Tarihler Aralık 2021’i gösteriyordu. 2021’in bitimine, 2022’nin başlamasına sayılı günler kalmıştı. Eskiyi geride bırakıp yeniye başlamak üzere Avrupa’dan, Afrika’ya doğru heyecan verici bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyorduk… Işığın, karanlığa olan zaferini anlatan ‘Alban Arthan’ ya da modern adıyla Christmas’tan hemen sonra 27 Aralık 2021’de öğrencim ve arkadaşım Armin Soostmeyer ile yola çıktık. Alban Arthan, Artha’nın yani Kral Arthur’un ışığı demektir. Kral Arthur, Mısır’da Horus, Yunan mitolojisinde Adonis olarak bilinen tanrıçanın doğurduğu, Güneş Kral’dan başkası değildir. ‘Alban AR-than’dan 18 Aralık 2018 tarihli yazımda detaylı bir şekilde bahsetmiştim. İlgi duyanlar ‘Acıdan kurtulmanın 4 adımı’ başlıklı yazımı okuyabilirler. ‘AR’ birçok dilde ‘ışık’ ya da ‘ateş’ anlamına gelir. İsimleri ‘A ve R’ harfleriyle başlayan AR-da ve AR-min olarak, bu özel zamanda, Almanya’dan Mısır’a uçarken nasıl bir maceraya doğru yol aldığımızdan ise tamamen habersizdik.
3 Nisan 2021’de ‘Firavunların Altın Geçidi’ adıyla 18 kral ve dört kraliçenin yeni yapılan Mısır Medeniyetleri Müzesine taşınma ritüelini (!) heyecanla izlemiştim. Bu konuda detaylı bilgi isteyenler 21 Nisan 2021 tarihli ‘Firavunların Dirilişi’ adlı yazımı okuyabilirler. O günden beri Mısır’a gitme hayali kuruyordum ve artık bunun gerçekleşme vakti gelmişti. Konaklamak için seçtiğimiz yer ise Pharaoh Azur Hotel’di. ‘Pharaoh’, firavun, ‘Azur’ ise Mısır’da kutsal kabul edilen ‘lapus lazuli’ lacivert değerli taş anlamına geliyor. Otelin logosunda ise güneş sembolü var. Lapus lazuli taşı ve rengi nedeniyle Mısır’da kutsal kabul edilen ‘Sirius Takım Yıldızı’ ile özdeşleştiriliyordu. Otelin lobisinin olduğu giriş ise bir piramit olarak tasarlanmış. Anlayacağınız yapbozun parçaları bir bir yerine oturuyordu.
Otele yerleştikten sonra ilk amacımız Mısır piramitlerini görmek üzere yola çıkmaktı. Piramitler törenin yapıldığı Kahire’de yer alıyor. Kahire ise Ennead olarak bilinen Mısır Tanrılarına ibadet edildiği ve ‘Güneş Tanrı’sı RA’ya adanmış Heliopolis antik kentinin yakınında inşa edilmiş Mısır’ın bir başkentiydi. Yani yeni yönetimin, yeni merkezi… Politik ışığın yansıdığı yegâne şehir… Ennead ise Latince ‘Dokuzlar’ anlamına gelmekte ve bu dokuzların en önemlileri ‘İsis ve Osiris’, ’Seth ve Neftis’ olarak adlandırılan çiftlerdir. İsis ve Osiris ışığı temsil ederken, Seth ve Neftis karanlığı temsil etmektedirler. Mısır’ın mitolojisi bu çiftlerin savaşı üzerine kuruludur. Bu savaşın özünde ise ‘ölüm ve yeniden diriliş’ kavramları vardır.
İsis biricik aşkı, Osiris’in kral olmasını istemektedir. Güneş tanrısı Ra’yı ikna edemeyeceğini bildiği için oyun kurucu olarak başka bir yönteme başvurur. Uyurken Ra’nın tükürüğünü alır ve onu bir kille karıştırır. Bu karışımdan bir yılan yaratır. Bu yılan Ra’yı ısırır. Zehirlenen Ra’yı bu beladan kurtarabilecek tek bir kişi vardır, İsis. Osiris’in kral olması karşılığında panzehri Ra’ya verir. Fakat bu pazarlık sonrası krallık tahtına oturan Osiris’i kıskanan başka biri vardır. O da Seth’tir. Seth kardeşinin tahta oturmasını hazmedemez ve ona bir tuzak kurar. Seth büyük bir yemek verir ve Osiris’i de çağırır. Daveti kabul eden Osiris hiçbir şeyden şüphelenmeyerek yemeğe gider. Yemeğin sonunda Seth daha önce büyülediği tabutu çıkarır ve onu ancak içine sığacak olan kişiye hediye edeceğini söyler. Bütün tanrılar denemeye koyulur. Tüm şekil değiştirme çabalarına rağmen tabuta sığamazlar. En sona Osiris kalmıştır; eşi İsis’in tüm uyarılarına rağmen o da tabuta girmeyi dener. Osiris tabuta yatar yatmaz Seth kapağı kapatır, üzerine erimiş kurşun döker. Tanrılar engellemeye çalışsa da artık geriye dönüş yoktur. Seth onları durdurur ve tabutu Nil Nehrine atar. Tabutun karaya çıktığı noktada hızla büyüyen bir ağaç, sandığı gövdesi içine alır. Aşk ateşi ile yanan İsis, Osiris'in olduğu tabutu bulduktan sonra onu vatanına götürür. Tanrısal güçleri ile eşini hayata döndürmek üzereyken Seth, İsis'i engeller. Seth 14’e ayırdığı Osiris’in bedeninin parçalarını Nil deltası boyunca dağıtır. İsis, Nil yatağı boyunca topladığı parçaları aşkının ateşi ile birleştirerek eşini ölümden diriltir.
Neden bu hikâyeyi anlattığımı soracak olursanız, bu mit yolculuğumun en can alıcı noktası Mısır piramitlerinde yaşadığım deneyimle doğrudan ilgili. Çölün kumları üstünde at ve develerle gerçekleşen bu yolculukta önümde Muhammed, arkamda Armin, yanımızda Mustafa ve Taha ile birlikte piramitlere doğru ilerliyorduk. İşin ilginç yanı Muhammed Mustafa olarak anılan İslam peygamberi Hz. Muhammed’e vahyedilen Kur-An’ı Kerim’deki Ta-Ha Suresi’nde Mısır firavunu ila mücadele eden Hz. Musa’nın hikâyesinin anlatılmasıydı. Tüm bu isimler yapbozun başka parçalarını tamamlıyordu. Bu anlamlı (!) tesadüfler eşliğinde, turlardan bağımsız, özel bir yoldan geçerek piramitlere ulaştığımızda ise tek kelimeyle büyülenmiştim.
Günümüzde kullanılmakta olan piramit sözcüğünün kökeni Mısır diline değil, Yunancaya dayanmaktadır. Piramit kelimesi Yunancada ‘ateş’ anlamına gelen ‘pyros’ sözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcüğün aynı zamanda ‘muhteşem ışık’ şeklinde mecazi kullanımı da bulunmaktadır. Bu muhteşem yapılara ‘ateş’ ya da ‘muhteşem ışık’ anlamına gelen bir sözcüğün verilmiş olması da diğer bir tesadüftü! Kral odasına girdiğim orta piramitte ise hissettiğim tam olarak buydu, enerjinin yoğunluğundan kaynaklanan ‘ateş’. Ve o anda içimden geçirdiğim ve sonra yüksek sesle söylediğim cümle ise şuydu: “Burası bir mezar değil! Tam tersi firavunlar için yapılmış ve Osiris’in deneyimlerinin tekrarlandığı bir diriliş odasıydı.”
Yani piramitler aydınlanma makineleriydi! Seth madde boyutunu ve cehaletin karanlığını, Nil deltası insan omurgasını temsil ediyordu. Bedeni 14 parçaya ayrılan Osiris çakralarda kendini gösteren insan ruh, parçaları nehir yatağı boyunca toplayarak birleştiren İsis ise sakrum kemiğinde uyuyan Kundalini’di. Yani anlayacağınız, bütün bu coğrafyanın mesajı yine aşkın ateşinde, karanlığı ile yüzleşip, dualiteyi aşan kahramanın, çokluktan birliğe gidişini anlatan, aydınlanma süreciydi!