Raoul Wallenberg´in Macaristan´daki kahramanlığı II. Dünya Savaşı tarihinin en önemli kurtarma çabalarından biri olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı.
1929 yılı itibariyle ülkeleri temellerinden sarsan ekonomik kriz, büyük dünya savaşının sonrasında yeni yeni toparlamaya başlayan Macar Krallığını da derinden etkiler. Gerilemeye başlayan hayat standartları dengeleri alt üst eder ve ülke siyasi anlamda sağa kaymaya başlar. 1932’de başbakanlığa atanan Gyula Gömbös, Almanya ile sıkı bir işbirliğine girer. Nazi Almanya’sı ile imzaladığı ekonomik iş birliği anlaşması ülkeyi göreceli olarak finansal sıkıntıdan kurtarır kurtarmasına ancak kendisini Berlin’e mahkûm kılar.
1938’de, Macar hükümeti, Nürnberg Yasaları kıvamında bir dizi ırkçı uygulamayı devreye sokar. Yahudiler bazı mesleklerden men edilir, devlet kurumlarında çalışanların sayılarında kısıntıya gidilir. Karışık evlilikler yasaklanır. Macaristan gittikçe Almanya’nın yörüngesine girer ve Kasım 1940’de Miğfer Devletleri arasına katılır, sonrasında da 1941 Haziranında, Sovyetlere saldıran Hitler ordusunun yanında yer alır.
Stalingrad bozgununda Macar ordusunun büyük kısmı yok olur. Ülke gittikçe karanlığa gömülür. 1920’den beri saltanat vekili olarak görev yapan Mikloş Horthy gizliden gizliye Amerika ve Britanya ile görüşmeye başlar. Bunu öğrenen Hitler Wehrmacht’a Macaristan’a girme emri verir. Margarethe Operasyonu Mart 1944’te Budapeşte’nin teslim olması ile sona erecektir. Bu aynı zamanda Macar Yahudileri için o ana dek muaf tutuldukları Holokost’un dişlileri ile tanışmak demek olacaktır.
Alman orduları Budapeşte’ye girdiğinde Macaristan’da, 300 bin kişisi başkentte olmak üzere 750 bin Yahudi yaşamaktadır. Askeri Vali Edmund Veesenmayer gözetiminde, Wannsee Konferansının gözdesi Adolf Eichmann liderliğinde, önce Macar ovasındaki Yahudi yerleşimleri boşaltılmaya başlanır. Günde 12 bin kişilik bir hızla, tren konvoyları ile Polonya’daki ölüm kamplarına yollanmaya başlanır Yahudiler. Özellikle de Auschwitz’e…
Raoul Wallenberg 1944 yılının haziran ayında Budapeşte’deki İsveç misyonuna katıldığında Macar Yahudilerinin yarıdan fazlası ölümlerine gönderilmişlerdi bile.
Wallenberg’in Yahudilerle tanışması
Raoul Wallenberg 1912’de Stockholm’de varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Eğitimini Michigan ve Paris’te tamamlar, mimar olarak mezun olur. Chicago’dan Cape Town’dan Hayfa’ya dünyanın çok değişik merkezlerinde bulunur, işler yapar. İsveç’e döndüğünde amcasının önerisi ile Macar Yahudi’si Kalman Lauer’in Avrupa Merkez Ticaret Şirketine katılır. Yahudilere Macaristan’a seyahat kısıtlaması getirilince, Lauer’in temsilcisi olarak buraya defalarca gelir gider. Ülkeyi ve Macar Yahudilerini böylece tanımaya başlar, sorunlarına vakıf olur.
1941’de Stockholm’deki Britanya Elçiliğinde izlediği Nazi karşıtı Pimpernel Smith adlı filmdeki Profesör Smith karakterinden etkilenir. Profesör Smith, 28 Yahudi’yi Nazilerin elinden kurtarmış bir kahramandır. Kız kardeşi Nina sonraları ağabeyinin heyecanını “İşte bu yapmak istediğim şey…” şeklinde beyan ettiğini söyleyecektir.
Bu heyecan, Wallenberg ile Ocak 1944’te Başkan Roosvelt’in inisiyatifi ile kurulan War Refugee Board’u aynı kareye sokacaktır. Avrupa’da hüküm süren vahşeti devamlı gündeme getiren Amerikan Yahudi kamuoyu başta, kendisi de bir aktivist olan First Lady Eleanor Roosvelt, Amerika’nın I. Dünya Savaşında Osmanlı Büyükelçisi Henri Morgenthau’nun oğlu, Roosvelt kabinesinin maliye bakanı, Henri Morgenthau Jr ve birçok senatör ve temsilcinin baskısı ile oluşan bu kurul, miğfer devletlerinin yönetimindeki coğrafyada yaşanan Yahudi katliamına çözüm bulmak, bunu önlemek, bir son vermek için çalışmalarına başlar.
Raoul Wallenberg bu komitenin bir görevlisi olarak Budapeşte’ye gönderilir ve buradaki İsveç misyonuna katılır. Faaliyetlerini The American Jewish Joint Distribution Committee fonlar… Macaristan’daki kahramanlığı II. Dünya Savaşı tarihinin en önemli kurtarma çabalarından biri olarak kayda geçer.
Sovyet ordularının Budapeşte’ye girdiği 17 Ocak 1945 günü Raoul Wallenberg son kez toplum içinde görülür. Sovyetlerin onu bir Amerikan casusu olmakla suçladığı ve tutuklayıp Moskova’ya transfer ettiği, orada zamanın ünlü hapishanesi Lubyanka Hapishanesine koyduğu bilinir. Sonraki akıbeti hakkında uzun zaman sağlıklı haber alınamaz. Şubat 1957’de, Sovyetler yayınladığı bir bildiride, Raoul Wallenberg’in tutulduğu hapishanede geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldüğünü bildirir. Ölüm tarihinin 17 Haziran 1947 olarak kayda geçtiğini ifade eder.
Wallenberg’in akıbeti
Raoul Wallenberg’in akıbeti hakkındaki şüpheler, Sovyetlerin bu açıklamalarına rağmen, devam ediyor. Nitekim, Paris’te yaşayan yeğenleri Louise ve Marie Dardel ile babaları, Raoul Wallenberg’in annesinin ikinci evliliğinden kardeşi Guy von Dardel, en başından bu yana, 1957’deki Sovyet iddialarına inanmadıklarını ifade ederler. Kayboluşunun altmışıncı yılında verdikleri mülakatta “Raoul Wallenberg birkaç aylık zaman zarfında yüz bin kişiyi ölümden kurtardı, ancak bizler altmış senedir onun akıbetini açığa çıkartamadık…” derler.
Wallenberg’in kurtardıklarından, Suzan Vadnay şöyle der: “Kendisini her gün hatırlarım. Onu unutmam mümkün değil, hayatımın bir parçası o. Benim için o kadar önemli ki, eğer zamanında gelmemiş olsaydı, o anda orada olmasaydı, ben bugün yaşıyor olmayacaktım…”
“Savaşı silah ve mermi ile yapmayacağız” der Wallenberg. Onun için savaş sözcükler ve kağıt ile yapılır. Diplomasi her zorluğu yenen önemli bir girişimdir. Kimine göre Budapeşte’ye geldikten sonra 100 bin Yahudi’nin hayatını kurtarmıştır. Gerçi tarihçiler bu sayının çok abartılı olduğunu söylerler. İsrailli saygın bilim insanı Yehuda Bauer, Wallenberg’in kurtardığı kişi sayısının 4.500 civarında olduğunu hesap ettiğini ifade eder. Gerçi ne fark eder ki? Her durumda, her daim kendisini Nazi otoritesinin önüne atan, cesur, çabuk karar alabilen, müthiş bir kişidir. Kendisine verilen ‘Budapeşte Meleği’ adını sonuna dek hak etmiş bir kahramandır…
Başka bir kurtardığı, Maria Gomori’den devam edelim:
“O benim kahramanım ve onu çok takdir ediyorum. Gerçek bir insan… Tanrı’nın yarattığı gerçek bir adam kendisi… Her yıl, 17 Ocak’ta onu anmak için bir mum yakarım…. Hemen yanında annem ve babam için iki mum daha yakarım… Bir mum da kaybettiklerimiz için yakarım. Sonra bir iki dakikalık bir sessizlik iyi gelir ruhuma. Onu anmak için, ona dua etmek için…”
Winnipeg’li insan hakları savunucusu avukat David Matas, Wallenberg’in akıbeti konusunu canlı tutanlardan biridir. 1996’dan itibaren birçok kez Rusya’ya gitmiş ve izini bulmaya çalışmıştır. Ele geçen her bilgi parçacığı birbiri ile tezat dolu, konu ile ilgili kesin bir bilgi sağlamaktan uzaktır. Zaten Rus yönetimi, Sovyet’ler döneminden kalan tutumunu devam ettirmekte, arşivleri açmamakta kararlı görünmekte.
“17 Ocak Raoul Wallenberg’in doğum günü değil. Önemli bir başarıya imza attığı bir gün de değil, ortadan kaybolduğu tarihtir. Bu kadar fazla insanın hayatına değmiş bir kahramanın bu şekilde kaybolması çok acı. Bugün bunu bir insan hakları ihlali olarak tanımlıyoruz. 1985 yılında kendisine fahri vatandaşlık veren Kanada’nın onun izini sürmesi, akıbeti hakkında Rusya nezdinde girişimlerde bulunması gerekir. Üzerinden uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, bunu yapmamız gerekir, çünkü bunu ona borçluyuz.”
Yine kurtardığı insanlardan biri, Ervin Koranyi ile bitirelim: “Hayatımızı kaç kez kurtardığını bilemiyorum. Belki üç belki de daha fazla! Kaç kişi kurtardığını da tam olarak bilemiyorum. Belki yüz bin kişi, belki daha az! Ancak ne fark eder? Bir insan kısa sürede başardıkları ile büyük bir farklılık yaratabilir, sonra herkes onun açtığı bu yoldan bir şeyler öğrenir.”
Raoul Wallenberg biri 1948 diğeri 1949 yılında olmak üzere iki kez Nobel ödülüne aday gösterildi. 1986’da Yad Vaşem Enstitüsü tarafından ‘Uluslararası Dürüst’ unvanı ile onurlandırıldı.