Bu ayki yazımı, 30-35 sene önce tanıştığım bir kişiyi anmak amacıyla kaleme almak istedim.
Bir derneğin yemekli tekne gezisine sevgili babam Rıfat Sasun ile katılmıştım. Aynı masada hemen yanımızda oturanları tanıtırken babamın gururla, “Bak kızım sana ünlü gazetecimiz Sami Kohen ve eşini tanıştırmak istiyorum” dediğini hâlâ dünmüş gibi hatırlıyorum. Tabii ki Sevgili Sami Kohen’i ismen tanıyor, yazılarını fırsat buldukça çok sevdiğim Milliyet Gazetesinden takip ediyordum. Sohbeti bol, çok güzel bir geceydi olarak kaldı o yemek anılarımda…
Yıllar geçti, Şalom Gazetesinde yazmaya başladıktan sonra, Sami Kohen ile daha sık karşılaştık. Herkes karşı son derece mütevazi olan tarzı, cana yakın, nazik ve samimi duruşu hiç değişmedi. Kendisi ile ilgili yazdığım birkaç haber ve söyleşilerin yanı sıra, onunla sohbet her zaman ilginç ve keyifliydi. Ne yazık ki, defalarca aramızda konuşmamıza rağmen, ünlü tarihçi Prof. Bernard Lewis ile anılarını paylaşmak için bir türlü bir araya gelemedik. Sami Kohen bir tarihti…
Bu sene çıkan ‘Ver Elini Dünya’ kitabının imzalı bir nüshasını yolladığı zaman çok duygulanmıştım. Yılların tecrübesi ve donanımıyla basın dünyasına katkısı tartışılmaz yazar ve gazetecimiz Kohen, usta gazeteciliğinin ve bilgisinin yanı sıra,
inceliği, güzel şahsiyetiyle benim için baba dostum diyebileceğim çınarların sonuncusuydu.
Zikretmek veya ibranice ״Lizkor ״זכור Tevrat’ta da sık geçen bir kelimedir. Ayrıca tarihte yaşanmış önemli olayları da anarken yine ‘Zhor /Hatırla’ ifadesi adeta bir emir gibi yine karşımıza çıkar. Hem ders almak, hem Tanrı’nın mucizelerini hatırlamak için kullanılır.
Yine İbranicede, bir kişinin anısına, Lezeher, onun ardından yapılan mevluda da ‘Azkara’ denilir.
Peki anmak bu kadar önemli midir?
Bence anmak son derece önemlidir. Anmak kültürel bir belleği ve kimliği oluşturur. Anmak, o olayı veya o kişiyi unutmamak ve hep yaşatmaktır. Biz onları andıkça, hatırladıkça onlar da bizimle var olmaya devam ederler.
Bazen çerçevelenmiş bir fotoğrafın önünde bir mum yakarken, bazen bir törende kaybettiklerimizi anarken, ünlü şair Ferruhzad’ın “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla” cümlesini anımsarım.
Yahudilikte, biri vefat edince arkadından, “Yiye Zihro Baruh” deriz. Değerli Hahambaşımız Rav Haleva’ya bu cümlenin tam anlamını ve Türkçeye nasıl tercüme edileceğini danıştım. “İsimini anmak mübarek olsun” dedi. Zahor bizi köklerimize bağlı tutar. Zahor anılanın ismi yüceltir.
Sevdiklerimiz yüreğimizde ve zihnimizde hep yer edecekler. Dilerim yaşam hepimize, daha uzun yıllar onların isimlerini sevgi ile anmayı nasip etsin.
***
Prof. İlber Ortaylı köşe yazısında Sami Kohen’i andı
İlber Ortaylı’nın 24 Ekim Pazar, Hürriyet Gazetesinde yayınlanan köşe yazısını paylaşmak istiyorum:
“Sami Kohen’i Milliyet Gazetesinde ilk makale yazmaya başladığım 1983 mayısında ve sonraları zaman zaman gördüm. Çok az konuştuğumuzu ve görüştüğümüzü ama çok samimi davrandığını ve bu kısa görüşmelerde hayli öğretici yorumlar yaptığını belirtmeliyim.
Bugün dış politika konularında yazan bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar az ama gerçekten beynelmilel standartlara sahip arkadaşlarımız var. Bazı diplomatlarımızın ilginç not ve yorumlarını bunun dışında tutuyorum. Onlar mesleğin dışında bu mesleği öğrenenlerdir. Bizim Hürriyet gazetesinde herkesin tanıdığı Sedat Ergin, Soli Özel, Kadri Gürsel ve Murat Yetkin gibi dış politika konusunda yazan önemli gazetecilerimiz var.
Bu saydıklarım benden daha genç kuşak. Sami Kohen ise herkesten daha önce bu dalı ısrarla meslek haline getiren, her görüşten ve eğitim düzeyleri de çok farklı Türk okura hitap edebilme maharetini gösteren bir yazardır. Onun tiryakileri vardı ve hep aranacak...
En son ‘Ver Elini Dünya’ kitabını nazikçe imzalayıp göndermişti. Türk basın tarihi kadar dış ilişkiler dediğimiz bilim dalı literatüründe de klasikler arasına gireceği açıktır.”