Tiyatro Pera'da, Nesrin Kazankaya'nın çağcıl yorumuyla 'Yaban Ördeği'

“Bir insanın hayatı boyunca kendini kandırdığı yalanı elinden alırsanız, onun mutluluğunu da yok edersiniz.” Henrik İbsen

Erdoğan MİTRANİ Sanat
16 Şubat 2022 Çarşamba

Norveçli tiyatro dehası Henrik İbsen’in 1884’te yazdığı ‘Vildanden / Yaban Ördeği’, sezon başından beri Tiyatro Pera’da sahneleniyor.

Tüm yapıtlarında gerçeği savunan, gerçekliği deşerek yaşamdaki yalanları ortaya çıkarmaya kendini adayan yazarının eserleri arasında ‘Yaban Ördeği’, farklı bir yere oturur. Bu aykırı oyununda İbsen kendisiyle çelişkiye düşme pahasına, hayatta ayakta kalabilmek için bazı yalanların gerektiğini vurgular, “gerçeklik aşkına” yapılmış radikal bağnazlığın, masum insanların kurban edilmesine yol açabileceğini söyler. 

Olay kuzey ışıkları altındaki, karlarla kaplı bir Norveç kasabasında geçer. Yıllar önce bir maden işletmesinin ortak sahibi olan iki arkadaşın dostlukları bir yolsuzluk olayıyla son bulmuştur. Suç Ekdal’ın (Ahmet Taşdemir) üzerine yıkılmış, ortağı Werle (Melih Düzenli)  aklanırken Ekdal her şeyini kaybetmiş, hapse girmiştir. Arkadaşların birlikte büyüyen iki çocuğundan Werle’nin oğlu Gregers (Barış Yalçınsoy) babasını evin hizmetçisi Gina’yla (Zeynep Özden) ilişkiye girerek hasta annesinin ölümüne yol açmaktan ve ortağını hapse yollamaktan sorumlu tutarak, annesinin ölümünden sonra kasabayı terk etmiştir.

14 yıl sonra, yeniden evlenecek olan Werle’nin düğünü için geri dönen Gregers, babasının Gina’yı Ekdal’ın oğlu Hjalmar (Oğuz İşçi) ile evlendirerek bir fotoğraf stüdyosu açmasına yardım etmiş olduğunu ve çiftin 13 yaşında bir kızları olduğunu öğrenir. Dürüst ve yalansız bir dünya idealine takıntıyla bağlı Gregers, çocuğun babasının Werle olduğundan şüphelenerek geçmişi deşmeye başlar, Hjalmar’ın yalan üzerine kurulu ilişkisini dürüstlük temeline oturtarak yeni bir mutluluk getireceğine inanır ve gerçekleri arkadaşına açıklamaya karar verir.

Hapisten çıktıktan sonra zor zamanlar geçiren Ekdal, oğluyla beraber yaşamakta, Werle için hesap kitap işleri yapmaktadır. Gina ve Hjalmar’ın kızları Hedwig (Parla Yıldız), Werle’nin vurduğu, boğulmaktan bir av köpeği tarafından kurtarılan yaralı bir yaban ördeğini tavan arasında büyükbabasıyla birlikte tedavi etmektedir.

Ördeğin oyunda önemli simgesel rolü vardır: Gerçeklerden habersiz ya da huzuru bozulmasın diye her şeye göz yuman Hjalmar, aynen yaban ördeği gibi Werle ile Gina tarafından avlanmıştır, kurtarıcısı da Gregers olacaktır; Ciddi görme sorunu olan Hedwig, doğal ortamından uzakta kalan ördek gibi, çatı katında sınırlı bir yaşama mahkûmdur; özgürlüğü elinden alınmış yaşlı Ekdal yaban ördeği gibi hayatını dört duvar arasında sürdürmektedir. Gregers de, kendini özdeşleştirdiği, yaban ördeğini kurtarıp gün ışığına çıkaran zeki köpek gibi, Ekdal’ları gerçeğe kavuşturup onların mutluluğunu gün yüzüne çıkaracaktır. Ancak, gerçeklerin ortaya çıkması, Gregers’in beklediği gibi, yeni bir başlangıç oluşturacağına, iki ailede yıkıma yol açacaktır

İbsen’in çağımızın adaletsizliğini, ölü geleneklerin hayaletler gibi durmaksızın geri gelişlerini, geleceğe inancımızın gerçek ötesi olduğunu dile getiren metni, günümüzde de tazeliğini korur. Paranın egemenliği, kadına biçilen rol, geçmişle hesaplaşma, ihanet, yolsuzluk ve kutsal aile kavramının kırılganlığı gibi sorunların hâlâ geçerli oluşunu irdeler.

Bu açıdan, klasikler arasında çağcıl yorumlanmanın en etkileyici ve başarılı sonuçlar verdiği metinlerden biridir. Oyuncu, yönetmen, yazar, çevirmen, tiyatro eğitmeni Nesrin Kazankaya da, dramaturg Şafak Eruyar’ın desteğiyle, çevirdiği oyunu başarıyla çağımıza uyarlayarak sahneye koyar. Eserin özünü korurken güncelleme adına yapılan değişiklikler, uyarlamayı aşan, tematik ve biçimsel olarak son derece parlak bir yeniden yazma olayına dönüşür. O kadar ki, İbsen oyunu izlememiş, hatta İbsen’in adını bile duymamış bir seyirci oyundan çıkarken, yeni ve çok etkileyici bir çağdaş yapıt izlemiş olduğunu düşünebilir.

İbsen ‘aile dramı’ olarak adlandırdığı Yaban Ördeği’nin sonraları trajikomedi olarak sahnelenmesini istemiş. Masumiyetin simgesi Hedwig dışındaki çoğu karakterin, aşırı saflığıyla Hjalmar’dan, gerçek yaşamla ilgisi olmayan doğruluk takıntısıyla her şeyi berbat eden Gregers’e bir ölçüde gülünç oldukları söylenebilir. Ancak Kazankaya - Eruyar ikilisi trajikomik boyutu geriye çekmeyi, Gregers’in tetikleyeceği olayları komediye ve melodrama kaymayan, yalın ve gerçekçi bir drama olarak yansıtmayı tercih eder. Metin bazı yan karakterlerden ve ikincil olaylardan arındırılır, Gregers’in gülünç saplantısı, geçmişine ait ayrıntılarla daha inandırıcı bir temele oturtulur, hapisten çıktıktan sonra Ekdal’in Werle ile sorun yaşamayışı, demans ya da Alzheimer başlangıcına bağlanır. Gregers Hjalmar’a her şeyi beş perdelik oyunun neredeyse ortasında, dördüncü perdenin başında anlatırken, bu yorumda, sevgilisi tarafından terk edildiğini öğrenince yeniden içmeye başlayan eski alkolik Gregers’in açıklaması oyunun neredeyse sonlarına doğru gerçekleşir ve oyun felâketin doruğunda, tokat gibi bir finalle sonlanır.

Nesrin Kazankaya, metne getirdiği yenilikçi bakış açısını, güncel ve modern sahnelemesiyle daha da etkileyici kılar.

Işıklar sönmeden, izleyicilerin arasından çıkıp gelen bir genç adam izleyicilerle, İbsen’in yazının başında alıntıladığım tümcesiyle konuşmaya başlar. Peşinden yanına gelen yeniyetme kız çocuğuyla samimiyetle şakalaşır, sonra ciddileşerek kızın ellerine birer damla kırmızı boya sürer, yeşil bir tüy tutuşturur. Bu ön oyunda Kazankaya yaralı yaban ördeğini müthiş başarılı bir stilizasyonla var ederken izleyiciye uyarlamasıyla ilgili önemli bir ipucu da verir: metni bilen bir seyirci, gerçeğin ortaya çıkaracağı yıkımdan söz eden bu karakterin Hjalmar’ı canlandıracağını düşünür. Oyuncunun Gregers’i üstlenmesi, uyarlamanın farklı bir psikolojik boyuta açılacağı, ikiliklerin/dualite’nin öne çıkacağı derinlikli birçok katmanlılık getireceğini haber verir.

Teknik olarak çok başarılı ve inandırıcı kar fırtınasıyla başlayan oyunda, Gergers’le babasının karşılaşmalarında yıllar önceki hınç duyumsanırken, Gina, Hjalmar, Hedwig üçlüsünün kusursuz mutluluğu etkileyici bir karşıtlık yaratır. Gergers’in, gerçekleri sarhoşken açıklaması başka çağcıl uyarlamalarda kullanılmış da olsa, eski dostuna hasretle sarılması, olay sonrası ilişkinin düzelmesini iyi niyetle beklemesi, dürüstlük inancında samimiyetini belirtirken, bu çok katmanlı yorumda, babasına nefretinin ve kendi saadeti parçalanırken Ekdal’ların mutluluğunu bilinçaltında kıskanmasının açıklamayı tetiklediği olasılığını da içerir.

Takım oyunculuğu kusursuzdur. İnsanları fütursuzca kullanan Werle olarak Melih Düzenli, oyunu aklının gidip geldiği çizgide götüren Ahmet Taşdemir, mutluluğunu inatla korurken şüpheden şüpheye düşen Berta’da Nurşin Durmaz çok başarılı. Zeynep Özden, yaşantısını, mutlu aile düzenini korumaya çalışma çabası içindeki Gina’nın Gregers’i görür görmez tekinsiz bir şeyler olacağını hissettirmesi çok etkileyici. İlk kez tiyatroda izlediğim üç genç oyuncu ise nefes kesici performans sergiler. Kazankaya’nın öğrencisi Parla Yıldız’ın Hedwig yorumu inandırıcı ve dokunaklı. Pürüzsüz diksiyonu, başarılı beden dili ve etkileyici oyunculuğuyla Barış Yalçınsoy, Gergers’in tüm çelişkilerini ustalıkla yansıtıyor. Oğuz İşçi, yapayalnız ve dayanaksız kaldığı dönemde kendisine kol kanat geren Werle’ye körü körüne inancı ve neredeyse çocuksu saflığıyla müthiş gerçek bir Hjalmar yorumluyor.

Yaban Ördeği, hem İbsen’in özünü çağdaş bir drama olarak yansıtan, hem klasik metinlere çağcıl yorum getirme konusunda tiyatro dersi niteliğinde bir çalışma.

Sezonda onu sahnelenmiş oyun okuması, otuzdan fazlası yerli yapım olan 50’nin üzerinde oyun izlemişim. Yılın en etkileyici işlerinden biri olan Yaban Ördeği, bugüne kadar seyrettiklerim arasında ilk beşe rahatlıkla girecek düzeyde bir oyun.

19, 26 Şubat ile 5, 12, 19 Mart 20.30’da ve 20, 27 Şubat ile 6, 13, 20 Mart 18.30’da ve sezon boyunca Tiyatro Pera’da. Kaçırmayın.

Hepinize sağlıklı seyirler dilerim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün