•“Türkiye-İsrail “normalleşme” çabalarını hız kazandığı bir sırada ABD´nin birden bire, gerçekleşmeyeceğini bilmesine rağmen şimdiye kadar “destek” verdiği Eastmed gaz boru hattı projesinden desteğini çektiğini açıklaması herhalde tesadüfle açıklanamaz. Türkiye´nin İsrail´le ilişkilerinin güçlü bir Amerikan Yahudi Lobisi boyutu da başlangıçtan itibaren daima olmuştur. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog´un Türkiye ziyareti, 2016 yılındaki ilişkileri “normalleştirme” girişimleriyle karşılaştırıldığında, çok daha uygun bir ortamda yapılacaktır. Bu kez “normalleşmenin” kalıcı olması ihtimali çok daha yüksektir.” OĞUZ ÇELİKKOL - www.habertürk.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Hamaslıların Türkiye’den çıkarılmasını isteyen İsrail’e 10 Hamaslı’nın İsrail tarafından Türkiye’ye gönderildiği hatırlatıldı. (2011 Ekim ayında Hamas, 5 yıldır rehin tuttuğu İsrailli asker Gilad Şalit’i varılan tutsak takası anlaşması çerçevesinde serbest bırakmıştı. İsrail’in anlaşma gereği serbest bırakmayı taahhüt ettiği 1027 Filistinli tutuklu ve hükümlü İsrail’e komşu olmayan ülkelere gönderilmiş, bu çerçevede 10 isim de Türkiye’ye gelmişti)
Türkiye, Hamas’a askeri yardım yapmadığını ve yapmayacağını söyledi.
Türkiye, Hamas Lideri’ne de askeri rolü ve faaliyeti olan isimlerin Türkiye’de olmayacağını ifade etti.
Hande Fırat
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/hande-firat/kusatma-yarildi-42004084
İşte bu çorba olmuş yeni dünyada… Bizim ezel ebed düşman ‘tanımladığımız’ bir ülke vardır.
İsrail…
Ama tanımladığımız diyorum. Dikkat edin… Aslında biz İsrail’le hiç küs olmadık.
Örneğin…
28 Mart 1949 da Türkiye İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu.
Şimdi İsrail Cumhurbaşkanı Herzog Türkiye’ye geliyormuş.
Ülkemizi ziyaret eden ilk cumhurbaşkanı olacakmış.
Bu haberi okuyunca gülümsedim.
İçimden ‘kayıtlara geçen ilk ziyaret’ dedim.
Peki ya gizliler?..
İsrail’in kurucusu ve başbakanı David Ben Gurion Türk – İsrail ilişkilerini iki cümleyle özetlemişti.
“Türkiye bize sevgilisi gibi davranıyor. Halbuki evlendik, evliliğimizi bir türlü açıklamıyor.”
Gerçekten de Türkiye ile İsrail ilişkisi derin devlet ilişkisiydi.
Hem var hem yok sayılıyordu.
Galatasaray Lisesi mezunu bir hukukçu olan Ben Gurion’un Temmuz 1958’de yaptığı Türkiye ziyaret tam bir politik kurgu filmiydi.
Ben Gurion Türkiye’ye gizli bir ziyaret yapacaktı.
El-Al uçağı Türkiye üzerindeyken acil iniş talebi iletti.
Yeşilköy Havaalanı iniş izni verdi. El-Al’ın o yıllarda Türkiye’ye uçuş izni yoktu. Olası bir kaza ve patlama tehlikesine karşılık ambulans ve itfaiye araçları alanı doldurdu.
Bu hesapta olmayan bir gelişmeydi.
Ankara’dan gelen talimatla alan hemen boşaltıldı.
Ve “konuk” Başbakan ambulansla Ankara uçağına nakledildi.
Evet…
İsrail başbakanı herkesten gizli saklı ambulansa bindirildi. Sonra onu Ankara’da bekleyen Başbakan Adnan Menderes’e doğru yola çıkarıldı.
Ankara’da iki başbakanın toplantısında neler konuşuldu neler karar altına alındı bilmiyoruz.
Gizli görüşmenin tutanağı da gizlidir elbette.
Ama bu toplantı bir başka yönüyle de tarihimizin en acıklı sayfalarından biri oldu…
İki başbakanın toplantısına eşlik eden garsonların hepsi diplomattı. Biri de yakın bir zamanda yitirdiğimiz Büyükelçi Adnan Kural’dı.
Herzog’un Türkiye ziyareti haberini okuyunca aklıma Ben Gurion’un bu ziyareti geldi.
Türk İsrail ilişkilerinde ambulanstan kırmızı halıya gelinceye dek ne çok şey yaşandı diye düşündüm.
Acı acı gülümsedim.
Gürkan Hacır
https://www.korkusuz.com.tr/herzog-turkiyede.html
Atatürk ile ilgili bir anekdot sunuyorum.
Atatürk “deliyi” bakın nasıl tanımış.
Yıl 1935…Atatürk, o tarihlerde tedavi etmekte olduğum kız kardeşi Makbule Atadan’ı ziyarete gelmişti.
Benden hasta hakkından bilgi aldıktan sonra, “Hitler hakkında ne düşündüğümü” sordu.Ben de “kendisinin seçimlerle iktidara geldiğini” filan söylemeye başlayınca susturdu ve devam etti:
“Bakın Herr Professor, dünya tarihi, Hitler gibi kendisini bütün zamanların en güçlü devlet adamı ve komutanı sanan megalomanlarla doludur.
O da göreceksiniz, kendi ülkesini ve de dünyayı büyük bir felakete sürükleyecektir.Ve tarih de onu öyle anacaktır.
Devlet adamı deneyimi olmayanlara devlet idaresini teslim etmek büyük hatadır.”
Bu anı Prof. Dr. Rudolf Nissen’in kitabından bir alıntı. (“Helle Blaetter, Dunkle Blaetter”, 400 sayfalık anı kitabı…)
Prof. Nissen kitabında bu anıyla ilgili satırlarını şöyle sürdürüyor:
“Atatürk’ün dedikleri kısa zaman sonra gerçek oldu. O büyük insan İstiklal Savaşı’nı kazandıktan sonra üniformasını sırtından çıkardı ve bir daha hiç giymedi.
Osmanlı’dan bir enkaz halinde devraldığı ülkesini kısa zamanda medeni bir dünya devleti haline getirdi.”
Dr. Nissen, Münih’te bir Yahudi ailenin çocuğu olarak 1896 yılında dünyaya gelmişti.Tıp okudu, genç yaşta ünü Almanya dışına taşmış bir cerrahtı.
Ancak ülkesinde huzuru yoktu.
Naziler iktidardaydı ve bir Yahudi olarak tehdit altındaydı.
Aynı yıllarda genç Türkiye Cumhuriyeti çağdaşlaşma savaşı veriyordu. Üniversite reformunu 1933 yılında gerçekleştirmişti.
Yeni kurulan üniversiteye öncü bilim adamları gerekiyordu.
Dr. Nissen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün daveti üzerine bir grup Yahudi Alman profesörle birlikte İstanbul’a geldi.Henüz 37 yaşındaydı…
Ordinaryüs Profesör olarak İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Cerrahpaşa’daki 1. Cerrahi klinik direktörlüğüne getirildi.
Türkiye’de kaldığı sürece Türk tıbbına akademik ve idari anlamda büyük katkılar sağladı.Ayrıldıktan sonra da ilişkisini hiç kesmedi.
Geride Türkçe ve Almanca yazılmış dört cerrahi kitabı, Türkçe yazılmış 62 bilimsel makale ve yetiştirdiği onlarca öğrenci, asistan ve cerrah bıraktı.
Güneri Cıvaoğlu
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/putinde-obama-travmasi-6703916
Türkiye-İsrail ilişkileri bölgesel istikrar ve güven ortamının tesisi için çok önemli olmakla birlikte İsrail tarafının tutumu ilişkilerin seyrinde belirleyici olacaktır. Yapıcı ve samimi yaklaşım sergilenmesi halinde kendisine güçlü ve güvenilir bir komşusunun müttefikliğini sağlayacak olan İsrail bölgesel soyutlanmadan da kısmen kurtulacak ve başta ekonomi, ticaret, turizm olmak üzere bir çok alanda işbirliği zemini oluşacaktır.
Bu noktada Türkiye-İsrail ilişkileri Filistin meselesinden bağımsız olarak kendi mecrasında ele alınmalıdır. Dış politikada Türkiye’nin tezleriyle uyumlu tavır sergilemekten uzak kalan Hamas ve Filistin temsilcilerinin, Türkiye-İsrail ilişkilerini şekillendirmesi ihtimali Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla örtüşmeyeceğinden kabul görmeyecektir. Kaldı ki geniş kapsamlı bir mutabakat zemini bütün aktörler için olumlu sonuçlar doğuracaktır. Öte yanda Batı ülkeleri başta olmak üzere dünya genelinde yükselen İslamofobik ve Anti-Semitik akımlara karşı ortak refleks ve tavır geliştirilmesi ihtimali yabana atılmamalıdır. Böylesi bir yakınlaşma sonuç alma ve başarıya ulaşma şansını da artıracaktır.
Mesut Emre KARAKÖSE
https://sahipkiran.org/2022/02/17/turkiye-israil-iliskilerinde-yeni-donem/
Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleştirilmesi yönünde bir adım 2016 yılında atıldı. Yeni Türkiye Büyükelçisinin dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’e güven mektubunu sunması ilişkilerde önemli bir adım olarak değerlendirildi. Ancak, 2016 yılı İsrail-Filistin ilişkilerde birçok “olumsuzlukların” yaşandığı bir dönemdi. ABD’deki Trump Yönetimi “iki devletli çözümden” hızla uzaklaşan eski İsrail Başbakanı Netanyahu’ya her türlü desteği sağlamaktaydı.
Başlatılan bu “normalleşme” çabası başarılı olamadı, Türkiye kısa zamanda İsrail’deki Büyükelçisini geri çekti, ilişkiler “sorunlu” durumuna geri döndü. Bununla beraber, 2021 yılı Türkiye-İsrail ilişkilerindeki “normalleşme” çabalarına dönülebilmesi açısından önemli değişiklerin yaşandığı bir yıl oldu. Her şeyden önce geçmişte “iki devletli çözüme” destek verdiği bilinen İzak Herzog İsrail Cumhurbaşkanlığına seçildi. Türkiye ve İsrail Cumhurbaşkanları arasında bir telefon diplomasisi başladı. İsrail’de yapılan Knesset seçimlerinden sonra Binyamin Netanyahu başbakanlık görevinden ayrıldı ve İsrail’de 8 partiden oluşan yeni bir koalisyon hükümeti oluşturuldu.
Yeni İsrail Hükümetine katılan bu 8 partinin Filistin sorununun çözümü konusunda çok farklı düşünceler ortaya koydukları doğrudur. Ancak, Netanyahu hükümetlerinden farklı olarak Neftali Benet hükümetine katılan partilerin çoğunluğunun “iki devletli çözüme” destek verdikleri görülmektedir. Koalisyondaki en büyük parti Yesh Atid’in Genel Başkanı da olan İsrail Dışişleri Yair Lapid de bunlar arasındadır.
Diğer yandan ABD’deki Biden Yönetiminin Başkan Trump dönemindeki Filistin karşıtı politikalardan uzaklaştığı, ABD’nin tekrar “iki devletli çözüm” için çalışmaya başladığı yönündeki işaretler de artmaktadır. Filistin-İsrail görüşmelerini yeniden başlatma yönünde atılacak adımların İsrail’in hem Türkiye hem de Arap ülkeleriyle ilişkilerine “olumlu” yansımalarının olacağı muhakkaktır.
Ayrıca Netanyahu’nun Başbakanlıktan ayrılmasından sonra, Türkiye’den bakıldığında, İsrail’in Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Türkiye karşıtı politikalarda daha “yansız” bir tutum alabileceği olgusunu da ortaya çıkmıştır. Netanyahu’nun Türkiye karşıtı politikalarıyla bilene Mitsotakis-Dendias-Anastasiades üçlüsüyle “samimi” pozları artık geride kalmış görünmektedir.
Diğer yandan, Türkiye-İsrail “normalleşme” çabalarını hız kazandığı bir sırada ABD’nin birden bire, gerçekleşmeyeceğini bilmesine rağmen şimdiye kadar “destek” verdiği Eastmed gaz boru hattı projesinden desteğini çektiğini açıklaması herhalde tesadüfle açıklanamaz. Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinin güçlü bir Amerikan Yahudi Lobisi boyutu da başlangıçtan itibaren daima olmuştur.
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti, 2016 yılındaki ilişkileri “normalleştirme” girişimleriyle karşılaştırıldığında, çok daha uygun bir ortamda yapılacaktır. Bu kez “normalleşmenin” kalıcı olması ihtimali çok daha yüksektir. Her şeyden önce hem İsrail, hem de Türkiye’deki şartlar büyük ölçüde değişmiştir. Daha da önemlisi Türkiye-İsrail ilişkilerini “normalleştirme” hatta genişletme çabaları için bölgesel ve uluslararası “şartlar” çok daha müsait görünmektedir. Buna karşılık Türkiye-İsrail arasında artan ilişkilerin, İsrail-Filistin görüşmelerinin başlatılabilmesi dahil, bölge istikrarına katkı yapması da mümkündür.
Emekli Büyükelçi Oğuz Çelikkol
https://www.haberturk.com/turkiye-israil-diplomatik-iliskilerinin-tarihi-3350191
İsrail’in Abraham Antlaşmaları ile Körfez Arapları ile barışmasının ardından, şimdi de Türkiye’nin aynı yola girmesi, İsrail’i devlet olarak tanımayan, Körfez Arapları ile ilişkilerinde de mezhepsel rekabetten, sınır anlaşmazlıklarına pek çok sıkıntısı bulunan Tahran’ın en istemediği gelişmeydi. Erdoğan’ın ziyaretiyle bunun ilk adımı atıldı.
Üstelik Ankara, sadece Araplarla değil uzun süredir “küs” olduğu İsrail’le de barışmanın yolunu açtı. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye’ye yapacağı ziyaretin tarihinin - 9 Mart- , Erdoğan Birleşik Arap Emirlikleri’ndeyken resmen açıklanması, diplomatik açıdan kritik bir mesaj barındırıyor. Mesajın adresi de elbette Tahran.
Tüm bunlara, Erdoğan’ın BAE ziyaretinin olduğu gün, İsrail Başbakanı Bennett’in de Bahreyn’e gitmesini eklemek gerek; Bir İsrail Başbakanı’nın Körfez bölgesine yaptığı bu ilk resmi ziyarette, İsrailli yetkililer artık açık açık “bölgesel güvenlik tehditlerine karşı ortak hareket etmekten” bahsetmeye başladılar. “Güvenlik tehdidi” denilenin de İran olduğunu tahmin etmek zor değil.
Zeynep Gürcanlı
https://www.dunya.com/kose-yazisi/irana-dikkat/649383
Türkiye’den “güvenli sığınak” olarak bahsedilirken, Atatürk devrinde (1933) Almanya’da zulme uğrayan Yahudi bilim adamlarının Türkiye’ye getirildikleri anlatılır. Bu tarihsel bir gerçektir. Fakat Nazi zulmü altında ezilen bütün Yahudilere kucak açılması söz konusu değildir. Esasen Atatürk döneminde Türkiye’ye gelen Yahudi bilim insanlarının sayısı 130 civarındadır. Aileleriyle birlikte bunların sayısı 600’ü geçmemektedir. Konunun ele alındığı bazı yayınlarda, Yahudi bilim adamlarının davet edilmesinin, o yıllarda gerçekleştirilmekte olan üniversite reformuyla doğrudan ilgili olduğu bilgisi paylaşılmaktadır. Nitekim Yahudilerin gelişi süreklilik arz etmemiş, savaş başladıktan sonra da yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, transit geçecekler dışındaki Yahudi mültecilerin ülkeye girişlerine izin verilmemiştir.
Peki neden izin verilmemiştir?
Cevap bir arşiv vesikasının içinde saklı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün imzasını taşıyan 25 Haziran 1947 tarihli 6067 sayılı Bakanlar Kurulu kararı şöyle:
“Türkiye’ye gelecek yabancı Yahudiler hakkında alınacak tedbirlere dair olan 30/1/1941 tarihli ve 2/15132 sayılı kararın kaldırılması, İçişleri Bakanlığının uygun görüşüne dayanan Dışişleri Bakanlığının 23/6/1947 tarihli ve 89403/259 sayılı yazısı üzerine, Bakanlar Kurulunun 25/6/1947 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır.”
Bu kararı okuyunca ne anlarsınız? Demek ki, 1941’de alınan yabancı uyruklu Yahudilerle ilgili bir karar varmış ve bu karar 1947’de yeni bir kararla kaldırılmış. Söz konusu kararın neden kaldırıldığını anlayabilmeniz için evvela metni okumanız lazım gelir. Ama burada bir sürpriz sizi bekliyor. 1947 tarihli kararı devlet arşivlerinin internet sitesinden kolayca bulduğunuz gibi, 1941 tarihli olanı da bulabileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Hayret verici ama 81 yıl önce çıkarılmış olmasına rağmen 2/15132 sayılı Bakanlar Kurulu kararı hâlen gizli. Tıpkı 29 Ağustos 1938 tarihli ve 2 / 9498 sayılı, Yahudilerin ülkeye girişlerine ilk kısıtlamayı getiren kararnamenin gizli olduğu gibi.
Her ne kadar bu iki kararname üzerindeki gizlilik kaydı sürse de, Türkiye Cumhuriyeti devletinden aldığı maddi destekle, Turkey and Holocaust (Türkiye ve Yahudi Soykırımı) adlı bir kitap yazan Standford Shaw, evvelce Türkiye’de Yahudi Ajansı’nın temsilciliğini yapmış olan Haim Barlas’ın 1970’te İsrail’de yayınlanan bir kitabına atıfla 2/15132 sayılı kararnamenin tam metnini, İngilizce olarak yayınlamıştır.
Shaw’ın yayınladığı metinden anlaşıldığı kadarıyla; “Bugünkü dinleri ne olursa olsun, tabiyetinde bulundukları ülkelerde yaşama ve seyahat kısıtlamasına uğramış Yahudi ırkından kişilerin, Türkiye’ye girişleri ve Türkiye’de oturmaları yasaktır.”
Genel olarak “Yahudi ırkından” olanların, transit dışında, Türkiye’ye girişleri engellenmekle birlikte, Türkiye’ye yararı olabilecek kişiler için bir açık kapı bırakılmıştır. Shaw’ın aktardığı kadarıyla kararnamenin üçüncü maddesi şöyledir:
“Türkiye’deki bakanlıklar ya da kurumlarda istihdamına ihtiyaç duyulan ya da uygun resmî makamlarca, ticari ve ekonomik fayda sağlayacağına kanaat getirilen… giriş vizesi sağlanması yönünde özel izin için… müracaat edebilir.”
Dolaylı yoldan okuyabilsek de, bu kararnamede yazanlar Salvador ve Struma’daki mültecilerin İstanbul’a ayak basmalarına neden izin verilmediğini ortaya koyuyor. Devlet almış olduğu kararlarla “Yahudi ırkından” yabancıların ülkeye girişini yasaklamış. İki yasak kararnamesinin ilki savaş başlamadan tam bir yıl önceye uzanıyor. İlkinin güncellenmiş hâli olan 2/15132 sayılı kararname ise savaşın patlak vermesinden 1,5 yıl sonra çıkarılmış.
Önümüzdeki perşembe, Struma kurbanları her yıl olduğu gibi Sarayburnu’ndan denize çelenk bırakılarak anılacak. Facianın 80. yılında, Yahudi mültecilerin Türkiye’ye girişlerini yasaklayan kararnamelerin üzerindeki gizlilik kaydının kaldırılmasını ve araştırmacıların bu dönemi tüm gerçekleri bilerek yazmalarına imkân verilmesini dilerim.
Çağrı Erhan
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-cagri-erhan/623526.aspx
İsrail Cumhurbaşkanı Izak Herzog’un 9 Mart’taki Türkiye ziyareti için geri sayım başladı. Hafta içi de ziyaretin ayrıntılarını görüşmek için Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal İsrail’e gitti. Kalın ve Önal’ın, İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Alon Ushpiz ve İsrail Cumhurbaşkanlığı Ofisi Genel Direktörü Eyal Shviki ile yaptığı görüşmenin bir bölümüne, Cumhurbaşkanı Herzog’un da katılması “sembolik” ama çok pozitif bir mesajdı.
Edinebildiğim bilgilere göre Herzog, Türk heyetini çok sıcak karşılamış ve “Türkiye ziyaretini önemsediğini ve güzel bir ziyaret olacağına inandığını” söylemiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a selamlarını iletmiş. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da, ziyaret hakkında Herzog’a ayrıntılı bilgi vermiş.
Ayrıca bazı konularda Türk tarafının da görüşlerini paylaşmış, karşılıklı fikir alışverişi bir süre devam etmiş.
Herzog, tecrübeli bir devlet adamı. İsrail tarihinde en uzun süreli görev yapmış devlet başkanlarından biri olan Haim Herzog’un oğlu. 15 yıl milletvekilliği, bu süreçte de çeşitli hükümetlerde bakanlık yaptı. 1999-2001 yılları arasında Hükümet Sekreteri olarak da çalıştı.
Yetkililer, Herzog’un tüm bu siyasi birikim ve geçmişiyle bu ziyaretin öneminin bilincinde olduğunun altını çiziyor.
Bu görüşmede Kalın’ın “İkili ilişkileri geliştirme” hedefi kadar “Filistin meselesinde mesafe almak istediklerini” bizzat Herzog’a söylemesi de önemli. İbrahim Kalın’ın, görüşmenin ardından Anadolu Ajansı’na verdiği röportajda en can alıcı nokta da, bununla irtibatlı olan Türk-İsrail ilişkilerinin “sürdürülebilir olması” vurgusuydu.
İsrail’le ilişkilerin kopmasında Filistin meselesi her zaman en önemli faktör oldu. Türkiye’nin İsrail’i tanıdığı 1949 yılından bu yana Filistin hassasiyeti hiç değişmedi. Bundan sonra da ilişkilerin “sürdürülebilir” olmasında Filistin meselesi yine belirleyici olacak.
Türkiye İsrail ile ilişkilerde bu iniş çıkışları bir daha yaşamamak için Herzog döneminde çözüm arayışını sürdürüyor.
Deniz Kilislioğlu
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/deniz-kilislioglu/abd-ve-batiya-tutuklu-uyarisi-6704317
Takılan tweetler
Yahudiler imha edilmelidir görüşünü savunan Robert Kolej öğrencileriyle buna karşı çıkanlar demokratik ve medeni şekilde tartışıyorlar
Erol Haker'in Robert Kolej anıları akıl almaz bir metin. Babası onları müslümanlığa geçiriyor, ismini (Elio) değiştiriyor ama okuldaki anti-semit ortam onu ülkeden nefret ettirip İsrail'e göçtürüyor. Gönüllü asimilasyon çabası tam tersi sonuçlanıyor
https://twitter.com/dogangurpinar/status/1495132484429828107
Hatıratta yazanı okuyunca aklım uçtu! Yahudilerin imhasını “medeni biçimde” “karşısındakine saygısızlık etmenden” savunmaktan bahsediyor ve bunu bir çeşit övüyor. Dönemin havasını anlamak için iyi bir veri.
https://twitter.com/ohannes_klcdg/status/1495136901011021832
Oysa ki, bu uygarca tartışılacak değil sonuna kadar kavga edilmesi gereken bir konu.Çünkü konu uygarlığın sonu.
https://twitter.com/bbpinto/status/1495326764897292288
Yazık çok yazık! @evlilikhkhersey dizisinde 18.bölümde fırsatçı kuyumcu rolünde Simon Levi ve sözde Judeo-Espanol şivesiyle konuşuyor! Farklı inanç gruplarını ‘öteki’ görmeye medyada devam! #foxtv buna nasıl izin verirsiniz?
ishak ibrahimzadeh@ishak5723 @Moisgabay ve @evlilikhkhersey adlı kullanıcılara yanıt olarak
Bir yazıkta, bir dizide yaşanmış “öteki görme” acılarını canlandıran oyuncunun, bu basit ifadeyle “öteki” gören dizide de rol alabilmesi …
https://twitter.com/Moisgabay/status/1493309086997397506
Şaşaalı günlerden yalnızlığa...
Bu kez İzzet Keribar'ın objektifi, kısa bir süre sonra yoğun yağış sonrası çatısında biriken kar nedeniyle üst örtüsü çökecek olan Sinagog'un 1997'deki durumunu bizlere sunuyor...
https://twitter.com/birvakitler1/status/1493496384959430657
Beykoz Yalıköy'de bulunan Şok marketin olduğu yerde bir zamanlar Sinagog olduğunu biliyor muydunuz?
https://twitter.com/mehmet_dilbaz/status/1494677773574713346
Balkan Savaşları'nı hatırlamışken...
Bu kez Avram Galanti'ye kulak veriyoruz...
"Uzun müddet muhasara altında kalan Edirne çok istırap çektikten sonra Bulgarların eline düşmüş ve altı ay Bulgarların elinde kalmıştır.
Edirne muhasarası ve işgali zamanında Edirne Hahambaşısı...
sonradan İstanbul Hahambaşısı olan Hyim Becarano Efendi idi.
Bulgar işgal ordusu kumandanı General Vazof Edirne ruhanî reislerini kabul ettiği sırada, herkese ayrı ayrı hatırını sorup vaziyetten memnun olup olmadıklarını sormuştur.
Becarano Efendiden gayri olan ruhanî reisleri...
ve Müftü Efendi dahil olduğu halde, evvelkinden daha rahat ve daha memnun olduklarını söylemişlerdir.
Sıra Becarano Efendiye geldiği vakit demiştir ki
'Vaziyetimiz, her şeyin üstünde sevdiği kocasını kaybeden bir kadının vaziyetine benziyor...
Bu kadın, kendisini tehdit eden sefaletten kurtulmak için, tekrar evlenmeğe mecbur olmuştur.
Böyle olmakla beraber, ilk sevdiği kocasını unutabilir mi?'
Generalin cevabı: 'Bu hissiyatınız size şeref verir efendim' olmuştur."...
Hazin günlerin diğer kıymetli hatıralarına gelince...
"Edirnenin işgali esnasında, Edirne Musevileri şapka giymeğe mecbur olduklarından, bu şapkalardan pek çoklarını Türklere vererek bu suretle bunlar dahi kıyafet değiştirerek serbest dolaşabilirlerdi."...
"Pinhas adında Edirneli bir Yahudi, bir Türk subayını öldürmek isteyen bir Bulgar subayının bu hareketine mâni olmak için vücudiyle Türk subayını örtmüş ve bundan sinirlenen Bulgar subayı, her ikisini de öldürmüştür."...
"Bulgarlar ekmek dağıtımı hususunda İslâmlara karşı büyük haksızlıklar yaptıklarını duyan Becarano Efendi bizzat işgal generalini makamında ziyaret etmiş ve bu haksızlığın önüne geçmiştir."...
"Edirnenin Bulgar işgali sıralarında Hindistan Müslümanları Edirnenin İngiliz konsolosu vasıtasiyle Edirne Türklerine para göndermişlerdi.
İngiliz konsolosu bu para ile tedarik ettiği ekmek ve sair ihtiyaç maddelerinin dağıtım işlerini görmek için...
Hahambaşının oğlu Sever Becarano efendiyi vazifelendirmiştir.
Sever Efendi, her gün arabalarla İslâm mahallelerini dolaşarak bu hayırlı vazifeyi hakkiyle başarmıştı."...
https://twitter.com/birvakitler1/status/1494036590989123593
Ressam fotoğrafçılar dönemi 🎨📸 İstanbullu Yahudi Ailelerin düğün fotoğrafçısı Jak Belman boş zamanlarında Beyoğlu’ndaki atölyesinde Atatürk’ün portrelerini renklendiriyordu. 1985’ten...
(Arşiv: Pennsylvania Üniversitesi, Fotoğraf: Amerikalı fotoğrafçı Laurence Salzmann).
https://twitter.com/omerdurmaz/status/1493154089861099520
Arkadaş büyük Yahudi oyununu çözmüş maşallah.Tarkan’ı da galiba Yahudiler yaratmış ve yönetmiş.Ah şu Yahudiler,ah!🤦🏻♂️
https://twitter.com/basyazar/status/1495013974898790406
Birini kötülemek istiyorsanız cümle içerisinde kullanmanız gerekenler;
1) ABD
2) Yahudi lobisi
Bu ikisini koydunuz mu cümle içine gerisini okumayacak iki tip insan;
1) İdiotlar inanır ve "bak kimmiş, vay hain" der
2) Güler geçer
Ama kimse tamamını okumaz, ben de okumadım:)
https://twitter.com/iriscibre/status/1494975140899307523
Vallahi bimiyordum.Bu çok değerli bilgi için teşekkür ederim.14 milyon yahudi 8 milyarlık dünyayı yönetiyor.Yeter artık!
https://twitter.com/basyazar/status/1495349908362117120
ishak ibrahimzadeh@ishak5723
@basyazar adlı kişiye yanıt olarak-Vazgeçemedik bu işleri göstere göstere yapmaktan 🤦🏻♂️ … adamlar hemen yakalıyor 🤪
Bu kadar kompleksli insan var maalesef, yazık !
https://twitter.com/ishak5723/status/1495355261405515777
Son dönem Türkiye-İsrail yakınlaşması ile ilgili bilgisel hazırladım. Buyurun, başlayalım:
1) Herzog’un TR ziyareti, bir mihenktaşı, neden? 15 yıl sonra ilk kez bir IL Cumhurbaşkanı TR’ye geliyor.
2) İran’ın, bölgedeki faaliyet ve etki alanının artması, bunda önemli etkendir.
3) Yakınlaşma, Netanyahu döneminde de denendi -ki Netanyahu TR’yi en iyi tanıyan başbakanlar arasındaydı- ancak dönemin gelişmeleri, buna müsade etmedi.
4) Herzog ailesinin, TR’nin hafızalarında saygın bir yeri var; yakınlaşmanın en uygun olduğu siyasal aktör, Isaac Herzog’dur.
5) İsrail’in ajandasında, sadece diplomatik-ekonomik beklentiler yok; Hamas’a karşı TR’den bir tavır alma talebi de var.
6) TR ise IL’den, Irak’ın Kuzey’indeki İsrail faaliyetlerinin, TR’yi rahatsız edecek boyuttan kaçınılması söz konusudur.
7) TR-IL normalleşmesi, elbette pamuk ipliğinde; ancak bir öncekilerden farklı; çünkü 2011 sonrası konjonktür ile 2021 sonrası konjonktür çok farklı ve bu durum, TR ve IL’i ortaklığa itiyor.
8) TR-IL yakınlaşması, TDP’de, Körfez’in yeniden tanımlanması anlamına da geliyor.
9) Sadece Körfez ülkelerinin değil; Mısır’ın da sürece dahil edilmesi, TR’nin elini daha da güçlendirecektir.
10) TR-IL yakınlaşmasını, Ukrayna krizi ve Karadeniz’in güvenliğinden de soyutlayamayız.
11) Herzog’un ziyareti sonrası, TR’nin de şaşırtıcı kararları olabilir.
12) TR-IL normalleşmesi, Filistin yönetimi için de bir fırsattır ve onlara da yarar sağlayacaktır. Yeni dönemde TR; Hamas ve El Fetih arasındaki o kırmızı çizgiye daha dikkat edeceğe benziyor.
13) TR-IL normalleşmesi, zorunluluk değil; olması gereken ve gecikmiş bir gelişmedir.
14) TR-IL ortaklığının çok sayıda yaşamsal çıkar alanı var. Ortadoğu’da İran etkisinin dışında, bölgeye yönelik dış müdahaleleri elimine etmekten, Akdeniz-Karadeniz’in güvenliğine; Kafkasya’daki Türk varlığı ile Orta Asyadaki gelişmeler ve Afrika’daki askeri-ekonomik krizlere dek
15) İsrail’in kurulduğundan bugüne özellikle oturmuş bir diplomasi- istihbarat kültürü ve kurumlarının varlığı, Türkiye’nin İsrail’e karşı aldığı kararlarda belirleyicidir.
16) Herzog’un ziyaretinden sonra Erdoğan da İsrail’i ziyaret edebilir; çünkü diplomatik teamüllere göre iade-i ziyaret beklenir.
17) 2006’da Ahmet Necdet Sezer IL’i ziyaret etmiş, 2007’de de Şimon Peres, TR’ye gelmişti. Her ikisi de Meclise hitap eden ilk Cumhurbaşkanları idi.
18) Özetle, Herzog’un TR ziyareti, bölgede bugüne kadar gelişen politikaların revize edilmesinin de önünü açıp hızlandıracaktır; ancak bu durum, İsrail’in Yunanistan ve GKRY ile arasına mesafe koyacağı anlamına da gel(e)mez.
Bu konuyu da başka bir bilgiselde açıklarım.
https://twitter.com/remzzicetin/status/1495448590201888774
Ülkemizin "güzide" antisemit proflarından biri. Akademinin haline buyrun.
https://twitter.com/DritaEsadi2/status/1495503020481814530
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/zeynep-oral/100-yasinda-bir-delikanli-moris-gabbay-1908658
“Türkiye, Filistin meselesinde hassas bir ülke, orada da barış sağlanması lazım. İsrail ile Filistinliler arasında her iki taraf için de faydalı olacaktır, bölgeye yansıması da olumlu olacaktır. Ortadoğu bölgesindeki sorunlara baktığımızda kördüğüm olmuş mesele Filistin-İsrail arasındaki sorunlar. Türkiye, İsrail ile olumlu ilişkiler kurarak, uzlaştırıcı adımlar atarak, bu sorunda mesafe alınması sağlanabilir. Bölgedeki sorunu bölgede devletleri çözmelidir yaklaşımıyla hareket edilmesi zamanı gibi yorumlayabiliriz”
https://www.youtube.com/watch?v=k7ElYhz_sBw
Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak ve eski dışişleri bakanı Yaşar Yakış İsrail-Türkiye-BAE üçgenini değerlendirdi.
https://www.youtube.com/watch?v=ED8OWMTC-dM&t=3s
https://arkeofili.com/holokost-kurbanlarinin-kolyeleri-gaz-odasi-yakininda-bulundu/
1900 yılında, başta Almanca eğitim veren Goldschmidt Lisesi'nin müdürü, ancak aynı zamanda yeni kurulmuş büyük Yüksek Kaldırım Sinagogu'nun hahamı olarak Almanya'dan davet edilen Dr. David Markus İstanbul'a gelir. Felsefe ve teoloji konularında eşdeğerde donanımlı olan bu önemli şahsiyet, aralarında kavgalı olan değişik Aşkenaz fraksiyonlarını kısa bir süre içinde tek bir cemaat çatısının altında birleştirmeyi başardı. 1901'de "Hilfsverein Deutscher Juden" = "Alman Yahudilerinin Yardım Derneği"ni kurarak, yoksul Aşkenazlara ve kötü yola düşmüş kadınlara destekte bulunmasını örgütledi. Anadolu yakasında Messila Hadaşa olarak bilinen bir ziraat okulunun oluşturulmasını sağladı, keza Galata'daki Musevi Lisesi'nin kuruluşuna da etkin biçimde katıldı. Kentin Yahudi yaşamına bunca değerli katkılarda bulunan Dr. Markus'a 1908 yılında Hahambaşı Moşe Levi tarafından "Aşkenaz Hahambaşısı" ünvanı verilecekti ki, bu atama daha sonraki yıllarda bazı karışıklıklara neden olacaktı... Ancak şurası kesindir ki, Dr. Markus'un etkin olduğu dönem, İstanbul Aşkenazlarının "altın yılları" olarak tarihe geçmiştir.
https://biacaip.com/herschel-grynszpan/
https://anterhaber.com/gumusluk-teki-yahudi-mezarligi-yeniden-duzenlenecek/16035/
Yine de geçmiş tecrübeler ışığında Erdoğan’ın niyetlerine ilişkin kuşkucu yaklaşım korunuyor. Bennett, İsrail’in tıpkı Erdoğan gibi öncelikle kendi menfaatlerini gözettiğini, işine geldiği zaman antisemitiklerle bile işbirliği yaptığını savunan pragmatik bir çizgide. İsrail İslamcı liderden yana hayalci beklentilere kapılmış değil ama barış ve ticarete yönelik her adımı olumlu karşılıyor.
https://www.al-monitor.com/tr/originals/2022/02/israels-herzog-leads-rapprochement-turkey
https://www.youtube.com/watch?v=sfINPSi6FFA
“Kanımca Sabetay topluluğu var oluşundan beri çok-kimlikli olarak addedilebilir. Kendilerini ‘Selanikli’ olarak adlandırmayı tercih eden bu topluluğun son iki, üç kuşağından temsilcilerle yaptığım görüşmelerde onların kendini keşfetme hikâyelerini naklettim. Tarih sahnesinden niye silinsinler? Etnik köken itibariyle her zaman İspanyol ve Yahudi aidiyetlerinin korunacağına ve zamanın ruhuna uyum sağlayarak nesilden nesile devredileceğine inanıyorum.” - Suzan Nana Tarablus
Bu belge filmde İstanbul’un Balat semtinde yaşayan Yahudi kızı Agar Moses’in Balat’da tecavüzden yabancı bir gazetecinin yardımıyla kurtulduğunun altını çizmektedir. Türkiye’nin çehresinin hızla değiştiği bir dönemde Balat’da yaşayan, Yahudi azınlığa mensup bir vatandaşın hükümeti tarafından değil de bir yabancı tarafından tecavüzden kurtarılması hoş karşılanmamıştır. Konuya değinen Ali Özuyar da tecavüz sahnesinin bir imaja hizmet etmediğine ve Batı’daki olumsuz Türkiye imajını güçlendirdiğine değinmektedir.Filmde kadınların barda çıplak dans etmesi, Agar’ın oryantal dans öğrenip Tepebaşı Gazinosu’nda ünlenmesi ve hayatını yurtdışında bu mesleği icra ederek kazanmasının tepki çekmesi de dönemin sosyal koşullarıyla uyum içindedir.
https://yarininkulturu.org/2022/02/18/yakubun-kuyusu/
https://canakkalegundem.net/2022/02/15/yasar-yuhay-yasar-spor-201758/