•İbrahim Anlaşması, Türkiye´nin İsrail ile Arap Dünyası arasında diyalog sağlayıcı rolünü, avantajlı konumunu zayıflatmış olabilir. Ancak gerek Müslüman çoğunluklu nüfusa sahip aynı zamanda NATO üyesi oluşu, gerekse jeopolitik konumu(İsrail´in hasımları İran ve Suriye´ye komşu olması)Türkiye´yi İsrail nezdinde önemli bir müttefik kılmaya devam edecek. Bu durum, ilişkilerin dibe vurduğu zamanlarda dahi neden İsrail´in diyalog kanallarını daima açık tuttuğunu ve Ankara´dan son dönemde gelen ılımlı mesajlara-çeşitli çekincelere rağmen- aynı şekilde karşılık verdiğini açıklıyor. Ancak İsrail tarafı aynı zamanda iktidarın Hamas yanlısı yaklaşımında ısrarcı olduğu sürece, iki ülke arasında geliştirilecek işbirliğinin sınırlarının da bilincinde görünüyor. Bu bakımdan, Hamas´ın ülke içindeki faaliyetlerini kısıtlayıcı birtakım tedbirlerin alınmasının Türkiye-İsrail arasındaki uzlaşma süreci üzerinde hızlandırıcı etkisi olabilir. SELİN NASİ – www.apm.org.tr
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Türkiye ve İsrail, ticaret, istihbarat paylaşımı, enerji işbirliği ve savunma gibi pek çok alanda işbirliğinin geliştirilmesinden karşılıklı fayda sağlayacaktır. Nitekim iki ülke, geçtiğimiz on yıllık zaman zarfında ilişkileri kompartmantelize etmeyi başarmış ve bu sayede karşılıklı ticaret hacmi siyasi krizlere rağmen, büyümeye devam etmiştir.
Türkiye açısından, İsrail, Washington ile iyi ilişkiler tesis edilmesinde daima aracı bir rol oynamıştır. F-35 programından çıkarılmasının ülke savunmasında doğurduğu zararı telafi etmek amacıyla hükümetin son dönemde Biden yönetiminden F-16 satışı ve mevcut F-16 uçaklarının modernizasyonuna ilişkin talepte bulunduğu biliniyor. Ankara, İsrail ile ilişkilerin yoluna koyulması neticesinde, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi, Kongre’deki Türkiye karşıtı havanın giderilmesi için Washington’daki İsrail yanlısı lobilerin desteğini almayı bekliyor olabilir. Böylesi bir desteğin çeşitli konularda Türkiye aleyhine kampanya yapan lobilere karşı dengeleyici bir etkisi olacaktır. Tüm bunların yanı sıra, İsrail ile dengeli ilişkiler geliştirilmesinin, Türkiye’nin Filistin meselesinde yapıcı ve etkin bir rol oynamasını mümkün kıldığını da eklemek gerek.
İbrahim Anlaşması, Türkiye’nin İsrail ile Arap Dünyası arasında diyalog sağlayıcı rolünü, avantajlı konumunu zayıflatmış olabilir. Ancak gerek Müslüman çoğunluklu nüfusa sahip aynı zamanda NATO üyesi oluşu, gerekse jeopolitik konumu(İsrail’in hasımları İran ve Suriye’ye komşu olması)Türkiye’yi İsrail nezdinde önemli bir müttefik kılmaya devam edecek. Bu durum, ilişkilerin dibe vurduğu zamanlarda dahi neden İsrail’in diyalog kanallarını daima açık tuttuğunu ve Ankara’dan son dönemde gelen ılımlı mesajlara-çeşitli çekincelere rağmen- aynı şekilde karşılık verdiğini açıklıyor. Ancak İsrail tarafı aynı zamanda iktidarın Hamas yanlısı yaklaşımında ısrarcı olduğu sürece, iki ülke arasında geliştirilecek işbirliğinin sınırlarının da bilincinde görünüyor. Bu bakımdan, Hamas’ın ülke içindeki faaliyetlerini kısıtlayıcı birtakım tedbirlerin alınmasının Türkiye-İsrail arasındaki uzlaşma süreci üzerinde hızlandırıcı etkisi olabilir.
Son tahlilde, uzlaşma sürecinde gerçek anlamda ilerleme kaydedilmesi her iki tarafın da ortak paydada buluşma konusunda samimiyet ve tutarlılık göstermesine bağlı. İşbirliğinin karşılıklı çıkarlar temelinde geliştirilmesi, ikili ilişkileri Filistin meselesinin ipoteğinden çıkararak, krizlere dayanıklı kılacaktır. Atıl kalan işbirliği potansiyelinin değerlendirilebilmesi içinse, her şeyden evvel karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesi gerekiyor.
Selin Nasi
https://apm.org.tr/2021/12/08/2022-yilina-dogru-turkiye-israil-iliskileri-uzlasma-vakti-geldi-mi/
“İran'ın nükleer enerji diye yola çıktığı santrallerini nükleer bomba için hazırladığı artık kimse için sır değil; bunu kendileri de açıkladılar.
Eski İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da yaptığı basın şovu ile İran'ın bütün nükleer arşivini İsrail'e getirdiğini ve bu konuda bütün bilgilerin MOSSAD tarafından ele geçirildiğini beyan etmişti.
Hatta bu hafta içinde de İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, Genelkurmay Başkanı Avivi ve MOSSAD Başkanı David Barnea, İran'a bir saldırı planı geliştirildiğini ve İran nükleer santrallerini her an vurmaya hazır olduklarını dünya aleme İsrail televizyonlarında beyan ettiler.
Peki, bu savaş ilanı gibi açıklama, İsrail'in genel eylem planlarına uygun muydu ve hatta yakışıyor muydu?
Şimdiye kadar İsrail'i, sadece olay bittikten sonra olayı televizyonlardan izlemeye alışıktık. Ne oldu da İsrail haber vererek saldıracağını beyan ediyor?
Evet, olay farklı. Zira İsrail saldıracağını söylemiyor aslında. ABD ve dünya devletlerine 'Bakın, bu işin önünü almazsanız, saldırırım' diye mesaj veriyor ve gerek ABD gerekse Avrupa'ya, İran'ın ne denli tehlikeli bir oyunun içinde olduğunu anlatmaya çalışıyor.”
Rafael Sadi (Mayıs Alizade yazısı)
Hanuka, Yahudilerin en önemli dönemlerinden biri. Bir başka adıyla Işık Bayramı. Bu sene 28 Kasım ve 6 Aralık tarihleri arasında kutlandı. Dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Yahudiler, bu tarihler arasında özel yiyecekler hazırlıyor, aileleri ve sevdikleriyle bir araya geliyor.
Hanuka’ya ait özgün ritüeller kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Bayramların anlamlı yanlarından biri de komşuların, dostların fiziksel buluşmalarına daha çok imkân vermesidir. Türkiye’nin önemli bir farkı, çeşitli inanç gruplarından insanların bir arada yüzyıllardır barış içinde yaşaması.
Anadolu bu yönüyle çok zengin. Rumlar, Ermeniler, Türkler, Kürtler, onlarca etnik ve dini topluluk birlikte. İyi günde mutluluklarımızı, kötü günde acılarımızı paylaşıyoruz. Yahudiler Anadolu’nun en kadim halkları arasında. 530 yıldır burada beraber yaşıyoruz.
1492 yılında yüzbinlerce Yahudi, yaşamakta oldukları İspanya’dan zorla çıkarılmıştı. Bu insanların önemli bölümü Osmanlı İmparatorluğu tarafından kabul edildi ve Anadolu’ya getirildi.
Yahudiler yeni vatanları olarak benimsedikleri bu ülkenin güçlenmesi, zenginleşmesi için emek ve fikir güçlerini ortaya koydu. Tarihimiz başarılı, üretken ve yaratıcı Yahudi sanatçılar, bilim insanlarıyla dolu. Ticaret alanındaki olağanüstü başarılarıyla Osmanlı’nın ekonomik hayatında ciddi rol oynadılar. Bu değerli katkılar Cumhuriyet döneminde de devam etti. Hatta İkinci Dünya Savaşı ortamında Almanya ve Orta Avrupa ülkelerinden ayrılarak buraya göç eden Yahudiler, ülkemizdeki önemli bilim merkezlerinin kuruluşunda aktif rol aldılar.
Günümüzde de çalışmalarıyla değer katmaya devam ediyorlar.
Hakan Çelik
https://www.posta.com.tr/yazarlar/hakan-celik/530-yildir-birlikteyiz-2409437
Karşılıklı olarak büyükelçilerimizi çektiğimiz bir başka bölge ülkesi olan İsrail’in “normalleşme” için ön şartları da Mısır’ınkilerle benzeşiyor. Henüz dışişleri heyetleri arasında -basınla paylaşılan- herhangi bir görüşme yapılmamış olsa da, İsrail basınına yazdırılan haberlere göre, İsrail yönetimi Türkiye’deki Hamas mensuplarının faaliyetlerinin kısıtlanmasını ve bunların önde gelen isimlerinin ülkeden çıkarılmasını talep ediyor. Türkiye ise İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında yeni yasa dışı yerleşimler açmaması ve iki devletli bir çözüm için Filistin temsilcileriyle yeniden masaya oturabileceği sinyalini vermesi arzusunu taşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daima ifade ettiği gibi; Türkiye Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmasına her zaman karşı çıkacak ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti kurulmasını desteklemeyi sürdürecek. İki ülkenin cumhurbaşkanları arasındaki devlet nezaketinin gerektirdiği kıvamdaki telefon görüşmeleri, diplomatlar arasında yüz yüze diyaloğun çok yakında başlayabileceğinin işareti olarak yorumlanabilir. Fakat diyaloğun başlayacak olması, normalleşmenin hemen gerçekleşeceği anlamına gelmiyor. İsrail Hamas konusundaki taleplerini diyalog masasında her zaman tutacak.
Prof. Dr. Çağrı Erhan
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-cagri-erhan/621878.aspx
Bölgedeki gelişmelerin Tel Aviv’i huzursuz ettiğini yazmıştık. Özellikle BAE’nin, Türkiye ve İran’a gösterdiği ‘hızlı’ ilgi rahatsızlığını artırıyor ve ülke medyasında yoğun biçimde görmek mümkün. Zaten, İsrail Dışişleri Bakanı Lapid’in gündemde yokken koşarak Kahire’ye gitmesi de, bir tür ‘yoklama’ olarak okunmalı!
Aynı darlanma ABD ile ilişkilerinde de mevcut…
İsrail Savunma Bakanı Gantz’ı karşılamaya hazırlanırken CIA Direktörü’nün çıkıp, “İran’ın nükleer silah elde etmek için çalıştığına dair herhangi bir kanıt görmedik” demesi, ülkenin ayarlarını iyice bozuyor. (Sorarsanız, bağlantıyı delillendiremediğimiz için uygun yere koyamıyoruz ama İsrail Savunma Bakanı’nın evine kadar giren İran ajanları meselesi de Tahran’ın tek başına yapabileceği bir şey gibi durmuyor. ‘Komplo teorisi’ bölümünde pişsin şimdilik.)
Yukarıdaki denge arayışlarını buna eklediğinizde, İsrail’in kendini paralarcasına kurmaya çalıştığı bölge ittifaklarının menteşeleri de gıcırdamaya başlıyor.
Ankara’dan dikkatle okunması gereken cümleler de bu anda kuruluyor; “BAE ile yürüttüğümüz gibi bir süreç, İsrail’le ilgili de niye olmasın? Geçmişte benim İsrail’le görüşmelerim oldu. Fakat İsrail’in bu noktada, bölgede Filistin politikası üzerine daha hassas davranması gerekir. Kudüs üzerinde, Mescid-i Aksa üzerinde hassas davranması gerekir. Buradaki hassasiyetleri gördüğümüz anda biz de elimizden geleni yaparız. Karşılıklı büyükelçileri görevlendiririz. Biz de İsrail’in hassasiyetlerini biliyoruz. Dolayısıyla bu hassasiyetlerden hareketle işi çözeriz”…
Ankara’nın, Tahran ve Tel Aviv’le ilişkileri Türk kamuoyunun da hassasiyetle baktığı konular. Her zaman da öyle oldu. Dünya şartlarının bölgeye getirdiği olasılıklar toptan mı ülke bazında mı değerlendirilmeli?
O şartlar BAE’yi Ankara’ya getirdi. İran’ı ve İsrail’i de getirdi mi?..
Nedret Ersanel
https://www.yenisafak.com/yazarlar/nedret-ersanel/carklar-turkiyeye-donuyor-2060395
Tahminim, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 2022 yılı boyunca bolca seyahat edecek ve Ortadoğu’da çokça ziyaret gerçekleştirecek. İlginçtir, dış politikada muhalefetin eleştirilerinin merkezindeki Çavuşoğlu, Batılı muhataplarının dikkatini çeken bir aktör. Görüştüğüm Batılı ve Ortadoğulu diplomatlar Çavuşoğlu’nu sabırlı bir politikacı olarak değerlendiriyorlar. Bu durum işleri kolaylaştıracaktır. Çünkü 2022’de Arap dünyası ile bol bol ve sabırla konuşmamız gerekecek.
Aldığım bilgilere göre; işler planlandığı gibi giderse, nisan veya mayıs ayında Kahire’ye büyükelçi gönderilecek, temmuz-ağustos gibi de İsrail’in Doğu Akdeniz’de alacağı iki kritik karar sonrası Tel Aviv’e büyükelçi gönderilecek.
Çetiner Çetin
Takılan tweetler
#Ödemiş'deki yerel müzedeki en ilginç eserlerden biri de bu Osmanlı dönemi tabağıdır. Davut Yıldızı / Süleyman Mührü'nün içinde Osmanlı Türkçesi "Afiyet Olsun" (Afiyet Olsun) yazıyor! #Izmir
https://twitter.com/kenancruz/status/1469669292190973967
#Astrogündem: Merkür-Satürn 45’liği, ülkemizin dış politikada rotası değişiyor. İsrail’in 24 Mart 1972 doğumlu Mars’ı Boğa olan lideri Naftali Benet’le diplomaside yeni yollar açılırken, yakın ilişkiler içine girmesi gündemin en çok konuşulan konuları arasında yer alabilir.
https://twitter.com/twitburc/status/1469170030248173570
Burada dua etmeyi seviyorum. Gerçi, bunu istediğim kadar sık yapma imkanım yok... Bu sinagogun özelliği nedir?
https://twitter.com/mchitrik/status/1467771810200662019
@avlaremoz’un kurucularından, benim de Hrant’ın Tuzla’daki kampını savunma sürecinde tanıdığım değerli dostum Henri Çiprut’u kaybettik. Başımız sağolsun.
https://twitter.com/karga_kafasi/status/1469597709459931141
Geçen ay eşiyle birlikte Türkiye'de casusluk yapmaktan tutuklanan İsrailli kadın Natali Oknin, bugün otobüs şoförü olarak işine geri döndü ve günlük yolcularının çoğu onu tekrar iş başında görmekten mutlu oldu!
https://twitter.com/Istanbultelaviv/status/1470112540717953027
Ağa Takılanlar Öneriyor
İspanya’dan geldikleri 15. yüzyıldan bu yana içine kapanık dışa çok açık olmayan bir hayat sürdüren Sefarad Yahudileri Sefarad Kültür Festivali ile kapılarını dış dünyaya açıyor. Yahudiler artık fark edilmek istediklerini çünkü kardeşliğin vaktinin geldiğini söylüyorlar.
https://www.birgun.net/haber/fark-edilmek-istiyoruz-368804
Süleyman da diğer İsrail çocukları gibi ömrünün ilk yıllarını babasından uzak olarak geçirmiştir. Bu uzaklık baba-oğul ilişkisi bakımından öne çıkar ve bu ilişki toplumsal bir dayatma olarak mı karşımıza çıktığı ayrı bir tartışma konusudur.
1973 Ekim Savaşı'nın kaderini değiştiren ajan Eşref Mervan muamması
Economist dergisine bağlı bir araştırma grubu olan Economist Intelligence Unit'in dünyanın en pahalı kentleri listesinde İsrail'in Tel Aviv kenti bu yıl birinci sırada yer aldı. Kent, ülkenin ekonomik merkezi konumunda. Yüksek ücretli teknoloji işleri, ülkenin dört bir yanından yüksek ücret alan yetenekleri kente çekerek gıda ve kira fiyatlarının artmasına yol açıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=IIJGC-T3bnk
https://www.youtube.com/watch?v=awKQwMbrxZ0
https://acikradyo.com.tr/podcast/231567
ABD'li şair ve yazar Kelly Grovier, 2021'in en heyecan verici 15 fotoğrafını seçti, bu kareleri sembolik sanat eserleriyle karşılaştırdı.
İsrail'deki Negev Çölü'nde Ramon Krateri'nde Mars yüzeyinde karşılaşılabilecek koşulları görmeleri için hazırlanan misyon sırasında, uzay kıyafetleriyle yan yana yürüyen astronotların fotoğrafı, Fransız avangart sanatçı Yves Tanguy'nün eserlerini akıllara getiriyor.
Dünyanın en büyük “makhtesh”i, yani bir meteor çarpması veya bir yanardağın patlamasıyla oluşmayan bir tür erozyon depresyonu olan kalp şeklindeki kanyon astronotlar için uzay yüzeyini anlamak adına iyi bir çalışma sahası.
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59629137
https://artigercek.com/haberler/atsiz-turkes-ve-aksener-ucgeni
O yıllar savaş yıllarıdır. Fransa’dan toplama kamplarına gönderilen 75 bin Yahudi’nin 72 bini geri dönmemiştir. Polonya’da 3 milyon Yahudi kamplarda öldürülmüştür. Selanik’te 40 bin Yahudi yok edilmiştir. Türkiye’de sürgüne gönderilen 1400 iş adamından 20’si dışındakiler bir yıl içinde geri dönmüş hayatlarına devam etmişlerdir.
Milliyet’te 29.01.2012 tarihinde yayımlanan röportajda, Varlık Vergisi günlerini yaşamış olan 98 yaşındaki Şabat Levi, Zeynep Miraç Özkartal’ın sorularını yanıtlarken yaşanan sıkıntılı günleri anlatıyor. Sonra şu soru ve yanıtlar:
- Devletin sizden özür dilemesini ister misiniz?
- ““Hata ettik”” demelerini isterim tabii. Ama ne değişir? Ben affettim zaten. Bizi Hitler’den kurtardı İnönü, Varlık Vergisi’ni de affettim böylece. Eğer bizi Hitler’e verseydi sabun olacaktık. Parayla hayat ölçülmez. İnönü sayesinde hayatta kaldık. Bunu unutmadım.
- Ama bir taraftan İstanbul’da gaz odaları kuruldu.
- Burada, Balat tarafında kurulduğunu söylediler ama ben görmedim, inanamam. Neler geçirdiğimizi bilemezsin. Gazeteleri okuyorduk, radyo dinliyorduk. Korku içinde... O yüzden Varlık Vergisi’ymiş, 6-7 Eylül’müş, o kadar da kızmıyorum.
Melih Aşık
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/melih-asik/varlik-vergisi-6656308
İşte bakın Varlık Vergisi...
"Tekniği açısından kötü, aceleye gelmiş, harp zenginlerine öfkeyle yazılmış, uygulamada adaletsiz" bir vergi olduğunu kabul ediyorlar.
İsterlerse etmesinler... Çok haklı, adil bir vergiydi deseler kimse tükürmeyecek.
Böyleymiş ama...
Kocaman bir "ama" koyuyorlar lafın burasına...
Savaş yıllarıymış, olağanüstü finansmana ihtiyaç varmış.
Üreticiler askere alınmışlar, oysa savaş zenginleri lüks içinde yaşıyorlarmış.
Katı ve acı verici önlemler "alınmak zorunda" kalınmış.
Aslında vergi Müslüman işadamlarını da kapsıyormuş ama ne yapalım ki Yahudi işadamları o dönemde çoğunluktaymış...
Faik Ökte "Varlık Vergisi Faciası" kitabını yayınlamak için niçin Menderes iktidarını beklemiş? (Beklemeseydi anasını ağlatırlardı.) Fransa'da toplama kamplarına gönderilen 75 bin Yahudi'den 72 bini geri dönmemiş, oysa bizde Aşkale'ye taş kırmaya gönderilen 1400 Yahudi işadamından yalnızca 20 kişi kampta ölmüş.
Faşizmimiz müşfiktir abiler. Az acıtır.
Bir de yaşlı Yahudi bulmuşlar, adam "İnönü bizi Hitler'e verseydi sabun olacaktık, İnönü sayesinde hayatta kaldık, dolayısıyla Varlık Vergisi'ni affettik" diyor.
Biz de Yunan cuntasını devirdik 1974 yılında, sorun bakalım Rumlar da 6/7 Eylül rezaletini affetmişler mi?
Yahudiler de Hitler'e teşekkür etsinler bari, hiç olmazsa sabun yapmış da tuvalet kâğıdı yapmamış!
Engin Ardıç
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2021/12/08/allah-dusurmesin
Belgesel filmler bir yana, ister istemez "kurmaca"ya dayanan roman veya filmlerden tarih öğrenilir mi? Herhalde öğrenilmez, olsa olsa "Bir zamanlar böyle bir şeyler olmuş" dedirtir insana. Yine de bize belletilen ezberleri bozmak, resmi tarihi kurcalamak için bir fırsattır.
https://m.bianet.org/biamag/tarih/254614-varlik-vergisi-uzerine-guncellemeler
Daha önce kulağıma çalınan ama hakkında çok az şey bildiğim “Varlık Vergisi” ne olduğunu ilk defa patronum Eli Acıman anlatmya başladı bana:
“Askerdeydim. Varlıklı bir kumaş tüccarının oğlu olarak gitmiştim askere. Ehliyetim vardı, komutan beni şoförü yaptı, rahattım. Savaş sürüyordu dünyanın bütün cephelerinde. Kıtlık, sefalet diz boyu… 1942 senesinde çıktı bu kanun. Savaşın yarattığı tahribata çare ararken hükümet zengin gayrimüslimlerin mallarına göz dikti, babama galiba binlerce lira falan vergi çıkardılar. Her şeyini haczetmeye başlayınca kalp krizinden öldü babam. Annemin boynundaki takıları da aldılar, yalıdan çıkıp Fenerbahçe’de iptidai bir eve taşındı. Borcumuz bir türlü kapanmıyordu. Borcunu ödeyemeyenlere 1943 yılının Ocak ayında Aşkale yolları göründü. Babam da borcunu ödemeden ölmüştü. Onun yerine Aşkale’ye götürmek için benim peşime düştüler. Terhis günümde birliğime kadar geldi memurlar. Alıp Aşkale’ye götüreceklerdi. Komutanım albay müthiş bir tepki gösterdi gelenlere, onları kovmaktan beter etti. Terhisimi geciktirdi, bana teskereyi vermedi, beni alıp götürmelerinden korkuyordu. Altı ay daha askerliğimi uzattı, ortalık sakinleşti, öyle çıktım kışladan.”
Albay eğer o gün dışarıdaki “vatanseverler” gibi davransaydı, Eli Acıman’ı ölen babasının yerine Aşkale’ye götürmek isteyenlere teslim etseydi belki de Türkiye’de reklamcılık denilen mesleğin yolculuğu çok farklı olacak, bugünkü durumundan değişik bir merhalede yürüyecekti.
Her şeye sahip zengin biri olarak gidip 42 ay askerlik yaptıktan sonra babasız, işsiz ve beş parasız fakir bir genç olarak İstanbul’a dönen Eli Acıman, Vitali Hakko’nun yardımıyla Türkiye’nin ilk reklam ajansını kurdu ve yaşadığı uzun hayatı boyunca Türkiye’yi böyle bir meslekle tanıştırmanın gururunu yaşadı büyük bir keyifle.
Bu bakış açısını sabaha kadar tartışmak mümkün. Biz vatanı “koruduk”, onlar da vatanı “beslesin” diyemez bir devlet. Devlet, kendi vatandaşları arasında “ayrım” yapamaz. “Eşitlik” vatandaş olmanın birinci ölçütü değil mi?
Bugün bile örneğin kanunu hazırlayan rahmetli Cahit Kayra ve Melih Aşık gibi birçok Kemalist yazar Varlık Vergisi’ni “Tekniği açısından kötü, aceleye gelmiş, harp zenginlerine öfkeyle yazılmış, uygulamada adaletsiz” bir vergi olduğunu kabul ediyor ve fakat buraya bir “ama” işareti koyup savaş yıllarından, “finans ihtiyacından” falan dem vurup Aşkale’de ölenlerle ilgili olarak da “Fransa'da toplama kamplarına gönderilen 75 bin Yahudi'den 72 bini geri dönmemiş, oysa bizde Aşkale'ye taş kırmaya gönderilen 1400 Yahudi işadamından yalnızca 20 kişi kampta ölmüş” deyip bu korkunç uygulamaya bir gerekçe arıyorlar.