Bugünlerde etrafınızda gençler varsa “beni bir rahat bırak, bir sal” dediklerini muhakkak duymuşsunuzdur. Ebeveyn ya da yetişkin olarak her ağzımızı onlara yönelik bir şey söyleme niyetiyle açtığımızda ´sal beni´ kapağı geliyor! Onlar rahat bırakılmak istiyorlar anladık da susacak mıyız her seferinde?
-Matematik dersini ayarladın mı? Bu hafta olmadığımızı haber vermen gerekiyor.
-Of annne ya… sal, bir sal!
-Dişlerini fırçalamadan yatma. Ha, bir de ne şu dağınıklık? Biraz toparla şu odanı...
Sessizlik
-Duydun mu beni?
-Offf duydum... Bir sal anne ya!
-Şu telefonu bırak biraz. Bir hobi edin; bir şeyler yap. Kendine bir şeyler kat. Sabahtan akşama TikTok, Snapchat! Yazık… Yazık!
-Salamadınız beni gitti…
Bugünlerde etrafınızda gençler varsa “beni bir rahat bırak, bir sal” dediklerini muhakkak duymuşsunuzdur.
SAL…
Serbest bırak yani…/Beni rahat bırak…/Karışma…/Tavsiye verme…/Açıklama…
Mümkünse bir sus!
Ebeveyn ya da yetişkin olarak her ağzımızı onlara yönelik bir şey söyleme niyetiyle açtığımızda hoooop ‘sal beni’ kapağı geliyor! Onlar rahat bırakılmak istiyorlar anladık da susacak mıyız her seferinde?
Ben nasıl ebeveyn olurum susarsam? Onu uyarmazsam? Fikrimi söylemezsem?
Ne yani hep onun istediği mi olacak?
Bir sal, bir sal beni…/ Tamam, salarım oğlum!/Bir sal anne ya!.../ Hemen kızım!
Salmak denilince bağımsızlık ve sessizlik olmak üzere iki şey duyuyorum.
Bağımsızlık ergenliğin doğal bir uzantısı. “Ben senden başka biriyim ve senin kumandanla yönetilmek istemiyorum. Sensiz ben kimim? Sürekli konuşuyor ve fikrini söylüyorsun. Kendi süreçlerimle ilgili kendim karar verebilmek istiyorum. Biraz da sessizlik istiyorum.”
Kulağa mantıklı geliyor.
Ergenlik dediğin zaten özerklik ilanı değil miydi?
Tam da değil… Çünkü bir sabah uyandığında artık hayatın önemli kararlarını
kendi alabilen, kendine yeten birine dönüşmüyorlar. Bu bir süreç ve bu süreç boyunca yetkiler yavaş yavaş el değiştirmeli.
Gerçek şu ki bazen biz ebeveynler de bir an önce özerkliklerini ilan etmeleri için sabırsızlanabiliyoruz.
Arkadaşlarıyla program yapabiliyor harika o zaman gidiş gelişlerini de ayarlasa bari…
Okul işlerini de kendi hallediyor. İnan, bana hiç ihtiyacı yok… Hafta sonu sabahtan başlıyor; oradan oraya bütün gün geziyor…
Sömestrde dağa gitmek istiyor iki arkadaşıyla. Halletmişler hepsini otel, transfer inanamazsın…
Bu durumda kendi çocuğumuzun becerikliliği, popülaritesi ve özerkliği ile ilgili gurur duyarken aynı zamanda gücün el değiştirdiği gerçeğini kaçırırız.
Güç el değiştirir. Doğumlarıyla birlikte ebeveyni olarak bize verilen ‘güç’ akranlarına, arkadaşlarına geçer.
Ne var yani? Ergenlikte arkadaşlar önem kazanır. Bu normal diyebilirsiniz. Ancak değerlerin, kimliklerin ve davranışların şekillenmesinde ebeveynin etkisi arkadaşlardan daha önde olmalı.
Ayrıca ebeveyn dediğin güçlü olmalı; Kendini örnek aldırtabilmeli,
Sözünü dinletebilmeli…/Ödevlerini yaptırtabilmeli…/Odasını toplatabilmeli…
Ufak tefek işlerde yardım ettirtebilmeli…
İçten içe ‘Aaaah nerdeee o günleer? Biz böyle miydik? Babamızın bir bakışı yeterdi, annemizin terlik geliyor’ demesi ile muma dönerdik diyenlerinizi duyuyor gibiyim…
Gerçek şu ki her nesil ergenlik yıllarında benzer zorluklarla karşılaşıyor ve ebeveynlik her seferinde daha da güç kaybediyor. Baskı, zorbalık, zorlama ve korkuyla dediğini yaptırtan bir ebeveyn gücünden bahsetmiyorum. Dr. Gordon Neufeld ve Dr. Gabor Mate, Çocuklarınıza Tutunun adlı kitaplarında ebeveynin gücünü bağ kurularak taze tutmamız gerektiğini anlatıyor. Çocuklarımız bağımsızlık istediklerinde henüz kendi başlarına ayakta duramayacaklarının farkında değiller. Hem isterler, hem bilinç dışından bu bağımsızlık ile gelen yalnızlıktan korkarlar. Dolayısıyla kendilerini yalnız hissetmeyecekleri arkadaş gruplarına, kliklere yönelirler. Bu gruplar her zaman bizlerin onayladığı kişilerden oluşmayabilir. Dahası arkadaşlıktan öte böylesi bir konumlandırmanın doğuracağı zorlukları ve ilişkisel sıkıntılar zamanla onarması güç bir hal alabilir: İletişimsizlik, sürekli kavga ve tartışma, geçimsizlik, vb…
Ebeveynler olarak bu bağı nasıl kuracağız, taze tutacağız ve bağlantıda kalacağız?
En basiti her gün birbirinize zaman ayırın. Birlikte yemek yemek, uykudan önce, sabah okula giderken, vb size en uygun rutini belirleyin ve karşılıklı bu rutine sadık kalmaya özen gösterin. Anlatın. Dinleyin. Merakla sorun. Yargılamayın. Her ağzınıza ya da aklınıza geleni söylemeyin. Sadece dinleyin. Yargılamaya başladığınız fark ettiğinizde ‘hımmm ilginç’, deyin. Bu rutinler sizi yaklaştıracaktır.
Arkadaşlarına kapınız açık olsun
Tanışın, tanıyın. Eğer tanıştırmaya yanaşmıyorsa bu duruma yakından bakmanızı öneririm. Tanıyorsanız da derin sohbetler edin. Fikirlerini, bakış açılarını duyun. Unutmayın ki sadece sizin kurduğunuz güvenli çemberde kalmayacaktır. Yaşı büyüdükçe çemberler de değişecek ve herkesi tanıma fırsatınız olmayacak. İşte bu yüzden sizin vereceğiniz değerler, aidiyet onu büyük çemberlerde de koruyacaktır.
Ulaşılabilir olun
Ortalıkta olduğunuzu bilsin. “İhtiyacın olursa çalışma odasındayım. İşin bitince beni ara. Bir saat toplantım var ardından konuşalım…”
Nasılsa biliyor demeyin; söyleyin.
Belli yaşlara kadar fiziksel olarak yakınlarda olmanız önemli ancak yaşlar büyüdükçe zihinsel olarak da ulaşılabilir olmanız önemli. Bu her işi bırak, kendinden vazgeç ve hayatını ona göre yaşa demek değil. Denge her konuda olduğu gibi burada da çok önemli. O bekleyebilir olsun ve siz de ulaşılabilir olun.
Ne tepkileriniz ne değerleriniz onu sizden koparmasın. Kendin olmak insanın bütünlük ihtiyacı için önemli. Kendi olması ile sizin aranızda seçim yapmaya zorlamıyor olduğunuzdan emin olun. Fikirleri, hobileri, politik görüşleri, hatta taraftarı olduğu takım sizinle aynı olmak zorunda değil. Bu konularda bağımsız olabilir ve bu hala sizinle bağlantıda olmasına engel değil.
Dinlemek sihirli. Tavsiye vermeden, empati vererek dinleyin. Verdiğiniz her tavsiye onlara ‘senin aklın yetmez al benimkini kullan’ demenin bir yolu. Size de verseler almazsınız.
Yeniden yapılandırdığı kendisini tanımaya çalışın. Sadece ne yaptıklarıyla değil nasıl hissettiği ile de ilgilenin. Ajandasını dakika dakika bilmeniz onu gerçekten tanımanıza yetmez. Merak edin. O en başta kurduğunuz rutinler onu tanımanızı destekleyecektir.
Ve düzeltmesi gereken davranışlar gözlemlediğinizde ya da desteklenmesi gerektiğini düşündüğünüz zamanlarda önce bağlantı kurun.
Neler oluyor?
Yolunda gitmeyen bir şeyler mi var?
Anlatmak ister misin?
Eleştiri sadece size karşı tepkisel olmasını ve benzer sıkıntılar yaşayan akranlarından destek bulmasını sağlar. Bu da bizi hikâyenin başına götürür. Gücün el değiştirmesi…
Ebeveynlik sağlıklı mesafe koyabilmektir. Mesafeye herkesin ihtiyacı var. Ebeveynin de çocukların da. Sağlıklı mesafe ise çocuğun ve ebeveynin tahammül edebileceği kadarı. Yani aslında yine her aileninki kendine özel. Anlatmaya çalıştıklarım idealde olması gerekenler. Ancak hayat asla idealde seyretmiyor. Her an güncelleme yapmamız gerekiyor. Duruma göre yaklaşmak ya da arayı açmak.
Durum her ne gerektiriyorsa onu ortaya koymak için de bağlar önemli. Birinden öğrenmeniz, onu ciddiye almanız, saygı ve sevgi duymanız hep kurulan bağa bağlı.
Diyeceğim o ki her ne yaparsanız yapın bağlantıda olduğunuzdan emin olun.