. Günümüzde finansal piyasalar ile ekonominin bütününün keskin bir şekilde karıştırıldığına bizzat şahit oluyoruz. Enflasyon karşısında varlığını dolarizasyon ile korumaya çalışan emekli öğretmen esnaf Salih Amca ve karşı komşu Ayşe Teyze bunları bilmiyor olabilir. Normal. Finansal okuryazarlık genelde düşük ülkemizde. PISA verilerine göre genelde ortalamanın altında kitap okuyoruz, o nedenle bu kısmı anlamak mümkün. Ama okumuş çocuklar dahi artık bu hataya düşebiliyor. Ekonomi yorumcularının birçoğunun hataya düştüğü yer işte burada başlıyor. Geçenlerde eski bir FED ekonomisti tivitlemiş. Özetle, büyümeyi ihracat ve iç tüketim olarak değil, potansiyel altı veya üstü diye ayırmak lazım diye, ülkenin üretim kapasitesini zorlayarak yüksek kurdan yapılan ihracatın istikrarsızlık, üretim potansiyelini aşağıya çekmek, daha fazla yoksulluk olarak döneceğini, yazmış. Şimdi, örneğin, Türkiye’nin ilk 10 ihracatçı firmasının yarısındaki çalışanlarına sizler aslında üretip ihracat yaparak kendinizi fakirleştiriyorsunuz, otomotiv ihracatı için kapasiteyi bu kadar zorlamayın, hatta ülke olarak kendi elektrikli otomobilinizi yapmayı bile düşünmeyin, ithalatla yüksek kurla açık vermeye devam edin, boş verin istihdamı, üretimi diye tivit atsa acaba aynı anlama gelir miydi bu sözler? 1929 Buhranında dünya Ford’un satılamayan arabaları nedeni ile ‘marketing’ ile tanıştı. Satılamayan mallar için talep yaratmak gerekiyordu. Yani Wall Street ile başlayan çöküş reel ekonomide taleple kendini gösteriyordu. COVID-19 ile finansal ekonomide yaşanan çöküş ise kendini arz tarafında gösteriyor artık. Bakalım bu yüzyılın icadı ne olacak? Pazarlama gibi bir trendy işletme fonksiyonu mu karşımıza çıkacak, yoksa Endüstri 4.0 seviye atlayıp artık evimizdeki robot süpürgeler çamaşır ve ütüye de yardımcı olarak yardımcı işgücü piyasalarına boyut mu atlattıracak? Yani bir önceki tivite bu gözle bir daha bakarsak, boş verin ihracatı üretimi, arz sıkıntılarının ayyuka çıktığı dünyada, Çin gerek Afganistan gerek tedarik zincirleri sorunu yaşarken, siz üretimi ve satışı kesin demek en büyük icat olur muhtemelen bu dünyada. Üstelik ekonomi literatüründe kaba bir özetle, istihdam, kalkınma, büyüme, hane halkının gelirinin artması gibi başlıkları ters yüz eden bir yaklaşım olur bu. Kim bilir, belki de Türkiye’de finansal ekonomi yorumcularının yeni normalden anladıkları budur. Ya da yine ekonomi literatüründeki ikiz/ikili açık modelini hala baz alıyorlardır?
Uzay Ekonomisi
TÜBİTAK 4007 projesinde İstanbul Arel Üniversitesi ve Büyükçekmece Milli Eğitim Müdürlüğü liderliğinde güzel bir bilim şenliği yapıldı geçen hafta. Bendeniz orada ‘Uzay Ekonomisi ve Endüstri 4.0’ konulu bir sunum ile yer aldım. Sunumu iade-i ziyaret olarak Hayriye Duruk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde şenliğin son gününde yaptım. Okulun girişinde yerde öğrencileri Piri Reis’in çizdiği dünyadaki en eski Amerika Kıtası haritası karşılıyor. Öğrenciler okula dünyaya açılan kapıdan girip çıkıyor. Şenlikte en güzel, eğlenceli ve umut doğuran kısım ise “En iyi astronot kıyafeti tasarım yarışması” idi. İlkokul öğrencisi miniklerin astronot kıyafetlerinin her biri ayrı ödül alacak cinstendi. Fakat dikkat çekici bir diğer unsur, iki tane NASA yazan tasarım hariç hepsinin üzerinde TUA (Türkiye Uzay Ajansı) yazmasıydı. Sanırız astronota karşılık bir isim bulunca yarışmanın ismini de güncelleriz. Çocukların bilim şenliğinde drone, üç boyutlu yazıcı, Türkiye’nin en gelişmiş mikroskoplarından biri, arttırılmış gerçeklik ve finans laboratuvarları, 3D yazıcıda basılmış elektrikli otomobil gibi teknolojileri deneyimlemesi küçük bir Teknofest havası yaşattı. Ama bilim ve teknoloji deyince uzaya yönelik bu ilginin, yarışma jürisinde iki değerli Astrofizik profesörü tarafından taçlandırılması aslında “İstikbal Göklerdedir” cümlesinin hakkını veren en önemli kuşaklar arası göstergeydi. Ben jüride değildim ama içlerinden biri ileride Astroekonomist olur, “Kim bilir?” diyerek heyecanlandım.
Üretim Ekonomisi
Fakat Hayriye Duruk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinin bir başka özelliği aslında beni çok etkiledi. Öğrencilerin okul yönetiminin ve öğretmenlerinin desteği ile kendi markaları ile ekmek üreterek döner sermaye üzerinden çevredeki hastane, okul ve kamu kurumlarına satmasıydı. Öğrendiğime göre günde 15 bin adet üretim kapasiteleri varmış. Lezzetini ise tarif edemem. Çocuklar bu işi biliyor. Şimdi filmi tekrar başa sararsak, biz bu teknik ve mesleki lisedeki çocuklara şunu demeliyiz diye anlamamız mı gerekiyor? Boş verin çocuklar siz üretim ekonomisini. Bu kadar güzel ekmeği üretip satmayın, hatta markalaşmayın, markalaşıp da ihracat filan hiç yapmayın, sakın döner sermaye ile yatırıma gidip kapasite artışına gitmeyin. Aman ha sakın büyümeyin, ek istihdam yaratmayın, yoksa fakirleşirsiniz, üretim potansiyelinizi daha da aşağıya çekersiniz. Siz iyisi mi FED FOMC kararlarını takip edin, onlar faiz arttırmasın diye dua edin, ekonomi literatüründe olmayan swap harici net rezerv safsatalarına inanın (o munzam karşılıklar sanki bir anda sıfırlanacakmış gibi daha birçok teknik hata da içerirken), daha çok zengin olursunuz. Timothy Ash’in Robin Brooks Türkiye tivitlerini ritivit etmesi ile durumu kurtarabileceğini düşünen kitlelere eşlik edin. Valla gümbür gümbür bir üretim kuşağı geliyor. Hiçbir şey üretmeseler bile sosyal medyada içerik üretiyorlar. Az kaldı. Yakında onları da ihraç edecekler. Tabii, finansal ekonomi ile Özal sonrasında tanışan kuşağa boş verin kripto paraları, dijital ekonomiyi demek de bir o kadar hatalı. İktisat malum denge işidir. Çocuklar hepsini dengeli öğrenmeli.
Finansal Ekonomi
Bilançosunun varlık karşılığı tartışmalı olan önde gelen küresel merkez bankalarının, enflasyon geçici nakaratları sürerken Lübnan’da elektrik kesintileri başladı, İngiltere’de İtalya gibi elektrik faturalarına yüzde 30 zam yapılması ihtimali konuşuluyor. Market raflarının boşaldığı dünyada hala yeşil tahvillerin merkez bankalarının bilançolarına girmesi ile küresel iklim krizini ve finans krizlerini bertaraf edeceğini ve sıkıntıları çözebileceğini düşünen ciddi bir kitle var. Bunların çoğu üretim ekonomisini yeşil vergi ile frenleyerek iklim krizini çözeceğini düşünüyor. Petrolün varil fiyatının 80 dolara geldiği bir yerde, fosil yakıtlara bu son arz krizi ile talep arşa uzanmışken yeşil ekonomi diye sorunun esas kaynaklarından çözüm beklemek ciddi bir tezat değil mi? Yok, Trump gibi Paris İklim Anlaşmasına karşı değilim. Aşı karşıtı filan hiç değilim. Sadece samimiyet derecesinden pek emin değilim. Aynı bilim şenliğinde ‘Işık Kirliliği’ üzerine harika bir sunum aldık. Ve dünyada yerel yönetimlerin ışığı ne kadar hoyratça kullandıklarını öğrendik. Enerji verimliliği ise buyurun tüm ülkelerde yerel yönetimler aydınlatmaları olması gereken standartlara çekerek başlasınlar yeşil ekonomiye. FED’in 9 trilyon dolarlık bilançosu bizzat ekonomiler üzerinde daha ciddi tehdit olmaya başlamışken, finansal ekonomi yorumcularını da pas geçmeyelim. 80 trilyon dolarlık reel ekonomi karşılığında küresel borçluluk 300 trilyon dolara, spot ve vadeli piyasalar 800 trilyon dolara kabaca ulaşmışken ve bileşik faiz ortadayken, evet üretim ekonomisi geri planda kalmaya mecbur. Ama Nasreddin Hoca’nın kazan hikâyesi gibi, finansal ekonomi ile üretim ekonomisi arasındaki bu bağın koptuğunu kabul ediyorsanız, hala üretimle ilgili enflasyonla finansal ekonomi ile ilgili faiz arasında niye bağ kurmaya çalışıyorsunuz? Evet, faizler reel üretimi etkiliyor, yüksek faiz bütçe açığı yaratıyor, bu bağ hala kopmadı diyenler var. Hem kapasiteni zorlama, üretme, hem faiz indirme diyerek bulduğunuz icadı ve beklediğiniz çıktıları bizim Ayşe Teyzeye tezatsız bir anlatırsanız, hepimiz aydınlanalım. "Bir de Astroekonomist gördüydüm ben zamanında" diye tivit atan ekonomist var. O bambaşka bir konu. Astroaccess organizasyonu ile yerçekimsiz ortama çıkacak engelli bilim insanı, öğrenci, atlet, sanatçı uzay elçilerini Richard Branson tivitle tebrik ettiğinde, bizim şenlikteki minik astronotlara “Siz de bırakın bu UFO saçmalıklarını” mı diyecektir acaba? Özetle, Değişim şart.