İKSV Tiyatro Festivali´nin uluslararası çalışmalardan oluşmuş çevrimiçi oyunları 20 Kasım´a kadar istendiği tarihte Passo Studio´dan izlenebileceğinden, canlı performanslara ait izlenimlerimi sonraya bırakarak bu seçkiye öncelik tanıyorum.
Dansı fiilen bıraktıktan sonra kurumun dans direktörlüğünü üstlenen Paris Opera ve Balesi eski baş balerinlerinden Aurélie Dupont, pandeminin başlarında günümüzün dört önemli koreografına, “Bugün bu koşullarda, küresel salgının yeniden şekillendirdiği ve kısıtladığı dans alanında yaratma fikri sizin için ne ifade ediyor?” sorusunu yöneltir. Opera Garnier’nin görkemli koridorlarında, prova odalarında, duvarlarında, sahnesinde, orkestra çukurunun üzerine inşa edilmiş platformda ve hatta mahzeninde Sidi Larbi Cherkaoui, Damien Jalet, Tess Voelker ve Mehdi Kerkouche Paris Operası dansçılarıyla birlikte, “Bugün yaratmak ne ifade ediyor?” sorusunun yanıtını ararlar.
İlk kapanma bittiğinde sahnelenmesi programlanan çalışma izleyici karşısına çıkmadan ikinci kapanma gelince, Fransız seyircisi de bizler gibi, Louise Narboni’nin çektiği usta işi filmle yetinmek zorunda kalır.
Sidi Larbi Cherkaoui: ‘Exposure’
Festival seyircisi, Faslı babayla Flaman annenin oğlu 1976 doğumlu Belçikalı koreograf Sidi Larbi Cherkaoui’yi Çin’in Shaolin Tapınağından 19 Budist keşişi bir araya getiren sayısız ödüllü sıra dışı dans gösterisi ‘Sutra’dan anımsar. Farklı disiplinlerde eser veren, Joe Wright’ın ‘Anna Karanina’ filminin koreografisini de üstlenwn Cherkaoui, dizinin açılışını yapan ‘Exposure / Poz Süresi’ isimli işinde, ‘kendini sergileme’ ile ‘açığa çıkarılma’ oluşumları arasındaki karşıt değerliliği ele alır.
Sanatlar arasında köprüler oluşturmayı seven Cherkaoui, konser-bale olarak tasarladığı ‘Exposure’da dokuz dansçısının, son albümü S16’nın şarkılarını canlı olarak icra eden Woodkid ile sahnede bütünleşmesini sağlar. Orkestra çukurunu kaplayan beyaz platform, fonda dansçıların siluetlerinin, bazen de kült fotoğrafçı Nan Goldin’den alıntıların yansıdığı beyaz ekran, Chanel’in nefis siyah, beyaz ya da siyah-beyaz kostümleri, siyah-beyaz tonlamalı çok başarılı ışık tasarımı fotoğraf tadını vurgular. Dansçıların ten renginin, bir dansçının çektiği ekranlara yansıyan renkli video görüntülerinin ya da bazı sahnelerde sepya tonlarda veya banyo odası kırmızısına yakın kırmızı monochrome ışıkların siyah beyazı biraz kırması etkileyici bir görsellik yaratır.
Pandeminin kısıtladığı olanakları bakışlara yoğunlaşarak aştığını belirten Cherkaoui, dansçıları için “Maskelerle dans ederken bile hareket, ayakta durma, dalgalanan ve zıplayan bir beden yaratma önerilerini paylaşmakta büyük bir zevk vardı” diye ilâve eder.
Tess Voelker: ‘Clouds Inside’
1997 San Francisco doğumlu Tess Voelker, ABD’deki eğitiminin ardından profesyonel dans kariyeri için Avrupa’ya yerleşmiş. 2016-2017’de Dortmund Balesinde, 2017-2020 arasında NDT 2’de çalıştıktan sonra NDT 1’e kabul edilmiş. Aurélie Dupont, yetenekli dansçıya ilk profesyonel koreografisini yapmasını önerdiğinde, NDT’deki ilk yılı devamsızlık yapma olanağı olmadığı için, koreografiyi ve provaları Dupont’un iki haftalığına gönderdiği Paris Operasından iki dansçı ile Lahey’de (Den Haag) gerçekleştirmiş.
Nick Drake’in Cello Song şarkısı eşliğinde dans edilen ve tüm esinini şarkının sözlerinden alan ‘Clouds Inside / İçteki Bulutlar’, romantik Amerikan müzikallerine de selam çakan güncel ve çağcıl bir ‘pas de deux’.
Damien Jalet: ‘Brise-Lames’
Dalgaların yaratıcılığında önemli yeri olduğunu söyleyen, 1976 Belçika doğumlu bağımsız koreograf, dansçı, performans sanatçısı Damien Jalet, dekor ve kostümlerini görsel sanatçı JR’ın oluşturduğu, Ólafur Arnalds & Nils Frahm’ın kaydedilmiş müziğine piyanist Koki Nakano’nun canlı olarak eşlik ettiği ‘Brise-Lames / Dalgakıran’ı gücümüzün, kırılganlığımızın ve dirençliliğimizin bir metaforu olarak sahneliyor.
Kolektif bir hareket düzeniyle yeni bir organizma yaratmak için her bedeni yok ederek bedenlerin tekilliğini ortadan kaldırmayı amaçlayan Brise-Lames, alacakaranlıkta, başların, kolların ya da gövdelerin devinimini gösteren parçalı görünümüyle siyah tiyatro efektini anımsatan bir girişle başlar. Giderek aydınlanan gri/mavi sahnede, dizlerinin üzerine oturarak yan yana dizilmiş dokuz dansçı, 15 dakika boyunca deniz altında salınan su yosunları ya da bataklıktaki sazlıklar gibi sonsuz bir uyumla süzülür. Dansçılar aynı devinimleri bütün bedenlerine yayarak ayağa kalktıklarında, bedenler aynı hareketi tekrarlasa da, bireyselliklerin uyumsuzluğu, giderek oluşturdukları hareketsizliğin sonlandırabildiği bir karmaşaya dönüşür. O ana kadar birbirine hiç değmemiş dokuz bedenin sadece dizleriyle değil, tüm gövdeleriyle sahne zeminine / suya yatarak birbirine dokunmaya ve sarılmaya başladıkları olağanüstü finalde, birleşen dansçılar suların üzerinde başıboş sürüklenen, insan bedenlerinden bir gemi oluştururlar.
Mehdi Kerkouche: ‘Et Si’
Paris banliyösünde yetişen Cezayir kökenli genç Fransız dansçı, yönetmen, koreograf, oyuncu Mehdi Kerkouche, tehdit altındaki bir insanlığın tablosunu, Guillaume Alric’im özgün müziği eşliğinde çizerken, Fransa’nın en geleneksel sanat kurumlarından birinin sahnesini hip-hopla ele geçirir.
Uzun süre sadece arkadan görünen, pantolon, şort, tişört giymiş ya da belden yukarısı çıplak on dansçı, sepya ile kırmızının karıştığı aydınlatmayla, birbirini destekleyerek, kusursuz bir birlikteliği koruyarak trans hâlindeymiş gibi çırpınarak, kasılarak, sıçrayarak, sanki bir daha yapamayacaklarmış gibi, tüm bedenleri ve ruhlarıyla dans ederler: ‘Et si / Peki ya’, Devinimlerin dur durak bilmez temposu, buz gibi mavi ışıkla biraz yavaşlar, yakın plan çekimler Kerkouche’un kendi antik geleneklerine selam eden, dansçıların yüzlerine makyajla oturtulmuş minik dövmeleri gösterir, bütünlüğünü koruyan gruptan arada çıkan stilize sololar hip hop’un özünü yansıtırlar. Yeniden hızlanan tempoda hareketler stroboskopik efektlerle kırılırken, kırmızı ışık altında ölümcül bir solo gelir. Dansçılar soliste katılarak canlı bir heykel oluşturup ortam kararırken, köşeden beyaz bir ışık huzmesi parıldar. Çözülüp yere akmış olan grup, sürünerek, ayağa kalkarak ışığa / umuda doğru yola çıkarlar…
Sanatla hayatta kalmanın en önemli kayıtlarından biri olmaya aday bu olağanüstü dörtlü gösteri, 20 Kasım’a kadar passo studio’da çevrimiçi olarak izlenebiliyor.
Kaçırmayın derim.
Festival çocukları unutmuyor
İKSV Tiyatro Festivali yarının izleyicilerine iki keyifli çocuk oyununu fiziksel olarak izletiyor. ‘Bu İşte Bir Kadın Var’ teması kapsamında, 6-7 Kasım’da canlı sahnelenmiş ‘Eşit Masallar’, klasik masal kahramanlarının yeni maceralarında toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat çekerek yargıları kırıyordu.
Ani Haddeler’le İKSV Alt Kat’ın ortaklaşa ürettiği kuklalı çocuk oyunu ‘Mitolojik Hikâyeler’, yaşadığımız coğrafyanın efsanelerini altı bölümde anlatacak. İlk üçü 13 Kasım 11.00 & 13.00’te, ikinci üçü 14 Kasım 11.00 & 13.00’te Yapı Kredi bomontiada 4. Kat’ta sahnelenecek.
Çevrimiçi dans gösterisi: ‘Alice’
Hollanda Seçkisi bölümünden ‘Alice’, tamamen çocuklar için prodüksiyonlar üreten Hollandalı dans topluluğu de Stilte’nin Lewis Carroll’ın ünlü Alice Harikalar Diyarı’nda romanından yaptığı etkileyici ve keyifli bir uyarlama.
Ünlü çocuk kitabını kendine özgü yorumlayan koreograf Jack Timmermans, dans, gölge tiyatrosu ve pandomimi ustaca harmanlayarak, öyküyü üç tatlı Alice ile çeşitli hayvanların kılığına bürünerek onları kandırmaya çalışan yazar Carroll üzerinden anlatır. Fonda dört kapılı katlanır bir paravandan oluşan, dansçıların elinde şekil değiştirerek kimi zaman bir kafese dönüşen son derce işlevsel dekor, geceyi ve gündüzü yansıtır, animasyon ve projeksiyonlarla manzaradan fışkıran olağanüstü bitkileri, rengârenk kelebeklerin kanat çırptığı ve bir kuşun tünediği ormanı oluşturur.
Bu esprili olduğu kadar şefkatli ve şiirsel sözsüz gösteride profesyonel dansçıların, özellikle kılıktan kılığa giren Alex Havadi-Nagy’nin dört dörtlük performansları çok etkileyici.
7’den 70’e her yaştan izleyicinin ilgisini çekecek bir çalışma. 20 Kasım’a kadar passo studio’da çevrimiçi olarak yayında.
Çocuk büyük, hepinize sağlıklı seyirler dilerim.