İnsanı eliyle ve kendi yaşam nefesiyle yaratan Tanrı, elbette hem insanları kendi çocukları gibi görüp çok sevmekte, hem de onları çok iyi tanımaktadır. Bu vesileyle, bir babanın çocuğunu yetiştirmesi gibi, onu ödül ve cezalarla doğru yola sevk etmeye çalışmaktadır. Yine her baba gibi, Tanrı da çocuğunun kendine yakın olmasını arzu eder. Bu bakış açısıyla, Tanrı´nın bize ne yapmak istediğini anlamaya çalışalım.
Hayatımız birçok zaman sıkıntılarla doludur. Rahatsızlıklar, maddi problemler ve benzer sorunlar yaşadığımız zaman Tanrı’ya döner, dua eder, O’ndan yardım isteriz. Ama her şey yolunda giderken, o kadar da hatırlamayız O’nu. İşte bizi çok iyi tanıyan Babamız, bizi kendine yakın tutmak için bize bazen sıkıntılar gelmesine izin verir. Aynı durum, geçimimiz için de geçerlidir. Mesela oğlunun geçimi için para veren bir baba, ona senelik bir kere para vereceğine aylık, hatta haftalık vermeyi tercih eder. Çünkü bu şekilde çocuk her hafta babasını hatırlayacak, onunla daha yakın olacaktır. Nitekim Tanrı da çölde man yağdırırken, istese o kadar büyük miktarlarda yağan mandan Bene İsrael’in haftalık, hatta aylık ihtiyaçları kadar toplayıp saklamalarına izin verebilirdi. Ama öyle yapmadı. Herkesin sadece bir günlük ihtiyacı kadar toplamasına izin verdi. Bu sayede insanlar, her gün gözlerini gökyüzüne çevirip manı bekleyecek ve Tanrı’yı hatırlayacaklardı. Bu açıdan bakınca Tanrı’ya hak vermemek mümkün değil. Ve unutmamalıyız ki, bizim Tanrıya yakın olmamız, O’nun arzusu olmasından öte, esas bizim için gereklidir. Tanrı’ya ne kadar yakın olursak, o kadar kötülüklerden uzaklaşmış ve korunmuş oluruz.
Anne-babamızı doğru bilinçle onurlandırabilmek
Bilindiği gibi on emrin beşincisi ‘babana ve annene saygı göster’dir. On emir, iki tablete, beşer emir olacak şekilde yazılmıştı. İlk tabletteki emirler, Tanrı’yla insan arasındaki ilişkiyle, ikinci tablettekiler insanla insan arasındaki ilişkiyle ilgilidir. Bu durumda beşinci emir olan anne-baba saygısı emrinin ilk tablette yer alması, anne-baba saygısına Tanrı’nın, kendisiyle ilişkili bir emir olarak baktığını gösterir. Tanrı insanın yaratılışına, onu doğuran anne ve babasını da ortak etmiştir. Bu suretle insanların, kendilerini yaratan Tanrı’yı onurlandırması gerektiği gibi, anne-babasını da onurlandırması gerekmektedir. Bu mitsvanın temelinde, ilk bakışta insanın kendine yapılan iyilikleri kabullenmesi ve bunun minnettarlığı çerçevesinde hareket etmesi vardır. En basit insan bile, normal şartlarda anne-babasına ahlaki açıdan saygı göstermesi gerektiğini bilir. Ancak Tanrı’nın isteği, insanın bunu bir kadirşinaslık nedeniyle yapması değil, tamamen bunu Tanrı emrettiği için yapmasıdır. Dahası, bu mitsvayı nasıl yerine getireceğini de insanın keyfiyetine bırakmamıştır. Nitekim on emrin Devarim kitabındaki versiyonunda, “Anneni babanı Tanrı’nı sana emrettiği şekilde onurlandır” der. Yani bu onurlandırmanın Tanrı’nın istediği ve yönlendirdiği bir şekli vardır; bunun da detaylarını Sözlü Tora’dan öğrenmekteyiz. Bu mitsvanın dikkat çeken bir diğer noktası da Tanrı’nın bu emri 40 yıllık çöl yaşantısı sırasında vermiş olmasıdır. Bu dönem, çocukların anne-babasına ihtiyaçlarının en az olduğu bir dönemdi. Çocukların besini gökten hazır inen ‘man’dı. İçecekleri su, Miryam’ın kuyusunda her zaman hazırdı. Onur bulutları onları her türlü sıcaktan, zorluktan, tehlikeli hayvanlardan koruyordu. Hatta bu sayede elbiseleri bile eskimiyordu. Yani anne-babalarından beklentilerinin ve zorunlu bağlantılarının en az olduğu zamandı. İşte Tanrı bu emri tam da böyle bir zamanda verdi. Anne-babaya saygı göstermemizin ve onurlandırmamızın sebebi onlara bağımlı olmamız, bunun yüklediği manevi ve ahlaki borçluluk duygusu değil, Tanrı’nın bunu her durumda, koşulda ve ortamda yerine getirmemizi istiyor olmasıdır. Anne-babamızın kusurları, yanlış davranışları olabilir. Yaşlı ve huysuz da olabilirler. Biz kendi çabamızla işimizde zenginleşmiş, anne-babamız fakir kalmış olabilir. Hatta onlara bakıyor da olabiliriz. Ancak bunların hiçbiri anne-baba saygısını azaltmamız için bir gerekçe değildir. Onları onurlandırmaya devam etmeliyiz. Hem de Tanrı’nın bize emrettiği en hassas şekilde…
Yaakov Şem’in mi Ever’in mi yeşivasına gitti?
Tora’dan, Yaakov’un Beer Şeva’dan ayrılmasıyla Harran’a gitmesinin arasında 14 yıl olduğunu anlıyoruz. Talmud’dan ise, bu 14 yılı Yaakov’un Şem ve Ever yeşivalarında geçirdiğini öğreniyoruz. Önceki bir yazımda, Yaakov’un Lavan’ın yanına gitmeden önce neden bu kadar uzun bir süreyi yeşivada öğrenim görerek geçirdiğinin sebeplerinden bahsetmiştim. Şimdi ise, Raşi’nin Şem ve Ever yeşivalarıyla ilgili açıklamalarından faydalanarak, Yaakov’un aslında birbirinden farklı bu iki yeşivadan özellikle birinde vaktini geçirdiğini öğreneceğiz. Bilindiği gibi Şem, Noah’ın oğluyken, Ever ise Şem’in torunudur. Bu yeşivalarda, Tanrı ile ilgili bilgiler, henüz verilmemiş dahi olsa, bu tür üst düzey kişilerin bildiği, Tora’nın genel bazı kuralları öğretilirdi. Ancak bu iki yeşiva arasında bazı farklar vardı. Nuh Tufanını yaşayan ve Tanrısal varlığı bizzat hisseden Şem, kurduğu yeşivada daha çok bununla ilgili bilgiler verirdi. Ever yeşivası ise, Ever ismiyle aynı kökten gelen ‘maavor/ geçiş’ kelimesi ile aynı paralelde, insanlara farklı toplumlarda yaşamayı öğreten yerdi. Manevi ağırlıktaki yaşamla fiziksel ağırlıkta bir yaşam arasında geçiş yapabilmenin formülleri öğretilirdi. İşte Yaakov’un, aslında tam da ihtiyacı olan buydu. Senelerce babası Yitshak’tan maneviyatı öğrenmiş ve çadırlarda yaşayan bir insanken, şimdi eş almak için bir süre Lavan gibi, her türlü putperestlik, hile ve kandırmanın olduğu, kutsiyetten uzak bir kişiyle yaşaması gerekiyordu. İşte böyle bir ortamda tsadik kalmaya devam edebilmesi için, Yaakov’un, Ever’in yeşivasında öğrenim görmesi lazımdı. Nitekim ileride Lavan’dan artık ayrılıp Esav’la karşılaştığında, Yaakov ona, Lavan’la yaşamış olmasına rağmen hâlâ tsadik kaldığını, “İm Lavan garti” vurgusundaki ‘garti’ sözcüğüyle belirtiyordu. Burada ‘garti’nin gematriyasının 613 olması vasıtasıyla Yaakov, her şeye rağmen Tora’nın 613 mitsvasına sadık kaldığını ima ediyordu.
Bunları biliyor muydunuz?
* Menorada sadece saf zeytinyağı yakılmasının sebeplerinden birinin zeytinin, tufan neslinin insanlarından önce hayvanlara, sonra da bitkilere yayılan cinsel ahlaksızlık ve karışık çoğalma günahına tek bulaşmayan bitki olması olduğunu… Başka bir sebebin, zeytinin diğer meyvelerin aksine tüm sene meyve vermesi, dolayısıyla tüm sene yanması gereken menoraya en uygun olduğunu... Ayrıca, en yüksek düzey İsrael meyvelerinden biri olan zeytinin yağının en parlak ışığı sağladığını...
* Annelerimizden sadece Sara’nın ölüm yaşının Tora’da bildirildiğini ve 127 olduğunu, 127 yaşın önemli bir simgesi bulunduğunu... Sayı basamakları 1+2+7 olarak toplandığına 10 ettiğini ve tüm sefirotları içerdiğini... Tora’da vurgulandığı şekliyle 100 yaş, 20 yaş ve 7 yaş olarak da bakınca; 100 en yüksek sefirot olan ‘keter/taç’ı, 20=10+10 olarak diğer üst iki sefirot olan ‘hohma’ ve ‘bina’yı, 7’nin ise kalan alt sefirot gruplarını simgelediğini…
* Şabat bitimiyle yenen dördüncü öğüne iki isim verildiğini, birinin ‘Melave Malka /kraliçeyi uğurlama’ öğünü olduğunu... Şabat boyu misafir ettiğimiz kraliçe Şabat’ı artık bu öğünle uğurladığımızı. Diğer isminin ise ‘David’in Seudası’ olduğunu, Tanrı’ya ne zaman öleceğini soran David’e, sadece bir Şabat günü öleceğini söylediğini, bunun üzerine David’in, Tora öğrenirken ölüm meleğinin insanın canını almayacağını bildiğinden, her Şabat’ı Tora öğrenerek geçirdiğini, Şabat bitince de, hayatının bir hafta daha uzadığını kutlamak için bir ziyafet yaptığını...
* İsrail’de doğanlara ‘sabra’ dendiğini, kelimenin ‘tsabar’ kökünden geldiğini ve iki anlamı olduğunu... Birinci anlam olarak bir araya toplamak, yığınak yapmak şeklinde İsrail’e göç edenleri simgelediğini; ikinci anlamının ise, İsrail’de yetişen dışı dikenli bir meyve olduğunu... Dışı dikenli ve sertken, içi yumuşak ve lezzetli olduğundan, İsraillilerin kendilerini bu meyveye benzettiklerini…
* Tora’da kol tefilininden bahsederken ‘ot/işaret’ kelimesinin tekil olarak kullanıldığını, baş tefilininden bahsederken ise, ‘totafot/nişan’ olarak tercüme edilebilecek çoğul bir kelime kullanıldığını... Bu nedenle kol tefilininde, ilgili dört peraşanın tek bir parşömene yazılarak tek kutuya yerleştirildiğini. Baş tefilininde ise, her peraşanın ayrı parşömene yazılarak kutudaki dört ayrı bölmeye konulduğunu. Tefilinin içine yerleştirilecek parşömenin kaşer bir hayvanın derisinin en üst tabakasından yapıldığını, buna ‘klof’ dendiğini, parşömenlerin kaşer hayvanın kılı ile sıkıca bağlandığını, kutuların da kaşer hayvanın sinirleriyle sıkıca dikildiğini ve 12 ayı simgeleyen 12 düğüm ile bağlandığını.
* Yaakov’un Tora’da rüyasında gördüğü merdivenin ‘sulam’ın gematriyasının 136 olup bunun ‘kol /ses’in gematriyasıyla aynı olduğunu... Bu şekilde tsadiklerin dua sesinin, Tanrı’ya dek yükselen bir merdiven gibi sayıldığını. Aynı şekilde ‘mamon/para’ ve ‘oni/yoksulluk’ sözcüklerinin de gematriyalarının 136 olduğunu… Paranın, kullanım şekline göre insanı dua gibi merdivenden yukarılara taşıyabileceği gibi, yoksulluk düzeyine de düşürebileceğini... ‘Kol’ ve ‘mamon’un, dua ve tsedakayı simgelediğini… 136 sayısının aynı zamanda Sina’nın da gematriyası olduğunu ve tüm bu kavramların Sina’da verilen Tora ile bağlantılı olduğunu…
* Avraam’ın, ziyaretine gelen üç melek için yiyecekler konusunda çok cömert davranırken su konusunda biraz cimri davranmasının sebebinin, yiyecekleri o ve ailesi hazırlayacağından cömertçe hareket etmekten kaçınmaması, ama suyu bir görevliye getirteceğinden ve o günkü koşullarda suyu kuyudan çekip getirmek kolay bir iş olmadığından, başka kişilere zahmet vermek istememesi olduğunu…
Soru ve yorumlarınız için mail adresim hessiennekavi@gmail.