Çocukluğundan beri sanat ve tasarım ile iç içe olan, bu bağlamda profesyonel iş yaşamını uzun yıllar yerli -yabancı moda ve tekstil şirketlerinde sürdüren Elzi Kalma, bir süre önce Urla´da ´Sevginin Kırk Yüzü´ başlıklı bir sergiye imza attı. Çok özel bir amaçla açtığı sergisinin öncesi ve sonrasını konuştuk kendisiyle…
Küçüklüğünüzden beri tasarım merakınız varmış. Bu merakınızı nasıl gerçekleştirdiniz?
Daha okula gitmezken karton bebeklere elbiseler giydirmek en büyük merakımdı. O kadar ki, paketten çıkan giysiler yeterli gelmez, annemden başka kıyafetler çizmesini isterdim. Daha henüz yuvadayken en büyük keyfim Galata’da altlı üstlü oturduğumuz anneannemin evinde şapka ve eşarp kutularını, tüylerini, vualet ve kürk yakalarını karıştırıp aynanın karşısında pozlar vermekti. Sonraları okul hayatım, dergileri kesip kolajlar yaparak, defterlerimin arkasından ortasına kadar çizimler yaparak geçti. Gelinliğimi ve nikâh kıyafetimi ben tasarladım. O zaman eve gelen terzilerden birine diktirdik. Ayağıma beyaz botlar yaptırıp elime de metal bir gül almıştım, herkes çok şaşırmıştı. Sonrasında güderi ve deri koleksiyonları yaptım; ilk deri trikoyu yapanlardanım. Arkasından üzerinde sayısız detay olan siyah trikolar yaptım, her biri tablo gibiydi. Çuval aplikeden sepetler içine dikilen yapma gelincikler, metal, taş ve kordonlarla kazaklara dikilen madalyalar… Özel tasarlanmış metal düğmelere takım yapılmış küpe ve kolye setleri, kız çocukları için yine siyah tek tip triko üzerine masal kitaplarından ve çizgi filim karakterlerinden yaptırdığım aplikeler, nakışlar ve işlemeler…
Uzun yıllar dünya tekstil markalarına çeşitli hizmetler verdiniz. Biraz bunlardan bahseder misiniz?
1990 yılında profesyonel hayata geçtim. Rachel diye bilinen Ra tekstil şirketinde International Buyer (uluslararası satın alımcı) olarak işe başladım. Başladığımda altı marka ile yola devam eden şirket, nihayetinde aralarında 15 kadarı dünyaca ünlü olan 63 yabancı markanın satın alımları, defileleri, moda çekimleri, anlaşmaları, PR’ ı, workshopları ve kadro eğitimleri ile meşgul oldum. Aralarında Calvin Klein, Donna Karan, Roberto Cavalli, Isaac Mizrahi, Lawrence Steel, Parah, Gottex gibi Türkiye pazarına ilk kez giren markalarla çalıştım. Tasarımcıları ile birlikte Türkiye pazarına uygun olabilecek ek koleksiyonlara danışmanlık yaptım, sayısız fuara katıldım.
Sonradan dövizin çok artmasıyla birlikte zorlaşan ithalatı dengelemek amacı ile bir mayo projesi geliştirdim. Ve Rachel Beachwear ortaya çıktı. Kumaş seçimi, model kalıp, reklam çekimi, tanıtım gibi tüm süreçleri yönettim ve koleksiyonu bizzat hazırladım. Piyasaya ilk kez sürülen Mix&Match projesi de benim fikrimdi.
Bu şirketle hikâyem 15 yıl kadar sürdü. Rahmetli ablamın hastalanması üzerine işten ayrılıp, süresiz olarak yanına ABD’ye gittim. Dönüşümden kısa bir süre sonra Silk&Cashmere’de tasarım departmanını kurmak ve koleksiyonlarını yeniden hazırlamak üzere işe başladım. Bunun üzerine Almanya, İtalya, Fransa, İspanya ve İtalya yerine Çin, Hong Kong ve Moğolistan yolculuklarım başladı.
Yaptığınız seyahatlerde etnik kadınların fotoğraflarını çekerken bir hayaliniz vardı. Neydi bu hayaliniz?
Profesyonel seyahatler dışında, her yıl uzak bir coğrafyayı ziyaret etmek en özel hobilerimden biriydi. Bu sayede Meksika, Guatemala, Küba, Peru, Bolivya, Hindistan, Buthan, Burma, Vietnam, Kamboçya. Tayland, Japonya, Kore, Bengaldeş, Nepal, Laos, Rusya, Ukrayna, Fas, Mısır, Cezayir, Ürdün gibi birçok ülkeyi bucak bucak gezme şansım oldu. Rastladığım etnik giyimli kadınların fotoğraflarını, bir gün tablolarını yapmak hayaliyle çektim. Kullandıkları renkler, aksesuarlar farklı kumaşlar yaptığım koleksiyonlara da yansıdı elbette. Özellikle profesyonel rehberlik programına katıldıktan sonra yaptığım 45 günlük Türkiye seyahati de hayallerimi beslemeye devam etti. Kısacası yaşamım boyunca renk, şekil, estetik ve sanatla beslenme şansım oldu.
9-18 Ekim tarihlerinde açtığınız 'Sevginin Kırk Yüzü’ isimli serginizi biraz anlatır mısınız?
Aşırı yoğun iş hayatım, hayallerimi gerçekleştirmemi elbette erteledi. 57 yaşında emekli oldum, işten isteğimle ayrıldım ve tam 23 yıl evvel hayalini kurduğum hayatı yaşamak için edindiğim Urla Bağ Yolundaki evime taşındım.
Taşındıktan ve bölgeye uyum sağladıktan hemen sonra Atölye Kırmızı ile tanıştım. Ardından yağlıboyalarımı, tuvallerimi alıp o çok özendiğim yöresel başlıklı kadınları resmetmeye başladım. Aklıma gelen yepyeni bir fikir, bu kadınların özgün başlıklarına kızımın yüzüne uyarlamak oldu.
İşe koyuldum, kızımın farklı pozisyondaki sayısız portresini birkaç bilgisayar programı kullanarak yerleştirdim. Sonra bunlara bakarak portrelere başladım.
Sergiye bu ismi vermenizin ve serginin açılış gününün bir özelliği var. Nedir bu özellik?
Portreleri yaparken aklıma gelen yepyeni bir fikir, bu kadınların özgün başlıklarına kızımın yüzünü uyarlamak oldu. İşe koyuldum, kızımın farklı pozisyondaki sayısız portresini birkaç bilgisayar programı kullanarak yerleştirdim. Sonra bunlara bakarak portrelere başladım.
Kızımın 40. doğum gününe dört yıla yakın zaman vardı. Karar verdim kızımın 40. yaşını, 40 portresiyle kişisel sergimde kutlayacaktım.
İş 40 portreye varınca etnik yüzler yetmedi, o zaman internette kadın portreleri araştırmaya başladım. Kimi zaman tanınmış ressamların, kimi zaman çok hoşuma giden portrelere aynı yöntemi uyguladım. Bu süreçte kızım evlendi, harika bir damadım ve müthiş bir torunum oldu, onlara da yer vermek istedim. Kızımın birkaç çocukluk resmini de ekledikten sonra teşekkür mahiyetinde bana bu imkânı sağlayan ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de modern bir portresinin reprodüksiyonunu yaparak projeyi bitirdim. Nihayetinde 9 Ekim 1981 doğumlu kızımın 40. yaş gününü, 2021’in aynı tarihinde unutulmaz bir sergi açılış kokteylinde kutladık.
Sergi beklediğiniz ilgiyi gördü mü? Hangi resimlere daha çok rağbet oldu? Kimler sergiyi dolaştı?
‘Sevginin 40 Yüzü’ çok ses getirdi. Çok duygusal ve anlamlı bir sergiydi. Dünyada bir ilkti. Açılış günü, şehirde olamamasına rağmen sergiyi 200’ün üstünde ziyaretçi gezdi. Çok olumlu tepkiler aldım. Hayatımın en mutlu günlerinden biriydi.