´Lily´s Promise´ anı kitabının yazarı Lily Ebert ve torununun oğlu Dov Forman´ın milyonlarca takipçisi olurken, TikTok´taki paylaşımları 100 milyonun üzerinde kişi tarafından görüldü.
Lily Ebert 1944 Kipur’unu Auschwitz’de geçirmiş ve sağ kalırsa öyküsünü anlatmaya ant içmişti. Yeni yayınlanan otobiyografisinde Ebert “Eğer bu yerden sağ kalıp çıkarsam, her şeyi değiştirecek bir eylemde bulunmaya kararlıydım. Yaşadıklarımın bir başkasının yaşamayacağına emin olmalıydım. Bu nedenle tüm dünyaya başıma gelenleri açıklamaya karar verdim. Sadece benim değil, aynı kaderi paylaşıp da susmayı tercih edenlerin adına da bir şeyler yapmalıydım” diye yazıyordu.
Aradan 80 sene geçtikten sonra, 97 yaşındaki Ebert andını, sadece kitapla değil, farklı faaliyetlerle de gerçekleştirmiş oldu. ‘Lily’s Promise: How I Survived Auschwitz And Found the Strength to Live/ Lily’nin Andı: Auschwitz’den Nasıl Kurtuldum ve Yaşamak için Güç Buldum’ adlı kitabında yaşadığı olağan dışı öyküsünü anlatmasının yanı sıra, Ebert senelerce Holokost eğitimi verdi. Torununun oğlu Dov Forman sayesinde çalışmaları COVID salgını sırasında sosyal medyada çok kişiye ulaştı. İkili şimdilerde 1,4 milyon TikTok takipçisine ulaşmış durumda; paylaşımları ise her gün 1 milyon kişi tarafından görüntüleniyor.
17 yaşındaki Dov Forman ile birlikte Times of Israel’e verdiği söyleşide Ebert “Artık genç değilim ama gençlerden öğrendiğim çok şey var. Yaptıklarımın bu nesille sona ereceğini düşünmüştüm ama yanılmışım. Gençlerin bayrağı devralıp, bilinçlendirmeye devam edeceklerini görüyorum” açıklamasında bulundu.
Torunuyla kurduğu bağdan ve birlikte çalışmaktan duyduğu memnuniyet her ne kadar neşeli ve esprili olmasını sağlıyorsa da trajik öyküsünü açık yüreklilikle anlatırken Ebert hâlâ acısını yoğun yaşıyor. Yaşamış olduğu travma, özgürlüğüne kavuşmasına rağmen uzun süre sessiz kalmasına, başından geçen acı olayları anlatamamasına neden oldu. Ebert puslu bir eylül akşamında Auschwitz’de kendisine verdiği sözü tutup tutamayacağını sorgulamaya başladı.
Macaristan’da yaşam
Prens Charles’ın önsözünü yazdığı kitabında anlattığı gibi, Ebert’in Macaristan’daki çocukluğu gayet rahat ve gelecek dehşetin hiç farkında olmadıkları bir şekilde geçiyordu. Nazik, sevgi dolu, huzurlu ebeveynleri sayesinde adeta bir koza içinde büyüyordu. Ebert, beş kardeşi, anne-babası ile birlikte Macaristan’ın kuzeyinde, Yahudi nüfusun çok olduğu Bonyhad adlı bir kasabada dünyadaki kötülüklerden uzak yaşıyordu. Ebert’in o sıralarda, II. Dünya Savaşı öncesinde Amiral Miklos Horty’nin totaliter rejiminin çıkardığı antisemit kanunlardan ve hızla büyüyen faşist Ok Haç Partisinden haberi yoktu. Hatta 1939’da çıkan II. Dünya Savaşı bile sanki onları teğet geçiyordu.
1942’de babasının zatürreden ölümü bu mutlu çocukluk günlerini sonlandırırken, ailenin yaşayacağı kâbus henüz yeni başlıyordu. Babasının ölümünden iki yıl sonra 1944’te Almanlar Macaristan’ı istila ettiler. Ardından Yahudiler için birçok kısıtlama getirildi. Ebert o günler için şöyle diyordu: “O kadar korumalı büyümüştük ki, ailelerimiz kötü olan hiçbir şeyi göstermemek için o kadar çabalamışlardı ki başımıza gelenlere hazırlıksız yakalandık.”
Haziran 1944’te çalışma kamplarına yollanan bir erkek kardeşi dışında bütün aile Auschwitz’e nakledildi. Kampa nakledilen son grupta yer almışlardı. Onlardan önce ülkenin Yahudi nüfusunun dörtte üçü kamplara gönderilmiş ve katledilmişlerdi. Ebert’in kaydettiğine göre “Macaristan Şoa’sının en acıklı tarafı, Macar halkının iş birliği sayesinde gerçekleşmiş olmasıydı. Oysa onlar yüz yıllarca orada yaşamışlardı ve bir Macar’dan daha fazla Macar’dılar.”
Rene,Lily ve Piri
Auschwitz’e varış
Aushwitz’e vardıklarında Ebert ile kız kardeşleri Rene ve Piri, anneleri, küçük erkek kardeşi ve kız kardeşi Bela ile Berta’dan ayrılmışlar ve bir daha onları görememişlerdi. Ebert, “O dakikadan sonra aptallaşmıştık sanki. Duyuyor ama hissedemiyordum, düşünemiyordum. Böylesi zulmü idrak etmek imkânsızdı. Hayal edemezsek en kötüsünden korkmamız mümkün değildi” diye yazıyordu.
Auschwitz’de kimin yaşayıp kimin öleceği tamamen keyfiydi. Ancak Ebert babasına ölmeden önce kardeşlerine bakacağı sözünü vermişti. O nedenle kardeşlerinin dayanağı olmak zorundaydı ve kurtulacaklarına dair inancını hep yüksek tuttu. Bir seferinde bir SS subayı kız kardeşine işaret ederek kendisini takip etmesini emretmişti. Ebert kız kardeşinin elini sıkı sıkı tutarak onu sıraya geri çekmişti. “Tamamen içgüdüsel davranmıştım. Kardeşim itaat etme refleksindeydi, bense onu korumaktan başka bir şey düşünmemiştim. Kendisine itaat edilmesine alışık olan SS subayı ise kardeşimin yeniden sıraya girişinin farkına varmamıştı.”
Aslında Auschwitz’de patates ve soğan çalma, daha sonra Buchenwald’daki fabrikalarda cephanelere sabotaj gibi cesur faaliyetler Ebert’i daha da güçlendirmişti. “Küçük direnişlerimiz ruhumu besliyor, biraz daha uzun yaşayabilmenin hayalini kurduruyordu” ifadesinde bulunuyordu Ebert.
Kitabın en çarpıcı bölümü
Kitabın en çarpıcı bölümü Ebert’in 1944 yılında Auschwitz’den Altenburg’a 500 kadın ile birlikte trenle nakledilişini anlattığı bölüm. Yolculuk sırasında trendeki aralıklardan dışarı baktığında Ebert bir kadının bir çocuk arabasını serbestçe gezdirdiğini görmüş, “Oysa ben tüm dünyanın ölmüş olduğunu, artık hiçbir şeyin normale dönmeyeceğini düşünmüştüm. Sonra birden dünyanın eskisi gibi olduğunu gördüm çünkü bebekler ve çocuklar vardı” diye kaydetmişti.
Üç kız kardeşin zorlu günleri 1945 yılı nisan ayında yaptıkları ölüm yürüyüşünün ardından SS subaylarının onları Çek sınırındaki bir köye bırakmaları ile son buldu. Dakikalar içinde ABD ordusuna ait tanklar ve ciplerle karşılaştılar.
Savaş sona erince Ebert ve kardeşleri ABD kontrolüne geçen ve yeri yurdu kalmamış kişilerin yerleştirildiği Buchenwald’da SS’lerin eskiden kaldığı lojmanlara yerleştirildiler. Tutsak kalmış oldukları, çeşitli eziyetler yaşamış oldukları aynı yerde kalmaktan duydukları mutsuzlukları İsviçre hükümetinin Yahudi çocukları kabul etme programı sayesinde sona erdi. Transferi gerçekleştiren Rabi Herschel Schacter sayesinde Ebert kriterlere uyması için nüfus kâğıdında yaşını 16 olarak değiştirdi.
Ancak Ebert’in İsviçre’ye varışı özgürlüğü getirmedi. Aksine yaşamış oldukları travmayı, dehşeti dünyanın yok sayması korkunç bir darbe oldu. Sessiz kalması gerektiğine kanaat getirdi. Ebert “Auschwitz’de kendime vermiş olduğum söz yıkıldı gitti. Dinlemek istemeyen dünyaya ne anlatabilirdim ki?” diyordu.
Filistin topraklarına göç
1946’nın haziran ayında, Macaristan’da artık bir yurtları olmadığından ve Avrupa’nın hiçbir yerinin güvenli olmayacağı duygusuyla Ebert ve kardeşleri Filistin’e göç ettiler. 1948’de İsrail’in bağımsızlık kazanmasından 12 gün sonra, henüz bombalar yağar, sirenler çalarken eşi Shmuel ile evlendi. Evlilik ona istediği güveni sağladı ancak İsrail’deki yaşam verdiği sözü yerine getirmesi için yeterli değildi. Şoa hakkında sessizliğini korudu. O dönem hissettiklerini “Kişisel ve sosyal bir travmaydı. Kurtulanların hikâyelerine inanılması imkânsız gibiydi. İnsanlar ya anlayamıyor ya da dinlemek istemiyorlardı” şeklinde ifade etti. Kendisinden yaşadıklarını anlatması istendiğinde, çok acı verdiği gerekçesiyle reddediyordu.
Gerçekten de Ebert en yakınlarıyla bile yaşadıklarını paylaşmak istemiyordu. Hâlâ kız kardeşlerini koruma içgüdüsü ile savaş dönemi deneyimlerini dile getirmekten sakınıyordu. Macaristan’dan Filistin’e 1938 yılında göç etmiş olan kocası, onu huzursuz etmekten çekiniyor, acısını körükler diye soru sormak istemiyordu. Çünkü o zamanlar Auschwitz anıları hâlâ taptaze, acıtır durumdaydı. Ebert bir anlamda da çocuklarını yaşadığı vahşetten korumak amacıyla susmuştu. Ebert’in sessizliği Eichmann’ın mahkemesinin tüm dünyayı Nazilerin yaşattığı vahşetle yüz yüze getirmesinden sonra da devam etti. Yıllar sonra bir torunu kolundaki dövmeyi sorduğunda bile cevabını hasıraltı etti. Bu soru tamamen tabuydu.
Dönüm noktası
Eşinin 1980’de ölümü karşısında duymuş olduğu acı bir dönüş noktası oldu. Artık Auschwitz-Birkenau için duyduğu keder yok olmuştu. O dönemde Londra’da yaşayan Ebert bir Holokost kurtulanları grubu kurdu. Holokost travmaları üzerine çalışan Judith Hassan ile iş birliği yaparak anılarını kaydetti. Ebert kızı Esti ile birlikte İngiltere’den Yahudi bir grupla Mayıs 1988’de seneler sonra Auschwitz’i ziyaret etti. Gruptaki tek kurtulan olarak söyleyecek çok sözü vardı. Bu ziyaret bir başlangıç oldu. Ebert artık ailesine geçmişini anlatırken, vermiş olduğu sözü de tutmaya başladı. İlk kez Holokost eğitimcilerinin bulunduğu bir konferansta konuşmacı olarak yer aldı. Artık dinlemeye hazır bir dünya için o da anlatmaya hazırdı. Bu onun için yepyeni bir başlangıç oldu. O zamandan bu yana İngiltere Parlamentosundan, torunlarının okuduğu ilkokullara varıncaya kadar birçok yerde hikâyesini anlattı. Kurtuluşunun 52. yılında yeniden Auschwitz’i bu kez üç torunuyla birlikte ziyaret etti. Ebert onca acısının arasında Auschwitz’e gittiğinde ‘İşte buradayım, gelmek istediğim için geldim. Sizden kurtuldum’ diyordu.
Ebert, ardından torunun çocuğu ile öyküsünü çok geniş kitlelere anlattı. Yaşamın çok kırılgan olduğunun hissedildiği pandemi sürecinde ‘Lily’s Promise’i yazdı.
Forman, ‘Ailenin kraliçesi’ olarak tanımladığı Ebert’in torunları ve onların çocukları ile ilişkisinin çok sıcak olduğunu, kitap konusundaki iş birliklerinin de ilişkilerini daha da güçlendirdiğini, Ebert’ten çok şey öğrendiğini ifade etti.
Forman, büyük büyükannesinin Holokost deneyimlerini dört nesil öteye anlatmasının daha kolay olduğunu, anne ve anneannesinin sormaktan çekindikleri soruları daha kolaylıkla sorabildiğini, Ebert’in de cevaplamaktan daha az korktuğunu söyledi. Ebert’in hikâyesine odaklanırken Holokost’tan kurtulan diğerlerinin de hikâyelerinin anlatıldığından emin olarak, Holokost’un bir bütün olarak unutulmaması gerektiğini, özellikle Avrupa’da ve İngiltere’de antisemitizmin yükselişte olduğu bir dönemde bunun çok önemli olduğunun altını çizdi.
Pandemi sadece ‘Lily’s Promise’in paylaşılmasına neden olmadı, Forman’ın da başka yollar arayışına girmesine neden oldu. Ebert’in daha önce yapmış olduğu videolar ve fotoğraflar paylaşıldı. Twitter’ın yanı sıra Ebert oyun platformu Twitch’de yer alan ilk Holokost kurtulanı oldu. TikTok canlı yayınları 5000 kişi tarafından görüldü. Ebert’e göre potansiyel olarak ulaşabileceklerinin sınırı yok.
Sosyal Medyanın yararı
Forman bunun sosyal medyada ‘iyi’ye de yer olduğunu kanıtladığını, bazı tehlikelerin de farkında olduklarını ancak nefretin olduğu kadar olumlu düşüncenin, eğitim ve iyi mesajların da yer bulduğunu ifade etti. Forman’ın ilk sosyal medya paylaşımı Ebert’in fotoğraflarının arasında üstünde ‘yeni bir yaşama başlangıç bol şans ve mutluluk’ yazan bir Alman parasını bulması ile oldu. Bu para Ebert’e İsviçre’ye gitmeden önce Yahudi bir Amerikan askeri tarafından verilmişti ve Ebert onu bir hazine gibi saklamıştı. Forman büyük büyükannesine ismini bilmediği bu askeri sosyal medyada bu parayı paylaşarak 24 saat içinde bulacağını söylemişti. Birkaç saat içinde 8000 twitter paylaşımı sonucunda asker Hyman Schulman’ın ailesiyle duygusal görüntülü bir görüşme gerçekleşmişti.
Ebert, Schulman’ın oğluna “Baban bana hâlâ iyi insanların var olduğunu ve gelecek için ümit olduğunu gösterdi” dedi. Bir araya gelmelerinin bir mucize olduğunu ve Nazilerin kazanmadığının ispatı olduğunu paylaştı.
Kaynak: Times of Israel, 5 Kasım 2021