Türk Lirası yabancı paralar karşısında hızla değer kaybederken, bunun etkisi sadece enflasyon üzerinde olmuyor. Türkiye´nin makroekonomik görünümündeki en önemli bozukluklardan biri olan gelir dağılımı da, yükselen kurla birlikte daha da bozuluyor.
COVID salgını, kapanmalar derken, ekonomi üzerindeki etkilerini sert şekilde hissettiğimiz badireler atlatmaya çalışıyoruz. Salgın süresince, kapanmalar birçok sektörü oldukça olumsuz etkiledi. Tam kapanmaya ya da işlerin durmasına daha az süre dayanabilen sektörler ve şirketler ise, zincirin zayıf halkaları olarak teker teker ekonomik sistemden çıkıyor ya da etkileri azalıyor. Özellikle bu tarz sıkıntılı süreçlere daha az dayanabilen küçük esnafın çok zor günler geçirdiği aşikâr.
Tasarruf problemi
Pandemi sürecine kadar, Türkiye’deki tasarruf eksikliğinin ve tasarruf oluşturamamanın, genel olarak hep yatırımlar üzerindeki etkisi üzerinde durduk. Yeterince tasarruf olmadığı için iç kaynaklarla yatırım yapamıyor bu sebeple de yeteri kadar büyüyebilmek için yabancı kaynaklara muhtaç kalıyorduk. Fakat salgın süreciyle birlikte, tasarruf eksikliğinin başka boyutlarını da gördük. Hem bireysel hem de kurumsal anlamda, tasarruf eksiği olanlar bu süreçte en çok yıprananlar oldu. Ekonominin durmasına karşı bekleme kapasitesi en fazla olanlar, belki de bu sürecin sonundan kârlı olarak çıkacaklar. Almanya gibi yüksek tasarruf oranlarının olduğu ülkelerde, salgın sürecinde tasarrufların daha da arttığını gördük. Zor günlere karşı daha dayanıklı olanlar, krizlerden daha da güçlenerek çıkıyor. Öncelikle büyük bir krizi atlatmış olmanın getirdiği özgüven ve tecrübeyle birlikte, birçok rakibinin artık sahada ‘olmayışı’ bu kişi ve şirketleri daha güçlü bir ekonomik duruma sokuyor. Türkiye’de de asgari ücretle geçinmeye çalışan milyonların olması, hane halkının tasarruflarının yetersizliği, bu gibi zor şartlarda iflasları gündeme getiriyor. İflas edenlerin yerini ise, salgın sonrasında hala ayakta kalabilenler dolduracak.
Zaten ekonomik olarak daha güçlü olduğu için, salgın sürecinden ayakta çıkabilenler, salgından öncesine göre daha güçlü olmaya çok yakın. Fakat salgından önce zaten pastadan daha düşük pay alanlar, salgından sonra bu dengesizliği azaltma şanlarını da neredeyse tamamen kaybetmiş olacaklar. Bu sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde bu şekilde.
Hane halkının döviz mevduatları
Son yıllarda sürekli karşılaştığımız kur hareketlerinin ardından, yerli büyük oranda döviz mevduatına geçti. Döviz mevduatları zaman zaman düşüş gösterse de genel trend hep artış eğiliminde. Türkiye’de mevduat sahiplerinin, zaten tasarruf açığı olan ülkede bir adım önde oldukları malum. Son yıllarda sert yükselen kurla birlikte, döviz mevduat sahipleri de Türkiye’de TL bazında zenginleştiler. Bu durum gelir dağılımı üzerinde de oldukça olumsuz bir etki yaratıyor. Zaten tasarruf açığı olan ülkemizde, tasarruf sahipleri ile diğerleri arasındaki fark da giderek açılıyor. TL bazında sabit gelir elde eden bireylerle döviz tasarrufu olan bireyler arasındaki farkı düşünelim. 100 bin dolarlık bir tasarrufa sahip mevduat sahibi, dolardaki yüzde 10’luk bir yükselişle birlikte, TL bazında hiç tasarrufu olmayan birine göre yüzde 10 daha zenginleşiyor. Yalnızca 100 bin doları olan bir birey dahi, bir kur hareketi ile birkaç yıllık asgari ücret kadar tasarruflarını artırabiliyor. Böyle bir dönemde, sabit gelirli bireylerin, tasarruf sahipleri ile aralarındaki farkı korumaları neredeyse imkânsız.
Dolar bazında konutlar
Dövizdeki bu sert yükseliş, ekonomideki dengelerin de sürekli değişmesine neden oluyor. Yüksek miktarlarda döviz mevduatına sahip düşük yüzdelik dilimdeki bireylerin oluşturduğu ekonomik şartlar ile, orta ve yoksul sınıf arasındaki ekonomik görünüm de giderek farklılaşıyor. Üst sınıfa hitap eden gayrimenkuller, neredeyse dövize endekslenmiş durumda. Çünkü bu gayrimenkulün alıcısı da satıcısı da büyük ihtimalle tasarruflarını dövizde tuttuğu için, olası yükseliş ve düşüşler pek fark yaratmıyor. Yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatlarının yaklaşık 234 milyar 517 milyon dolar olduğunu düşünürsek, döviz tasarrufu sahipleri kendi aralarında başka bir ‘pazar’ oluşturarak, ülkenin gerçeklerinden ya da ülkenin büyük çoğunluğundan adeta kopuyor.
Değerli dostlar, gelir dağılımı tartışmaya çok açık bir konu ve ekonomistler hala bu konu üzerinde bir fikir birliğine varabilmiş değil. Fakat gelir dağılımının çok fazla bozulduğu ülkelerde, sosyal hayattan güvenliğe, eğitim sisteminden sağlığa kadar büyük aksamalar olduğunu yaşanmış örneklerden görebiliyoruz. Türkiye’de gelir dağılımı hiçbir zaman bir Kuzey Avrupa seviyesinde adil olmadı ancak, son dönemde ekonomik şartların ağırlaşmasıyla gelen zorluklar, kurun da etkisiyle daha fazla hissediliyor. Orta sınıf için 10 yıl önce normal olanlar, lüks haline gelmeye başladı. Dolarizasyon da bu sürecin ekmeğine yağ sürüyor. Ekonomi toparlar, büyüme kendine gelir, işsizlik çözülür… Doğru adımlar atılırsa, elbet her şey zamanla düzelir. Yeter ki toplum olarak birbirimizin yüzüne bakabilmeye devam edebilelim.