“Öğret bana nasıl unutulur düşünmek” Ya ilk aşkın bu hayatta tek nefret etmen gereken kişiyse?
Verona’da iki düşman aile… Bu düşman ailelerin birbirlerine aşık çocukları… İmkânsız aşklarını sadece gece karanlığında, bir tarlakuşu sesine kadar yaşayabilen iki genç… Sözlerini yeminlerle süsleyen Romeo ile dudaklarında günahın izi kalan Juliet…
İlk kez William Shakespeare sahneleyen DasDas, ustanın romantik tragedyası ‘Romeo ve Juliet’e ilginç, çağcıl bir yorum getiriyor ve dünyanın belki de en bilinen aşk hikayesinin kahramanlarının, onurun, gücün, aile adının, sözde değerlerin, her şeyin satılık olduğu çağımızda aşkları uğruna canları pahasına mücadelesini güncel ve parlak bir tiyatro diliyle aktarıyor.
Oyunun dramaturgisini yapan, Nagihan Gürkan ile birlikte yöneten Mert Fırat, pek fazla kesinti yapmaksızın, sadece tempoyu düşürecek kimi sahneyi budayarak özgün metni hem yapısına hem ruhuna sadık kalarak toparlamış. Yapımın dekor, ışık tasarım ve müziklerini Cem Yılmazer üstlenmiş, kostüm tasarım Eylül Gürcan’ın, dans koreografisi Dicle Doğan’ın, dövüş koreografisi Barış Dokur’un.
Deniz Can Aktaş’ın Romeo’yu Naz Çağla Irmak’ın ise Juliet’i canlandırdığı kalabalık kadroyu, Ayberk Aladar, Barış Gönenen, Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Can Avcı, Ceren Boz, Erdem Akakçe, Ertuğrul Gümrükçüoğlu, Hülya Gülşen, Onur Tanyeri, Sinan Gülşen ve Ümit Erlim tamamlıyor.
Dur durak bilmeyen bir temponun, müziğin, hareketli dans ve döğüş sahnelerinin öne çıktığı bu pırıltılı performans öykünün trajik boyutunu göz ardı etmeksizin, beklenmedik bir şekilde, izleyicinin içini açan bir gösteriye dönüşüyor. Bunda sahnelemenin, ‘toplama’ denebilecek kalabalık bir kadrodan son derece uyumlu bir ekip oyunculuğu elde etmesinin etkisi büyük.
Toplama derken, farklı ortamlardan, farklı kuşaklardan gelen, ancak dört dörtlük bir bütünlük oluşturmayı başararak sağlam oyunculuk sergileyen bir gruptan söz ediyorum.
Shakespeare usta, ancak o yaşlarda ilk bakışta âşık olunabildiği, aşkından ölünebildiği için, Romeo ile Juliet’i 13-15 yaşlarında iki yeniyetme olarak yazmış. Bu sebepten iki karakteri canlandırmak çok zor iştir. Hem onları yorumlayabilecek eğitim ve deneyime sahip olduğun yaşa geleceksin, hem de seyirciyi çocuk yaşta yeni yetme olduğuna inandıracaksın. Deniz Can Aktaş ve Naz Çağla Irmak bu zor sınavı büyük başarıyla verirken, gerçek yaşamdaki kızıyla ilk kez aynı sahneyi paylaşan Hülya Gülşen ve onun gibi deneyimli oyuncu Erdem Akakçe, anne-baba Capulet’e derinlikli ve inandırıcı birer yorum getiriyorlar.
Dediğim dedik otoriter Capulet baba ile Tanrı babanın temsilcisi Rahip Laurance’ı bu iki karakteri ustalıkla ayrıştıran Akakçe’nin canlandırması parlak bir fikir. Hepsi de birbirinden iyi gencecik ekipte, Romeo’nun yakın arkadaşı Mercutio rolündeki Barış Gönenen ile Juliet’in dadısında Başak Kıvılcım Ertanoğlu, kimi zaman şakacı ve alaycı, kimi zaman duygusal ama her dem heyecan verici yorumlarıyla öne çıkıyorlar.
Sonuç olarak 135 dakikanın nasıl geçtiği anlaşılmayan, müthiş enerjik ve kimi zaman keyifli olabilen çok ilginç bir yorum. 21, 27, 28 Ocak ve sezon boyunca DasDas’ta. Kaçırmayın derim.
Dostoyevski Moda Sahnesinde
‘Yeraltından Notlar’
Ben hasta bir adamım… Zalim bir adamım ben. Albenisi olmayan biri… Sanırım karaciğerimden hastayım. Ama hastalığımla ilgili hiçbir bilgim yok, hatta ne hastası olduğumu bile bilmiyorum. Doktorlara ve tıbba saygım olsa da hiç hastaneye gitmedim, gitmeyi de düşünmüyorum. Koyu batıl inançları olan bir adamım, tıbba saygı duyacak kadar hem de (Aslında bu tarz şeylere inanmayacak kadar eğitimliyimdir ama inanıyorum işte). Yok efendim, inat değil mi, iyileşmek falan istemiyorum. Bunu anlamaya kalkmayın. Ne de olsa ben anlıyorum ya. Bu durumda hâlâ neden inat ettiğimi size izah edemiyorum: ama çok iyi biliyorum ki onlara tedavi olmamakla doktorların işlerini berbat etmiş olmam, bunu yapmak yalnızca bana zarar verir, başka kimseye değil. Tedavi olmayışım bilin ki hep inadımdan kaynaklanıyor. Ciğerim ağrıyormuş, varsın daha beter ağrısın.
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin 1864’te yayınlanan kısa romanı Yeraltından Notlar, gerçek dünyadan kendini soyutlamış ya da buna zorunlu kalmış birinin iç çatışmalarını ve hezeyanlarını eksenin alan, çağının ilerisindeki tematiğiyle birçok Batılı düşünürü varoluşçu anlamda etkilemiş bir eser. Roman, insanın yüzeyde ya da yerin yüzünde sergilediği davranış ve düşüncelerine yansıtmadıklarını, derinlerde, dipte, yerin altında kalan, genellikle itiraf edilmeyen veya açıkça söylenmesi istenmeyenleri açığa çıkarır.
Yer yer dürüst ve cesur bir kahraman, yer yer de korkak, çekingen ve özgüvensiz bir karakter olarak karşımıza çıkan ‘Yeraltı Adamı’nın cesaret edilmeyeni cesaret ederek, yer yer aşağılık ve aptal olduğunu söylemekten çekinmediği monoloğu, Kemal Aydoğan nefes kesici bir tiyatro deneyimine dönüştürür.
Titiz bir dramaturgi çalışmasıyla tekrarlarından arındırarak biraz kısalttığı, ancak özünü başarıyla koruduğu metni yönetirken karakteri TiyatroAdam’ın deneyimli oyuncusu Gökhan Azlağ’a emanet eder.
Bengi Günay’ın iplerden oluşan benzersiz dekorunda Gökhan, gergef işler gibi, kaderini ve geçmişin bağlarcasına ipleri bağlayarak görkemli bir oyunculuk sergiler. Adamın o kadar baskılamasına karşın kırk yaşlarında unutamadığı, gençliğinde yaşanmamış ilk aşkının anısı olarak ilk kez sahnede gördüğümüz Sinem Kurt da çok inandırıcıdır.
Sonuç olarak edebi tadını koruyan, tiyatro olarak da soluk soluğa izlenen bir oyun. Çok iyi sahnelenmiş, çok iyi oynanmış heyecan verici bir çalışma. Kaçırmayın derim.
22 Ocak 16.00 ve 20.30, 23 Ocak 16.00 ve sezon boyunca Moda Sahnesinde.
Studio Oyuncuları’nın yeni oyunu
‘Aşınma’
Studio Oyuncuları’nın yeni oyunu ‘Aşınma’, Şahika Tekand’ın 2008’de yazdığı ve yönettiği ‘Karanlık Korkusu’ndan yola çıkarak tasarladığı bir yeniden yazım çalışması.
Oyuncunun ustalığını kutlarken Şahika Tekand’ın Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yönteminin ilkelerini tavizsiz uygulayan Aşınma, oyuncunun gerçek zamanda maruz kaldığı zorlu koşullarla şekillenen bir sahneleme düzeni içinde, günümüz dünya sisteminin insanın varlık alanını giderek daha da daraltması, buna karşılık insanın bu durumu kabullenmesiyle hem insanî olanın hem de kendi karakterinin aşınmasını düşünmeyi öteleyerek var olmaya çalışmasını merkeze alır.
Seyircinin oyunun dilini ve işleyişini oyuncuyla birlikte eşzamanlı keşfettiği aktif bir seyir süreci yaratan Aşınma, bir müzik parçası gibi tasarlanır, ışık, müzikal komutlar ve renkli sinyaller adeta spiraller şeklinde akan konuşma düzenine eşlik eder; doğal hareketlerden sentetik artistik formlara kadar uzanan hareket düzeni de dilin müziğini hareketin müziğine tercüme eder.
Oyun alanının adeta çağcıl insanın hayatının simülasyonuna dönüştüğü, eğlenceli ama bir o kadar da ustalık gerektiren sahneleme 27 yıldır birlikte çalışan Şahika Tekand ve Yiğit Özşener’in elinde benzersiz bir tiyatro deneyimine dönüşür.
Bir yandan, kusursuz diksiyonu sayesinde tek bir sözcüğün bile kaçmadığı monoloğunu söyleyen, diğer yandan sinyallerini görmediği, ancak Zeynep Gedizlioğlu’nun bestelerinden alıntılar içeren birkaç notayla algıladığı komutlara harfiyen tüm bedeniyle uyan Özşener’in performansı benzersiz bir görsel işitsel mucizedir.
Yılın olmazsa olmazlarından. 17 Ocak Alan Kadıköy, 23 Ocak Zorlu PSM Studio, 17 Şubat Maximum UNİQ ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde. Kaçırmayın!
Sağlıklı ve huzurlu seyirler dilerim.