Boğaziçi Üniversitesinde Sosyoloji eğitimi alırken Stüdyo Oyuncuları’na öğrenci olarak katılan, eğitmen ve oyuncu olarak devam eden, ABD’de oyunculuk, tiyatro teorisi ve yönetmenlik eğitimi alan, Chicago Northwestern Üniversitesi Gösteri Araştırmaları Tiyatro Teorisi Bölümünde yüksek lisansını tamamlayan Yeşim Özsoy, İstanbul’a dönüşünün ardından 2001’de Ve Diğer Şeyler Topluluğu’nu kurar, yazıp yönettiği oyunlarla yurt içinde ve dışında festivallere katılır. Oyunları İtalyanca, Fransızca, Almanca ve İngilizceye çevrilen Özsoy, Galata Kuledibi’nde tarihi bir apartmanın birinci katında bağımsız bir tiyatro mekânı olarak 2005’te kurduğu GalataPerform’da oyun sahnelemenin paralelinde, tiyatromuza genç oyuncular ve yazarlar kazandıran projelerini hayata geçirir.
2006’da Ceren Ercan, Dilek Altuntaş, Yeşim Özsoy ve Mark Levitas’ın inisiyatifi olarak başlayan Yeni Metin Yeni Tiyatro, iki ana eksen üzerinden bugüne dek ilerleyen çok değerli bir proje. Birincisi, çağdaş yabancı oyun yazarlarının oyunlarının Türkçeye çevrilerek okuma oyunu tiyatrosu olarak sahnelenmesidir. Oyunların keşfedilmesiyle yetinilmez, İspanya, Portekiz, Romanya, İran, Yunanistan, Rusya, İskoçya, İtalya, Fransa ve Polonya’nın da olduğu farklı ülkelerden 30’a yakın oyun yazarı İstanbul’a davet edilir, Türkiyeli oyun yazarları ve yeni yazar adaylarıyla atölyeler düzenlenir. Daha önemli ikincisiyse, her yıl düzenlenen oyun yazımı atölyeleridir. Artistik ekibin, çağdaş tiyatro üzerine uluslararası duyarlılık oluşturmaya çalışarak yazım sürecine eşlik ettiği bu atölyelere katılan oyun yazarı adayları, yurt içinde ve yurt dışında ödüller alır, oyunları sahnelenir, ödenekli ve bağımsız tiyatroların repertuarlarında yer alır.
Yeni Metin atölyelerinden çıkan yazar adaylarının ilk oyunlarını desteklemek, yeni çağdaş metin yazarlarının görünürlüklerini arttırmak ve sahne sanatları sektörüyle tanışmalarını sağlamak amacıyla 2012’den beri her yıl düzenlenen, Türkiye’nin ilk Oyun Yazarlığı Festivali Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali bu yıl onuncu yaşını kutluyor. Hep birbirinden ilginç ve etkileyici metinleri keşfettiğim bu son derece heyecan verici olayda, her oyundan sonra yazarlar, yönetmenler ve oyuncularla gerçekleştirilen söyleşiler müthiş ilginç tartışmalara ve fikir alışverişlerine de alan açar.
Bu yılın teması Nefes
Her yıl farklı bir tema belirleyen festivalin bu seneki teması ‘Nefes’.
Çoğu fiziksel performansını izleyebildiğim festivalde, oyunları sadece tiyatro okuması olarak değil, son derece profesyonel çalışılan okuma tiyatrosu örnekleri olarak izlediğimizi, metinleri keşfetmenin yanında, müthiş keyifli bir tiyatro tadı da aldığımı belirteyim.
İstanbul Tiyatro Festivali ile ortaklaşa, Senenin Oyunu Okuma Tiyatrosu ve Ödül Töreni’yle başlayan festivalde Sevcan Batı’nın yazdığı, Sanem Öge’nin yönettiği ‘Çiçek Kalkışması’ izlendi, rakunların, yılanların ve insanların tek vücutta birleştiği bu masalda, göle karşı bir araya gelen iki yabancıyı Sedat Kalkavan ve Ozan Bingöl canlandırıyordu. “Çiçekli Göl'de nilüfer mevsimi, bir kadın çığlığı, bir bebek ağlaması... Gölün tanıklığında Hedil, Ahzem ve Ak Ana'nın masallarla, imgelerle dolu hikayelerine tanık oluruz.”
‘Çiçek Kalkışması’ gerçekçilikle fantastik ve masalsı soyutlamayı ustalıkla harmanlayan, müthiş etkileyici, izlendikten sonra günlerce akıldan çıkmayan bir oyun. Çok sağlam metni keşfetmenin yanında geleceği çok parlak genç oyuncu Ozan Bingöl’ü tanımış olmak da cabası.
İKSV ile ortak ikinci etkinlik, Hollandalı yazar Magne van den Berg’in olabildiğince az kelimeyle iki kadının dramı, acıları, pişmanlıkları ve umutlarının dile getirildiği ‘Yapraklardan Yoksun Ağaçlar Hışırdamaz’ oldu. Gücünü Sevi Yılmaz ve Şirin Kılavuz’un diyaloğunda ve minimalist repliklerinde bulan metinin en heyecan verici tarafı, sıradan konularla gelişen muhabbetin satır aralarında hiç söylenmeden hissettirilen, yavaş yavaş tırmanan gerilimiydi.
Oyun sonrası söyleşide, yönetmen Mert Öner, iki karakteri tek bir kadınmış gibi algıladığını belirtti. Metni hep iki kadın üzerinden düşündüğünü söyleyen yazarla yönetmenin ve tabii izleyicilerin aynı metne farklı bakması kanımca tiyatro olayının asıl büyük bir zenginliği.
Demian Vitanza’nın ilk kez Norveç Ulusal Tiyatrosunda sahnelenen, 2019’da İbsen Ödülünü alan ‘Ağırlık’ adlı oyunu, iki karakterin birbirinden bağımsız olarak anlattıkları, aşk, ölüm, yalnızlık ve yas kavramlarıyla örülü monologlarından oluşan bir ‘teatral şiir’. Okan Urun’un yönettiği oyun, Deniz Celiloğlu’nun bir çiftin doğmadan kaybettikleri çocuğun öyküsünü aktarmasıyla başlar. Metin okunurken, neredeyse hiç hareket etmeyen ve konuşmayan Ece Bağcı, ölü çocuğun yokluğunu var eder. İkinci bölümde Okan Urun ikinci kaybın hikâyesini anlatırken bu kez kaybedileni Celiloğlu canlandırır. Kusursuz diksiyonlarıyla her sözcüğü içimize işleyen müthiş etkileyici performansın ardından, söyleşiye katılan genç yazar farklı bir sahneleme düşündüğünü, ancak izlediği yorumdan da çok etkilendiğini söyledi.
Genç İspanyol yazar Joan Yago’nun, günümüz iş dünyasındaki girişimcilik kültürüne ironik bir bakış açısı getiren oyunu ‘Fairfly’, gıda endüstrisinde çalışan ve işsiz kalma olasılığı karşısında, sinek larvalarından bebek maması üretimine girişmeye karar veren dört meslektaşın üzerinden, para kazanma tutkusunu, başarı saplantısını ve neo-liberal söylemleri bir absürt / gerçekçi kara komedi olarak sorgular.
Yazarın bir masa etrafında oturmuş beyaz yakalılar olarak düşündüğü oyunu, yönetmen Mark Levitas, müthiş derinlikli, tempolu ve hareketli bir sahnelemeyle yansıtır. Işık tasarımını üstlenen Ayşe Sedef Ayter’in de desteğiyle sahne aralarını birer enstantane fotoğrafa çevirmesi, dörtlüyü oyun alanının köşelerine atarak fikir ayrılıklarını görselleştirmesi çok parlak buluşlar. Ellerinde metinleri, sesleri, yüzleri ve tüm bedenleriyle yönetilmiş Atakan Akarsu, Begüm Akkaya, Tuğçe Altuğ, Barış Gönenen’den oluşan muhteşem oyuncu kadrosu nefes kesici.
Bir başka benzersiz sahneleme de Yağmur Yağmur’un, bizden bir yazarın Gizem Kurtulmuş’un ‘Düşenler’ine getirdiği parlak yorum oldu. Yazarının da belirttiği gibi, bu yılın temasına uygun olarak ‘Düşenler’de, nefes alınamayan bir dünyada kahramanlarını nefes alabilecekleri bir yere getirilmesine çalışılmış. Nuh tufanında yalnız bırakılan bir yaratığın deniz dibinde kurduğu bir dünyada, tekneden düşmüş bir mülteci, hafızası gidip gelen bir balık ve insan gibi yaşayabileceği bir yer arayan bir başka ‘öteki’ bir gün en dipte karşılaşır. Yağmur’un çılgın yaratıcılığı, Kurtulmuş’un büyük olasılıkla akıl hastanesinde bir sanrı olarak tasarladığı deniz dibi dünyasını, video projeksiyonlar ve olağanüstü Ayşe Lebriz Berkem’in canlandırdığı yaratığın bir an bile aksatmadan oyun boyunca sularda süzülen bir saz gibi salınmasıyla, Kültüral Performing Arts’ın sahnesinde fiilen var eder. Yaratığın ilk solo sahnesi boyunca sofitoda gizlenen Ahmet İlker Ergin, Şakir Güler ve Eren Çiğdem sahneye / dibe iplerle inerler. Bu fantastik dünyada her türlü ötekileştirme karşıtı metinin metaforları büyük gerçekçilikle seyirciye aktarılır. Çok sağlam bir metin ve dekorundan makyajına ve kusursuz oyunculuklarına, bu hâliyle sahnelenebilecek olgunlukta tek kelimeyle olağanüstü bir çalışma.
2021 Yeni Metin Atölyeleri Oyun Yazarlığı Masasının, konsepti yazarlar Ali Uygur Selçuk, Barış Can Ceyhan, Emre Bilgiç, Gizem Kurtulmuş, Itır Karabulut ile yönetmen Cansu Ekici’nin birlikte oluşturduğu kolektif projesi ‘50TL’, farklı hayatlarda, farklı insanların elinde dolaşan 50 TL'lik bir banknotun öyküsü. Cansu Ekici’nin hepsi 50 TL'lik banknotun ağzından anlatılan altı kısa öyküye akıcı bir teatral bütünlük sağlaması çok başarılı.
Salihcan Kılınç’ın yazdığı, Ezgi Nur Köycü’nün yönettiği ‘Kutu’, Kadın'ı rengarenk plastik bir çiçek ve gönül eğlendirebileceği bir oyun parkı olarak gören Erkek’in özgürleşmeye kararlı Kadın tarafından adaletle yüzleştirilmesinin ustaca yazılmış İlkin Tüfekçi ve Ali Rıza Kubilay tarafından yorumlanmış öyküsüdür. Kadının bilinçlenmesin ve güçlenmesini erkeğin zavallılığıyla karşı karşıya getiren böyle sağlam bir metnin erkek elinden çıkmış olması da çok sevindirici.
Oyunlarında savaş, göç, ırkçılık, şiddet, dil, tutku ve miras üzerine odaklanan Athena Farrokhzad’ın, çok önemli bulduğum ‘Medea’ya Göre Ahlak’ oyununu bir başka yazımda ele alacağımdan sadece çok beğendiğimi belirterek kapanış oyununa geçeyim.
Festivalin kapanışını yapan ‘T-34’, Kuzey Kutbunun tamamen eridiği ve suların yükseldiği bir zamanda, Kızıldeniz'in doğusunda lüks bir rezidansta hayatta kalmaya çalışan insanların üzerinden, iklim krizi, inanç, kendini keşfetmek, istismar ve çemberin dışında kalmak kavramlarını irdeleyen müthiş başarılı bir metin.
Geçen yılın Senenin Oyunu Ödülünü Zoom’dan alan Halil Yağız Şanal’ın, COVID-19 nekahet döneminde olduğu için Serkan Üstüner tarafından sahnelenen yeni oyunu izleyip, söyleşisine yine Zoom üzerinden katıldığı ‘T-34’, distopik ve metaforik görünümüne karşın günümüz dünyasını ustalıkla eleştiren çok sağlam bir oyun.
Sahnelenmesi, Bekir Çiçekdemir, Senem Cevher ve Buket Çelik’in oyunculukları dört dörtlük.
Gelecek yılın Yeni Metin Yeni Tiyatro festivalinde tekrar buluşmak üzere GalataPerform ekibine tekrar teşekkür eder, iyi seyirler dilerim.