Faiz artışı baz puanı 25 mi, 50 mi, artış adedi 3 mü, 7 mi? Bu senenin nakaratı bu. Her FED toplantısında loto kuponları yine havalarda uçuşacak. Tutturanlar mutlu olacak, tutturamayanlar bir bahane bulacak. FED ne güzel iletişimle piyasaları hazırladı diyenler, enflasyona ne güzel hazırladıklarını mı kastediyorlar bilinmez ancak son gelen enflasyon verisi ile bu yılın adı kondu: ´Enflasyon Yılı´.
FED'in müthiş iletişim stratejisinden bir örnek San Francisco FED Guvernörü Mary Daly’den geliyor. Sonra kafaları karışık, ne yapacaklarını bilmiyorlar, sürekli yanlış para politikaları güdüyorlar deyince, Federal Reserve’de çok iyi iktisatçılar var, bizden daha iyi görüyorlar, piyasaları okuyorlar diyenler oluyor. Bir ay içinde verilen San Francisco FED Guvernörü Daly'nin demeçleri bunu kesinlikle teyit ediyor. İyi ne demek, müthişler ve hatta muhteşem bir şekilde yönetiyorlar. Buyurun beraber bakalım
“Favor Raising Rate In March, Then Watching Data”
`Too Early To Call Number Of Rate Increases This Year”
“Need To Be Measured In Pace Of Hikes, And Data-Dependent”
“Being Too Aggressive On Rate Hikes Could Be Destabilizing”
Şimdi Ukrayna yüzünden veya bankacılık sistemi krize girmesin diye faiz artışı 25 puan gelirse, o zaman küresel borsa endeksleri niye bu kadar sert fiyatlama yaptı? Kripto varlıklar başta Bitcoin niye yarı yarıya neredeyse çekildi? 50 baz puanlık artış fiyatlandıysa şayet ki tarihte çok örneği olmamış, o zaman Daly neyi niye söylüyor? Yoksa kafası karışık olan, iletişimi doğru yorumlayamayan, doğru para politikalarını doğru kullanamayan piyasalar mı?
FED bilançosu salgın öncesine göre iki, Lehman Biraderler Krizine göre on katına çıkmış durumda. Varlık alımları martta bitecek. Sonra beklenen faiz artışları. Belki de mayıs sonrasında bilanço daraltması. Cari açık 220 milyar dolar ile Trump’ın bıraktığı yere göre iki katında. Tüketici kredileri de 2007’ye göre iki katında. Bütçe açığı zaten rekorlar kırarken, kamu borcunun GSYİH’ya oranı ise İtalya ve İspanya ile yarışıyor. Bu durumda iktisat bilimi ne der? Faiz artışı tabii ki(?!). En azından bizim tarafta önemli bir kesim bunu savunuyor. Hatta reel getiri dikkate alınırsa iddia ettikleri gibi, bırakın 25-50 puanı 800 baz puan ile kapıyı açmaları gerekiyor. Bu arada bırakın 800 puanı, 50 baz puan ile başlarlarsa ani duruş ve devamı halinde stagflasyon riski de tarih tekerrürden ibaret önlerindeyken. Bankacılık sektörünün likidite, faiz riskleri hariç. Tüketici kredilerinin duvara toslaması riski ile yükselen enerji fiyatları ile seçime giden bir ülkede hele en büyük rakibiniz Trump meydanlara inmişken. Hızlı ve yeterince yapmazsa enflasyon almış başını gidiyor. Valla bu durumda insanın kafası karışmasın da ne yapsın? Mi Majör değil solfej bile kurtaramaz durumu, bırak Beige Book’u.
Bu sene enflasyon yılı artık çok net. Bizde zaten bu durum en ilgili merciler tarafından dile getirildi. Fakat dünyada hiçbir merkez bankası ECB dahil enflasyon oranı üstünde faiz artışına yanaşmıyor. Hazinelerin borçlanmasının ucuza getirilmesinin dışında kredi genişlemesinin arzu edilmesi bu durumu yaratan. Herkes ekonomisini ayakta tutmaya çalışıyor. Bizde KGF kredileri ile hedeflenen biraz da bu. Bakmayın arada faiz arttıranlar var ama hala enflasyon altındalar. Demek ki iktisat biliminin sınırları artık eskisi gibi değil. Yoksa koca FED’in iktisatçıları herhalde yanılmıyorlardır. Ticaret savaşlarını gerçek savaşa çevirir bu Trump diyenlerin bu aralar pek sesi çıkmıyor. Fed gibi onlar da epey bir yanıldılar. Soğuk savaşın gerçek bir savaşa evrilme riski yukarıdaki nedenlerle her geçen gün daha da artıyor. Nitekim petrol ve altın tepkisini verdi bile. Bir de Fransa seçimleri var. Macron önde görünüyor ancak Zemmour ve Le Pen birbirleri lehine çekilirlerse durum bir anda değişebilir. Bu kadar kaotik durumun arasında çarşı karışıkken bir de AB’nin dağılması, Euro’nun bitmesi tam ‘creme brulée’ olur. Kanada’da Trudeau’nun Star Wars çorapları ile kabinesi güzellenirken, durumu kamyoncuların protestosunu otomatik silahlarla güvenlik kuvvetleri kontrol eder hale geldi. Şirine Yeni Zelanda’nın ülkesinde göstericiler yerlerde sürüklenmeye başladı. Yani ne oldum değil ne olacağım demeli bu ileri demokrasiler. Özetle, Fransa sürpriz olmaz. Hele bir önceki seçimdeki son dakika gelişmelerinin üzerine Capitol Hill örneği de düşünülürse. Valla, elçiye zeval olmaz ama dünyada durum bunlardan ibaret. Sıkın dişinizi 2022’nin bitmesine on ay kaldı.
Ekonomistlerle Toplantılardan Özet
Aralık sonrasında yapılan üç toplantıya da bir akademisyen olarak katıldım. Bir önceki kalabalık ekonomistler, akademisyenler toplantısında Şalom’u Arzova Hoca ve Alkin Hoca ile içeride temsil ettik. Özetle, ilk toplantıda dile getirilen bu iletişimlerin sürekli olması ve yurtdışı yatırımcılarla yapılması geri bildiriminin yerine geldiği net. Londra temaslarının dışında son olarak geçtiğimiz cumartesi günü iş dünyasının, STK ve sektör birliklerinin üst yöneticileri ile yapılan geniş katılımlı toplantıda KGF kredileri, KDV sadeleştirmesinin ilk adımları, altın mevduatlarına yönelik çalışmalar aktarıldı. İlk toplantıda ekonomi bürokrasisi ile Sayın Cumhurbaşkanı proje (finansmanı) kredilerinin önemine işaret etmişti. Odaklı ve takipli kredilerin uygulama detayları bu hafta ortaya çıktı. Bu anlamda her üç toplantının genişleyerek, birbirini takip eder şekilde, bütünsel devam ettiğini söylemek mümkün. İşletme sermayesi kredilerinin ticari kartları ile kullandırımının bir şekil şartı olması önemli bir kazanım. Ticari kartların teşvikli kredilerde kullanılması, özellikle tarıma yönelik olanların tarım kredi kartları ile tüm bankalarca dağıtımı ilk toplantıda önerdiğim başlıklardan biriydi. Bu toplantılarda geri bildirimlerin dikkate alındığını gösteren bir başka örnek. Son toplantıda teknoloji girişim sermayelerine kredi verilmesi kararı ihracat açısından uygulamaya geçtiğinde önemli bir kazanım olacak. Büyüme, ihracat, yatırım odaklı KGF kredilerinin odaklı ve kontrollü kullandırılacağı bu toplantıda çok net dile getirildi. Peki tüm bunlar niye önemli? Çok fazla dile getiren yok. Birçok kanalda dikkat çekmeye çalışıyorum. TÜİK simülasyonlarına göre Türkiye 2040 yıllara doğru 110 milyon nüfusun üzerine çıkacak. Son gelen nüfus artış verisi bunu teyit ediyor. Bu yıllarda yapılacak altyapı yatırımlarının (büyüklüğüne göre) fizibilite olarak yatırımın geri dönüşünü sağlaması ve kara geçmesi aşağı yukarı 2030 sonrasına denk geliyor. Yani sürdürülebilir büyüme adına ve istihdam yaratmanın en önemli olacağı yıllara. Son üç işsizlik verisi %11 seviyesinde. Bu bizim kendi özelimizde tam istihdam gibi düşünülebilir. Keza kapasite kullanım oranları da öyle. Türkiye bu anlamda kendi dinamikleri içerisinde gelişmiş olan bir ülke. Gelişmekte olan değil. Seviye atlayabilmek ve ilk on ekonomiye girebilmek veya ilk 20 içinde kalabilmek için bugünlerde mutlaka vites atması gerekiyor ve bu kamusal altyapının birçoğunun tamamlandığı bir yerde sağlıklı bir serbest piyasada özel sektör tarafından yapılmalı. Her ilde bir üniversite, bir havalimanı var, her ili birbirine bağlayan otoyollar bitti sayılır. Fakat bir şey eksik son 5-6 yıldır. Sermaye açığı işletmelerde çok büyük. Keza finansman maliyeti de. Bunu TCMB istatistiklerinde şirket verilerinde görmek çok kolay. Sermaye piyasalarının gelişimine ve önceliğine destek atılması şart. Ancak bu sürede yastık altı birikimleri ve tasarrufları sisteme kazandırmak ve sistemde tutmak lazım. Paranın maliyetini sadece politika faizi ile sağlamak mümkün değil. Evet bir tarafta enflasyon var ancak diğer tarafta da ayın diğer yüzü var. Bir tek faizle bunların yönetilmesi imkânsız.