Avrupa’dan İsrail’e göç eden dindar olmayan bir ailenin genç çocuğu, bir gün Tel Aviv’de dolaşırken bir sinagogun önünden geçmiş. Bu arada sinagogda dokuz kişi varmış ve minyanı (10 kişilik toplu dua gerekli sayısı) tamamlamak için bir kişi arıyorlarmış. Bu genci ısrarla minyana çağırmışlar. Genç önce katılmak istememiş, kendilerine uygun biri olmadığını söylemiş. Ama sonunda, yoğun ısrara dayanamamış ve duaya katılmış. Sonrasında sinagog ortamından ve yapılan duadan etkilenen genç, zamanla sürekli dualara katılmaya başlamış ve dindar biri olmuş. Bu durumu öğrenen ailesi ve diğer arkadaşları şaşırmışlar. Nasıl olur da sinagoga hiç gitmeyen ve duaya katılmayan birisi, bir kerelik minyana katılmanın ardından dindar biri haline dönüşebilir diye düşünmüşler. Ancak gencin babası konu üzerinde iyice düşününce bunun nedenini bulmuş. Babanın kendi de dindar olmamakla beraber, Avrupa’da yaşarlarken onun da babası dindar biriymiş ve çocuklarının kendi gibi dindar olmamasından dolayı hep üzülür, onlar da bir gün doğru yolu bulsunlar diye dua edermiş. Maalesef adam, duaları gerçekleşemeden Avrupa’da yaşamını yitirmiş. Oğlu ise İsrail’e dindar olmadan göç etmesine rağmen, sonunda torunu bu minyana katılma vesileyle dindar olmuş. O adamın duası, oğlu için olmasa da torunu için sonunda gerçekleşmiş. Bu hikâyedeki dersin kökeni, aslında Tora’da, Avraam’ın Sedom ve Amora’nın başı çektiği beş günahkâr şehir için ettiği duada mevcuttur. Sonucuna bakınca, Avraam bu beş şehir için bu kadar dua etmesine ve Tanrı ile adeta pazarlığa girişmesine rağmen beş şehirde, toplamda on ‘tsadik/dürüst’ kişi çıkmayacağı belli olunca, şehirler yok edilmiş ve Avraam’ın duaları adeta boşa gitmişti. Ama iyice irdelersek, bu dualar neticesinde Lot ve kızları bu felaketten kurtulmuş ve adeta Maşiah’ın soyu da yıkımdan zarar görmemişti. Çünkü özellikle yıkımdan kurtulan Lot’un, büyük kızından olan oğlu Moav’ın soyundan, David Ameleh’in büyük annesi olmayı hak edecek kadar erdemli bir kadın olan Rut çıkacaktı. Ayrıca sonuçta Avraam’ın dualarına konu olan beş şehirden en küçük olanı, Lot ve kızlarının ilk kaçtığı kent Tsoar’ın, yıkımdan kurtulduğunu görüyoruz. Dualarımız hemen bugün için etki etmese de, ileride bir gün mutlaka işe yarayacaktır.
İyiliksever davranışlar boşa gider mi?
Peki, dualar boşa gitmez de, iyiliksever davranışlar gidebilir mi? Tabi ki ‘iyilik yap denize at, balık bilmezse halik bilir’ misali boşa gitmez. Nitekim benzer bir durumu yine Avraam’da görüyoruz. Avraam büyük uğraşlara girerek kendisini ziyarete gelen meleklere bir ziyafet vermişti. Normalde manevi varlıklar olan ve yemek yemeyen melekler, Avraam’ı onurlandırmak için, hazırladığı yemeklerden yemişler veya yiyor gibi gözükmüşlerdi. Ama meleklerin ne karınlarını doyurma ihtiyaçları, ne de lezzetinden zevk alma ihtiyaçları vardı. Peki, Avraam’ın bu iyiliksever davranışının da boşa gitmediğini nerden anlıyoruz? Midraş’a göre, Moşe Tora’yı almak için dağa çıktığında, orada bulunan meleklerin yoğun itirazıyla karşılaşır. Melekler, Tora’nın ileride günah işleyeceğini öngördükleri İsraeloğullarına verilmesini istemezler. Ancak Tanrı, Moşe’nin yüzünü büyük dedesi Avraam’ın görüntüsüne çevirir ve onlara Avraam’ın evinde nasıl ağırlandıklarını hatırlatınca, melekler itirazdan vazgeçerler. Avraam’ın çabası ve iyiliksever davranışı, o an için olmasa da ilerideki nesillerinde işe yaramıştır...
Tepkiselliğin önemine dair bir karşılaştırma
Tora’da, iki kadının peygambersel bir ilhamla tsadik iki atamızla beraber olmaya kalkışarak, özel soyların anneleri olmaya çalıştığını görüyoruz. Bunlardan biri, Yosef’le birlikte olmaya çalışan Potifar’ın karısı, diğeri ise Yeuda ile olmaya çalışan Tamar’dır. Potifar’ın karısı böyle bir ilhamla, Yosef’in üstün bir soya, üstün liderlere ve Maşiah ben Yosef’in kökenine sahip olacağını ve kendisinin de bu soyda pay sahibi olacağını öngörmüş ve Yosef’le ( yasak bir ilişki ile) birlikte olmaya çalışmıştı. Tamar da yine böyle bir ilhamla, Yeuda’nın krallık soyuna ve Maşiah ben David’in kökenine sahip olacağını ve kendisinin de, bu soyda pay sahibi olacağını öngörmüş ve Yeuda ile birlikte olmaya çalışmıştı. Ancak bu iki kadın, olaya farklı davranış şekilleriyle yaklaşmış ve verdikleri farklı tepkiler sayesinde bambaşka sonuçlar elde etmişlerdi. Potifar’ın karısı, başkasıyla evliyken, planlı bir şekilde hizmetkârları Yosef’in sürekli aklını çelmeye çalışmış, sonunda başarılı olamayınca, onun elbisesini yırtacak kadar kendisini kaybetmiş ve nihayet Yosef’e iftira atarak senelerce hapiste kalmasına neden olmuştu. Oysaki Tamar, evli bir kadın değilken ve bekâr Yeuda ile aslında sadece konuşmak amacı ile görüşmesinde, planlı olmayan bir şekilde olayın içine girmiş ve birlikteliklerinden çocuk sahibi olmuştu. Olayların gelişimine bakarsak da; Potifar’ın eşi Yosef’i iftira atarak suçlarken, Tamar ise Yeuda’nın zarar görmemesi için toplum ortasında onu suçlamamış, durumu anlayan Yeuda kendisi itiraf etmiş ve çocuklara sahip çıkmıştı. Potifar’ın karısının da baştaki sezgisi doğruydu, ama eksikti. Kendisinin, Yosef’in soyunda yer alacağını öngörmüştü, ancak o kişi evlatlık kızı Asenat’tı.
Yosef aklandıktan sonra ve vezir konumuna geldikten sonra Potifar’ın kızı Asenat’la evlendirilmiş ve ondan Efraim ve Menaşe doğmuştu. Potifar’ın karısının ahlaksızca davranması, sabırsızlığı, tepkiselliği ve iftira atması yüzünden planları ve öngörüsü başarısız olmuştu. Tamar ise ahlaklı duruşu, sabırlı ve tepkisel olmayan yaklaşımı sayesinde başarılı olmuş ve Yeuda’dan olan oğlu Perets vasıtasıyla, Maşiah ben David’in soyunun annesi sıfatına nail olmuştu.
‘Bo’ kelimesindeki derin mesaj
Tora’da, Bo peraşasına adını veren açılış sözcüğü ‘bo/ gel’ kelimesini Tanrı, Moşe’yi Paro ile görüşmesi için yönlendirirken kullanmaktadır. Burada ilginç olan bir yön, Tanrı’nın Moşe’ye ‘Paro’ya git’ demek yerine ‘Paro’ya gel’ demesidir. Bu deyişin amacı Tanrı’nın, Moşe’yi firavunun ve danışmanlarının yanına gönderirken kendisinin de orada olacağını ve Moşe’ye yardım edeceğini ima etmektir. Ancak Zohar, daha derin bir anlamdan daha bahsetmektedir; bu da Tanrı’nın Moşe’yi Paro’nun adeta içine girmeye ve özü ile karşılaşmaya davet etmesidir. Moşe’nin, Paro’yu Bene İsrael’i özgür bırakması konusunda ikna edebilmesi için, onun sadece yanına gidip dışsal görüntüsünü algılayarak ona konuşması yeterli değildi. Moşe’nin, adeta Paro’nun iç dünyasına gelerek onun bilinçaltında neler olduğunu ve Bene İsrael’i kölelikten azat etmeme konusundaki inadının temelini anlaması gerekiyordu. Nitekim Bo’daki bu mesaj, bize karşımızdaki insanları bir konuda ne kadar inatçı olurlarsa olsunlar, nasıl ikna edebileceğimizin ipuçlarını vermektedir. Yüzeysel olarak o kişiyle konuşup onu kendi savlarımızla ikna etmeye çalışmadan önce, ona yaklaşıp onun iç dünyasını, zayıf veya güçlü yanlarını, çelişkilerini ve korkularını anlamaya çalışmalıyız. Ve yine unutmamalıyız ki, Tanrı her yerde ve her zaman yanımızdadır.
Bunları biliyor musunuz?
*Tora’da, bir yıldaki gün sayısına ve vücuttaki sinir sayısına karşılık gelen 365 tane negatif ( yapma şeklindeki) emir ve vücuttaki uzuv-organ sayısına karşılık gelen 248 pozitif (yap şeklindeki) emirin toplamı 613 emir olmasına rağmen, bugün Bet Amikdaş olmadığı için, günümüzde uygulanabilir nitelikte 192 negatif (yapma) ve 70 pozitif (yap) emir bulunduğunu…
*Pesah sederinde içilen dört kadeh şarabın simgelediği Mısır’dan kurtuluşun dört aşaması gibi, Mısır’daki belaların da dört aşaması olduğunu. Hepsinde hedefe dördüncü ve son aşamada ulaşılabildiğini... Nitekim kurtuluşun dördüncü aşaması olan Sinay’da Tora’nın alınması aslında nihai hedefken, Mısır’daki 10 belanın da 3-3-3-1 şeklinde dört aşamada gerçekleştiğini ve hedefin son aşamadaki bela olan behorların ölümü olduğunu.
*Tanrının Kızıldeniz yarılışı öncesi Moşe’ye ‘Bana ne (ma) haykırıyorsun, Bene Yisrael’e söyle ilerlesinler’ dediğini. Buradaki ‘ma/ ne’ kelimesinin, Moşe’nin duasıyla ilgili bir ipucu içerdiğini. Nitekim ‘ma’ kelimesini oluşturan Mem ve Hey harflerinin sayısal değerlerinin 40 ve 5 olduğunu. 40 sayısının Tora’da en uzun süreli duayı eden kişi olan Moşe’nin, Sinay’da halkı affettirebilmek için ettiği 40 günlük duayı, beş sayısının ise bu kez Tora’da en kısa duayı da yapan kişi olan Moşe’nin Miryam’ın iyileşmesi için ettiği beş kelimelik duayı işaret ettiğini…
*Yaakov’un oğlu Yosef’e renkli bir entari (pasim) hediye ettiğini. Bu entariyle Yaakov’un, günlerin sonuyla ilgili bir mesaj vermek istediğini. Nitekim ‘son / kets’ sözcüğünün gematriyasıyla, ‘entari / pasim’ sözcüğününkinin eşit ve 190 olduğunu...
*Üzümün en üst düzey yedi İsrael meyvesinden biri olduğunu… Yahudilikteki her türlü dini kutsamada (kiduş, avdala, berit, düğün vs) üzüm suyu ve ondan yapılan şarap kullanıldığını. Üzüm ağaçta yetişmemesine rağmen, yemeden önce ‘bore peri aets’ berahası söylendiğini. Bunun sebebinin, üzüm koparıldığında aynı noktadan bir dahaki mevsime tekrar ürün verdiğini ve bu şekilde ağaç meyvesi özelliği taşıdığını. Ayrıca dalsı yapısıyla bir ağaç gövdesine sahip olmadığından, diğer pek çok meyve ağacı gibi diğer milletler tarafından bir takım putların yapımında hiçbir zaman kullanılmadığını.
*Tanrı’nın Tora’yı vermeden önce şöyle seslendiğini; ‘Yaakov ailesine söyleyecek, Bene Yisrael’e anlatacaksın’. Burada Yaakov ailesinin, kadınları, Bene Yisrael’in erkekleri simgelediğini. Tanrının bu şekilde önceliğin kadınlara verilmesini istediğini. Bu durumun sebeplerinin, kadınların daha duygusal ve sadık olmaları, çocukların eğitimiyle öncelikle kadınların ilgilenmesi ve Mısır çıkışında kadınların etkili olan özverileri olduğunu.
Ama daha derin bir açıklamayla, Tanrı’nın yaratılışta yasak meyveyi yememe emrini ilk Adem’e yani erkeğe vermesi, Havva’nın yani kadının bu emri Adem’den duymuş olması ve sonuçta bu sıralamada emrin yerine getirilmesinde başarısız olmaları olduğunu. Tanrı’nın bu kez emirlerinin ilk kadınlara iletilmesini istediğini…
Yorum ve paylaşımlarınız için mail adresim: [email protected]