Bu yazıyı Rıfat’ın kızı olarak yazmak zor ancak aynı zamanda çok kolay. Hayatımdaki Rıfatları art arda dizsem yetecek…
İlki Korozo Rıfat Bey olsun. Gözü pek, risk almaktan zerre çekinmeyen, arkasında profesyonel bir ordu insanın ancak fikrine yetiştiği, sonra aksiyona geçtiği gerçek bir stratejist. Oyun parkına giren çocuk gibi hevesli bir girişimci. Rıfat Bey, makinelerin her birinin dilinden anlardı. Ustalara ve işçilere makineleri dinlemeyi öğretirdi. Boş soru sormaz, yarım cevapla tatmin olmaz, karşısındakini elzem konuları düşünmeye sevk ederdi. Aynı zamanda her birinin özel dertlerini bilir, onların kendisine açılmasına izin verirdi.
Her gün özenle kravatını bağlayıp evden çıkardı, günün ne getireceğini bilmeden. Rıfat Bey, müşteriyi kendi iş yerinde ağırlamayı çok severdi. Bütün imkânları seferber ederek tam istediği numune kıvamını yakalayana kadar şov yapardı. Müşteri kendini prens gibi hissederdi… Ancak bu süre tatlı sert bir iki ayar da kapsardı, ne de olsa eğitim şart, ürünler beraber oluşturulurdu.
Benim için en anlamlı Rıfat Bey anısı, 2016 yıl sonu Haliç Kongre Merkezindeki Korozo yılbaşı faaliyetinde sahneye davet edilmesi ve salondaki mavi ve beyaz yaka çalışan topluluğunun tamamının ayağa kalkıp kendisini alkışlamasıdır. 2000 kişilik bir topluluk, kendilerine bir aile ortamı sağlayan Korozo’nun kurucu ortağını sevgiyle selamlamıştı…
Benim için en önemli yöneticilik vasfı ise delege etmeyi bilmesiydi. Hata yapa yapa öğreneceksiniz diyerek pek çok sorumluluğu tecrübemiz yetmediği zamanlarda bile bize devretti.
İkincisi babam olsun. Aile insanı Rıfat. Rakel ile Riva’nın babası. Bütün arkadaşlarımızı tek tek tanıyan, evimizin içinde büyüyen herkesin Rıfat Abisi. Keskin gözlemleri ile dile getirilemeyen hüzünleri dillendirip, mertçe fikrini belirten. Eleştirel olmaktan korkmayan, kalbi temiz insanların kelimelere takılmayacağından emin Rıfat. Cinika diye seslendiği anneme sürekli ‘Ke no me mankez’ diyen… Kılık kıyafetimizi keskin gözlerle süzüp gerektiğinde eleştiren. Başarılarımızı doğal sayıp, övgüyü gereksiz bulan.
Tabii ki torunlarının her biri onu hep ayrı keyiflendirdi, onların şahsına yönelttiği nokta atışı özlü sözler başkasına uyarlanamayacak incelikteydi…
‘Mira tengo munço hambre’… O zaman gelelim sosyal hayattaki Rıfat’a. Rıfat gösterişten pek hazzetmez, ancak gittiği yerde hatırlanmak isterdi. Oturacağı masaya özen gösterir, menüde olsun olmasın kendi tercihlerini benimsetirdi. Akılda kalan üslubu sayesinde çoğu prensibi kabul görürdü. Kültür aktivitelerinde ise çıtayı çok yukarı koyduğu için vasat yapımlara pek de itibar göstermezdi.
Şimdi de cemaat insanı Rıfat’tan bahsedelim. Kızları Yıldırımspor’a gittiği için kendini yönetim kurulunda bulunca, hayatı boyunca ona eşlik edecek can dostları ile bir cemaat hayatı başlamış oldu. Süslü cümleler ve büyük hitaplar yerine tastamam söylemek istediğini dile getirdiği için başlarda yadırgandı. Müteşebbis karakteri onu burada da atılım yapmaya yöneltti. Lafla değil eylemle kendine sağlam bir yol çizdi.
Bana göre Rıfat, kimsenin anlayamayacağı detaylarda gözü dolan hassas bir kişilikti. Yardımlaşmanın her türlüsüne açıktı. Dostlarının sırtını güvenle dayadığı bir kale idi. Boş laklak insanı değildi, çene çalma olarak başlayan her iletişim, bir dokunuşa dönerdi. Onu tanıyıp da kendisinden etkilenmeyen az kişi olmuştur…
Bu satırları yazarken gözümün önünden geçen film şeridi için müteşekkirim…Tek dileğim, onun gibi düşünmeyi artık öğrenmiş olmam. Oğlum Tali’nin törende dediği gibi: ‘artık dinlenme zamanı…’