Kulüp dizisinin estirdiği fırtına bitmiyor. Yılın bu ilk yazısı için başka bir konu planlamışken bir sebeple ben de bu fırtınaya yakalandım. Beni konuya çeken ilk olay dizinin yayınlandığı akşam, 6-7 Eylül Olayları hakkında yazdığım bir yazıyı yeniden paylaşmamla başladı. Bu olayları ilk defa duyan ve üzüntülerini sosyal medyada ifade eden insanlara bir acıda buluşma cesareti veriyordu. Ancak yazıyı paylaştıktan kısa bir süre sonra aldığım kimi mesajlardan bu acıda sandığım kadar buluşamadığımızı anladım. Bunlar oladursun, bir yandan da tarihi, dizilerden öğrenip öğrenmeme konusundaki tartışmalar başladı. Diriliş Ertuğrul, Payitaht Abdülhamit gibi diziler söz konusu olduğunda tarihsel dizilere ayılıp bayılanlar, konu Varlık Vergisi olunca senaristlere parmak sallamaya başladı. Bunlardan biri de Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Ali Sirmen.
Sirmen, 14 Ocak günü yazdığı ‘Bir Düş Kırıklığı’ adlı yazısına Kulüp dizisini ‘senaryosundan oyunculuğuna kadar’ eleştirirken, izleyici tarafından büyük beğeni ile karşılanan yapımın neden beğenildiğini pek anlamadığını dile getirerek başlıyor[1]. Burada bir sorun yok. İnsanların, herkesin beğendiği şeylerden hoşlanmama hakları elbette var. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümünde verdiğim Eleştiri Yöntemleri derslerine bir sahne, sinema veya televizyon eserine yönelik eleştirinin ‘çok beğendim, hiç beğenmedim’den fazlasını gerektirdiğini söyleyerek başlardım. Bir değerlendirme yapabilmek için ve üzerine bir fikir beyan edebilmek için bu nedenlerin belli bir çerçevede ortaya konmasına ihtiyaç var. Bu işin akademik eğitimini almış, dersler vermiş ve ulusal kanallardan birinde, primetime’a dizi yazmış biri olarak oyuncusundan senaryosuna çok başarılı bu yapımı beğenmeme nedenlerini duymak isterdim. Ancak yazıda biraz ilerleyince Sirmen’in niyetinin ‘üzümü yemek’ olmadığını anladım. Sirmen, 6-7 Eylül Olayları, Varlık Vergisi gibi tarihi olayları senaristin ‘şapşal fantezileri’ olarak tanımlamayı uygun bulmuş. Belli ki yaşanan tarihi olayları beğenmemiş ve tarihi yeniden yazmaya karar vermiş. İşte burada bir sorun var.
Çok açık ki, Ali Sirmen’in Kulüp dizisi üzerinden yüz binlerce insanın hayatını karartan, nesiller boyunca acı çekmelerine sebep olan bu tarihi olayları, tarihsel gerçekliklerini bu denli küstah bir tavırla başkalaştırmaya çalışmasının kabul edilebilir bir tarafı yok. Bir yandan ‘helalleşme’ söylemlerinin süregittiği gerek devletin gerekse geniş toplumun, tarihimizin bu utanç günleri ile yüzleşmeleri, bu acıları anlamaları ve bir arada yaşamın güçlenmesi için böylesi bir fırsat yaratılmışken bu gibi söylemleri artık bireysel bir tavırdan ziyade toplumsal bir samimiyetsizlik, iki yüzlülük olarak değerlendirmek ve sessiz kalmamak gerektiğine inanıyorum. İşin tuhafı Ali Bey de bir zamanlar böyle düşünüp sessiz kalmamış.
19 Ocak 2012 tarihli ‘Hrant’ın Ayıbı’ adlı yazısında hayli farklı bir yazar görüyoruz[2]. Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde kaleme aldığı bu anma yazısında Sirmen tarih ile yüzleşmenin ne denli gerekli olduğunu vurgularken yaşananlar karşısında kendini nasıl hissettiğini şu sözlerle ifade ediyor: “Ben kendimi ezik, kırık ve tüm dünyadaki insanlara karşı sorumlu hissediyorum. (…) Hrant olayı ile yani bugün ile yüzleşmeden tarihimiz falan konusunda hiçbir şey söylemeye hakkımız olmadığına inanıyorum.” O dönem Dink cinayeti için kılıf arayanları “Bugünün hödüklüğünü geçmişe sığınarak gözden kaçırtmaya çalışanlar” olarak nitelendiriyor. İnsanın eleştirdiği şeye dönüştüğünü görmek hakikaten korkunç bir şey. Üstüne üstlük bahsettiğimiz bu tarihi olaylar belgeleri, görüntüleri, tanıkları olan şeyler. Herhangi bir senaristin ‘şapşal fantezilerine’ yer vermeyecek bir gerçeklikle karşımızda duruyorlar. Buna rağmen Sirmen, ‘bugünün hödüklüğü’ ile kalemi eline alıp, o tarihlerde Varlık Vergisi’ne benzer uygulamaların “Fransa, ABD, İngiltere gibi ülkelerde de uygulanmış olduğundan”, “Varlık Vergisi aracılığıyla gayrimüslimlerden toplanan vergiden fazlasının da çiftçiden toplanmış olduğunu” söyleyebiliyor. Bu talihsiz ifadeler yetmezmiş gibi daha da üzücü olan, “Türkiyeli Yahudilerin yaşamından kesitler vermek savında olanların, bunların dünyanın başka yerindeki kardeşlerininkinden daha değişik olan koşullarını bilmeleri gerekir” gibi ifadeler kullanıyor.
Özür bile dilense kabul edilemeyecek bu gibi cümleler ile diğer yazısındaki ifadelerin aynı kalemden çıktığını düşünmek bana can sıkıcı bir bıkkınlıktan başka bir şey vermiyor. Bu samimiyetsizliği, bu iki yüzlülüğü görüyor ve kabul etmiyorum.
Işık Ergüden, ‘Tarih, Bellek ve SekSek’ adlı makalesinde, “Tarihin bir anlamı, amacı, ereği olduğuna duyulan inançtır tarih peşinde bunca koşturuşumuzun nedeni” der. ‘Geçmişte neler oldu sorusuna alacağımız cevapların gelecekte olabileceklere ışık tutacağına’ inandığımız için olayları tarihsel bağlamından saptırmadan değerlendirmenin öneminden bahseder. Fransızca’da histoire sözcüğünün, büyük harfle yazıldığında tarih, küçük harfle yazıldığında ise hikâye anlamına geldiğini vurgular. Ergüden’in yazısını tekrar açıp okuduktan sonra Ali Sirmen ve onun şahsında vücut bulan benzer kalemler zihnimde olayın hikaye ve sek sek tarafında kaldı.
Şunu artık açık ve net bir biçimde söylememiz gerek. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanmış olayları olduğundan farklı bir kılıf içine sokarak kamuoyuna sunmak topluma yapılmış bir ihanettir. Basının bu denli baskı altında olduğu, özgür satırlara, gerçek bilgiye koşulsuz ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde doğruyu yazan her kalem, aynı zamanda bu toplumun netlik ayarını yapıyor. Gönül ister ki basınımızın bu emektar kalemleri 6-7 Eylül Olayları, Varlık Vergisi gibi tarihimizin yüzleşilmeye mahkûm ve mecbur olaylarına bir senarist titizliğinde yaklaşabilseydi. Ne var ki, bu temennide bulunurken bile ‘bir düş kırıklığı’ yaşamayacağımı biliyorum. Ancak insan yine de umutlu olmak istiyor.
Tarihin ilginç bir tesadüfü olarak bu yazı sizlere 19 Ocak günü ulaşacak. Hrant Dink’in katledilişinin 15. yıldönümünde. Buradan kendisini saygı ve rahmetle anıyor, acılarda buluşabilmeyi diliyorum.
[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ali-sirmen/hrant-ayibi-313888