Tarihi kayıtlara göre İbranice MÖ 10. yüzyıl ile ikinci Bet Amigdaş döneminin sonları olan MS 70´ler arasındaki dönemde var oldu. Sonrasında, Babil esaretinden miras kalan ve Talmud´da geçen Mişna İbranicesine dönüştü ve bu dil de 2. yüzyıla kadar varlığını sürdürdü. Bu tarihten itibaren İbranice 1880´lere kadar sadece resmi alanlarda ve dua etmede kullanılan bir dil olarak kaldı.
İbranicenin tekrar yaygın kullanılan bir dil olarak geri dönmesi kendine özgü, belki de biricik bir durumdur. Zamanında doğal yollarla oluşmuş ama sonrasında yerli konuşanı kalmayan bir dilin iki bin yıla yakın bir zaman sonra milyonlarca kişinin kullandığı bir anadiline dönüşmesinin örneği yoktur. Aynı şekilde, sadece kutsal metinlerde geçen bir dilin yerli bir anadile dönüşmesinin de örneği yoktur. Bu nasıl mümkün oldu?
Orta Çağ’da Yahudiler İbraniceyi belli alanlarda kullanmayı sürdürdüler. Tevrat, Nevi’im, Ketuvim ve Mezmurlar’ı içeren Tanah ve Mişna metinleri büyük oranda İbraniceydi. Ayni dönemlerde, Halaha ve Responsa gibi dini yargı süreçlerinin metinleri de İbraniceydi. Ayrıca ağıtlar, dualar ve kutsal metinlerin incelemeleri ve yorumları olan midraşlarla da İbranice bilinirliğini sürdürdü. Bu belli amaçlı kullanımlar sadece yazılı metinlerle sınırlı değildi, sinagoglarda ve Tevrat’ın öğrenildiği ve incelendiği merkezler olan Bet Midraşlarda da konuşma lisanıydı.
Bütün bu kullanımlar İbranicenin temel özelliklerinin canlı kalmasını sağladı. 19. ve 20. yüzyıllarda İbranicenin Yahudiliğin kutsal dili olmaktan İsrail’de günlük yaşamda yazılı ve sözlü bir dile geri dönüşüne bunlar zemin hazırladı.
Süreç 19. yüzyılın ilk yarısında dünyanın çeşitli yerlerinden Yahudilerin bugün İsrail sınırları içindeki bölgeye göç etmeleri ve burada eskiden beri yaşayan ve çoğu Arapça konuşan yerli Yahudilerin tarihsel ortak paydaları olan İbraniceye, dilimize ‘geçer dil’ olarak çevrilebilen, bir lingua franca olarak geçmeleriyle hızlandı. Aynı dönemlerde ulus anlayışının yükselişte olduğu Avrupa’da da paralel bir süreçle İbranice, kutsal metinler dili olmaktan yazılı edebiyat dili olmaya doğru evrilme yolculuğuna başladı. 1948’de bağımsızlık ilan edildiğinde modern İbranice modern Arapça ile birlikte ülkenin iki resmi dilinden biri oldu.
İsrail’e göç edenlerden birçoğu sürecin etkisiyle isimlerini İbranice isimlerle değiştirmeye başladılar. Bunların en tanınan ve bilineni, 12 Ocak 2021 tarihli Şalom’da Rubi Asa’nın hakkında güzel bir yazısı yayınlanan (link) 1897 Berlin doğumlu düşünür ve tarihçi Gerhard Scholem’di. 1923’te İngiliz mandası Filistin’e göç ettiğinde adını Gershom olarak değiştirdi.
İbranicenin geri dönüşü
İbranicenin 2000 yıl aradan sonra geri dönüşü tabi ki kolay bir süreç olmadı. Sürecin liderleri İbraniceyi kaldığı yerden canlandırdıklarını söyleseler de gerçekte yapılan, modern dile İbranicenin geçmiş bütün dönemlerinin özelliklerini ve bunun yanında, başta Yidiş olmak üzere, Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da var olmuş eski Yahudi toplumlarının İbranice olmayan dillerinin özelliklerini de eklemek oluyordu.
Sürecin başına bakıldığında, İbranicenin geri dönüşü iki paralel kulvarda ilerledi, biri yazılı, diğeri sözlü İbranicenin geri dönüşü. İlk yıllarda bu ikisinin bir biriyle bağlantısı yoktu. Yazılı İbranice Avrupa şehirlerinde, sözlü İbranice bugünkü İsrail’in olduğu bölgede gelişiyordu. Bu iki ayrı gelişme 1900’lerin başlarında birleşmeye başladı. Bunda Ukrayna göçmeni edebiyatçı Haim Nahman Bialik’in de önemli katkıları oldu. Bir görüşe göre sözlü İbranice ile yazılı İbranice arasındaki fark azalmış olsa da bu durum yakın döneme kadar devam etti ve sözlü İbranicenin özellikleri edebi yapıtlara 1940’larda sızmaya başladı ve ancak 1990’larda romanlarda yaygın olarak kullanılır oldu.
Sürecin tamamını inceleyenler kronolojik sırayla genelde beş ana bölüm tespit ederler, Haskala, Birinci Aliya (1882-1903), İkinci Aliya (1904-1914), Manda (1919-1948) ve İsrail devleti dönemleri. Her dönemin kendi gelişmeleri ve öne çıkan isimleri oldu.
Haskala dönemi
Haskala, Avrupa’da aydınlanmaya paralel ilerleyen bir dönemdir. Bu hareketin maskilim olarak bilinen önderleri kendilerini dini Yahudilikten uzaklaştırmak isteğindeydiler ve kutsal kitaplardaki İbranicenin edebi bir düzeye ulaşmayı hak ettiğine karar verdiler. Bu kolay değildi çünkü fen, matematik bilimlerini ve Avrupa edebiyatını İbraniceye çevirmek için sözcük eksikliği vardı. Bir diğer zorluk ise okuyucu kitlelerinin çoğunlukla Yidiş’i daha iyi bildiklerinden İbranice metinler yerine Yidiş metinleri okumaya meyletmeleriydi. Yine de İsrael Wolf Sperling adında bir kişi, Jules Verne’in Denizler Altında Altı Bin Fersah ve Arzın Merkezine Seyahat bilim kurgu romanlarını 1877 ve 1878 yıllarında İbraniceye çevirdi.
Haskala döneminin önde gelen ve zorlukları aşmada kilit roller üstlenen isimleri Mendele Mocher Sfarim, Devorah Baro, Robert Alter, Amerikalı Gabriel Preil ve Rusya doğumlu Yosef Haim Brenner idi. Haim Nahman Bialik de bu dönemin edebiyatçısıydı. Bu yıllarda Avrupa’da İbranice gazete ve dergilerin sayısında artış oldu, bilimsel ve teknik sözcüklerin geliştirilmesine çalışıldı. David Frischmann ve Shaul Tschernichovsky gibi isimler Moliere’in, Goethe’nin, Shakespeare’i, Homer’in Byron’un eserlerini İbraniceye çevirdiler.
Eliezer Ben-Yehuda
Bu dönemin en önemli figürlerinden biri, İbraniceyi yeniden canlandıran kişi olarak kabul edilen, 1858’de Rusya’da doğan, 1881’de bugünkü İsrail’in olduğu bölgeye göç eden Eliezer Ben-Yehuda idi. Yahudi milliyetçiliğinin yükseldiği 19. yüzyılda bir milleti tanımlayan özelliklerden birinin hem bireylerin hem toplumun aynı ortak dili kullanması olduğu genel görüşüne katıldı.
Birinci Aliya dönemi
Eliezer Ben-Yehuda Birinci Aliya döneminin başlangıcına denk gelen zamanda bölgeye göç etti. Burada ailesinin sadece İbranice konuşacağına karar verdi ve çocuklarını ana dilleri İbranice olacak şekilde yetiştirdi. 1882’de Kudüs’te doğan ilk çocuğu olan oğlu İtamar Ben-Avi anadili modern İbranice olan ilk kişi olarak kabul edilir. Ancak başka ailelerin buna katılması kolay olmadı, Ben-Yehuda’nın bölgeye göç etmesinden on yıl sonra sadece İbranice konuşan ailelerin sayısı dörttü. 1900’de bu sayı ondu. Süreç çok da hızlı ve kolay ilerlemiyordu.
Aynı dönemde tarıma yönelik yerleşimler olan Moşavların okullarında da dili canlandırmada yaygın çalışmalar başladı. Bu okullarda dersler İbraniceydi. Rişon LeZion’daki Haviv İlkokulu modern zamanların derslerinin sadece İbranice işlendiği ilk okuldu. Zamanla bu okullarda sadece tarımla ilgili olan dersler değil, bütün dersler de tedrisata eklendi. Ama burada da zorluklar vardı çünkü aileler çocuklarının yüksek öğretimde yararı olamayacak bir dilde eğitim görmelerine karşı çıkıyordu zira bu okullar üst düzey değildi, dilde sözcük eksiklikleri vardı ve okul kitapları hiç yoktu. Süreç burada da zorlanıyordu.
Ben-Yehuda 1889’da Yaakov Meir ve Haim Hisrschensohn isimli hahamlar ve eğitimci Haim Kalmi ile birlikte ‘Temiz Dil Derneği’ni kurdu. Dernek, okullarda, dini ilkokullar olan hederlerde ve dini yüksek okullar olan yeşivalarda modern İbranice eğitimini teşvik etti. Süreçte geri kalmış kadın ve kız çocuklarına dili öğretmek için İbranice bilen kadınlar istihdam ettiler. 1890’da gündelik kullanım amaçlı yeni İbranice kelimeler icat etmek ve dilbilgisini geliştirmek amacıyla İbranice Dil Komisyonunu kurdular. Örneğin dini-tarihi dönemlerde bölgede bulunmayan patlıcan için Arapçadan uyarlama ile hatzil, reçel için yine Arapça murabba’dan riba, Yeni Dünya nebatları mısır ve domates için tiras ve agbanniya sözcüklerini icat ettiler. Tevrat’ta yaşlanmış şarap anlamında geçen tiroş günlük kullanıma üzüm suyu olarak geçti.
İbranice okulların ilki olarak 1893’te Hayfa’da İbranice bir erkek okulu, ardından bir kız okulu açıldı. 1898’de Rishon LeZion’da ilk İbranice yuva açıldı. Bunu 1903’te Kudüs’teki yuva takip etti.
İkinci Aliya dönemi
İkinci Aliya döneminde İbranice aile ve okul ortamlarından toplumsal alanlara sızmaya başladı. Diaspora ve Yidiş kültürünü reddeden bir anlayışın etkisiyle İkinci Aliya nesli aynı dünya görüşünü paylaşan kapalı sosyal birimler oluşturdu. Çoğu moşavlarda oluşan bu birimlerin kamusal alanlarında İbranice konuşuldu. Buralarda toplantı, konferans ve tartışmalarda İbranice konumunu pekiştirdi. İlk İbranice okullardan mezun olanlar da yetişkin bireyler olarak yavaş yavaş toplum yaşamına katılmaya başladılar. Bunlar aynı zamanda anadili İbranice olan çocukların da ebeveynleri oldular.
Manda dönemi
İbranice yuvaların ve İbranice eğitim veren kurumların sayısı sürekli artıyordu.
1905’te Yehuda Leib ve Fania Matman-Cohen isimli iki eğitimci Yafo’daki apartman dairelerinde ilk İbranice lise dersleri vermeye başladılar. Bir yandan da İbranice okul kitapları yaygınlaşıyordu. 1912’ye gelindiğinde İbranice gazete okuyamayan bir genç neredeyse kalmamıştı.
1909’da ilk İbranice şehir Tel Aviv kuruldu. Buranın halkı zaten çoğunlukla İbranice konuşuyordu, bu tarihten sonra tüm şehir yönetiminin dili de İbranice oldu, sokak isimleri ve resmi duyurular İbranice olmaya başladı. Aynı yıl Leib ve Matman-Cohen’in apartman dairesi lisesi, Herzliya İbrani(ce) Lisesi adıyla yeni binasına taşındı.
Araştırmacılar 1915 ve 1920 yıllarında basılan kitaplarda yeni İbranice sözcükleri karşılaştırdıklarında bunların beş kat arttığını gördüler. Birinci Dünya Savaşında bölgede 34.000 kişi anadilleri İbranice olarak kayıtlara geçti.
Manda döneminde İbranice, Arapça ve İngilizce ile birlikte resmi diller olarak kabul edildi. 1919’da, dili İbranice olan merkezi bir Yahudi eğitim sistemi kuruldu. Bu dönemde süreç artık İbranicenin yeniden dirilişi değil yayılması niteliğindeydi. Bu yolda toplumsal baskının kullanıldığı durumlar da oldu. Ben-Yehuda’nın oğlu İtamar Ben-Avi’nin başlattığı bir kampanya ile başka dilde konuştuğu duyulan Yahudilere “Yahudi, İbranice konuş” veya “İbrani, İbranice konuş” diye seslenildi.
İsrail Devleti kurulduktan sonrası
İsrail devletinin kurulduğu 1948’e gelindiğinde bölgede doğmuş Yahudilerin yüzde 80,9’u İbraniceyi günlük yaşamdaki tek dil olarak, yüzde 14,2’si de konuştukları iki veya üç dilin birincisi olarak kullanıyordu. İsrail’in kurulmasıyla ülkeye Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve dünyanın başka bölgelerinden göçmenler dalgalar halinde gelmeye başladı. Bunların çocukları İbraniceyi okullarda öğrenirken yetişkinler için ulpan denen lisan öğretim merkezleri kuruldu. Ulpanlar bugün hâlâ yetişkin göçmenlere dil öğretmeye devam ediyor.
İkinci Bet Amigdaş’ın yıkılması ile yaygın kullanımdan kalkan bir dilin yaklaşık iki milenyum sonra, bir buçuk yüzyıl içinde, günümüzde nüfusu 9.5 milyon olan bir ülkenin dili olarak geri dönmesinin ve Amos Oz, David Grossman gibi dünya çapında edebiyatçıların ve Yuval Noah Harari gibi tarihçi akademisyenlerin dili olmasının öyküsünün mütevazı bir anlatı denemesi böyle olabilir.