Festivalin en çok beklenen oyunu, başarılı genç yazar yönetmen Simon Stone’un uyarlayıp yönettiği, Internationaal Theater Amsterdam (ITA)’nın ödüllü yapımı ‘Medea’ idi.
Genç kuşağın en çok söz ettiren sanatçılarından, 1984’Te Basel’de doğan, gençlik yıllarını Cambridge ve Melbourne arasında geçiren, Avustralyalı yazar, oyuncu, film ve tiyatro yönetmeni Simon Stone, Avustralya’da başladığı kariyerini İngiltere ve Hollanda’da sürdürmekte.
12 yaşındayken, kalp krizi geçiren babasının ölümüne tanık olan Stone, tüm sanat anlayışının kökeninin yaşadığı bu travmayı dışa vuracak bir anlatım arayışı olduğunu belirtmiş.
Tiyatronun bir polemik ve tartışma ortamı olduğuna inanan Stone, antik ya da çağcıl klasik metinleri, mahrem, kişisel nerdeyse sinematik gösterilere dönüştüren yaratıcı bir sanatçı. Oyuncularıyla ortak doğaçlamalar sonucunda ortaya çıkan, orijinalinden tamamen farklı metin, uyarlamayı aşan bir esinlenmeye evrilmiş de olsa, her anında özgün metnin ruhunu ve özünü ustalıkla yansıtır.
1995’te sorunlu bir şekilde eşinden boşanmakta olan Amerikalı doktor Debora Green, içinde çocuklarıyla birlikte olduğu evini ateşe verir. İki çocuğunun öldüğü yangın sonrası soruşturma Green’in kocasını uzun süredir yemeğine kattığı toksinle zehirlemekte olduğunu da ortaya çıkarır. Uğruna ailesini terk ettiği, en yakınlarını öldürdüğü, büyük aşkı Jason, ondan bıkıp başka bir kadınla evlenmeye karar verince hem kadını hem Jason’dan olan iki oğlunu öldüren antik çağın büyücüsü Medea’nın yakıcı intikam öyküsü, tarihin devamlı bir tekerrür olduğunu kanıtlarcasına iki buçuk bin yıl sonra yenilendiğinde, Simon Stone, Evripides’in tragedyasını yeniden, günümüzün diliyle sıradan bir ailenin içinde ele alır.
Stone’un Medea’sı Anna (Marieke Heebink), kocasını zehirlemeye teşebbüs ettiği için bir yıl kaldığı akıl hastanesinden yeni çıkmıştır. Kendinden çok daha genç Clara (Eva Heijnen) ile ilişkisi olan kocası Lucas (Aus Greidanus Jr.), barışmalarının artık mümkün olmadığını inatla tekrarlamasa da hâlâ onunla birlikte olmayı umut etmektedir. Ayrılma ve Clara ile evlenme konusunda kesin kararlı görünen Lucas, Anna ile yeniden sevişmeme konusunda aynı derecede kararlı değildir. Okul ödevi olarak aile yaşamıyla ilgili video çeken oğullarının (Titus Theunissen & Sonny van Utteren) kamerasına ikilinin seks sonrasının yansıması, oyunun en gerçekçi repliğini doğurur: “baba penisin görünüyor”. Anna bu görüntülerin Clara’ya ulaşmasını sağlar ve yarattığı kaos, olayları Evripides’in trajik sonucuna doğru yönlendirir.
Yorumunun en azından Evripides’inki kadar katı ve sert olmasını amaçlayan Stone, olayları Bernie van Velzen’in göz kamaştıran kör edici beyazlıkta ışıklandırmasında, Bob Cousins’ın merkezdeki (tabii ki) bembeyaz hareketli panoya oyuncuların, çoklukla da Anna’nın yakın plan görüntülerini yansıdığı, her türlü aksesuardan arınmış bembeyaz dekorunda anlatır. Stefan Gregory’nin müzik ve ses tasarımı ve Van Hove - Versweyveld ikilisinin ayrılmaz kostüm tasarımcısı An D’Huys’un pastel renkli giysileri, zaman ve mekân dışı bu kasvetli dünyayı ustalıkla yansıtır. Öyküyü bilmeyen birine bile bu sersemletici beyaz üzeri beyaz beyazlıkta kötücül bir şeyler olacağını hissettiren Stone, ara vermeden oynanan 80 dakikalık oyunun sonlarına doğru, göz acıtan görselliğine gökten ipliksi saç telleri gibi akan, durmaksızın damlamaya devam ederek yerde ufak bir yığın oluşturan kapkaranlık bir siyahlık da katar.
Stone’un yarattığı boğucu atmosfer kadar, ana karakterine getirdiği çağcıl yorum da müthiş etkileyicidir. Medea’nın güncelleştirilmiş yorumlarının çoğunda, izleyicilerin bir kadının çocuklarını öldürebilmesi için başka bir açıklama kabul etmeyecekleri varsayılarak, finalde Medea çıldırmış olarak gösterilir. Bu Medea, ancak aklını yitirmiş bir kadın çocuklarını öldürebileceği için çıldırmış değildir. Lucas ile yaşamı, zaaflarını ortaya çıkardığı, kırılganlığı onu edilgen hâle getirerek gücünü paramparça ettiği için çıldırmıştır. Evripides’deki mücadelenin temelinde kadının üstün zekâsı ve gücü varken Anna’nı sorunu, Lucas’ın sadece başka bir kadınla yaşamasında değil, karısına her katmanda ihanet etmiş olmasındadır. Önemli bir bilim insanı olan Anna’nın buluşları bunları kendine mal eden Lucas tarafından fiilen çalınmıştır ve tedavi sonrası Anna’nın başında olduğu laboratuvara girmesi dahi yasaklanmıştır. Ve bütün bunlar yüzüne vurulduğunda Lucas’ın yapabildiği tek şey, büyük olasılıkla samimiyetsiz bir özür dilemedir.
Kusursuz bir takım oyunculuğunun daha da etkileyici kıldığı bu parlak yorumda, filminden izlemiş olduğumuz ‘Oedipus’un muhteşem İaokaste’si Marieke Heebink’i Altın Theo Ödülü’nü kazandığı ‘Medea’ olarak canlı izlemek de büyük bir ayrıcalıktı.
Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali’nde Medea’ya farklı bir bakış
‘Medea’ya göre Ahlâk’
1983 Stockholm doğumlu İran asıllı İsveçli şair, edebiyat eleştirmeni, çevirmen, yaratıcı yazın eğitmeni, oyun yazarı Athena Farrokhzad, oyunlarında savaş, göç, ırkçılık, şiddet, dil, tutku ve miras gibi konulara odaklanan bir sanatçı. Küçük yaşlarda şiire ilgi duymaya başlayan Farrokhzad, ilhamını dilin kendisinden ve dünyayı oluşturan anlatılar için verilen mücadeleye katılan iradeden aldığını söylemiş.
Farrokhzad, Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali’nde Yeşim Özsoy’un yönettiği ‘Medea'ya Göre Ahlak’ adlı oyununda ‘insan, anne ve mülteci olarak’ Medea'yı anlamaya çalıştığını, ‘Medea aracılığıyla ne tür bir feminizmin ve ne tür bir insan tutumunun mümkün ya da imkânsız olduğunu’ araştırdığını, ‘Medea’nın, insan kaderinin ve insan ilişkilerinin bir siyasi sistemde nasıl etkilendiğinin efsanevi bir tasviri olarak da okunabileceğini’ belirtmiş.
Antik çağlarda Yer ve Ay Tanrıçası olarak da tapınılan, Güneş tanrısı Helios'un oğlu Kolhis Kralı Aietes ile Eidyia'nın kızı, ilaç ve zehir yapım ustası Medea, Antik dünyanın en büyük büyücülerinden biridir. Öfkelendiğinde korkutucu bir kişiliğe bürünen bu mitolojik kişiliğin büyük aşkı tarafından terk edildiğinde intikamını nasıl ürkünç bir biçimde aldığını Evripides, ünlü tragedyası ‘Medea’da anlatır.
Athena Farrokhzad, ‘Medea’ya Göre Ahlak’ oyununda Medea’ya ‘Medea’dan sonra ne olduğu üzerine bir keşfe çıkarak Evripides’in öyküsünü, tragedyanın bittiği yerden devam ettirir. Pasif bir varlıktan ziyade, egemenleri tehdit eden hem insan hem de canavarımsı figür olarak gördüğü Medea’nın çocuklarla ve erkeklerle ilişkisini, yaşadığı endişeyi/ istismarı ve kullanabileceği güce ilişkin vizyonunu inceler.
Metnin çıkış noktası, fahişelik yaptığı için Maria Magdalena’yı recm etmeye hazırlanan kalabalığa İsa’nın “ilk taşı günahsız olan atsın” diyerek kadını kurtarması meselidir.
Yeşim Özsoy’un okuma tiyatrosunu da aşan parlak sahnelemesi, sahneyi boydan boya kaplayan, Leonardo’nun ünlü freski Son Akşam Yemeği’nin yemek masasını anımsatan bir sofranın merkezine, aynen İsa gibi iki elini yanlara açmış bir figürle başlar. Karşımızdaki Tanrı’nın oğlu değil, makyajının daha da karanlıklaştırdığı ürkünç bir varlık, başka bir Tanrı’nın torunu Medea’dır (Şenay Gürler).
Sofra da yemeklerle değil, irili ufaklı taşlarla kaplıdır. Ahlâk (Metin Akdülger) girer ve en sağa oturarak, eline aldığı bezle atacağı taşları temizlemeye başlar. Oyun boyunca Medea, anne, kadın, mülteci ve feminist olarak kendini savunurken, Ahlâk “iyi de sen çocuklarını katlettin” diyerek karşı koyar. Ellerindeki iki metin kitapçığının birini kapağında Medea, diğerininkinde Ahlâk yazsa da okudukları aynı metindir. Yani karşımızda iki ayrı karakter yoktur; Ahlâk aslında Medea’nın iç sesi, alter egosu kendi kendisiyle hesaplaştığı antitezidir.
Oyun sonrası Farrokhzad, Özsoy’un yorumunun, yazdığı metne en yakın bulduğunu, özellikle ülkesindeki sahnelemelerde “es” geçilen taşlardan çok etkilendiğini, ancak ilk kez Ahlâk’ı erkek olarak görmekten şaşırdığını söyledi. Hem antitez, hem karşıt görüş olarak Ahlâk’ın karşı cinsiyetten yorumlanmasını çok doğru bulduğumu söylediğimde, “haklısınız, bunu düşünmem gerekiyor” dedi, “tüm zamanlarda ahlakçılığa erkeklerin soyunmuş olması bir yana, kökenlerimin olduğu ülkede erkeklerden oluşan bir da ahlâk polisi var” diye ekledi.
Bu müthiş sahnelemede Şenay Gürler’in canlandırdığı Medea olağanüstüydü. Kanımca Pasolini yaşasaydı tercihini ondan yana kullanırdı. Salona girerken seyircilere verilen kartlarda oyun sonrası yapılması istenen seçimin oy çokluğuyla Ahlâk’tan yana çıkmasına gelince, bu kararı metinden çok Metin Akdülger’in parlak yorumunun etkilediğini düşünüyorum.
Son söz. Kaçırdınız diye üzülmeyin. Yeşim Özsoy oyunu YeniPerform repertuarına alarak sahnelemeye kararlı. Bu kez sakın kaçırmayın.
Hepinize sağlıklı seyirler dilerim.