•Erma Malkuna, İzmirliler tarafından tanınan, geleneksel tedavi konusunda ihtimal annesinden el almış iyileştirme sanatını bilen bir şifacıydı. Erma Malkuna´nın reçeteleri 1900 yılında Kuşadası´nda dünyaya sağır ve dilsiz olarak gelen oğlu Albert Karmona´yı tedavi etmeye, konuşup duymasına çare olamadı. İleriyi gören bir anne olarak oğlu Albert´i 10 yaşında tedavi için Paris´e özel doktora gönderdi, ancak sonuç alınamadı. ... Albert Karmona, yoğun olan işlerinden zaman ayırıp sağır ve dilsiz çocuklara özel eğitim verdi. Arkasından İzmir Karşıyaka´da İplikçizade Köşkü olarak bilinen ikiz binaların birinde Sağır ve Dilsizler Okulu´nu kurdu. owww.kentyasam.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Türkiye’de tabii bir de içi boş kof hamaset problemi var. Bu yüzden sanatçıların nerede konumlanacaklarına karar vermeleri bu tartışmalar sebebiyle çok zor olabiliyor. Bunu size İsrail’deki bir örnekle anlatmak istiyorum. Neredeyse yüzlerce yıldır dünya genelinde Yahudilere karşı olumsuz bir bakış açısı hakimdir. Kuruluştan sonra da İsrail’e karşı hissedilen bu antipatiden her ülkedeki Yahudiler de nasibini almaktadır.
Bir grup sanatçı Artists4Israel isimli bir sivil toplum kuruluşu oluşturarak, dünyada Yahudi düşmanlığını ve İsrail’in kendini anlatamadığı konuları dünyaya duyurmak hedefiyle çalışmalar yapıyor. Sadece bir panel düzenleyip konuşmak yerine, fikirlerini dünyanın farklı ülkelerinde sanat yoluyla ortaya koyuyorlar. Hatta bu kuruluşun dünya çapında “Uluslararası Dürüstler” ile ilgili çok güzel bir projesi var. Biliyorsunuz, Soykırım Müzesi Yad Vashem Yahudi olmayıp Holokost’tan Yahudileri kurtaranlara “Uluslararası Dürüst” ünvanı vermektedir. Bizim ülkemizden de rahmetli diplomat Selahattin Ülkümen bu ünvana hak kazanmıştır. Neden biz bu kuruluşun duvar resmi projesine Ülkümen için başvurmuyoruz? Dünyaya böyle değerli diplomatlarımız olduğunu neden duyuramıyoruz?
Bununla beraber, asıl anlatmak istediğim nokta Artists4Israel’in bir kuruluş olarak niteliği. Bu platform salt siyonizmin savunucusu değil. Siyonizmi savunmak bir suç değil elbette, hatta Türkiye’de inanıldığının aksine, siyonizm bizdeki Kemalizme benzer nitelikte bir ulus devletçi görüştür. Yani Yahudiler için modern bir ulus devlet talebinin siyasal alandaki yansımasıdır. Buna rağmen, Siyonist bir dil dahi kullanmıyorlar. Bu platform aynı zamanda din ve milliyetçiliği araçsallaştıran bir tutuma da sahip değil. Hamaset ve manipülasyondan uzaktalar. Herhangi bir partinin sözcüsü değiller. Olmayan şeyleri olmuş gibi anlatmıyorlar, siyasi kazanım ve propaganda hesabı gütmüyorlar. Sadece Yahudilerden oluşmuyor, aralarında İsrailli Araplar da var.
L. Deniz Ertuğ
https://www.politikyol.com/yeni-turkiye-icin-sanatcilar-platformu/
FOTOĞRAFINI gördüğünüz bu adama iyi bakın...
Çünkü Avrupa siyasetinde doğmakta olan yeni fenomen o...
Herkes Fransa’da başkanlık yarışının Mösyö Macron’la, Madame Le Pen arasında geçeceğini tahmin ediyordu.
Ancak bugün kadar Fransa’da hiç rastlanmamış bir lider profili ortaya çıktı.
Ve anketlere göre, aşırı sağ seçmen gözünde Le Pen’i sürklase etti.
Gelin Avrupa’nın bu sürpriz ve şaşırtıcı yeni siyasetçi profiline yakından bakalım.
Adı Éric Zemmour...
Tam adı ise Éric Justin Léon Zemmour.
Cezayir’den göç etmiş bir Yahudi ailenin çocuğu...
Evet yanlış işitmediniz, Yahudi bir aile.
Yahudi ve göçmen ama; Fransa’yı göçmenlerden temizlemeye uğraşıyor.
Yahudi ama, Fransa’nın Hıristiyan değerlerini kaybetmesine şiddetle karşı ve değerleri tekrar yerleştirmeye uğraşıyor...
Yahudi ama çok şiddetle Amerika karşıtı, Fransa’yı Amerikan kültürünün hegemonyasından kurtarmayı vaat ediyor.
Gazeteci ve polemikçi.
ZEMMOUR’un en çok kullandığı argümanlardan biri de kadınlarla ilgili.
Çünkü “MeToo hareketinin Fransa’da güçlü erkekleri yok ettiğini” söylüyor durmadan.
Yani hedefi göçmenler ve MeToo’cular...
Bir tür maskülen faşizm diyebilir miyiz... Neden olmasın...
Peki bu tuhaf karakterin, 2022’de yapılacak seçimlerde şansı var mı?
Fransa’nın önde gelen seçim anketi şirketi Harris’in son anketine göre, bugün seçim yapılsa Macron yüzde 23-24 alıyor.
İkinci sırada yüzde 17-18’le Zemmour var.
Le Pen ise yüzde 15-16 ile üçüncü sırada.
Yani bugün seçim yapılsa ikinci tura Macron ve o kalıyor...
Aşırı sağ Fransız milliyetçilerinin Cezayir kökenli bir Yahudi adaya yönelmesi bence önümüzdeki Avrupa siyasetinin en ilginç gelişmelerinden biri olabilir.
Ertuğrul Özkök
İsrail-İran gölge savaşında bu hafta başında iki gelişme yaşandı. 3 Ekim’de Azeri bir tetikçinin İsrailli iş insanlarına suikast düzenlemek üzere Kıbrıs’a gönderildiği haberi yayıldı. İsrailli siyasetçiler İran’ı suçladılar. Ertesi gün İsrail parlamentosunun kış birleşiminin açılışında konuşan Başbakan Naftali Bennett, uçağı Ekim 1986’da Lübnan’da düşürülen ve İran’a teslim edildiği sanılan İsrailli havacı asker Ron Arad’ın akıbetini öğrenmek amacıyla Mossad’ın yakın zamanda geniş kapsamlı ve tehlikeli bir operasyon gerçekleştirdiğini açıkladı. Olayın üzerinden uzun yıllar geçmesine ve Arad’ın hayatta olma ihtimalinin zayıf olmasına rağmen İsrail askerin akıbetini ortaya çıkarmak için çabalamaya devam ediyor.
Bu iki olayın bağlantılı olduğu aşikâr. İsrail ve İran’ın 1979 İslam Devrimi’nden beri oynadıkları oyun, Orta Doğu tarihindeki büyük kapışmaların en tuhaf ve en karmaşık olanlarından biri. Eskiden dolaylı ve üstü kapalı olarak yapılanlar artık giderek açıktan yapılıyor, daha cüretkâr ve provokatif oluyor.
İran iddia edildiği gibi Kıbrıs’ta İsrailli iş insanlarına suikast düzenlemeye kalkıştıysa bu teşebbüs, İran-İsrail çekişmesinde yeni bir eşiğin aşıldığı ve alarm zillerinin çaldığı anlamına geliyor. İran’ın politikası değişiyor mu? Yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi yönetimindeki İran doğrudan askeri angajmandan kaçınan alışıldık temkinli yaklaşımını terk mi ediyor?
İsrail’den kısa bir uçuş mesafesinde olan Kıbrıs, uzun yıllardır İsrailli iş insanlarının yaşadığı ve çalıştığı bir merkez. Çeşitli diplomatik engelleri ve silah ihracat kontrollerini baypas etmek için İsrail’le diplomatik ilişkisi olmayan ülkelerle pek çok anlaşma Kıbrıs’ta sonuçlandırıldı. Küçük bir İsrailli grubun geçtiğimiz hafta sonu İsrail ve Kıbrıs vatandaşı olan milyarder işadamı Teddy Sagi’nin özel uçağıyla Kıbrıs’tan ayrıldığı, tetikçinin ise Kıbrıs’ın güneyine adanın Türk kontrolündeki taraftan Rus pasaportuyla geçtiği anlaşılıyor.
Yabancı bir istihbarat servisinin, büyük ihtimalle Mossad’ın Kıbrıs polisini yakın bir saldırı konusunda uyardığı düşünülüyor. Benzer bir olay birkaç hafta önce Kolombiya’nın başkenti Bogota’da yaşanmış, yerel makamlara iletilen istihbaratın ardından iki İsrailli iş insanı evlerini terk etmek zorunda kalmıştı.
Ben Caspit
Erma Malkuna, İzmirliler tarafından tanınan, geleneksel tedavi konusunda ihtimal annesinden el almış iyileştirme sanatını bilen bir şifacıydı. Erma Malkuna’nın reçeteleri 1900 yılında Kuşadası’nda dünyaya sağır ve dilsiz olarak gelen oğlu Albert Karmona’yı tedavi etmeye, konuşup duymasına çare olamadı. İleriyi gören bir anne olarak oğlu Albert’i 10 yaşında tedavi için Paris’e özel doktora gönderdi, ancak sonuç alınamadı.
Albert, Paris’te sağır ve dilsizler için eğitim veren terzilik okuluna devam etti, okulunu bitirip diplomasıyla birlikte İzmir’e döndü. Büyük Kardiçalı Han’da terzi dükkanı açtı, diktiği kostümlerle İzmirlilerin dikkatini çekti ve kısa bir sürede ünlendi.
Albert Karmona, yoğun olan işlerinden zaman ayırıp sağır ve dilsiz çocuklara özel eğitim verdi. Arkasından İzmir Karşıyaka’da İplikçizade Köşkü olarak bilinen ikiz binaların birinde Sağır ve Dilsizler Okulu’nu kurdu. 1925 yılında Dr. Zibil’in kız kardeşi Judith ile evlenen Albert Karmona’nın üçü kız ikisi erkek çocuğu dünyaya geldi.
Valikonağı’nın karşısındaki troleybüs durağana bakan merdivenli evde oturan Albert Karmona, başarılı iş adamı ve iyi bir aile babası oldu. 1962 yılında İzmir’den ayrılıp İsrail’e, çocuklarının yanına gitti ve 1964 yılında İsrail’de vefat etti. Onun kurduğu okulda eğitim gören sağır ve dilsiz çocuklar aldıkları eğitimle sosyal yaşama katılıp meslek sahibi oldular…
Osmanlı döneminde ilk “Sağır-Dilsiz Okulu” Padişah II. Abdülhamit döneminde İstanbul’da 1889 yılında açılmıştır. Cumhuriyet döneminin ilk “Sağır-Dilsizler Okulu” İzmir Karşıyaka’da İplikçizade Köşkü’nde kurulur. Okulun kurucusu, 1900 yılı Kuşadası doğumlu, sağır ve dilsiz bir kişi olan, 1910’lu yıllarda Paris Sağır Dilsizler Okulu’nda eğitim gören ve sonrasında İzmir’in en meşhur terzisi olan, Musevi kökenli yurttaşımız Mösyö Albert Karmona’dır.
http://kentyasam.com/2021/10/04/sifaci-annenin-oglu-albert-karmona/
https://esefarad.com/?p=107310
İsrail nüfusunun yüzde 5’i vegan ve bu oran İsrail’i dünyadaki en yüksek vegan nüfusa sahip ülke haline getiriyor. Öteden beri Mezopotamya bölgesindeki halklar, gelir düzeyi yüksek kesimin bolca tükettiği ete karşılık, genellikle sebze ve meyve ağırlıklı yemek mecburiyetinde kalıyorlardı. Ancak tabii artık günümüzde İsrail’de et yememe motivasyonu sadece gelir düzeyiyle ilişkili değil. Son dönemde özellikle Tel Aviv’de pek çok yeni firma et, süt ve peynirin vegan çeşitlerini piyasaya sürmeye başladı. Hatta senelerdir gıda sektöründe hizmet veren Dominos vegan pizza seçenekleri ve Ben&Jerry’s de vegan dondurmasıyla popüler.
Peki İsrailliler neden vegan hayata bu kadar eğilimli derseniz, bunun çok farklı sebepleri olduğunu söylemek gerekiyor. Öncelikle kültürel bir yatkınlıktan söz etmek yerinde olur. İsrail toplumunun çoğunluğu Yahudilerden oluşuyor. Yahudilikte bizdeki helal gıda gibi koşer yemek geleneği var ve halen Yahudilerin %65’i bu kaidelere uygun şekilde besleniyor. Bu sebeple Eski Ahit’te geçerli olan gıda yasaklarına göre üretim ve tüketim yapılıyor. Bir başka deyişle, domuz yasak, bazı kanatlılar da temiz olmayan gıdalar grubundan sayılıyor. Ayrıca bunların yumurtaları da yenmiyor. Sadece koşer kesilen et tüketiliyor, onun da çeşitleri sınırlı. Süt ve etin birlikte tüketilmemesini de buna ekleyin. Kısaca demek gerekirse, Yahudilerin yiyecekleri pek çok kurala bağlı ve et konusunda sınırlı seçenek var. Ancak geleneksel olarak Yahudilik veganlığı ve/veya vejeteryanlığı tam olarak salık vermiyor. Yani buna dair açık bir ayet söz konusu değil. Bu sebeple, bu eğilimi doğrudan dinle ilişkilendirmek de güç.
Bununla beraber, şüphesiz coğrafya yeme içme kültürü üzerinde çok etkili olabiliyor. Zira İsrail topraklarının yalnızca %13.7’si tarıma uygun. Bu hem suyun az olmasından, hem de çöl ikliminden kaynaklanıyor. Yine de komşu ülkelerle kıyaslanıldığında, ülkenin tarımsal ekili dikili alanlarını 40 sene içinde 408 binden 1 milyon dönüme genişlettiğini görüyoruz. Öte yandan, İsrail’in tarım konusundaki başarısının temellerini geçmişten beri oluşturulan, kibbutz sisteminde aramak gerekiyor. Siyonist hareketin en önemli oluşumlarından olan kibbutzlar, bir tür komünal yaşam alanıdır. Burada birlikte üreten ve birlikte tüketen genç kuşaklar daha sonraki yıllarda İsrail’in temellerini atmıştır. Ortak mülkiyet ve kar paylaşımı mantığına dayanan kibbutzlar dışında bir de bunlara benzeyen kooperatifler moşavlar oluşturulmuştur. Bunların neticesinde, İsrail’in tarım konusundaki tecrübesi artmış ve elverişsiz koşullarda üretim yapmayı başarabilmişlerdir. Son dönemlere kadar bakıldığında, tarım alanındaki en önemli teknikleri yine İsraillilerin gerçekleştirdiğini görüyoruz. Günümüzde de bu küçük ülke, gıda ihtiyacının %95’ini kendisi üretmektedir. Bu durum, doğal olarak tarım ürünlerinin çok daha uygun fiyatlı olması sonucunu doğurmaktadır. Toprağının büyük çoğunluğu çöl olan bir ülke geliştirdiği mucizevi tarım teknikleriyle kendi halkını fazlasıyla doyurabilmekte ve hatta ürünlerini dış ülkelere de satabilmektedir.
L. Deniz Ertuğ
https://www.politikyol.com/veganlarin-hayal-ulkesi-israil/
Takılan tweetler
Selanikli Yahudilerin günlük çıkardığı Aksiyon gazetesi. 1938.
Kenan Cruz Çilli@kenancruz
@DritaEsadi2 adlı kişiye yanıt olarak
Manşette Berlin hükümeti Yahudilerinin gayrimenkullarına el koyar mı konusu tartışılıyor
https://twitter.com/DritaEsadi2/status/1447948294383149065
#Çermik ilçemizde bulunan ve Yahudiler için servet değerinde olan (Yahudi Tapınağı) Sinagog 1990
https://twitter.com/CermikGundemi/status/1447597547862773768
Bugün Seferad Yahudilerinin yerleştiği ilk yerlerden birinin Turgutlu olduğunu öğrendim. Daha sonra İzmir’e gelmeye başlamışlar. Hem İzmir’in hem de diğer yerlerinde kalkınmasında etkileri olmuş.
Ve ne yazık ki günümüzde hiçbir Yahudi aile yaşamıyormuş. Fotoğraflar:🏛 Turgutlu Kent Müzesi Sinagog Turgutlu’da hâlâ ayakta kalan bir sinagog ama metruk bir halde.
https://twitter.com/eyosrca/status/1449392666664476672
Kilis'te doğan, 15 yaşında İsrail'e göç eden Yusuf Eskinazi, ailesiyle birlikte Bar Mitzva'sının bulunduğu sinagogda dua etmeye geldi!
https://twitter.com/mchitrik/status/1448867928460386314
https://www.youtube.com/watch?v=j4gl5EWaVkk
Ağa Takılanlar Öneriyor
Çocukken kaşkarikas ne komik isimdir diye düşünürdüm hep. Hala her söylediğimde gülümseten bu lezzeti aslında gıda atığını da azalttığından ayrıca seviyorum. Büyüklerimizin anlattıkları Türk Sefarad Mutfağı'nın göç nedeniyle yokluktan beslendiği yönünde olurdu. Kaşkarikas da bunun en güzel örneklerinden biri.
https://t24.com.tr/yazarlar/lian-penso-benbasat/sefarad-mutfagi-nin-en-tasarruflu-yemegi,32828
https://parlamentodergisi.org/index.php/2021/10/08/rafael-sadi-israil-parlamentosu-knesset/
https://www.youtube.com/watch?v=0_3KOPMojmI
https://open.spotify.com/episode/6rAZootD06He1onzAGhOFw
https://www.yeniduzen.com/altmis-yil-once-gorulen-bir-dava-ve-kotulugun-bayagiligi-18123yy.htm
https://www.cumhuriyet.com.tr/kitap/dunyaya-karsi-acilmis-bir-savas-ulker-incenin-yazisi-1877381