Enseyi karartmayalım mı?

Mete YAYLALI Spor
5 Ocak 2022 Çarşamba

Bu yazıyı okumaya başladığınızda 2022 yılından beş gün almış olacağız; ben ise sizden üç gün önce, pazar günü yazıyorum. Yeni yıla girerken ülkemiz elektrik, doğal gaz, akaryakıt, köprü ve otoyol geçişlerine yapılan astronomik zamlarla sarsıldı. Geçen yılın son ayında yapılan asgari ücretteki artış 15 gün sonra sıfırlandı. Ocak ayı enflasyon rakamları bilinmiyor, bakalım TÜİK ne açıklayacak ve bakalım emeklilere ne kadar zam yapılacak? Dolar-Euro kuru, her ne kadar bir takım ekonomik uygulamalarla kontrol altına alınıyor gibi görünse de yıllık yüzde 80 civarında bir yükselmeyle yeni yıla giriyor. İğneden ipliğe her şey döviz kurlarına bağlı olduğu, üretim yerine ithalat ağırlıklı bir dönemden geçtiğimiz için artık bu yıl hiçbir şeyin geçen yıl gibi olmayacağını söylemek kehanet değil.

Bu yazının konusu ülkemizin ekonomik durumu değil elbette fakat bir spor yazısı yazarken hayatın gerçeklerinden koparak ilerlemek de mümkün değil.

Geçtiğimiz günlerde ünlü Fransız tenis akademisi sahibi Patrick Mouratoglou sosyal medya hesabından bir mesaj yayınladı. Bu arada kendisi, 1923 yılında mübadelede İstanbul’dan göç eden Rum bir aileden geliyor, soyadı da Muratoğlu zaten ama Fransızcası daha havalı tabii.

Patrick Mouratoglou

2012 yılında Serena Williams ile ilişkisi nedeniyle magazin basınının sıkça adını kullandığı Fransız koç birçok tenisçiyle çalışıyor. Bugünlerde yıldızı Yunanlı Stefanos Tsitsipas.

Her neyse konumuz Patrik Muratoğlu değil ancak hepimizin bildiği bir şeyi başka bir maksatla yeniden gündeme taşıyor.

“Kariyerim boyunca, hedeflerine ulaşamayan, tenis yıldızı olamayan, muazzam bir potansiyele sahip çok fazla genç oyuncu gördüm. Sebebi, onların iradeleri veya yetenekleriyle değil, en üst düzeyde gelişmek için finansal kaynaklara sahip olmamalarıyla ilgiliydi. Bir koç tutmak, turnuvalara yapılacak seyahatler, kort masrafları, fitness giderleri, ve malzeme giderleriyle uluslararası yarışmalarda mücadele etmek sporcuya yılda 100 bin dolar ve bazen çok daha fazlasına mal olur. Çocuğun 11-12 yaşından itibaren ilk 100 içine girene kadar olan maliyeti rahatça bir milyon dolar üzerindedir. Çoğu oyuncu maddi destek olmadan gerekli şartları yerine getiremez ve bu masrafı karşılayamaz.”

Aslında mesajının konusu “gelin destek verin, sporcu yetiştirelim” fakat biz kendi helvamızı bile kavuramazken Patrik daha çook bekler!

Muratoğlu’nun söyledikleri elbette gerçektir. Biraz matematik bilen herkes bu hesabı yapar. Eğer profesyonel bir kariyer hedefleniyorsa hesap doğrudur. Fakat Patrik Muratoğlu hesabı bir Fransız olarak yapıyor ve konunun öznesi de Avrupa’da yaşayan sporcular.

Ya Türk sporcular…

Bir Türk sporcusunun önünde ise başka engeller var.

Öncelikle ailenin kazandığı para Euro ya da Dolar değil Türk Lirası! Üstelik o Lira diğer para birimlerine karşı değer kaybeden bir eğride seyrediyor. Avrupa’da bir oyuncu trenle bütün ülkelere ulaşıp seyahat maliyetini düşürürken bizim sporcular önce vize almakla uğraşıp sonra da uçakla gidip gelmek zorunda. Coğrafya kaderdir klişesini yapmayalım ama biraz dezavantajlı konumdayız. Kolayca ulaşabileceğimiz komşularımız da yardımcı olamıyor. Yunanistan ve Bulgaristan vizeyi saymazsak otobüsle gidilebilecek konumda fakat yeterli değil. Suriye, Lübnan, Irak, İran, Gürcistan ve Ermenistan zaten tenis düşünecek durumda değil. Edirne’den dışarı çıkmadan korta girmek mümkün değil.

Yılda 20-25 turnuva oynamanın maliyetini sadece seyahat ve konaklama giderleriyle buyurun hesaplayın. Daha bunun Afrikası, Asyası, Amerikası var, Avustralyası ve Yeni Zelandası var.

Eğer şu anda turdaki oyuncularımıza verilen devlet desteği olmasa hiçbirinin uçağa bile binmesi mümkün değil. ATP ve WTA sayfalarından bu oyuncularımızın yıllık kazançları görülebilir. Bazılarının artık bu desteğe ihtiyacı olmadığı da ortadadır. Bu kaynak diğer sporculara aktarılmalıdır çünkü artık kendi paralarını kazanıyorlar, masraflarını karşılamalılar. İyi güzel de devletin tenis için ayırdığı bütçe de döviz kurlarına endeksli değil mi? TL bütçenin her geçen gün daha az Dolar/Euro ettiği bir dönemdeyiz. Aldığı desteği sınırlanan oyuncu profesyonel turda nasıl gezecek?

Artan masrafları

Bunlar sınırlı sayıdaki profesyonel oyuncu tarafı fakat asıl büyük sorun sporcu havuzunun içinde. Biz tenis topu üretemiyoruz; raket, kordaj, grip ve ayakkabı da üretmiyoruz.

Piyasada 150 Liraya da raket var 3500 Liraya da; 50 Liraya da tenis topu var 200 Liraya da. En ucuz raket kordajı 100 TL, artık nasıl oynarsınız bilemem. Ortalama bir raket alayım deseniz 2000 TL gözden çıkaracaksınız. Çocuk raketi isterseniz sorun daha büyük çünkü bunlar çocuk ve arkadaşı bilinen bir markayla korta çıktığında çarşı pazar raketi ile oynamak istemeyecektir, yani gitti 1500 TL! Ucuz bir kordajla turnuva oynayan çocuğun kafasını karıştırmak istemezseniz 500 TL verip patlamaması için dua edeceksiniz demektir.

Sinirlenip raketi yere vurup çatlatmak ya da kırmak, her hafta tansiyonu düştü diye kordaj kesip yenilemek, her maça yeni top açmak, havalı bir tenis ayakkabısı, renkli güzel gripler ülkemiz için lüks artık. Çünkü biz Dolar/Euro kazanmıyoruz fakat bu ürünler Dolar/Euro ile geliyor. Kurlar arttıkça ithalatçının da hesabı şaşıyor, bugün 100 Liraya sattığı ürünü yarın 120 Liraya alıp zarar edecektir. Demek ki fiyatlar tahmini kurlara göre yükselecek, belki de stoklar eridikten sonra aradığınız rakete-kordaja ulaşamayacaksınız, beğendiğiniz ayakkabının numarası olmayacaktır.

Elektrik, ısınma ve top gibi sarf malzemelerinin fiyatının beklenmedik artışı kulüpleri de zorlayacaktır. Çoğu personeli asgari ücretle çalışan kulüpler şimdiden yeni yıl hesapları yapmaya başlamıştır bile. Antrenörlere enflasyon kadar zam yapmayı düşünen kulüpler artık bir daha düşünecektir. Serbest çalışan antrenörler ders saatlerine zam yapıp hayatta kalmaya çalışacaktır. İşte bütün bu ekstra yük doğrudan sporcunun sponsoru olan aileye yüklenecektir. Ailenin geliri Dolar/Euro ise kurtarabilir tabii ama daha bunun turnuva seyahatleri var, konaklama giderleri var yani hayat hala zor. TL maaş alanı, memuru emeklisi nasıl yapacak da çocuğunu spor yapsın diye bir kulübe yazdıracak?

Ayakta kalmanın zorlaştığı bir ekonomik iklimde sporcu havuzunun küçülmesi beklenmedik bir gelişme değil. Yaz dönemi başladığında turnuva katılımları düşecek, spor okulları zorlanacak, kulüplerde antreman grupları azalacaktır.

İstendiği kadar “tenisi zengin sporu olmaktan çıkardık” ya da “tenisi tabana yayıyoruz” gibi buram buram politika ve hamaset kokan sözler söylensin, bunları söyleyenler de dahil hepimiz çok iyi biliyoruz ki tenis pahalı, masraflı, maddi manevi fedakarlık isteyen, aileye yük olan bir spordur ve uzun soluklu bir başarı grafiği olduğu için sabır isteyen, denizi hızla bitiren bir spordur.

Peki ya çözüm?

Yapılması gereken, Amerika’yı yeniden keşfetmek değil oralarda uygulanan modeli kopyalamaktır. Eğer beton yuvasına çevrilip üstüne AVM ya da rezidans yapılmayan bir yeşil alan ya da park bahçe kaldıysa oraya 1-2 tenis kortu yapılıp insanların ucuz malzemeye erişerek spor yapmasını teşvik edilebilir. Bunları kimin yapmasını bekliyoruz? Yerel belediyelerin tabii. Bu kortlarda yine belediye ve müdürlükler vasıtasıyla halka açık tenis okulları düzenlenebilir, tabii bedava. Tenis penceresinden bakınca bunlar ideal öneriler gibi duruyor ama itiraf etmek gerekir ki en fazla dört kişinin spor yapabildiği bir branşa 650 m2 yer ayırmak ekonomik değildir.

Buralardan Stefanos Tsitsipas çıkar mı? Kimse hayal kurmasın, çıkmaz! Fakat en azından spor kültürü almış, sporcu disiplinine sahip bir gençlik yetişebilir tabii o da ne kadar olabilirse. Çünkü bu gençleri, çocukları korta sokunca bir saat sonra dışarı bir sporcu çıkmıyor! Bu eğitimi verecek “sporcu disiplini ve erdemlerine sahip” eğitmenlerin de olması gerekiyor. Asıl sorun burası ama var olanların bu kriterlere uyduğunu kabul edelim ki bir yerden başlanabilsin.

Eh sporcu yetişirken eğitim ne oluyor? İşte ıskalanmaması gereken bir yer de bu. Ne yazık ki üst düzey bir performans arandığında okul ile birlikte gitmesi mümkün değil. Sadece bizde değil dünyanın her yerinde. Bu dengeyi kurup sporcu-öğrenci havuzunu büyütmek bugün için toplumuza en gerekli hedef olmalıdır.

Bu ekonomik tabloda Tsitsipas-Raducanu değil sporcu erdemli ve kişilikli gençlere ihtiyacımız var. Yeniden üreten bir toplum olmamızın tek yolu budur. Ülkede yeterince hayal taciri var zaten, biz bilimsel pencereden bakıp gerçekler üzerinde hayal kuralım.

2022 yılının ilk günlerinde daha umut dolu, pembe bir tablo ile ‘tenis özelinde’ bir spor yazısı yazmak isterdim ama ülkenin şartlarını göz ardı edip “Neden bizden tenisçi çıkmıyor?” sorusunu sorup irdelemek de pek içimden gelmedi açıkçası. Bu sorunun cevabını yıllardır veriyoruz ama herkes hayal kurmak istiyor ve hayalin peşinden giderken hangi ülkede yaşadığını unutuyor. Yine de biz bir Stefanos Tsitsipas ya da Emma Raducanu çıkarma hayalini ekonomimizin güçlü olacağı gelecek yıllara saklayalım ve Çetin Altan Usta’nın sözleriyle yazıyı bağlayalım:

Başınızı dik tutun, enseyi karartmayın.
Ve olup bitenlerle, olup biteceklere de, hiç
mi hiç şaşırmayın.

Enseyi karartmayın, çünkü hiç kuşkusuz Türkiye de günden güne daha hızlı değişecektir.

1902 Türkiye'siyle bugünkü arasındaki farkın bin kat daha afallatıcı hali yaşanacaktır 2102de...

Lütfen 100 yıl sonrasından bize ne? demeyiniz; tıpkı 100 yıl öncesinden bize ne?” de, dememeniz gerektiği gibi; madem çocuklarınızın çağdaş bir dünya ile bütünleşerek yaşlanmasından yanasınız…

Ve unutmayın; ne geçmişi, ne geleceği önemsemeden; günü gününe yaşamaya kalkmanın daima bir bedeli vardır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün