Dünya Kadınlar Günü´nde, İzmir Musevi Cemaati Vakfı´ndaki kadın liderliğini ve gençlerle yürütülen faaliyetleri, bizzat projelerin başındaki kadın lider Belin Benezra Yensarfati´den dinliyoruz.
Seni tanıyalım…
Merhaba. İzmir doğumluyum, üniversite eğitimim için gittiğim, dokuz sene kaldığım İstanbul’dan yaklaşık üç sene evvel İzmir’e geri dönüş yaptım. Uzun zaman gönüllü çalışmalarla katkıda bulunduğum yapı içerisine şimdi tekrar dönmüş bulunuyorum. Şu anda yurtdışında yürüyen bir projenin Türkiye koordinatörlüğünü yürütüyorum, aynı zamanda da doktora öğrencisiyim.
İzmir olarak kadınlara yönelik ne gibi projeler yürütüyorsunuz?
İzmirli kadınlar ben bu işlere başlamadan çok önce varlardı tabii ki… Vakıf binasının yenilenme süreci ve pandemiyle birlikte, son birkaç senedir daha durağan giden bir faaliyet yaşamı oldu İzmir’de. Özellikle Ceki Hazan’ın da koordinatörlüğünü yürüttüğü AB destekli Despertar İzmir (Uyanış) Projesi ile birlikte bir hareket geldi yeniden faaliyetlere. Özellikle gençlere, yönetime ve kadınlara odaklanan bu projede, kadın koordinatörlüğünü üstlendim. Özellikle yaz dönemi olmakla birlikte, uzun zamana yaydığımız süreçte 7’den 70’e kadınlarla buluşmalar yaptım. Gerektiğinde de birebir görüşmeler ve eğitimler yapma fırsatım oldu. Hâlihazırda olan yapılar içerisinde, kadınların nelere ihtiyaçları olduğu, nerelerde zorlandıkları, kadınları güçlendirmek ve desteklemek için nasıl mekanizmalar kurabileceğimiz üzerine, beraberce epey kafa yorduk, eylem planları çıkardık. Bu süreçte onların da istekliliği ve deneyimi bu projenin ilerlemesinde çok yardımcı oldu.
Kadınlar için tasarlanmış eğitimlerde amacınız neydi?
Bu süreçte kadın liderliğinde bir cemaat yapısı kurmak nasıl mümkün olur ya da hâlihazırda var olan erkek ağırlıklı yönetimde kadınların varlığı ve sesi nasıl duyulur üzerine çalıştık. Toplumsal cinsiyete odaklandık, kadınlık - erkeklik rolleri üzerinden dağılan işbölümünü kırmayı hedefledik. Bunun yanı sıra, avukatlar aracılığıyla da kadına şiddet ve bu süreçlerle hukuki olarak nasıl mücadele edilebileceğine dair eğitimler sağladık. Beraber öğrendik, beraber geliştik.
Bunun yanı sıra, genç ebeveynlere, psikologlar eşliğinde, çocuk bakımıyla ilgili eğitimler sağladık. Çocuk bakımının sadece kadına değil, ebeveynlerin hepsine ait olduğu fikrinin yeni nesilde karşılığının olduğunu görmek de en keyifli tarafıydı.
Çalışmalara başladığınızdan beri İzmir Musevi Cemaati'nde neler değişti?
Daha büyük bir kitleye ulaştığımızı düşünüyorum. Özellikle genç ebeveynler ve genç yetişkinlerin kuruma ve faaliyetlere daha dâhil olduğunu gözlemliyorum. Karışık evlilikler de bu saydığım gruba dâhil. Katılım sayıları da, yaptığımız organizasyonlardaki gönüllü sayılarının artması da bunların güzel göstergelerinden bence. Özellikle, her an yardım talep edebileceğimiz deneyimli bir kadın grubunun arkamızda oluşu biz gençlere çok güvenli bir alan sağlıyor.
Gençlik projeleri açısından Türkiye'de bir eksiklik olduğunu düşünüyor musun? Bunu geliştirmek ve gençleri teşvik etmek için neler yapılabilir?
Bu zamanın gençleri (benden daha genç olanları kastediyorum), benim gençlik dönemimdeki ile aynı değil. Sanırım önce bunu kabul ederek başlamak gerekiyor. Her yaşın ve dönemin dili ve içine doğduğu ortamı farklı. Eski yöntemlerin işlemediğini, nesiller arası ilişki kurmanın görece daha zor olduğunu net bir şekilde söyleyebilirim. Ama bu konuda karamsar değilim. Daha fazla emek, daha açık iletişim bu süreci de daha kolay kılacaktır. Günün sonunda gençleri projelere yönlendirmenin, demokratik katılım süreçlerine dâhil etmenin ve liderliklerine bırakılmış fonları yönetmelerine izin vermenin her iki nesil açısından da faydalı olacağına inancım sonsuz.
Bildiğim kadarıyla geniş toplumla da çalışmalarınız olmuş. Liseli gençlerle yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misin?
Evet, şubat ayının sonunda İzmir' in seçkin ve farklı liselerinden çeşitli yaşlarda gençlere, iki günlük bir Holokost ve insan hakları eğitimi sunma şansımız oldu. Prof. Kenan Çayır ve ben eğitici olarak görev aldık. Verimli geçen iki günün ardından, bir lisede, öğrencilerin; yaptığımız eğitimin modüllerini arkadaşlarına da uyguladığına şahit olduk hatta. Bunlarla birlikte, liselerde antisemitizmi konuşmanın kapısını da tekrardan aralamış olduk. Şubat ayının da son haftasında, İzmir Kemeraltı'ndaki tarihi Portekiz Sinagogunda, Yad Vaşem Uluslararası Holokost’u Hatırlama Merkezinin sağladığı Holokost Sergisi'ni sunduk. Geniş bir katılımcı sayısına ulaştık bu sergide.
Kişisel bakış açısıyla düşündüğünde, zamanını, bilgi ve birikimlerini, cemaat hayatında kullanmak senin için ne ifade ediyor ve bu neden önemli?
Benim için önce İzmir’e geri dönmek evime dönmek demekti. Sonrasında da içinde büyüdüğüm ortama proje aracılığıyla geri dönmek beni çok heyecanlandırdı. Yaklaşık on sene, akademi, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası fon kuruluşlarıyla birlikte çalışmanın deneyimini bu platforma taşımak benim için çok anlamlı. Özellikle çocuğumu büyüttüğüm ortama katkı sağlıyor olmak da beni motive eden en büyük etmen.
Yönetimde kadınlar ve gençler uzun vadede neden önemli? Ve bu değişiklikle başka cemaatlere örnek olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Yönetimde ve tabii ki her kademede, kadınların ve gençlerin varlığının en önemli mesele olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğim gibi, gençlerin varlığı demek, farklı düşünme biçimlerini, motivasyonu ve bitmek bilmeyen o enerjiyi de içeri alabilmek demek. Bizden çok daha iyiler, birçok zaman bizden çok daha net bütün resmi görebiliyorlar; en önemlisi de gelişmeye açıklar. Özellikle deneyimli, yaşça büyük kişilerle harmanlanmış yönetim kadrolarının her yapıyı ileri taşıyacağını düşünüyorum.
Kadınlar meselesine gelirsek… Özellikle toplumda kadının ikincil pozisyonunu da hesaba kattığımızda, yönetim gibi görece hiyerarşik bakımdan daha üstte olan yapılarda, en önemlisi de karar alıcı mekanizmalarda yer almaları çok önemli. Hem kadınların kendi, bireysel güçlenme hallerine katkı açısından, hem de bu kadrolarda oturdukları zaman topluma sağlayacakları katkı açısından. Şunu biliyorum ki, toplum içinde zorlukların ve dertlerin mustaribi de kadınlar, onlara çözüm üretenler de kadınlar oluyor gün sonunda. Çünkü karşılaşılan koşullarda çözüm bulmaları gerekip hayatta kalma mücadelesi veren de çoğunlukla kadınlar maalesef. Topluma yön verecek, çok yönlü düşünecek ve yönetim kadrolarının homojen yapısını da bozacak kişiler kadınlar. Onlara misafir gibi koltuk göstermek değil de; var oluşlarıyla, fikirleriyle onlara alan açmak ve varlıklarını tanımak önemli. Sadece sosyal faaliyetleri yapan, yemek organizasyonlarında konumlandırılan kadınlar değil, yönetimde karar alan, kadın liderliğinde organizasyonlar oluşturulan, hesap kitap tutan ve yeri geldiğinde sahneye çıkıp takdir gören kadınların varlığını diliyorum İzmir için. Tüm bu saydıklarımı yapabilecek de onlarca kadın tanıyor ve onlarla beraber çalışıyorum.
Bu projelerin devamı gelecek mi? Geleceğe dair fikirl ve idealleriniz var mı?
Bu projelerin tabii ki devamının gelmesini çok istiyoruz. Bu sesi, bu enerjiyi yaymak, yeni şeyler üretmek en büyük hedefimiz.