“Beş yaşındayken annem ´Mutlu olmak hayatın anahtarı´ derdi. Okula başladığımda ´Büyüyünce ne olmak istiyorsun?´ diye sordular. Kâğıda ´mutlu´ yazdım. Bana ödevi anlamadığımı söylediler. Ben de onlara ´Asıl siz hayatı anlamamışsınız´ dedim. John Lennon
“Büyüyünce ne olacaksın Aylin?”
Bu sorunun sorulmadığı çocuk var mıdır acaba? Ya cevaplar?
Ben “Gelin” demişim mesela… Oğlum adada bu soruyu sorduğumda “faytoncu”, şehre döndüğümüzde “itfaiyeci” derdi. Kızım “veteriner” olmak istiyordu; veterinerlerin kedi ve köpek dışındaki hayvanlara da baktığını öğreninceye kadar…
Bu standart soruya çocuklardan gelen sayısız yaratıcı yanıtlar ebeveynlerin hayallerini karşılamaya yetmiyor.
Gençlerle kariyer tasarımı yapıyorum. “Ne zaman başlamak lazım?” diye soruyor aileler. Eskiden kariyer, üniversiteden mezun olup iş hayatıyla tanışıldığında gündeme gelen bir kavramken şimdilerde liseye çağında çocuğu olan her anne babanın kafasını yoran bir kavram haline geldi.
Halbuki “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusu kariyer tasarımının aile içinde resmen ilk gündeme gelişidir. Ve maalesef çocuğun kendini yapacağı iş ile tanımlamasını talep eder. Geri planda da sadece bir ‘iş’ yapabileceğini ima eder. Türk Dil Kurumu kariyer kelimesini bir meslekte zaman ve çalışmayla elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık olarak tanımlıyor. Tekrarlanan şey ‘bir meslekteki’ ifadesi.
İşte belki de bu yüzden birçok genç karar vermekte zorlanıyor. Kendini bir meslek üzerinden tanımlamak kısıtlayıcı. Hayatı henüz okul (ders, sınav, performans) ve arkadaşlar (gez-toz, oyna, eğlen) olarak tanımlayan gençlerin ‘gelecek’ denilen yıllarda sorumlu bir yetişkin olarak ne iş yapacaklarına dair net karar vermeleri ve bunu yargılanmadan kendi başlarına yapmaları oldukça güç.
Karar verip onu ifade etmek sorumluluk getiriyor. O karar ile ilgili eylem planı yapmak, yola çıkmak demek.
Karar vermek kısıtlayıcı. Diğer olabilecekleri sistem dışına itmek ve kendin için bir tane seçmek demek.
Gençler hafta sonu programında bile seçenekleri elemekte zorlanırken, hep daha iyi bir teklif, fırsat çıkabilir diye her şeyi beklemede tutarken hayatları ile ilgili net karar vermeleri ne kadar zor!
Halbuki tek istekleri “mutlu olmak”
Mutlu bir gelecek nasıl mümkün?
Fransızca ‘carriére’ güzergâh, tutulan yol sözcüklerinden geliyor. Kariyeri bir yolculuk olarak tanımlıyorum. Hayata ne sunmak istediğinle ilgili bir yolculuk.
Carl Jung “Kahramanın Yolculuğu” diyor. Sonuçta hepimiz kendi hayatımızın kahramanlarıyız. Ve bu yolculuk bir çağrı ile başlar. Aklına gelen heyecan verici bir fikir de olabilir bu, bir iş teklifi de. Bu çağrıyı duymak, anlamlandırmak için hayat amacını bilmek ve kendini tanımak gerekiyor. Güçlü yönlerin, gelişmeye açık yönlerin, ilgi alanların, ihtiyaçların, stres davranışların… Yetişkin dünyasında ‘tatmin’ bir hayat yaşamak için farkında olman gereken alanlar.
Paradoks burada başlıyor: Bir de bakıyoruz bu farkındalıklara sahip ‘kariyer’ yapmış insanlar belli yaşlara gelince ya kurumsal hayatı bırakıyor ya da farklı bir şeyler yapmak için arayışlara giriyor. Neden dersiniz? Hayat amaçları ile yaptıklarının uyumlu olmayışı diyebiliriz. Öncelikli sorumuz belki de sadece bu yüzden ne olmak istiyorsun değil “Hayat amacın ne?” olmalı!
Gençlere daha uygun bir şekilde ifade edersek bu soruyu şu şekilde çerçeveleyebiliriz:
“Bu dünyaya ne katmak istiyorsun?”
İşte derin düşünmeye davet…
Sadece tek bir meslekten ötesi.
Nasıl biri olmak istediğini, değerlerini, önceliklerini anlamlı kılıyor.
Kendini mesleki rolünden ötede bir şekilde de ifade edebilmesine alan açıyor.
Ebeveyn olarak çocuklarımız kariyer tasarımında nasıl destekleyebiliriz?
Gözlem ile başlayalım:
Bir ebeveyn olarak objektif bir şekilde çocuklarımızı gözlemlemeliyiz. Etrafındaki diğer yetişkinlerin gözlemlerini de dikkate almamız önemli…
Neler yapabiliyor?
Nelerle uğraşırken zaman kavramını yitiriyor?
Neler ilgisini çekiyor?
(Bu origamiden tutun da güzel konuşmaya, düzenli olmaya, köpek gezdirmeye kadar sayısız şekilde ve alanda olabilir. Birbiri ile bağlantı kurmaya tek bir çatı altına toplamaya çalışmayın!)
Sadece farkındalık kazandırın. Bunun için doğru dille geribildirim vermek önemli.
Çocuğunuz sahip olduğu potansiyele inanın. Başarısını desteklemek niyetinizi aklınızda tutun. Eleştirisel olmayın. Yargılamamdan olumlu dil kullanmaya özen gösterin. Yaptıklarını değil çabasını taçlandırın.
Elalemi unutun.
Çocuklar lise çağlarına geldiklerinde akranlarıyla daha fazla zaman geçirmeye ve onlardan etkilenmeye, onlar gibi olmaya çalışır. Ve her dönemin kendine has rağbet gören tercihleri ve yönelimleri olur. Ebeveynler de çocuklarının akranlarının dışında kalmalarını istemez. Ancak yetişkin olarak o dönemin tercihlerinin ve yönelimlerinin hem aile yapımıza, hem imkanlarımıza, hem de çocuğumuzun doğasına uygunluğunu ölçmek de bize düşüyor. Otomatik pilottan çıkararak bilinçli seçim yapmak ve yapmasını desteklemek ebeveynlere düşebilir.
Destek her zaman çocuğumuzu temel almalı, trendi değil.
Adam Grant’in ‘Think Again’ adlı kitabındaki şu sözleri sanıyorum bu konuda en sevdiklerimden:
“Kariyer tercihi ruh eşini bulmak gibi bir şey değil. Kim bilir belki hayalinizdeki meslek henüz icat edilmedi!”
Sanırım bugün Yemek Sepeti’ini, Getir’i ya da Trendyol’u geliştirenler çocukken kendilerini o günlerin tanımları üzerinden bir mesleğe yerleştirmekte zorlanıyorlardı. O dönemlerde hayal bile edilemeyecek sektörler, meslekler, fırsatlar bugün mevcut.
O zaman öncelik kısıtlayıcı olmaktan olabildiğince uzak bir yerlerden keyif aldığını düşündüğünüz, yetkin olabildiğini gördüğünüz alanlarda daha da çok fırsat yaratmak. Bu alanlardaki ben farkındalığını beslemek. Ve özgüveni (ki ben ona öz farkındalık demeyi tercih ediyorum) canlı tutmak!
Not:
Keyif aldığımız şeyler ‘tutku’ dediğimiz şeylerle ilintili. Tutku nadiren kişiye kendi kendine belirir. Tutku zaman ve emeğin karşılığında bir keşiftir. Tutkunu bul derken beklemeyi değil merak etmeyi, denemeyi ve çok çalışmayı kastediyorum.