Nazilerin ölüm kampları Avrupa´da faaliyetlerini sürdürürken, Kudüs´ten kurbanları anma ve hayatta kalanlara yardım etme çağrısı dünyanın her tarafında duyulmuştu.
Mart 1945’te müttefikler neredeyse zafere ulaşmıştı, ancak Avrupa’da katliam hâlâ sürüyordu. Auschwitz ocak ayının sonunda kurtarılmıştı, ama tüm diğer Nazi ölüm kampları hâlâ faaliyetteydi.
Almanya çaresizdi ve yenilginin kapıda olduğunu biliyordu. Buna rağmen Wehrmacht, 15-16 yaşındaki çocukları askere almaya başladı. Hitler cepheye son ziyaretini gerçekleştirmiş ve yeni silahların yolda olduğuna dair söz vermişti. Ancak son büyük Alman taarruzu kısa sürede başarısızlıkla sonuçlandı. Zira Hitler’in söz verdiği silahlar hiç gelmedi. Diktatör Hitler, yenilgiyi kabullenip saklanmadan ve daha sonra kendini öldürmeden önceki son halk önüne çıkışında, ‘Hitler Gençliği’ üyelerine madalyalar vermişti.
Bu durumdan kısa bir süre sonra, Winston Churchill, Ren Nehrinden geçti.
Yine de Yahudi dünyasında, Holokost’un hesaplanamaz bedeli, giderek daha fazla hissediliyordu. Dünyadaki Yahudilerin üçte biri katledilmişti.
***
5 Mart 1945’te, Filistin Postası gazetesinde yayınlanan bir haberde şöyle yazıyordu: “…Filistin’deki, şehirden ve yerleşim yerlerinden gelen tüm hahamlar, Sefarad dini liderleri, Hasidik hahamlar, aralarında ünlü Sadagora Hanedanının başkanları ve Nazi zulmünden kurtularak, Filistin’de barınak bulmuş, Avrupa’dan gelen hahamlar ile yan yana gelerek zamanın en büyük Yahudi sinagogu olarak kabul edilen, Kudüs’teki Hurva Sinagogunda bir toplantı yaptılar…”
Yerde oturan ve gözyaşlarını tutamayan saygın haham liderleri grubu dualar ve ağıtlar kitabından bölümler okudu Ağlama Duvarında dua etmek için birlikte yürümeden önce, ölenlerin ardından okunan Kadiş duasını okudular, yedi kez şofar çaldılar. Bu Yahudi geleneğinde ender ve dramatik bir eylemdir.
Hahamların toplantısı öncesi yaşananlar
Toplantıdan aylar önce Kızıl Ordu, Auschwitz’e varmadan çok önce, Haham Hizkiyahu Yosef Mishkovsky, önde gelen haham örgütleri ve Yahudi Ajansı da dâhil olmak üzere, Filistin toprağının önde gelen şahsiyetlerine gönderdiği bir öneri taslağı hazırladı. Mishkovsky 20. yüzyılın başında İsrail toprağına gelen Polonyalı Yahudilerin lideriydi; Polonya ve Litvanya topluluklarıyla yakın temas halindeydi ve savaştan önce sık sık gidip geliyordu. Aynı zamanda, 1942’de Holokost sırasında Avrupa Yahudilerini kurtarmak amacıyla kurulan Yahudi Ajansının Kurtarma Komitesinin lideriydi.
Mishkovsky’nin önerisi, Avrupa Yahudilerinden geriye kalanları kurtarmaya çalışmaya odaklanmak için bir hahamlar toplantısı düzenlemek ve aynı zamanda yedi günlük bir yas dönemi ile senede bir gün oruç aracılığıyla yok edilenlerin yasını tutmaktı.
Mishkovsky’nin bu önerisinin en önemli destekçisi, İsrail topraklarının Aşkenaz Baş Hahamı Rav Yitshak Halevi Herzog oldu.
Grup, Filistin Yahudilerinin hayatta kalanlara, kurbanlara, evlerini zorunlu olarak açmaları gerektiğini, Avrupa’da manastırlarda saklanan Yahudi çocukların kurtarılması ve mümkün olan en kısa sürede İsrail topraklarına gelmelerini sağlanması için özel çaba gösterilmesi gerektiğini ilan etti. Bu çocukların geleneksel Yahudi eğitimi almaları gerekiyordu. Ayrıca milyonlarca kurban için ‘yahrzeit /anma günü’ ilan edilmesi gerektiğini belirttiler.
Bu toplantı Kudüs’teki Hurva Sinagogundaki 5 Mart toplantısının temelini attı. O zaman hahambaşılar Ben Zion Meir Hai Uziel ve Yitzhak Halevi Herzog ve hazır bulunan diğerleri, İsrail genelinde bir hafta yas çağrısında bulundu. Yas haftası boyunca halkın eğlence faaliyetlerinden kaçınmasını ve oruç gününde insanların, kurbanların yasını tutmaları için, sinagogda ve evde zaman ayırdıklarından işlerinin ve ulaşımının durdurulmasını istediler.
Toplantı sonucu tüm dünyaya yayıldı
Mukaddes Kitap kehanetinin ünlü sözlerine paralel olarak, hahamların beyanı ‘Siyon topraklarından çıktı’ ve dikkat çekici bir biçimde dünya çapındaki dini ve laik Yahudi toplulukları, İsrail’deki Yahudilerin söylemlerini benimseyip yas tuttu.
Bugünün standartlarına göre dindar Siyonist ve ultra-Ortodoks olarak kabul edilecek hahamlar tarafından yönlendirilen, ancak aynı zamanda küresel olarak laik Siyonist düzen ve Ortodoks olmayan topluluklar tarafından da kararlı bir şekilde benimsenen Yahudi eylemi, modern tarihte eşi benzeri görülmemiş bir dayanışmaydı.
Sovyetler Birliği’nin başkentinde Moskova Yahudi Cemaati Konseyi, yas haftasını ve oruç gününü beklediklerini ve Avrupa’daki geri kalan Yahudi topluluklarını ve kuruluşlarını da girişim hakkında bilgilendireceklerini ifade etti. Moskova’daki hareket, komünist kontrolündeki Doğu Avrupa dışındaki Yahudiler tarafından tarihi ve cesaret verici olarak karşılandı.
ABD’de üç büyük Yahudi hareketini birleştiren şemsiye grup olan Amerika Sinagog Konseyi, ülkedeki tüm Yahudileri toplu yas tutmaya çağırdı.
Romanya ve Yunanistan’da hayatta kalanlar uluslararası girişime katıldı.
Kanada’dan, Güney Afrika’ya ve Avustralya’ya kadar Britanya İmparatorluğundaki birçok topluluk, dünya çapındaki girişime karşı çıkan birkaç büyük çağdaş Yahudi liderinden biri olan kendi baş hahamları Joseph Hertz’in itirazlarını görmezden geldi ve yas haftasını dindaşlarıyla birlikte uygulamaya karar verdi.
Trablus’ta konuşlanmış İngiliz ordusundaki Yahudi askerler bile, kendilerini gönüllü olarak kışlalarına kapatarak oruç tutarak yedi günlük yası tuttular. Filistin’deki İngiliz kraliyet donanmasındaki Yahudi denizciler yas günlerine katıldı.
Filistin ve Ürdün’den sorumlu İngiliz Yüksek Komiseri Lord Gort, baş hahamlardan kişisel olarak bildiriyi aldı ve bildiriyi Winston Churchill, Franklin Roosvelt ve Joseph Stalin’e telgrafla göndererek, sadece kurbanları hatırlamaları değil, aynı zamanda onlara izin vermelerini rica etti. Sağ kalanlar İsrail’e göç edecekti.
‘Üç Büyük’ Avrupa ve Pasifik’te devam eden savaşı denetlemekle meşgulken, Lord Gort deklarasyonu kabul etti ve hahamlara onu Londra’ya göndereceğini bildirdi. Ayrıca Filistin’deki Yahudi yetkililerin oruç gününde görevlerinden azat edilmelerini emretti.
Aslında, İngiliz Mandası altındaki Filistin’de oruç gününün anılması, iş ve trafiğin durdurulması ve sabah 9’dan 11’e kadar tam bir ‘sokağa çıkma yasağı’ da dâhil olmak üzere oldukça kapsamlıydı. Yahudi polis memurları ve okul çocukları, o gün Holokost’tan kurtulanlar için bir kurtarma fonuna para bağışladı. Yahudi Ajansı binasındaki ve Polonya Konsolosluğundaki bayraklar yarıya indirildi. Filistin Postasında bildirildiği gibi, büyük şehirler bile büyük ölçüde kasvetli idi. “Dün Avrupa Yahudileri için yas haftasını sona erdiren hızlı ve gönüllü sokağa çıkma yasağının olduğu gün, Yahudi Filistin’in tamamında sessiz ve öz bir disiplin hüküm sürdü… Kudüs ve Hayfa’nın yerleşim bölgeleri boş kaldı, çocuklar bile evde tutuldu… Genellikle kalabalık olan Tel Aviv’in hareketli sokakları sessizdi ve akşamları mağaza vitrinleri karanlıktı” diye yazıyordu.
Daha önceleri, savaşın patlak vermesinden kısa bir süre sonra, Haham Herzog ve Uziel tarafından yapılan bir açıklama da dâhil olmak üzere, uluslararası Yahudi dayanışması ve oruç günleri için çağrılar yapılmıştı. Ancak daha önce ve muhtemelen o zamandan beri hiçbir şey küresel Yahudi cemaati içindeki neredeyse tüm sınırları ayrımları aşan 5 Mart 1945 girişiminin ortaya çıkardığı yanıtla karşılaştırılamazdı. Belki de o zamanlar acı o kadar yoğun ve o kadar gerçekti ki, dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler milliyetleri veya dinsel riayet düzenleri ne olursa olsun; sadece bir tür toplu yas çağrısı bekliyorlardı.
Son kampın kurtarılmasından yaklaşık iki ay önce ve BM Uluslararası Holokost’u anma günü olarak belirlemesinden 69 yıl önce, bu çağrı Siyon’dan gelmişti.