İlişkilerin robotlarla, yapay zekâlarla yaşanacağı geleceğin dünyasında aşk olacak mı? İnsan insana gerekli mi, yoksa kendi dünyasını yaratmak mı her şeyin çaresi? Zeynep Özyağcılar´la, yazdığı, oynadığı, koreografisini yaptığı tek kişilik oyunu ´En Güzel Parçam´ı konuştuk.
Sevgili Zeynep Özyazğcılar; sahnede ilk defa hayranlıkla izlediğim ve çok cesur bulduğum, ilişkilerin robotlarla yaşandığı geleceğin dünyasında ‘En Güzel Parçam’ oyunu nasıl doğdu?
Öncelikle güzel düşünceleriniz için çok teşekkür ederim. Teknoloji hızla geliştikçe, her şey daha konforlu hale geliyor. Mesafeler görüntülü konuşmalarla aşılıyor, toplantılar yapılıyor ama herkes yalnız ve mutsuz. Böyle bir hayatta, gelecekte ne olacak? Nasıl aşklar yaşanacak, bir dostumuza sarılabilecek miyiz? İşlerimizi evlerden mi yapacağız gibi düşünceler dönüp duruyordu kafamda. Bazı şeylerin, özellikle ilişkilerle ilgili değişmeyeceğini çok iyi biliyordum. Bu yalnızlık içinde ama umutla çıktı ‘En Güzel Parçam’. Oyunumuz danslı, müzikli ve seyircinin çok güldüğü, eğlendiği bir oyun. Kahkaha atarken arada gözyaşlarınızı siliyorsunuz, ama dudaklarınızda tebessüm kalıyor. Araya hastalıklar, koca pandemi girdi. Seyircimizin üç yıllık emeğimizi kucaklamasını diliyoruz.
Tek kişilik ama çok sesli oyunu izlerken sahnede duruşuyla, oyunu ve dansıyla savaşçı bir ruhla karşılaştım. Aynı zamanda arka planda müthiş bir desteğin varlığını hissettim. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Birçok usta isim, sesleri ve ekranda görüntüleri ile oyunumuzda yer aldı. Ferdi Alver harika sesiyle bize aşkı hissettiriyor. Ümit Eşitmez teknik masada bir diğer oyuncumuz. Ben yazarken ve yönetmenimiz Kayhan Berkin reji yaparken seyircinin ne hissedeceğini çok önemseyerek çalıştık.
Tüm bu şartlar altında, önyargılara aldırmadan, kıyaslamaları umursamadan, acıtan her eleştiriye göğüs gerip, daha da yalnız kalmayı göze alarak tek başına bir kadın olarak böyle cesur bir oyun yazmak, oynamak, yapımcılığını yapmak bir savaştır elbette. Hep, onlar bunu söylüyor ama başka bir şey söylemek lazım diye yola çıktım. Kendimi hayallerim uğruna yok etmeden, ısrarla kendim kalarak ne yapmayı becerebiliyorsam, sınırlarımı zorlayıp kendimi geliştirerek yapmaya çalıştım. İnancım, azmim ve yüreğime olan inancım çok yardım etti bana. Hayatın inek bir öğrencisiyim. Zaman zaman herkes gibi çok güçsüz hissettiğim ve korktuğum oluyor. Ama tam o anda kalkıp yeniden başlıyorum. Tekrar deniyorum. Daha azimle devam ediyorum. Sizin gibi güzel gözler görüyor ve ben de “İyi ki kalktın Zeynep” diyorum. Evet, umutlu bir savaşçıyım.
“AİLEM HER ZAMAN GÜÇ KAYNAĞIM OLDU”
Güç aldığınız kaynakları merak ettim. Ailenizden bahseder misiniz, nasıl bir ortamda büyüdünüz?
Ailem her zaman güç kaynağım oldu. Yaştan bağımsız herkes birbirine fikrini sorar, danışır, eleştirir. Herkes birbirinin hayallerine destek olur. Biz beraber sevinen, üzülen bir aileyiz. Her zor durumda gücümüzü birbirimizden alırız. Birlikte vakit geçirmekten, üretmekten keyif alırız. On yaşında fikrine kıymet verilen bir birey olarak yetiştirildim. Şimdi yeğenlerim de aynı şekilde büyüyor ve ben çok mutlu oluyorum.
Bir söyleşinizde, “Bu oyun tüm iyileştiren aşklara adanmıştır. En güzel parçanızı bulmanız dileği ile” sözlerini okudum. Ve oyunda bir kadının aşkla, içindeki dans ve müzikle kavuşmasını izledim. Size göre en güzel parçanız nedir? Robotsuz, ezbere olmayan bir yaşam için neler söylemek istersiniz?
Çok hızlı ilerliyor her şey. Gelecekte robotsuz, yapay zekâsız, teknolojinin bu kadar hayatımızda olmadığı bir yaşamın olacağını tahmin etmiyorum. Ama şunu biliyorum, her zaman özünü unutmayan, aşkı gerçekten yaşayan, kendini doğayla dengeleyen, kendini arayan, dönüşmekten korkmayan kişiler olacak. Kimseye ihtiyaç duymadan tam olan. En güzel parçam aslında bir eleştiri. Hepimiz tamız ve böyle güzeliz. En güzel parçasını arayan kendini bulacak oyunda.
KADIN GÖZÜNDEN İŞLER…
Kadınlara yaşatılan şiddet ve alınması gereken eylemler konusunda neler düşünüyorsunuz?
Bu tiyatroyu kurduğumdan beri kadın gözünden bakan işler yaptım. Özellikle altı sezon oynadığımız ‘Uçlar’ oyunu kadına şiddete ve kadının nasıl yalnız bırakıldığına işaret ediyordu. Yine yaptığımız ‘Demir’ oyunu feminist tiyatronun oyunuydu. Paneller, projeler, kısaca kadını iteleyen ve görmezden gelen her şeyde ve her yerde vardım. Başta İstanbul Sözleşmesinin kabulü olmak üzere, olabilecek en sert yasalarla, gerekirse vatandaşlıktan çıkarmak da dâhil, en ağır cezalar getirilerek kadına şiddet adına kararlar alınmasının insani bir mecburiyet olduğunu düşünüyorum.
The World Economic Forum’un tahminlerine göre, mesleklerin yüzde 45’i teknoloji tarafından icra edilecek. Yakın gelecekte, ki başlandı bile, birçok meslek yapay zeka cleverbot’lar tarafından yapılacak. Peki, sanata, tiyatroya ne olacak?
Şu anda da geçmişteki birçok meslek yok oldu aslında. Bunun önüne geçemeyiz. Sinemada iyi animasyonlarla iyi oyuncular izleyebiliyoruz. Robot oyuncuların da geleceği belli, bunları biliyoruz. Tiyatro kanlı canlı olduğu için her zaman teriyle, gözyaşıyla insana ihtiyaç duyacaktır. Ama sinema, resim dünyası, müzik ne olur, nerelere gelir hayal edemiyorum. Sanat yok olmayacaktır ama nereye evirilecek ve nelere gerçek sanat denilecek bu çok tartışılacak gelecekte.
Ailece kurduğunuz ve çok emek verdiğiniz Tiyatro Martı’dan söz eder misiniz?
Tiyatro Martı bizim canımız. Artık oyuncularımız da ailemiz oldu. Sekiz yıldır öyle kenetlendik ki birbirimize, her derdi, her mutluluğu beraber yaşıyoruz. Dönem dönem aramıza katılıp ayrılanlar olsa da çok güçlü bir Tiyatro Martı ekibi var artık. Özyağcılar ailesinden çıkıp beraber aynı sözü söylemek isteyen insanların bir araya geldiği, birbirini çok seven bir ekip olduk. Zaten hayalim buydu. Sadece tiyatro değil her an birbirini dinleyen ve yanında olan yürekten seven insanlarla çalışmak. Ekip olarak güzel hayallerimiz var. Yeni oyunlar üzerine konuşuyoruz. Amaç tek oyun bile çıkarsak o kaliteyi ve değeri seyircimize yaşatmak. Yine seyircimizin hak ettiği dekoru, ışığı, tasarımları yapıp içimize sinen haliyle uzun yıllar yeni sözler söylemeye devam edeceğiz.
Tıpkı yazar Edward D. Hess ve Katherine Ludwig’in ‘Humility is the newsmart: rethinking human’ (Tevazu) kitabında tanımladığı gibi, “Yeni akıllılık ne veya nasıl bildiğiniz tarafından değil, ancak düşünme, dinleme, ilişki kurma, işbirliği yapma ve öğrenme kalitesi tarafından belirlenecek.” Yeni yılda Martı Tiyatrosu ailesine ve hepimize daha çok el ele, işbirliği ve sanat ile iç içe yaşayacağımız günler diliyorum.