•Erdoğan, İsrail ve Türkiye´nin ilişkilerinin Ortadoğu´nun güvenliği ve istikrarı açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Bu açıklama, Erdoğan´ın neredeyse 10 yıllık zaman içinde İsrail konusundaki en olumlu sözleri olarak kayıtlara geçti. Çapı ve kapsamını şu anda kestiremiyorum fakat Ankara´dan bir HAMAS adımı gelebilir. Kısa süre önce Birleşik Krallık, HAMAS´ı terör örgütleri listesine almıştı. •Türkiye´nin bugüne kadarki politikalarına bakınca bu düzeyde bir adım gelmesi güç ancak burada faaliyet gösteren bazı örgüt temsilcilerinin ayrılmasının istenmesi gibi sınırlı bir girişim söz konusu olabilir. İsrail ile Türkiye arasında çok uzun süre hayli kötü durumda bulunan ilişkilerin normalleşmesinin önemli yolu, karşılıklı olarak büyükelçilerin atanmasından geçiyor. Yakında bu adımın da geleceğini düşünüyorum. HAKAN ÇELİK - POSTA
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Ben İstanbul’un fakir ancak huzurlu bir mahallesi olan Kasımpaşa’da dünyaya geldim. Bu mahallede Yahudiler, Müslüman Türkler, Rumlar ve az miktarda da Ermeni vatandaş yaşamaktaydı.
6 yaşıma kadar bu mahallede yaşadık ve 6 yaşımdayken adeta terfi ederek Galata semtinin Refik Saydam Caddesine taşındık.
Kasımpaşa’da sinagog yoktu. Bugün de yok ama Galata’da o zamanlar 5 adet sinagog vardı.
Zülfaris Sinagogu (Karaköy), Aşkenaz Sinagogu (Yüksek Kaldırım), İtalyan Sinagogu (Şair Ziya Paşa Yokuşu –Kuledibi), Neve Şalom Sinagogu (Büyük Hendek Cad) ve Apolon Sinagogu (Büyük Hendek Caddesi). Günümüzde bu mekanları içinde faal olan sadece Neve Şalom Sinagogu ile Ashkenaz Sinagogu var. Diğerleri artık pek faal değiller.
Zülfaris Sinagogu filmlerde plato olarak kiralanıyor. İtalyan Sinagogu kapalı, Apolon Sinagogu ise bir ara spor salonu olarak faaliyet göstermişti. Şimdiki akıbetini pek bilmiyorum.
Ancak ben 6-10 yaşlarımda iken akşam duası olan Arvit sonrası Hanuka Bayramında çocukların eh bende çocuktuk ellerimizde krepon kağıdından yapılmış fenerler içinde bir adet mum ile evlere dağılırdık. Büyük Hendek Caddesi ile Tozkoparan Caddesi, ellerinde fenerleri ile dolaşan çocuklarla dolu idi.
Bir yandan fenerler elde taşınır ve sallanırdı ta ki mum düşüp bütün feneri yakana kadar… Bir taraftan da ağzımızda anlamını bile bilmediğimiz bir bayram şarkısı ile “Oshiya mi koles sien paras de koles” diye diye diye eve gelirdik. Bu sözcüklerin yarısı İbranice gibi sanılsa da pek bir anlamı yok. Sanki ikinci yarısı ise ladino dilinde ve “SİEN PARAS DE KOLES” 100 paralık Lahana demektir.
Belli ki bir tekerleme ve ses uyumu sağlasın diye veya zamanla anlamını yitirmiş bir ifadedir. İsrail’de ve belki de başka ülkelerde Hanuka bayramı ile bu Fener muhabbetinin bir ilintisi yok. Anlaşılan o ki Hanuka da yakılan mumlar ile fenerdeki mum arasında bir bağlantı kurulmuş ve çocuklara da bir hoşluk yaratılmıştır. Tabii fener imalatçılarına da belli bir hoşluk yaratılmış oldu zamanında. Son 30-40 yıldır bu fenerlerin imalatçıları da neredeyse yok oldular ve piyasada da bu fenerlerden bulunmaz olmuş.
Rafael Sadi
https://odatv4.com/makale/bir-istanbul-gelenegi-kulup-dizisinde-ortaya-cikti-222484
Küdus Strateji ve Güvenlik Enstitüsü'nde çalışmakta olan eski İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Yaakov Amidror, İran'ın nükleer emelleriyle ilgili ilk uyarısını 1990'ların başında askeri istihbaratta görevliyken yapmış.
Amidror, "İran bomba yapmaya her geçen gün daha fazla yaklaşırken, İsrail oturup bekleyemez. Yakında bunun nasıl durdurulacağı konusunda bir karar alması gerekecek" diyor ve ekliyor:
"İran'ı bombalamaktan başka çare yok."
İsrail daha önce iki kez, ilkinde 1981 yılında Irak'ın, ikincisinde 2007'de Suriye'nin nükleer reaktörlerini bombalamıştı.
Ancak analistler, İsrail'in İran'ın çok daha gelişmiş nükleer programını durduracak kadar karmaşık bir saldırı düzenleme yeteneği olup olmadığından kuşkulu. Zira İran'ın nükleer programı bazılarında yeraltı tesisleri de bulunan birçok farklı mekanı kapsıyor. Böyle bir saldırının bedelinin ne olacağı da cabası.
İran nükleer tesislerine saldırı düzenlenmesi halinde, herkesi "şoka uğratacak" bir karşılık vereceğini bildirmişti. Tahran'ın hem kendi kuvvetleri ile hem de tüm bölgeye yayılan silahlı gruplarla birlikte hareket edebileceği düşünülüyor. Bu gruplar arasında, Lübnan'da elinde on binlerce roket bulunan Hizbullah, Suriye ve Irak'taki Şii milisler, Yemen'deki isyancı Houthi hareketi ve Gazze Şeridi'ndeki İslami Cihad militanları da var.
Tüm risklere rağmen, yalnızca İran'ın nükleer planlarının birkaç yıl ertelenmesi için bile saldırmaya değeceğini düşünen şahin görüşlü İsralliler bulunuyor.
Ancak resmi tercih, hala görüşmeler yoluyla çözüm bulmak. Eskiden İsrail'in dış istihbarat servisi MOSSAD'da araştırma yapan bir birimi yöneten Sima Shine "diplomasinin başarıya ulaşmasını umarım, ancak şu anda buna fazla bir şans tanımıyorum" diyor.
Shine, İran'ın bir yandan zenginleştirilmiş uranyum üretmeye devam ederken, nükleer görüşmeleri sadece zaman kazanmak için kullanmasından endişe ediyor.
Washington'daki Orta Doğu Enstitüsü'nden İran uzmanı Alex Vatanka ise Tahran'ın ideolojik olarak nükleer programına çok bağlı olduğunu vurguluyor. Avrupalıların ve ABD'nin kuşkularına rağmen İran'ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı'na dönmek istediğine inanan Vatanka, Tahran'ın son zamanlardaki davranış ve taleplerini ise "elini kuvvetlendirmek için" yaptığını düşünüyor.
Yolande Knell
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59387256
İsrail’in Özbekistan siyasetinde önemli bir aktör de 2020 yılında İsrail’in hem Duşanbe hem de Taşkent Büyükelçisi koltuğuna oturan Zehavit Ben-Hillel. Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanan İsrailli Büyükelçi’nin Özbek mevkidaşı Feruza Mahmudova. Mahmudova, Özbekistan’ın ilk kadın büyükelçisi olarak 2020’de Tel Aviv Büyükelçiliğine atandığında, bu gelişme tarihî bir olay olarak kutlanmıştı. İki kadın büyükelçinin ortaklaşa imza attığı projeler, Ben-Hillel’in görevli olduğu ülkede kadın haklarını sürekli gündeme getirmesiyle de önem kazanıyor. Özbekistan’da kız çocuklarına yönelik projelerde İsrail Büyükelçiliğinin de payı var.
Bundan başka, Kudüs Yahudi Halkı Tarihi Merkezi Arşivi ile Özbekistan Arşivi (O’zarxiv) arasındaki anlaşmalardan İsrail-Özbekistan üniversiteleri arasındaki işbirliğine, Özbek sinemasının desteklenmesinden karşılıklı öğrenci ve akademisyen değişimine kültürel sahada ilişkiler geliştiriliyor. Özbek halkının görüşleri bir yana, Taşkent’in merkezindeki Emir Timur Meydanı’nda İsrail’in bağımsızlık gününde İsrail bayrağı yansıtılması, İslam dünyasının tarihî merkezlerinden sayılan bir ülkenin Tel Aviv’e bakışı ve desteğini ortaya koyuyor.
İsrail’in Özbekistan’daki önemli icraatlarından biri de ülkedeki Buhara cemaatine yönelik eylemleri kapsıyor. Büyükelçilik, ülkedeki Yahudi çocuklara kitap ve kaynak desteğinden yardıma muhtaç Yahudi ailelere erzak sağlanmasına pek çok konuda faal. Büyükelçi’nin ve makamının rolü, 2020 itibariyle artan sosyal medya faaliyeti Azerbaycan’daki İsrail Büyükelçisi George Deek’i hatırlatıyor. Halkla ilişkilerin sadece sosyal medya veya yalnızca sokakla sınırlı kalmadığı bir metot uyguluyor İsrailli diplomatlar.
Oğul Tuna
https://fikirturu.com/jeo-strateji/israilin-orta-asya-politikasi-ve-ozbekistan-ornegi/
İsrailli casus deyince aklımıza hemen son dönemde Netflix’te yayınlanan dizisiyle ünlenen Eli Cohen ismi geliyor. Ancak ben bugün sizi daha eski bir döneme götüreceğim. Birinci Dünya Savaşı yıllarına… Geçtiğimiz günlerde “Filistin’de Türklerle” isimli bir kitap geçti elime. Yazar Alexander Aaronson, Siyonist hareket içinde önde gelen bir yazardır. Kardeşleriyle birlikte NILI örgütünü kurarak Filistin’de Yahudi varlığını güçlendirmek hedefiyle çalışmış ama bölgedeki faaliyetleri sebebiyle ABD’ye kaçmak mecburiyetinde kalmıştır. Kız kardeşi Sara ise teşkilatın bir üyesi olduğu gerekçesiyle Osmanlı hükümeti tarafından tutuklanmış ve işkence görmüştür. Bu sebeple intihar ettiği veya öldürüldüğü söyleniyor.
Siyasal İslamcı ve aşırı milliyetçi çevrelerde bu NILI öylesine abartılıyor ki, sanırsınız Filistin’de Osmanlı’nın yenilmesine sebep olacak kadar önemli işlere imza atmışlar. Halbuki NILI, Siyonist hareket içinde yer alan ve bölgedeki Yahudilerin örgütlenmesini ve kendilerini Arapların saldırılarından korumasını sağlamak hedefiyle çalışan yerel bir örgütten ibarettir. Taktiksel olarak İngiltere ile iş birliği yapmaları, esasen Osmanlı’nın bölgeden ayrılmasıyla beraber İngiltere’nin bir şekilde Araplara vaat ettiği yerel yönetimi kendilerine de tanıyacağına olan inançla ilişkilendirilebilir. Nitekim bir müddet sonra Siyonistlerin namlusu bu kez de yeni sömürge düzeninin patronu olan İngiltere’ye çevrilecektir.
Bu bağlamda dönemi farklı bir açıdan okumak için Aaronson’ın kitabı son derece enteresan. Osmanlı yönetimindeki aksaklıkları, Arapların bir türlü kanun ve düzen tanımamalarını ve Yahudilerin verdiği Siyonist mücadeleyi güzel bir şekilde anlatıyor. Burada başka kaynaklarla beraber okunursa daha iyi olacağını belirtmem gerekiyor zira propaganda yönü olduğu ihtimalini gözden kaçırmamak lazım. Fakat Osmanlı idaresinin o dönemde ne hale geldiğini doğrudan Osmanlı subaylarının hatıralarından da öğrenebiliyoruz, bu yüzden Aaronsonh’ın yaptığı bazı eleştirilerin haklı olduğunu düşünmek gerek.
L. Deniz Ertuğ
https://www.politikyol.com/yahudi-casuslar/
İsrail’in çıkarları ile şu sırada, Netanyahu’nun ülkeyi sürüklediği Yunanistan-Fransa ekseninde değil, çok daha geniş çaplı, bölgesel çıkarlar dengesini gözeten çemberdedir.
Bu çemberde, ABD eski başkanı Donald Trump ve damadı Jared Kushner’in sözüm-ona Orta Doğu barış planı adı altında ortaya sürdükleri gayrimenkul alım-satım çizelgesi yer almıyor. Bu çember Filistinlilerin 1967’den beri işgal altındaki topraklarını da içine almıyor. Bu çemberde sadece bütün bölge ülkeleriyle iyi komşuluk ilişkileri kurulması yer alıyor.
Her ne kadar işgal altındaki toprakların iadesi sağlanmadan, bunun için bir manivela olarak kullanılabilecek normalleşme imkanları acemice harcanmış ise de, İsrail ile komşularının arasındaki savaş hallerinin sona ermesi, birbirlerini diplomatik olarak tanımaları, bu barış çemberinin kurulmakta olduğunu gösteriyor.
Türkiye, İsrail’in kurulmasına sevinen ve bunu İsrail’i tanımasıyla gösteren ilk ülkelerden biridir. Bunu sağlayan Menderes yönetimi, bir çok kazanımının yarı sıra bölgeye getirdiği barış anlayışıyla da övülmeye layıktır. İsrail hükumeti, umulur ki, Yunanistan-Fransa ekseninden çıkarak, Filistin halkının Akdeniz’deki doğal kaynak haklarını tanıyarak ve bunları AB’ye aktarırken Türkiye’nin ekonomik deniz haklarına saygıda kusur etmeyerek, kendisine ikinci kere uzatılan bu dostluk elini boş çevirmeyecektir.
Bölge için anormal olan, topraklarının üçte birini ABD’ye üs ve limanlarını Fransa’ya kullanılmış hurda gemi deposu yapan Yunanistan’ın tavrı değil, İsrail’in dostane tutumudur.
Hakkı Öcal
İsrail-Türkiye ilişkilerinde farklı bir olasılık doğurduğu söylenen, casuslukla suçlanan iki İsrail vatandaşının ülkelerine dönmesinin ardından.. Daha önemlisi, dokuz yıllık ‘yüzüne bile bakmam’ sürecinin ardından, bizzat İsrail Cumhurbaşkanı’nın, ardından da İsrail Başbakanı’nın Cumhurbaşkanı’nı arayarak teşekkür etmesi aynı kümeye dahil edilebilir…
İki ülke ilişkilerinin güllük-gülistanlık olması zaten beklenemez ve şahsen istemem de. Bunun için haklı ve makûl sebepler de var. Ama Devlet’in gözleri daha keskindir, kestiremediklerimizi görebilir…
Farkında olmamız gereken şu; İsrail, Türkiye’den ilişkilerin düzelmesini istiyordu ve şimdi daha çok istiyor. Çünkü ABD’nin bölgedeki ağırlığının hafiflemiş olması, işte yukarıdaki gelişmelerle birleştiğinde, Tel Aviv’in Ankara ihtiyacını iyice artırıyor.
Nitekim bölgede yaşanan her nahoş olayın içinden ve/veya arkasından Türkiye’nin karşısına çıkmasını, ‘beni gör, bana dön’ olduğunu gösteren okumalar da doğrudur.
Nedret Ersanel
https://www.yenisafak.com/yazarlar/nedret-ersanel/acik-oyun-2060210
Gelelim, Ortadoğu’nun en kritik ülkesi İsrail’e. Ben Ankara-Tel Aviv ilişkilerinde yakında resmi olarak duyurulacak önemli gelişmelerin olacağını düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan kısa süre önce İsrail Cumhurbaşkanı Yitzag Hertzog ve Başbakan Naftali Bennett ile birer telefon görüşmesi gerçekleştirmişti.
Erdoğan, İsrail ve Türkiye’nin ilişkilerinin Ortadoğu’nun güvenliği ve istikrarı açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Bu açıklama, Erdoğan’ın neredeyse 10 yıllık zaman içinde İsrail konusundaki en olumlu sözleri olarak kayıtlara geçti. Çapı ve kapsamını şu anda kestiremiyorum fakat Ankara’dan bir HAMAS adımı gelebilir. Kısa süre önce Birleşik Krallık, HAMAS’ı terör örgütleri listesine almıştı.
Türkiye’nin bugüne kadarki politikalarına bakınca bu düzeyde bir adım gelmesi güç ancak burada faaliyet gösteren bazı örgüt temsilcilerinin ayrılmasının istenmesi gibi sınırlı bir girişim söz konusu olabilir. İsrail ile Türkiye arasında çok uzun süre hayli kötü durumda bulunan ilişkilerin normalleşmesinin önemli yolu, karşılıklı olarak büyükelçilerin atanmasından geçiyor. Yakında bu adımın da geleceğini düşünüyorum.
Hakan Çelik
https://www.posta.com.tr/yazarlar/hakan-celik/israil-ile-karsilikli-buyukelciler-atanabilir-2405481
Türkiye Yahudilerinin Türkiye ile İsrail arasında gidip gelen yaşamları, 50’li yıllarda cinayet suçlamasıyla girdiği cezaevinden afla serbest bırakılan ve artık görüşmediği kızı İsrail’de yaşamaya başlayan Türkiye Yahudisi bir kadının yaşadıklarını kurgusal bir dille anlatan “Kulüp” adlı Netflix dizisi sayesinde nihayet dikkatleri üzerine çekti.
Dizi, Türk izleyicilere ilk defa Yahudilerin (ve diğer gayrimüslim toplulukların), Türkiye’deki baskıcı ve tektipleştirici ”Türkleştirme” uygulamaları sırasında karşılaştığı zorlukları güzel bir hikâye eşliğinde anlatıyor. Dizinin hikâyesi, Müslüman olmayan azınlıkların kasten yoksullaştırılmasına, azınlık kültürlerinin bastırılmasına ve birçoğunun Filistin Mandası’na veya daha sonra yeni İsrail Devleti’ne doğru yol almasına yol açan Varlık Vergisi’ni de içeriyor.
Bugün Türkiye’deki küçük çaplı Yahudi cemaati için, bir dizide Ladino konuşulduğunu duymak, kayıp bir geçmişin acı-tatlı hatıralarını geri getirirken, Yasmin Levy’nin dizinin bir bölümde duyulan sesi, Türk izleyicisini konuya daha da bağlıyor. Linet’in ve Yasmin Levy’nin Türkiye’ye fosilleşmiş bir kültürel mirastan çok uzak bir şekilde aidiyet hissettiren yaşam öykülerini bu hikâyenin devamı gibi düşünebiliriz; böyle bakınca yeni nesil İsraillileri anlamak da kolaylaşıyor.
Oknin olayı, Eurovision’da İsrail’i temsil edecek şarkıcıyı tespit edecek yarışmaya katılan Linet’in uzun yıllardan sonra ilk defa İsrail televizyonlarında yer almasından hemen sonra patlak verdi. Linet, İsrail halkının büyük bölümü tarafından tanınmamasına rağmen nezaketle karşılandı ve olağanüstü yeteneğiyle jüriyi büyüledi. Jüride yer alan Yemen kökenli Mizrahi şarkıcısı Margalit Tzan’ani, Linet’i sahnede kucakladı.
Bütün bunlar Linet’te bunca yıldan sonra eve dönüş yolunu bulduğuna dair güçlü bir his uyandırdı. Onun için bu, hayatında yarım kalmış bir meseleyi tamamlama vesilesiydi. 1993 Eurovision yarışmasında İsrail’i temsil etme girişiminde başarısız olmuştu. 80’lerin sonunda ve 90’ların başında İsrail, bugünkünden çok farklı bir yerdi: Linet gibi Mizrahi şarkıcılar, ancak sınırları coğrafi ve sosyal çevrelerle belirlenen kulüplerde sahneye çıkabiliyordu. Linet daha sonra kariyerine Türkiye’de devam etmek için İsrail’den ayrıldı ve yaklaşık otuz yıldır bu iki ülke arasında mekik dokuyor.
Ancak bu tam olarak içten bir karşılama değildi. Türk-İsrail Yahudi cemaatinden bazı kişiler, 2009 Mavi Marmara krizinin ardından askerlik hizmetini tam olarak yapmadığı ve Türkiye’deki İsrail karşıtı bir protestoya katıldığı için Linet’ei eleştirdi. Hatta bazıları onu hain ilan etti. Bu durum, İsrail’in hem İsrailli hem de Türkiyeli olmaktan asla vazgeçmeyen Linet başta olmak üzere, Mizrahi dünyasından pek çok kültürel değeri bizlere hatırlattı.
Ne yazık ki, Linet’in ve Natali Oknin’in öyküleri, garip bir şekilde kesişiyor. Her ikisi de, sınırları aşabilecekleri ve zenginliklerle dolu heterojen bir bölgenin parçası olabilecekleri farklı bir Ortadoğu’ya inanan kadınlardı. Natali bir diğer dünyayı keşfetme cesareti gösterirken Linet, bir zamanlar ait olduğu dünyaya adım attı, orada kucaklandı, gelgelelim daha sonra, doğduğu ve büyüdüğü topraklarda bazı insanlar tarafından dışlandı. Linet örneğine bakarak, Natali Oknin’in de Türkiye’yi bir daha asla ziyaret etmeme kararını yeniden değerlendireceğini umuyorum.
Linet’e gelirsek, umarım o da Eurovision’da İsrail’i temsil edip etmeyeceğine bakılmaksızın (her ne kadar böyle bir ihtimal, ülkeleri 2012’den beri Eurovision’a katılmayan Türk seyircileri heyecanlandıracak da olsa) hak ettiği saygıyı görür. Tıpkı Türkiye’nin geçmişindeki Yahudileri yeniden keşfetmesi gibi, İsrail de bu müzisyenlerin neden Türkiye’de kendilerine bir yuva bulduklarını ve neden zaman zaman doğup büyüdükleri ülkede susturulduklarını sorgulamalı.
Erdoğanlı yıllar, İsrail ile Türkiye arasındaki diyalog ve kültürel alışveriş arzusunun siyasi zorlamalarla veya diplomatik saçmalıklarla hiçbir zaman öldürülemeyeceğini bizlere kanıtladı.
Louis Fishman – Haaretz (Çeviri: Deniz Karakullukcu)
Türkiye’nin bir süredir bölge ülkeleriyle bozulan ilişkilerini onarmak amacıyla diplomatik girişimler yürütmekte. Bu bağlamda, Müslüman Kardeşler hareketi ve hareketin Filistin kolu Hamas’ın ülke içindeki faaliyetlerini kısıtlama yoluna giderken, İngiltere’nin Hamas’a ilişkin tutum değişikliği başkentte hoş karşılanmasa dahi, ikili ilişkilere doğrudan bir etkisi olmayacaktır. Ankara’dan konuya ilişkin herhangi resmi bir açıklama yapılmış değil. Zira İngiltere’nin kararı henüz resmiyet kazanmadı. Ancak yasalaştığı takdirde dahi getirilen cezai yaptırımlar Hamas’ın diğer ülkelerle ilişkilerini değil, yalnızca İngiltere toprakları üzerindeki faaliyetlerini kapsıyor.
İbrahim Anlaşması’nın Müslüman devletlerin İsrail ile kurulan ilişkiler üzerindeki Filistin sorunu ipoteğini kaldırdığı dönemde, İngiltere’nin kararı Washington liderliğinde, bölgede çatışmayı azaltıcı adımları teşvik eder nitelikte. Ak Parti iktidarının Filistin politikasına yönelik eleştirilerin başında, özellikle 2007’den itibaren maddi manevi desteğin Batı Şeria’dan Gazze’ye kaymış olmasının geldiği düşünülürse, İngiltere’nin kararı, Türkiye’yi -başka konularda olduğu gibi- tutum değişikliğine yönlendirebilir mi? Doğrusu, iktidarın mevcut ideolojik bakışı sürdüğü müddetçe bu zor. Ancak İngiltere’nin Hamas konusunda AB ve ABD ile aynı çizgiye gelmesiyle birlikte, Ankara, örgütü himaye eder tutumu karşısında bundan böyle daha geniş bir güç bloğu bulacak.
Selin Nasi
https://www.politikyol.com/ingilterenin-hamas-karari-turkiye-acisindan-ne-anlama-geliyor/
Uluslararası ilişkiler alanında çalışan değerli akademisyenlerimiz de bunu çok iyi bilirler ki, bir konuda çalışmak için o alana ilgi duymak gerekir. Elbette İsrail’le ilgili çalışan birisi olarak İsrail’i ve dolayısıyla Filistin’i de çok merakla okuyan birisiyim. İlgim ve sempatim bundan ibarettir.
Bununla beraber, İsrail’in var olmasını destekliyorum. Seneler evvel Avrupa’da istenmediklerinde “Yahudiler Kudüs’e” sloganları atılırken, şimdi “Yahudiler Kudüs’ten Defol” sloganlarının atılmasını anlayamıyorum. Bu Yahudiler nereye gitsinler beğenirsiniz? Yahudilerin vatanı İsrail’dir. Kızsanız da küsseniz de böyle. Filistinlilere gelince, onların da vatanı aynı bölge. Aynı coğrafyanın insanları bunlar. Ayrıca Filistinliler -siyasal İslamcı arkadaşların düşündüğü gibi- ezeli ebedi Müslüman değillerdi. İslam, onların kimliğinin yalnızca bir kısmıdır. Onlar aynı zamanda, Kenan ülkesinin upuzun tarihinin taşıdığı mirasın da ortağıdır.
L. Deniz Ertuğ
https://www.politikyol.com/filistinin-yalniz-kadinlari/
Takılan tweetler
Sabahattin Ali (Kürk Mantolu Madonna), Yakup Kadri (Yaban) ve Ferit Edgü (Hakkari’de Bir Mevsim) romanlarının İbranice baskıları.
https://twitter.com/mitSelimKurt1/status/1463789069830340608
Galata Kuledibi şimdilerde "Kulüp" isimli diziyle yeniden gündeme geldi. Semtte Yahudi cemaatinin hatırasını yaşatan Asseo ya da Braunstein gibi apartmanlar hala yaşıyor. Bazı apartmanlara dikkatli baktığınızda İbrani takvimine göre yapılış tarihi olan 5660 tarihini okuyorsunuz
https://twitter.com/onderkayaistan1/status/1464826354726227975
“İsrail Devleti”, Balfour Deklârasyonuyla kurulmadı.
Deklârasyonu, sıradanlaştırmıyorum; ancak 2000 yıl sonra, “Yahudi Devleti”nin ortaya çıkmasını, ‘tek bir deklârasyona’ bağlamak, hem saçma hem de cahilce…
Yahudi ve İsrail Tarihini okumadıkça; geriye kalanlar, sloganlardır.
https://twitter.com/remzzicetin/status/1464270367359389702
BE Murat Mercan, Ortodoks Yahudilere açılma stratejisine devam ediyor.
Başat rol lobici Ezra Friedlander'in.
https://twitter.com/gcinkara/status/1464141594001563659
Ek: Rabbi Schneier'in Körfez ile çok yakın ilişkileri olduğu ve Abraham Accords'u desteklediğini söylemek gerekir.
Kısacası son gelişmeler TR'nin yeni düzene ayak uydurduğunu imliyor.
https://twitter.com/gcinkara/status/1464142741261139968
Kazakistan'ın başkenti Nursultan'da Hanuka hazırlıkları. Habad'ların ismini görüyoruz yine.
İsrail'in ve Yahudi cemaatinin Orta Asya'da Özbekistan'dan sonra -ve belki Özbekistan kadar- etkin olduğu ülke Kazakistan. Yakında yazmayı planlıyorum.
https://twitter.com/sogultuna/status/1464869640157360133
Dikkat ederseniz herkes ‘Musevi vatandaşlarımızın’ Hanuka Bayramını kutluyor. Yahudi diyen yok. Burada banalleşmiş 2 tarihsel düşünce var.
1) ‘Ulan şimdi Yahudi dersek ayıp olur Musevi diyelim’ düşüncesi. Ki bunun arkasında Yahudi kelimesinin küfür gibi kullanılması var.
2) ‘Musevi vatandaş’ kalıbındaki vatandaş vurgusunda Musevilerin asıl cemiyetin (Müslümanlar cemiyeti) parçası olmadığı düşüncesi var. Bu ikinci sadece düşünce değil, azınlık statüsü itibarıyla belli ölçüde de bir olgu.
Velhasıl tüm Yahudilerin Hanuka Bayramını kutlarım. Şalom.
https://twitter.com/ozanutkuc/status/1464981924242464771
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.haberturk.com/balat-tan-galata-ya-yahudi-mirasi-2613410
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/tayfun-timocin/yahudi-mi-musev-mi-41947364
https://www.muhalif.com.tr/haber/yazarlarimizla-soylesilerin-bugunku-konugu-isak-nino-debehar-32991
http://www.gazetekadikoy.com.tr/gundem/kadikoy-yahudilerinin-mazisi-h18522.html
https://farklibakis.net/yazarlar/faysal-mahmutoglu-yazdi-askale-ve-sivrihisar-surgunleri/
https://www.youtube.com/watch?v=1qeCJGVkw5s
https://www.politikyol.com/malmoden-ince-cizgiler/
https://medyascope.tv/2021/11/23/sevilay-celenk-ile-yeri-gelmisken-87-kulup-dizisi/
https://www.youtube.com/watch?v=U3ukW2CLpfA
https://journo.com.tr/kulup-dizisi
https://acikradyo.com.tr/fasikul/kulup-dizisi-ve-actigi-soz-alani
https://artigercek.com/haberler/kulup-ya-da-turkiye-nin-unutturulan-toplama-kamplari
Bir dönemin milliyetçi baskılarını anlatan dizi, o dönemi yaşamış gayri müslimler tarafından nasıl bulundu, dizi objektif mi, Viktor Apalaçi değerlendirdi.
https://www.cumhuriyet.com.tr/kultur-sanat/kulup-dizisi-gercekleri-mi-anlatiyor-1886953