Hafta sonları İstanbul’da araba kullanmak özellikle arzulamadığım bir olay. Taksi derseniz kim bulabilmiş ki ben bulayım. Bir yere araçla gitmek gerekiyorsa tereddüt etmeden arabamla gidiyorum. Parasına bakmazsanız da her yerde bir şekilde park etme şansınız var. Özellikle 40’lık, 50’lik valelerle.
Yazımın başlığından anladınız. Arzum Contemporary İstanbul’u yeni mekanında ziyaret etmekti. Eski yerinde olsa araca ihtiyacım da yoktu. Açılıştan bir gün sonra, açılışa davetli bir arkadaşım aradı ve yeni yerinin çok güzel tarzda restore edildiğinden bahsetti. Mutlaka gitmeliydim. Pazar sabahı erken kalktım. 9.00’da hazırım. İnternete bir baktım, meğer 11.00’de açılıyormuş. Bir kusur saat oyalandıktan sonra ver elini Hasköy. Şu anda Beyoğlu Belediyesi tarafından kütüphaneye dönüştürülen Esgher Sinagogunun az ilerisinden giriliyor eski Tersane alanına. Bu arada belirtmemde fayda var; on yılı aşkın bir sürede restore edemediğimiz Mayor Sinagogunu da artık bu gelişmeyi göstermiş olan Hasköy’e bir şekilde kazandırmalıyız.
Ve Tersane alanına giriyorum. İnanılmaz geniş bir araç parkı. Ancak herkes aynı anda geldiğinden oluşan kuyruğun ardından girmeyi ve park etmeyi başarıyorum. HES kontrolü, bilet alımı, içeri girmeyi başarıyorum. Halen ortadan kalkmamış olan bu koronalı dönemde bile binlerce kişiyi bu etkinlikte görmek beni hem sevindiriyor, hem de umutlandırıyor. Eski günlere dönme şansımız var gibi görünüyor. Her yıl ziyaret ettiğim Contemporary’den mutlaka bir katalog almaya çalışırım. Ancak sağa baktım, sola baktım bir katalog bulamadım. Dayanamayıp birinci standa sordum ve katalog basılmadığını öğrendim. Niye basılmadı? Anlamadım. Etkinliği gezdikten sonra bir kez daha ‘Niye katalog yayınlanmadı?’ sorusu aklımı kurcaladı. Hangi eserin, hangi sanatçı tarafından yapıldığını ve hangi sanat evi ya da galeri tarafından sergilendiğini hatırlamak imkansıza yakındı. Ne yapalım, öyle uygun görüldü.
Gezmeye başladıktan sonra herhalde onlarca fotoğraf çektim. İleride bazı eserleri hatırlayabilmek için çektim. Yalnız itiraf etmeliyim ki fotoğrafladığım eserlerin hiç biri eski yıllarda bildiğimiz tablolar türünde değil. Ya bir halı üzerine çizilmiş bir kadın portresi ya bir portre üzerine yerleştirilmış 3-4 ışık ya da çok büyük bir yüzeyde yer alan buruşuk bir kağıt - muhtemelen bir metalden üretilmiş. Bahçede dev bir duvarda yer alan ve keçi boynuzlarından oluşan çok iddialı bir eser mevcuttu. Ortasında ise başka bir heykel vardı ve o da binlerce kafatasından oluşuyor. Otuz yıl önce böyle bir eseri sergilemeye kalksanız çok da ilgi göreceğinizi sanmıyorum. Annelerimizin ve büyükannelerimizin zamanında yapmış oldukları el işi tekstiller de yeniden ortaya çıktı. Contemporary’yi gezdikten sonra iki yıl önce Türk Yahudileri Müzesinde onlarca patchwork -kırkyama- eserini sergilemiş olan Eti Koen’in kızı Renan’ı aradım ve “Geç kaldım” dedim. “Annen Contamporay’yi gezse idi nasıl şöhret olabileceğini hayal edebilirdi.” Gerçekten teşhir edilen bazı tekstillere aşık atacak bir yeteneğe sahip Eti Ablamız.
Sergiyi gezmeye devam ettikçe bir tablonun ortasında kömür renginde bir süngerin yer aldığı bir esere de rastladım. Bir yaratıcılık var. Ancak “İş yerinin ya da evinin duvarına öyle bir eser yerleştirir misin?” diye sorsalar yanıtım hayır olur. Bir de halılar sanat eseri olma özelliğini kazandılar. Etkinlikte farklı standlarda çok sayıda halı mevcuttu. Bir kısmı özel dokunmuş, bir kısmı eski bir halıdan hareketle sanat eserine çevrilmiş , bazıları da farklı şekilde oluşturulmuş… Geçtiğimiz yıl Contemporary gerçekleşmedi, iki yıl önce de ne yazık ki vakitsizlikten gezme olanağını bulamamıştım. Üç-dört yıllık süreçte sanatın yaşamış olduğu değişiklik akıl almaz bir düzeyde. Yıllardır biriktirmeye çalıştığım klasik tablolar da devirlerini herhalde doldurdular. Elimdekiler Monet veya Van Gogh değil ki ölümsüz olsunlar. Bana öyle geliyor ki çocuklarım günü geldiğinde bu tabloları satacak eskici dahi bulamayacak.
Bu organizasyonun başı başta Ali Güreli Bey’den ricam olabiliyorsa bu etkinliğin en azından iki hafta sonunu kapsaması. Etkinliği gezip de hazmetmek birkaç saate sığacak gibi değil.
Son olarak biz İstanbullulara bu alanı kazandırmış olanlara sonsuz teşekkürler. İstanbulumuz bu kıymetli eski eserlerin farklı amaçlara hizmet de etseler, restore edilmeleriyle değerlenecektir.