20 Şubat Pazar, ardından ailesine, toplumumuza ve ülkemize dolu dolu bir yaşam hikâyesi bırakan müstesna bir insanı ebediyete uğurladık.
Beybi Albert olarak da tanınan Albert Avram Levi 1924 yılında dünyaya geldi. 1949 yılında Beybi Eldivenleri fabrikasını kurduğunda gencecik fakat vizyonu kocaman biriydi. Beybi eldivenleri, ilk olarak bulaşık eldivenleri olarak tanındı. Günümüzde, Türkiye’nin köklü ve güvenilir firmaları arasında yer almakta olan Beybi Plastik ev işleri, iş ve sanayi, medikal ve kişisel koruyucu donanımlar olmak üzere beş ana ürün grubunda faaliyet göstermekte. 10 bin metrekare kapalı alanı ve 700’den fazla personeli ile ülke ekonomisine hizmet eden Beybi Plastik, kendi sektöründe 1987 – TSE imalat yeterlilik ve1996 TS EN ISO 9002 kalite güvence sistemi belgelerini alan ilk Türk kuruluşudur.
Hem toplumumuzun birçok kuruluşuna hem de Kadıköy ve Yeldeğirmenli bölgesine, desteğini hiçbir zaman esirgememiş olan Albert Levi, geçtiğimiz yıla kadar işinde ve birçok yeni girişimlerinde aktif olarak yer alıyordu.
97 yaşında aramızdan ayrılan Levi, Ortaköy Etz Ahayim Sinagogunda yapılan duanın ardından, bakımsız bir halde ele alıp neredeyse her ağacını bile emekle diktirdiği Ortaköy Mezarlığında toprağa verildi. Matem ve siyah kıyafeti hiçbir zaman benimsemeyen Albert Levi’yi ailesi beyaz kıyafetler ve çok sevdiği beyaz çiçeklerle uğurladılar.
Törende söz alan Hahambaşı Rav İsak Haleva merhum için şu sözleri iletti:
“Sevgili Albert Levi’yi ebediyete yolcu ettiğimiz bu anda törenin tevazu çerçevesi içinde tutulması tercih edildi. Herkes için Bay Albert Levi, benim içinse kendisinin çok hoşlandığından emin olduğum, ‘Avraham, Avraham’ diye hitap ettiğim ve hiç aksatmadan “İneni...” cevabını aldığım, samimi dindaşım ve dostumdu. Onu uğurlarken, zor da olsa, acı verici de olsa hakkına bir-iki söz etmeseydim, sizlere karşı, Tanrıya karşı, onun aziz hatırasına karşı da kendimi kusurlu, noksanlı hissederdim.
‘Avraham Avraham’ diye seslendiğim, her zaman yanı başımda bulduğum bu muhterem zat, bana göre Yüce Tanrımızın en büyük armağanlarından biriyle donanmış özel ve bir kişiydi. Albert Levi herkesi sevecek kadar geniş bir yürekle, her kişiye yardım elini uzatacak kadar âlicenap bir gönülle ve iman dolu tertemiz bir kalple yaşam sürdüren bir kardeşimdi. Birlikte birçok anımız oldu, fakat hiçbir zaman unutamayacağım bir anı şudur:
2003 Kasımında, bir Şabat sabahı her iki sinagogumuzun da aynı dakikalarda saldırıya uğradığı o meşum gün, Şişli’deki sinagogumuzda nezaketen benden izin isteyerek ‘Keriyat Şema’ üzerine birkaç dakikalık bir konuşma yapmasaydı bizler daha erken sinagogu tahliye edecek ve belki de kayıplarımız çok daha fazla olacaktı.
Albert Levi cemaatimizin anıt isimlerinden biri olarak toplumsal hafızalarımızda hep canlı kalacaktır. Eşi, evlatları, dostları, sevenleri ve bir ölçüde kendim için de dileğim Yüce Tanrımızın bizlere sabır ve metanet bağışlamasıdır. O, Tanrının kanatları altında olmayı çoktan hak etmişti. Menuhato Kavod…”
Daha sonra Rav Nafi Haleva söz alarak şunları ekledi:
“İnsanın taşıdığı isim o kişinin yaşamını etkiler. Albert Levi, taşıdığı isim Avraam ismine paralel olarak Avraam Avinu’nun özellikleri bilinciyle yaşamını dolu dolu yaşadı ve yaptığı tüm güzelliklerle amacına ulaştı. Aynı Avraam gibi, insanları, özellikle gençlerin Tanrı’ya inanmaları için ne gerekiyorsa yapılması gerekliliğini ifade ederdi. Bu nedenle, bazı duaların anlamı bilindiği taktirde, gençlere inanç konusunda önemli bir adım olacağı düşüncesindeydi ve bu konuda öncü olmuştur. Berih Şeme - şemanın kendisi, Kipur gününde okunan Viduy; Tanrı’ya hatalarımızı dile getirdiğimiz duaların İbranice yanında Türkçe okunmasının önemini daima ifade ederdi. Ben, kendisi için özellikle 15. Teilimi okudum. Oradaki anlam, onun kişiliği, yaptıklarını ifade etmektedir. O, her zaman duaların anlamalarının bilinmesi isterdi. Bende bu Teilimin anlamını, Türkçe okuyarak onun nasıl bir kişilik olduğunu belirtmek istedim:
Ya Rab çadırına kim konuk olabilir?
Kutsal dağında kim oturabilir?
Kusursuz yaşam süren, adil davranan,
Yürekten gerçeği söyleyen
İftira etmez, dostuna zarar vermez
Komşusuna kara çalmaz böylesi.
Aşağılık insanları hor görür
Ama Rab’dan korkanlara saygı duyar.
Kendi zararına ant içse bile, andından dönmez,
Suçsuza karşı rüşvet almaz.
Böyle yaşayan asla sarsılmayacak…”
Sevgili Albert Levi ve ailesi ile, 1960’lı yıllarda, birçok ailenin Büyükada’ya taşınmalarından önce, yazı geçirmek için gidilen, denizin billur gibi olduğu, Caddebostan’da aynı binayı paylaştık. Albert Levi ve eşi Mati ile tanışıklığımız neredeyse doğduğum ilk seneye rastlar. Yazlar, binadaki tüm çocuklarla hep birlikte yaşadığımız, keyifli anılardı. Benim için o, her zaman güler yüzlü, neşeli, samimiyetle hatır soran biriydi. Birbirimizi uzun yıllar görmediğimiz zamanlarda dahi hep o mütevazi, sıcak gülümsemesiyle, çocukluk günlerimdeki gibi bana “Eldika” diye hitap etmeye devam eden son kişiydi. Yiye Zihro Baruh…
“Sen gidersin öğretilerin kalır ve artar”
Oğlu Metin Levi