Bir başarı öyküsü: 'Kalem, Fırça ve Neşter'

Geçtiğimiz günlerde, 24 saatin içine otuz saatlik çalışma programı hazırlayıp sığdıran Prof. Dr. Daniel Yachia ile Tel Aviv´e bir saat uzaklıktaki Or Akiva´da bulunan şirketi Innoventions´da söyleşi yapmak üzere buluştuk. Kendisi ile laboratuvar, ofis ve çalışma alanlarını gezme, tıbbi tedavi cihazlarında teknik geliştirme ve girişimcilik alanında yaptıkları çalışmaları yakından görme imkânı buldum. Evet, meşhur çalışma masası oldukça yüklüydü fakat belli ki her ufak kâğıt ve not muhteşem yeni fikirlerle doluydu.

Elda SASUN Söyleşi
24 Kasım 2021 Çarşamba

Kalem, Fırça ve Neşter kitabı, sıra dışı bir başarı öyküsünü anlatıyor. Bu kitabı yazma fikri nasıl doğdu?

Kitabı kaleme alan Aaron Baruch ile yaptığım tüm şeyleri paylaşıyordum. Doğrusu şu ki, bunların kitaba dönüşeceğine pek inanmıyordum. Sohbetlerimizde laf lafı açtı ve Aaron bu sohbetleri kitaba dönüştürmeyi teklif etti. Başlarda kitabın ismini Nereden Nereye koymayı düşündük. Daha sonra Aaron, benim değişik alanlardaki çalışmalarımı dinleyince “Biz en iyisi başlık için üç kelime koyalım: Kalem, Fırça ve Neşter olsun” dedi.

Kalem, zira yüze yakın makale ve iki kitap yayınladım. İlk kitabımın içindeki tüm resimleri de kendim çizdim.

Fırça ise benim sanatçı tarafım… Sulu ve yağlı boya resimlerim, taş ve tahta oyarak yaptığım heykeller var.

Ve ben bir cerrahım: Neşter de hayatımın bir parçası. 

Bu kadar güzel bir başarı öyküsünde kimler size destek verdi, ilhamınız kimler oldu?

Ben ailemin “Senden bir şey olmaz” önyargısı ile yola çıktığım için, tıp bölümünü kazanınca kimse bana inanmadı. Apartmanda komşumuz Bueno Ailesi yaşardı. Babasız büyüyen üç kardeşten David Bueno bir gün doktor olunca, bu genç benim için harika bir örnek ve ilham kaynağı oldu.

İnandığın bir şeye sebat  edersen sonunda başarırsın… Çok kötü bir talebe olmamın içimde bıraktığı derin bir yara vardı. Senden bir şey olmaz dedikleri adam olarak, kendime başarılı olabileceğimi ispat etmem gerekiyordu.

Neden üroloji?

Tıbbın birçok alanında okuma seçeneğim vardı. Ürolojiyi seçmeden önce çok tereddütüt ettim. Ürolojide hem hastaya bakıp tedavi etmek var, hem de tedavinin bir kısmında ameliyat söz konusu. Dolayısıyla bu alanda hem doktorluk hem de cerrahlık yapabileceğim düşüncesini sevdiğimden ürolojiye karar verdim.

Üniversite, Çapa’da Üroloji Bölümü açmaya karar verdi. İdaresini de, bana en iyi ameliyat tekniklerini öğreten değerli hocam Necati Güvenç’e verdiler. Hocamın henüz kadrosu bile yoktu. Bize ayrılan bir odada işe koyulduk. Neredeyse bir buçuk seneye yakın maaşsız çalıştım. Ve işte üroloji sevdası böylece yol aldı…

Bunların yanı sıra bir dönem de Şalom Gazetesi yazarlığınız olmuş. Bu anıları bizimle paylaşır mısınız?

Birçok ilke imza attım; biri de Şalom Gazetesi ile oldu. Gençlik yıllarım olan 1960’lı yıllarda Şalom Ladino olarak çıkardı. Senelerce düzenli olarak bizim eve gelir, okunurdu. Bense pek Ladino bilmezdim… O sıralar Çapa Üroloji Bölümünde ihtisas yapıyordum. Dört arkadaştan oluşan bir grubumuz vardı. Gazetenin kurucusu Avram Leyona bir mektup yazalım ve gazetede yazmak isteğimizi bildirelim diye düşündük. Teklifimiz hemen kabul edildi. Böylece dördümüz - Yakov Filiba, Mimi Rafael Franko, Yusuf de Mizrahi ve bendeniz- iki sayfası olan gençlik bölümünde yazmaya başladık. Ayrıca gazetelerdeki bazı yorumlara cevap mektupları yazdık.

İsraile taşındığınızda size farklı gelen neler oldu?

Burada, “Hocam ne der, millet ne der?” kuşkusu olmadan düşüncelerimi uygulama imkânı verdiler. Bu ülkede, her yerde uygulanan ‘by the book/kuralına uygun’ protokolü yok. Böylece bazı şeyleri tam kaidelere uymadan uygulama şansı veriliyor. Mesela eski bir yönteme ufak yeni bir yöntem ekleyerek yaptığım yepyeni icatlarla ameliyat tekniğinde büyük değişimler oldu. Aslında icat da budur; başkasının aklına gelmeyeni düşünüp, bulmak ve yapmak. Ayrıca Hocam Necati Güvenç’ten öğrendiğim muhteşem ameliyat tekniklerini de uygulamaya başladım.

Peki neye daha çok inanırsınız, tıp mı teknoloji mi?

Bugün teknoloji olmadan tıp olmaz çünkü günümüzde neredeyse tüm teşhisler teknoloji sayesinde oluyor. Bugün teknoloji olmadan belki Afrika’da doktor olabilirsiniz.

Bir de başında olduğunuz SANTU (Syposium on Affordable New Technologies of Urology) var. Küresel bir yardım kavramı ve din, ırk, millet, ülke ayrımı yapmadan gelişmiş tıp imkânları olmayan dünya insanlarına yardımcı olan bir sempozyum Bu çalışmalara girme fikri nasıl doğdu?

1939 yılında, tam da doğduğum ay, II. Dünya Savaşı başlamıştı. Çok ufak yaşımda annemle bakkala kuponla ekmek almaya giderdik. Yine dört-beş yaşlarımda annem ve babamla işe yardıma giderdim. Evimizde hiç  yoksulluk çekmememize rağmen ortamı, insanların ihtiyaç duyduğu şeylerin neler olduğunu izlerdim. Bu anılar çocukluğumun bir parçasıydı ve beni çok etkiledi. Sanırım bu duygular beni bu çalışmalara yöneltti. 

Son olarak kitabının mesajı var mı?

Bu kitabı yazmayı düşünmedim. Asıl yazmak istediğim yaratıcılık konusunda başka bir kitaptı. İngilizce ‘serendipity’ konusunu işliyorum. Bu kitabı yazmaya başladım ama bir türlü bitiremedim. Serendipity, hiçbir şeyden bir şey yaratmak demek. Tesadüfen, araştırmadıkları bir şeyleri keşfetmek. Benim yazmak istediğim konu bu.

Kalem, Fırça ve Neşter kitabında ise torunlarıma nereden nereye geldiğimi anlatmak istedim.

Bu kitap yakında İngilizceye de tercüme ediliyor.

Prof. Yachia kitabında Gandhinin fikirlerinden de bahsetmiş.  Diyor ki, Gandhi gibi insanlar bize şunu öğretir: “We can do anything if we put our faith in our vision / İnancımızı vizyonumuza koyduğumuz an her şeyi başarabiliriz.

Bence, sohbet kıvamında,akıcı bir dille yazılan kitaptaki başarı hikayesi bu cümle ile çok bağdaşmış…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün