Avrupa´nın 35 farklı ülkesinde organize edilen Yahudi Kültürü Avrupa Günü 2001 yılından beri ülkemizde de düzenleniyor. 24 Ekim Pazar günü 500.Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesinin ev sahipliğinde gerçekleşen bu anlamlı günde Türkiye´de yaşayan Yahudilerin kültürü, yaşamı ve gelenekleri çeşitli etkinliklerle tanıtıldı.
Halen izlenebilir çeşitli çevrimiçi etkinliklerin de yer aldığı dopdolu bu özel günün detaylarına geçmeden evvel, Türk Yahudilerinin geçmişine, Türk Yahudileri konusunda araştırmacı-yazar ve 500.Yıl Vakfı eski Başkanı Naim Güleryüz’ün kaleminden kısaca değinmek isterim.
Roma İmparatorluğu ve Doğu Roma-Bizans dönemlerinde bu coğrafyada yaşayan Yahudiler Romaniot olarak anılır.
Osmanlı’da Yahudiler
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde Bizans Yahudileri (Romaniotlar) kendisini bir kurtarıcı olarak karşılar. Bizans’ın son Hahambaşısı Moşe Kapsali Türk İstanbul’un ilk hahambaşısı olur. Fatih, diğer taraftan, Anadolu Yahudi Cemaatlerine gönderdiği davet mektubunda özetle şöyle seslenir: ‘Osmanlı Padişahı Mehmet der ki: Tanrı bana birçok ülke bahşetti ve hizmetkarı Hazreti İbrahim ile Yakup’un sülalesine sahip çıkmamı, kendilerine yiyecek vermemi ve onları himayeme almamı bana emretti. Aranızdan kim, Tanrı’nın yardımıyla İstanbul’a, başkente gelip yerleşmeyi, incirin ve bağın gölgesinde huzur içinde yaşamayı, serbest ticaret yapıp mal mülk sahibi olmayı arzular?’
Birçok Yahudi ailesi bu davet ile yeni başkente yerleşir. Fatih bir fermanla Yahudilere din ve vicdan özgürlüklerini vaat ederek mevcut sinagogları tamir edebileceklerini, yeni ibadethaneler inşa etmek yasak olmakla beraber evlerinin sinagog olarak kullanılabileceğini ilan eder.
Aşkenaz Yahudilerinin Osmanlı İmparatorluğu’nda toplu olarak görülmesi 14. yüzyılın ikinci yarısından sonra başladı. 1376 yılında Macaristan’dan, 1394 yılında Fransa’dan gönderilen Aşkenazların bir kısmı Sultan II. Murat döneminde Osmanlı ülkesine sığındılar. Edirne Hahambaşısı İsak Sarfati’nin Almanya’daki muhtelif Yahudi cemaatlerine gönderdiği 1454 tarihli ünlü mektubunu takiben birçok Orta Avrupa Yahudi Cemaati Osmanlı İmparatorluğu’nun Rumeli ve Balkanlar’daki değişik yörelerine gelip yerleşti. Farklı geleneklere ve giysilere sahip olan Aşkenazlar, İbrani - Arami vesair sözcüklerle bezenmiş̧ bir Almanca diyalekt olan Yidiş lisanında konuşuyorlardı.
İspanya’dan göç
1492’de, İspanya’dan gelen büyük göç ile Osmanlı’daki Yahudi nüfusu genişler. İspanya’dan gelen Yahudilere İbranicede ‘İspanya’ anlamına gelen ‘Sefarad’ denir.
O yıllarda İstanbul, İzmir ve Selanik gibi Osmanlı kentleri Sefarad Yahudiliğinin kültür odağı haline gelir. Dericilik, bakırcılık, tekstil-dokuma ve boyama gibi alanlarda uzmanlaşmış̧ Yahudi zanaat sahipleri Osmanlı’da da yine bu alanlarda çalışır. İspanya’dan daha önce devlet hizmetlerinde bulunmuş̧ olanlar ise saray hizmetinde, özellikle dışişleri ve maliye alanlarında önemli görevler üstlenir; hatta sarayda hekimlerin birçoğu da Yahudi’dir.
Bugün Türkiye’de yaşayan Türk Yahudilerinin sayısı yaklaşık 17.000 kadardır. Türk Yahudilerinin ana dili Türkçedir. Günümüzde genç nesillerin çok bilmemesiyle beraber, Ladino veya Judeo-Espanyol (Yahudi İspanyolcası) dili de konuşulur.”
Değerli araştırmacı-yazar Naim Güleryüz’ün kaleminden de anlayacağımız gibi ana dili Türkçe olan Türk Yahudilerinin bu topraklardaki geçmişi bir hayli eskiye dayanıyor. Üst üste gelen birçok kültürü yaşamış olan Türk Yahudilerinin yaşamları, kültürleri son derece köklü ve yerleşik. Bu yerleşik kültürün ayak izlerini takip edebilmek için Yahudi Kültürü Avrupa günü sabah saat 09.00’da ‘Balat’tan Galata’ya Yahudi İzleri Turu’ ile başladı. İstanbul Tükenmeden adına profesyonel tur rehberi Mois Gabay, diğer meslektaşları Gani Çekem ve Emi Uygun ile birlikte gerçekleştirdikleri bu turda, Türkiye’nin dört bir yanından gelen katılımcılar, en eski Yahudi mahallelerinden birisi olan Balat’ta buluşarak, yaklaşık altı asır evvel inşa edilmiş Ahrida Sinagogunu, Bulgar Yahudilerinin İstanbul’a göçlerinden sonra inşa ettikleri Yanbol Sinagogunu, yürüyerek Balat’taki Yahudi evlerini, Selaniko, Eliyahu ve Çana Sinagogları kalıntılarını dolaştıktan sonra, Fener iskelesinden vapur ile Karaköy’e geçtiler. İsmini Karay Yahudilerinden alan İstanbul semti Karaköy’de Yahudi mirası evlerini, Yüksek Kaldırım Aşkenaz Sinagogunu, eskiden Terziler Sinagogu olan Schneidertempel Sanat Merkezini, orijinal ismi ‘Kal De Los Francos’ olan Tarihi İtalyan Sinagogunu, Kamondo Residence, Kamondo Merdivenlerini Ceneviz yapılarından örnekler, dolaştıktan sonra Neve Şalom Sinagogu ve 500.Yıl vakfı Türk Musevileri Müzesini dolaştılar. Bu tura Aviel Kohen de destek verdi. Eşzamanlı olarak Diana Mısır rehberliği ile de ‘Semavi Dinlerle Galata’ turu gerçekleştirirken, Fest Travel gibi başka acenteler da bu ayak izlerini takip eden turlar düzenlediler.
Saat 12.00’den itibaren çevrimiçi etkinlikler Zoom aracılığı ve Müze’nin Facebook sayfasında başladı. Saat 16.00’ya kadar süren bu etkinler, Nedim Saban ile Sermet Erkin’in ‘Yahudi İllüzyonistler ve Kukla Sanatçıları’ sohbeti ile başlayarak, Prof. Kürşat Demirci’nin ‘Sinagoglar Arkeolojisi ve Duro Europos Sinagogu’, Gilda Kohen’in ‘Sefarad Mutfağının Bulunduğu Ortamlarla Etkileşimi’, İzzet Erş’in ‘Tanrı’nın Sofrası’, Mois Gabay’ın ‘Geçmişten Günümüze Yahudi Mahalleleri ve Sinagogları’, Sara Bencuya Pardo’nun ‘Ortaçağ’da, İspanya ve Portekiz Sefarad Yahudilerinin Bilime Katkıları’, Lian Penso Benbasat’ın ‘Sefarad Yemekleri’ sunumları, Temsili Düğün, Los Pasharos Sefaradis & Band konseri ve Şemeş Karmiel Dans Grubunun dans gösterisi ile devam etti. Tüm çevrimiçi etkinlikler Müze’nin web sitesinden tüm yıl izlenebilecek.
Aynı güne özel, Neve Şalom Sinagogu girişinde fotoğraf sanatçısı Alberto Modiano’nun bir kez daha yer alan ‘Zaman ve Mekan İçinde Musevilik’ anlamlı sergisini sanatçının rehberliğinde gezmek büyük bir ayrıcalıktı. Bugüne katılanlar, Neve Şalom Kültür Merkezinde açılışı 27 Ekim’de olacak ‘Yahudilerin Ayak İzleri’ sergisi ve filmini de görme fırsatı buldu. Söz konusu sergi, Avrupa Birliği ve Hırant Dink Vakfının verdiği hibe fonları kapsamında, 500.Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesinin ‘Yahudi Geçmişimizin Bize Öğrettikleri’ projesiyle yayınladığı kitabın lansmanı vesilesiyle düzenlediği belgesel filmi ve fotoğraf sergisini içeriyor. Bu anlamlı kitabın metin yazarlığı Emel Benbasat’a ait. Benbasat aynı zamanda söz konusu serginin küratörlüğünü de yaptı. Belgesel filmin yönetmeni ise Aksel Bonfil.
Bu zengin günün içinde bir önemli proje daha yer aldı. 10-17 Ekim tarihleri arasında, 500.Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi, Shalom Corps ve Ulus Musevi Lisesi ile ortak olarak bir Parohet çalıştayı gerçekleştirdi. Parohet, Ahit sandığını kaplayan perdeyi temsilen sinagoglarda içinde Tevrat’ın bulunduğu kutsal dolabın perdesidir. Kumaşla tasvir sanatçısı Eti Koen’in tasarımı ve küratörlüğünde gerçekleşen bu çalıştayda söz konusu perde, Ulus Musevi Lisesinden öğrencilerle birlikte yapıldı ve tamamlandı. Söz konusu Parohet, Yahudi Kültürü Avrupa Günü vesilesiyle halen Neve Şalom Sinagogu kutsal dolabın perdesi olarak sergilenmekte.
Yahudi Kültürü Avrupa Günü, Beşiktaş Belediyesi eski bandosu olan ‘AL Bando’nun sokak konseriyle sona erdi. Konserde çeşitli Sefarad şarkılara yer veren bando, katılımcıların ve sokaktan geçen Galata kulesi ziyaretçilerinin ilgisi ve haklı beğenisini topladı.
Hani Allah her seneye çoğalarak nasip etsin derler ya… 2001 yılından beri olduğu gibi her sene et ve tırnak olduğumuz geniş toplumla birlikte daha da çoğalarak birliğimizin keyfini sürmek dileklerim ve bugünün gerçekleşmesinde emeği geçen herkese, yağmur çamur demeden gelen her bir katılımcıya teşekkürlerimle. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!
1 Naim Güleryüz’ün çeşitli kitaplarından derleme