‘Fakirleştiren Büyüme’ ilk defa 1958 yılında Hint asıllı iktisatçı Jagdish Bhagwati tarafından ileri sürülen bir teori. Ancak 1980’den sonra ithal ikamesine dayalı büyüme politikasını terk edip, ticari liberalizasyon ve ihracata dönük büyüme tercihi yapan ülkelere uyarı olarak yeniden gündeme geldi. Bhagwati[1] eğer ekonomik büyüme politikaları aşırı derecede ihracata dayalı biçimde uygulanırsa, bunun öncelikle dış ticaret[2] hadlerindeki bozulma nedeniyle ihracatçı ülkeyi, kaydedildiği düşünülen ‘büyüme’den sonra, önceki duruma göre daha kötü duruma düşüreceğini ifade etmiş, bunu görgül (ampirik) örneklerle de kanıtlamıştı. Özellikle katma değeri yüksek mal ve markalarla uluslararası pazarlarda tutunma yerine, fiyatı ne kadar ucuzlarsa ucuzlasın dış talebi fazla artmayan ürünlere dayanan ihracat, ‘fakirleştiren büyüme’ye hızla kapı aralayan bir tercih. ‘Rekabetçi kur’ iddiasıyla ulusal paraya aşırı değer kaybettirerek verilen kur teşviki, üretimin iç piyasadan, yurtdışına odaklanmasını sağlayabilir. Ancak kısa dönemde ihraç mal ve hizmetlerinde arz artışı yaratılamaması dolayısıyla enflasyonist baskıların şiddetlenmesi, nominal büyüme değerlerini enflasyonla şişirebilir. Ancak gelirlerin aynı hızla artmaması nedeniyle bu durum halkın reel olarak fakirleşmesini sonuçlandırır. Gelir dağılımını adaletten uzaklaştırır. Şimdi Türkiye’nin ‘yeni ekonomi modeli’ ile önünde giderek genişleyen içi zehirli sarmaşık ve sürüngenlerle dolu hendeği atlayabileceği iddiası bir sanrı, bir aldatmaca. Ayrıca modelin ihracat vurgusu, TL’nin son iki haftadaki tehlikeli değer kaybı ve arz zincirlerindeki bozulma, işte bana bir kez daha Bhagwati’nin teorisini hatırlattı.
Tanı ve Tedavi Hatası
‘Yeni ekonomi modeli’ bir Çin modeliyse her şeyden önce Türkiye’de üretim verimliliğinin Çin’deki gibi artmadığını hatırlayalım. Bunda bilgi, eğitim, motivasyon eksikliği kadar kaynak kullanımındaki hataların, kaynak israfı dolayısı ile ortaya çıkan maliyet artışlarının etkisi büyük. Aslında zaten makbul olan ihracat artışının ulusal para değer kaybetmeden sağlanmasıdır. Türkiye örneklerini hem Japonya’da ve aşırı (reel) değerli Yuan örneği ile Çin’de gördüğümüz tercihi neden yapamadı da, bazı ülkelerin hâlâ ulusal gurur ve bağımsızlık simgesi olarak gördüğü ulusal parayı, ihracata ivme verme iddiasıyla aşındırmanın yollarını model olarak sunma kararı aldı? Göz göre göre temelden yoksun bir modelin Çin modeli olduğu sanrısı yaratılmaya çalışılıyor. Oysa bu bir fakirleştiren büyüme modeli ve dolar stokçusunu zenginleşme kararları manzumesi. Neden mi? Bir kere Türkiye, TL’nin değer kaybı ile ihracatını ancak sınırlı ürünlerde arttırabilir. Bulgar Leva’sı karşında bozuk para haline gelen TL’ye tepki olarak, Kapıkule’den gelip, pazarda sebze, kasapta et, eczanede ilaç bırakmayan Bulgar vatandaşlarını uyarılmış ithalatçı olarak saymayın. O aslında bir sınır ticareti. Bu durumdan Edirne ve Uzunköprü esnafı mutlu olabilir. Bunun geçici bir mutluluk olduğuna dikkat edin lütfen. Ama piyasada yerli vatandaş için makul fiyatlı mal ve ilaç kalmazsa işte size ‘fakirleştiren büyüme’nin alası ve dengesiz büyümenin daniskası. Kalp ilacı bulamayacak Edirneli ne yapacak şimdi? Öte yandan ithal girdi maliyetlerinde kur yükselmesi dolayısı ile ortaya çıkan fiyat artışlarını telafi edecek yeni ulusal para değer kayıpları, önce enflasyondaki hızlı artışla yeniden tüketiciyi ve üreticiyi mağdur etmeyi sürdürecek. Bu sarmalın istikrar bozucu olduğu, yeni ekonomi modelinin tanıtım broşüründe yazıyor mu? Sigara paketlerinin altında bile sağlığa zararlıdır uyarısı varken, ilaç prospektüslerinde bile ilacın yan etkilerine dikkat çekilirken ‘yeni ekonomi modeli’ ile ilgili uyarıların olmaması kabul edilebilir mi? İkna edecek güvenilirlikten yoksun bir politika paketi nasıl başarılı olabilir?
Yeni Yaptırım ve Bed Emsali İzleme Olasılığı Yeni Modelde Var mıydı?
Aslında net bir tarım ürünleri ihracatçısı olması gereken Türkiye buğday ayçiçeği, soya, arpa ve bazı bakliyat ürünlerinde ithalatçı bir ülke haline geldi. Bu arada bazı Türk şirketleri, Türkiye yerine, ucuz arazi ve işgücünden istifade etmek için Orta Asya ülkelerinde tarımsal üretim yapıp, Türkiye’ye ihracat yapıyor. Onlara verilen bir başka teşvik olarak gümrük vergilerini sıfırladığı halde kur yükselmeleri nedeni ile temel gıda fiyatı enflasyonu, aşınan TL ile kaçınılmaz. Bu arada geniş tarım arazileriyle Rusya tarım ürünlerinde ihracat odaklı bir politika izlemekle kalmayıp, Türkiye, Rusya’nın tarım ürünlerinde Çin’den sonra ikinci ihracat pazarı haline geldi. Rusya’ya ithalat bağımlılığı doğal gazın ötesine geçmişken ve TL dakika dakika aşınırken Rusya’nın Türkiye’den ithal ettiği portakal, yaş üzüm, taze biber, mandalina, nar ve limona ithalat yasağı getirmesi, narenciye ve sebze üreticisine ne yapacak dersiniz? Rusya Ankara’nın izlemekte olduğu Ukrayna dış politikasına yeni bir yaptırım paketi açtı. İşte size aşınan ulusal paraya bağlanan ihracat umuduna bu defa fakirleştirilen çiftçi ile vurulan bir darbe. Acaba yeni ekonomi modeli, aynı anda Rusya ve Ukrayna ile dans ederken, Ukrayna’ya Donbass bölgesinde kullanılmak üzere İHA satmak uğruna Rusya ile düşülebilecek bu durumu hesaba katmış mıydı?
İster misiniz şimdi zaten araziler, limanlar ve belki hava alanları haraç mezat devlet eliyle ülkeye bu ülkeye devredilirken, Mersinli narenciye üreticileri portakal limon bahçelerini Rusya’ya satsın veya kiralasın; Antalyalı, Finikeli, Hataylı narenciye üreticileri de Katar ile benzer anlaşmalar yapsın? İşte size bir yeni bir yerli ve milli büyüme modeli veya modelin yan etkisi. Ama buna ‘gemisini kurtaran kaptan’, ‘çiftini çubuğunu apar topar sattıran’ ve stokçuyu kayıran ekonomi modeli demek daha doğru olur.
‘Bir An-ı Meyusiyet’[3] ve Endişelerim
TL’nin aşınmasıyla ihracat ucuzlayacak hesabı yapılırken ucuzlayan, liman, havaalanı, mümkünse Sirkeci ve Ankara Garları, etraflarında bulunan mücavir genişleme alanları ile kimlere devredilecek? Katar, BAE, yaptırımlar ile Türkiye’yi pıstıran Rusya, Türkiye’ye eskimiş modelini veren Çin alıcılar arasında mı? Bu satış veya devirler, rezervleri pekiştirmek için yapılan SWAP anlaşmaları yanında sunulan birer promosyon mu?
Katar kendi ülkesinde hemen hiçbir kuruluşu yönetmiyor. Hep yabancılar. O zaman kim bu Katarlılar? İngilizler mi? Katar vatandaşı Türkler mi? Türklerse kim bu Türkler? Ya yeni yaptırım bayrağı kaldıran Rusya’ya karşı nasıl bir yanıt verilecek? İHA satışlarına göz yumarsa, Samsun limanı ucuz ucuz 50 yıllığına Rusya’ya mı kiraya verilecek? Rusya ve Ukrayna’ya tavşana kaç, tazıya tut politikasının SWAP karşılığı nedir?
Seri faiz operasyonları ile yokuş aşağı inişi güvence altına alınan ulusal para, ihracat artışına fazla bir umut değil. Ama bütçe açıklarını kapamak için atılan yapılan apar topar satış ve devirler yanı sıra TCMB tarafından yönetilen ısrarlı, mesnetsiz düşük faiz - ucuz TL ve SWAP işlemleri ile beli doğrultulmaya çalışılan rezervlerden satış politikaları da zaten bana zenginleştiren kararları düşündürüyor. Tabii yeni modelin esprisi uyarınca teşvik manzumesi içine giren ‘tercihli zenginleştirme’ kararlarını daha doğrusu gece yarısı kararnamelerini de göreceğiz. Ancak bunların artık ‘fakirleştiren büyüme’den öte ülkenin geleceğini ipotek etme riski var.
[1] Bhagwati, Jagdish. 1958. "Immiserizing Growth: A Geometrical Note," Review of Economic Studies 25, (June), pp. 201-205.
[2] Dış ticaret hadleri, ihracat ve ithalat fiyat oranı (PX/PM) ve ihracat geliri, ithalat maliyeti oranı (PxQx/PmQm) olarak hesaplanır
[3] Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın bir şiiri, yeni Türkçe ile ‘Bir Üzüntü Anı’