Meriç Aytekin
Avrupa dönem başkanlığının Fransa’ya geçmesiyle birlikte Paris’in çeşitli sembolik mekanlarında başlayan kutlamalar oldukça çabuk bitti. Özellikle Zafer Takına asılan Avrupa Birliği bayrağı aşırı sağcıların; başta Le Pen olmak üzere, yoğun tepkisi sonucunda sadece 48 saat içerinde kaldırıldı.
Bilindiği gibi Macron Avrupa Birliği’nin güçlendirilmesini savunan bir lider ve bu yüzden ‘Avrupalı’ kimliğini ulusal kimliğin ötesinde güçlendirecek hiçbir fırsatı kaçırmıyor. AB dönem başkanlığının Fransa’ya geçişi de böylesi bir fırsattı. Eyfel Kulesinden Notre Dame Katedraline kadar Paris’in her yeri AB bayraklarıyla süslenmişti ta ki Fransız milli kimliğinin kamuoyunda oluşturduğu büyük dalga Macron’u ve AB destekçilerini geri adım atmaya zorlayana kadar.
***
Fransa siyasetini uzun zamandır yakından takip etmiyordum ancak hepimizin görebileceği üzere Fransa’da siyasi anlamda oldukça enteresan şeyler oluyor. İki aşırı sağcı (Le Pen ve Zemmour) ve bir sağcı (Valérie Pécresse) adayın anketlere göre oldukça güçlü başkan adayları olması oldukça düşündürücü.
Bence Fransa’daki aşırı sağ ve sağ fikirlerin bu denli yükselebilmesi Almanya’da olduğu gibi esas olarak popülizm ve göçmen düşmanlığıyla açıklanamaz. Fransa’da özellikle aşırı sağ elbette ki popülist ve göçmen düşmanıdır ancak Fransız sağında Alman sağında olmayan seküler ve vatansever anlatılar son derece güçlüdür.
Bu niteliği Fransız sağını anlamayı ve analiz etmeyi güçleştiriyor çünkü Fransız sağı; reaksiyoner kısımlarını bir tarafa bırakırsak, aslında popülist ve gerici olmaktan ziyade ‘Fransız’ değerleri üzerinden kendini sunuyor. Bildiğim kadarıyla Fransız devriminin ve aydınlanmasının dünyaya sunduğu değerlere benzer değerler Alman tarihinde hiçbir zaman var olmadı. Dolayısıyla Almanya’daki aşırı sağcı hareketler; örneğin AFD, Fransız sağının evrenselleştirilebilir değerlerinden yoksundur ve bu yüzden en nihayetinde geniş toplumun gözünde marjinalize ve karikatürize edilir.
Fransız sağı Fransızlara öyle veya böyle sırtını tarihsel bir birikime yaslayan bir Fransa vaadinde bulunuyor. Örneğin Le Pen Macron’u eleştirirken sadece Fransa’dan değil Cumhuriyet değerlerinden de bahsediyor. Bu ufak bir kavramsal fark gibi görünebilir oysa Fransız halkını bir halk yapan, vatandaş yapan şey tarihsel olarak muazzam bir birikimi olan Cumhuriyet fikridir.
Alman sağı böylesi bir tarihsel birikimden ve bedel ödemişlikten mahrumdur. Alman sağının Alman halkının gözlerini yaşartacak, onu milli duygularla seküler bir vatanseverliğe çağırabilecek tarihsel bir birikimi yoktur. ‘Modern Milliyetçilik’ bir Fransız icadıdır ve diğer milliyetçiliklerin aksine cumhuriyet fikriyle oldukça içli dışlıdır.
Bu durum dolaylı olarak şöyle de ifade edilebilir: Milliyetçilik Fransa’da yeşermeye başladığında sol bir değerdi bugünse milliyetçilik sağ bir değer halini aldı. Bu bağlamda federatif bir Avrupa’yı savunmak yani merkezileşmiş bir Avrupa Birliği’ni savunmak da sol bir değerken ulusal bağımsızlığı savunmak sağ bir değer oldu.
Burada işler biraz karışmaya başlıyor çünkü güçlü, merkezi ve devasa bir Avrupa Birliği’nin adeta uluslarüstü bir devlet statüsüne gelmesi nasıl bir sol değer olabilir? Merkezileşmiş bir Avrupa Birliği Fransız halkının, her ne anlama geliyor olurlarsa olsunlar; bağımsızlık ve Cumhuriyet fikriyle nasıl bağdaşabilir?...
İşte ortalama bir Fransız vatandaşını cezbedebilen ve aklını çelebilen Fransız sağının soruları bunlar. Görüldüğü üzere Fransız sağı popülist olmanın ötesinde bir açıdan Fransa’nın kurtarıcısı olduğunu ve Fransa’nın evrensel değerlerini Macron’a ve Avrupa Birliği’ne karşı koruduğunu iddia ediyor. AB bayrağının Zafer Takından kaldırılması marjinalleşmiş aşırı sağın bir kazanımından ziyade Fransız halkının Fransız değerlerine (Bu artık ne anlama geliyorsa) ve tarihine tam da sağcıların beklediği şekilde sarılmasıyla ilişkilidir.
***
Nisan ayında yapılacak seçimde bu üç sağcı adaydan birinin Fransa başkanı olabilme ihtimalinin oldukça güçlü olduğunu düşünüyorum. Üçünün de Türkiye konusunda Macron’dan çok daha olumsuz bir yerde durduğunu söylememe bile gerek yok.
Bu son olay bize tekrar gösteriyor ki aşırı sağcı fikirler ama daha çok da sağcı fikirler seküler ve vatansever biçimlerde Fransız toplumunda oldukça güçlü bir yer edinmektedir. Fransa’yı tıpkı İngiltere gibi AB’den ayrılmaya çağıran sesler aşırı sağda dahi oldukça silikleşmiş olsa da Fransız halkı Avrupalı üst kimliği için milli kimliğinden kolay kolay vazgeçmeyeceğe benziyor.
Nietzsche’nin ifadesiyle Fransızlar pek de ‘iyi Avrupalı’ olmak istemiyorlar gibi veya tam tersine merkezi bir AB devletine giden sürece ayak diremeleriyle yani daha az devlet istemeleriyle ‘iyi Avrupalı’ oluyorlardır.
Sanırım Macron’un cumhuriyeti o kadar da ileri gitmiyor. Fransızlar Macron’un ‘aşırıya kaçan’ AB isteğini elleri titremeden sağcı adaylara oy vererek cezalandıracak gibi görünüyor ancak kaçıncı cumhuriyet olursa olsun: La République En Marche!