Büyük engellere rağmen, işgal altındaki Avrupa´da Yahudiler, Almanlara ve onların mihver ortaklarına karşı silahlı direnişe girişti. Silah ve eğitim eksikliği, düşman bölgelerde faaliyet gösterme, aile üyelerinden ayrılma ve her zaman var olan bir Nazi terörü ile karşı karşıya kalma gibi olasılıklar ve umutsuz senaryolarla karşı karşıya kaldılar. Yine de binlerce kişi örgütlere katılarak veya partizan birlikleri oluşturarak direndi. Aralarında Gertrude Boyarski de vardı.
1922 doğumlu Gertrude ‘Gertie’ Boyarski, Almanlar Polonya’nın Derechin kasabasını işgal edene kadar, evinde ailesiyle huzur içinde yaşayan bir genç kızdı. Naziler, işgalin ardından kasabanın bütün Yahudilerini bir gettoya tıkıştırdı. Ancak, Gertie’nin kasap ve ev boyacısı olan babası, Almanlar tarafından faydalı görüldüğü için, Boyarski Ailesi gettonun hemen girişinde, Almanlar tarafından korunan bir binaya taşındılar.
24 Temmuz 1942 tarihinde Almanlar gettoda bir terör gecesi yaşattırdı. Bu tarihte Naziler 3 binden fazla Yahudi’yi katletmeye başladığında, Boyarski Ailesi yakındaki bir ormana kaçabilmeyi başardı.
Partizan birliğine girmek için Gertie’nin babası, erkek kardeşi ve diğer Yahudiler, kasabanın polis karakoluna saldırarak, kendilerini koruma mücadelesi verdiler.
Ailesinin öldürülmesi ve intikam isteği
Grup, kelimenin tam anlamıyla çıplak elle, gardiyanları öldürdüler, silah ve mühimmat deposunu boşalttılar. Ancak sonraki aylarda Gertie, annesinin, babasının, kız ve erkek kardeşlerinin, Alman askerleri ve ormanda Yahudileri avlamak üzere teşkilatlanan Yahudi karşıtı Polonyalılar tarafından yapılan sürpriz saldırılarda gözlerinin önünde öldürüldüğüne tanık oldu.
Tüm ailesini yitiren Gertrude intikam almak amacıyla, yaşadığı aile kampının sığınağını terk etti ve başlangıçta onu başından ısrarla savan Rus komutanı Bulak’ın önderliğindeki bir partizan müfrezesine katılmaya çalıştı. Ancak Gertie de ısrar ediyordu; “Savaşmak ve tüm ailem için intikam almak istiyorum” diyordu.
Boyarski Alesi
Genç kızın kararlılığından etkilenen Komutan Bulak, Gertie’nin isteğini bir şartla kabul etti; iki hafta boyunca partizan kampından bir mil kadar uzakta tek başına nöbet tutarak, değerini ve cesaretini kanıtlaması gerekiyordu. Gertie o iki haftayı şöyle anlatıyor: “Ormanda yalnızdım… Küçük bir ses duysam Almanlar sanıyordum… İki hafta, iki yıl gibiydi.” Gertie ısrarı ve kararlılığı sayesinde gruba kabul oldu. Üç yıl boyunca partizan olarak savaştı ve çevre köylere gelen Alman askerlerine agresif bir şekilde saldırdı.
Gertie ve bir arkadaşı -her ikisi de gençken- Almanlar tarafından kullanılan ahşap bir köprüyü yıkmak için gönüllü oldular. Ancak düzenekleri olmadığı için yakınlardaki yerel bir köyden gazyağı ve saman istediler. Köylüler silahlarının olmadığını söyleyince, iki partizan tüfeklerini çıkardı ve gerekli malzemeyi bulmaları için köylülere beş dakika verdi. Köylüler çabucak itaat etti, istediklerini temin ettiler ve iki partizan köprüye doğru yola çıktı.
Alman askerleri, Gertie ve arkadaşının yaktığı ateşi görünce ateş etmeye başladı. Ancak Gertie ve arkadaşı, ateş altında bile köprünün yanan parçalarını alıp, köprü yıkılana kadar nehre atmaya devam ettiler.
Savaştan sonra, Gertie bir partizan arkadaşıyla evlenerek Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleştiler. Ancak savaşın anıları, onu uzun yıllar boyunca hasta edecekti.