Birçok tarihçi, Yahudilerin Latin Amerika’da kökenlerinin başlangıcını Kristof Kolomb’un Amerika’yı ‘fethedip’ kolonileştirme sürecini başlatmasıyla ilişkilendirmektedir. Bu ilişkilendirmenin en büyük sebebini ‘yeniden fetih’ anlamına gelen ‘Reconquista’nın ve ‘Elhamra Kararnamesi’nin sonuçlarına bağlayabiliriz.
Reconquista, tüm Avrupa’nın Hristiyanlaşmasını isteyen, Hristiyan olmayan bütün kişilerin de Hristiyan Birliği’ni tehlikeye düşüreceğini benimsediğinden dolayı bu kişilerin Avrupa’dan atılmasını hedeflemektedir. Bu husustan hareketle, 12. ve 13. yüzyıllar boyunca Yahudiler, sonuçları oldukça yıkıcı olan pogromlara maruz kalmıştı. Yaşanan pogromlar sebebiyle birçok Yahudi’nin engizisyonun ölüm emrinden canlarını kurtarabilmek için zorla Hristiyanlığa döndüğü kayda geçmiş ve ‘görünürde’ Hristiyan olan Yahudiler ‘conversos’ olarak tanımlanmıştır.
Takvimler 19 Ekim 1469’u gösterdiğinde; Kastilya Kraliçesi I. Isabel ve Aragon Kral II. Fernando yaptıkları stratejik evlilikleri neticesinde İspanya’yı tek bir ülke olma yolunda birleştirmişti. Papalık tarafından, I. Isabel ve II. Fernando’ya ‘Los Reyes Catolicos (Katolik Krallar)’ unvanı verilmiş ve Yahudilerin İspanya’dan ‘kovulması’, İberya’nın büyük bir kısmının Katolik krallar tarafından gerçekleştirilen reconquista hareketleri neticesinde ‘mümkün kılınmıştır’. Katolik krallar, 31 Mart 1492 tarihinde ‘Elhamra Kararnamesi’ni imzalayıp Yahudilere dört aylık bir süre tanıyarak Hristiyanlığa dönüp bütün Yahudi geleneklerini terk etmelerini veya İspanya’dan zorunlu olarak göç edip sürgünde olmaları gerektiğini bildirmişti. Kararnamenin ardından İspanya'dan kaçan Yahudilerin sayısı tahmini olarak 150 ila 800 bin arasında değişmekte. Gizli olarak Yahudi inancını devam ettirdiği için kaçmak zorunda kalan converso’ların sayısı ise hâlâ tam olarak bilinmemektedir.
Latin Amerika’ya göç etmiş olan ilk Yahudilerin, Elhamra Kararnamesi’nin ardından kaçmak zorunda kalan conversolar olduğu, o dönemde Yeni Dünya’ya ‘fetih tarihi’ yazmak için giden birçok tarihçi tarafından kaleme alınmıştı. Conversoların Yeni Dünya’ya göçü yasal olarak yasaklanmış olsa dâhi birçoğu kaçak yollarla ve zorluklarla göç etmişti. Lakin, maalesef ki, Yeni Dünya’ya ulaştığında zulümden kurtulduğunu düşünüp dinlerinin gerekliliğini yerine getirmek isteyen, dolayısıyla hayatına bir conversos olarak devam etmek istemeyen Yahudiler, engizisyonun kıtaya ulaşmasıyla birlikte sıklıkla zulme ve baskıya uğramıştı; birçok Yahudi, Katolik krallar tarafından bölgenin sömürülüp yönetilmesi için gönderilen ‘valiler’ ve ‘Engizisyon Ofisi’ çalışanları tarafından idam edilmişti.
Bağımsızlık öncesi kolonyal dönem ile 19. yüzyılın sonları arasındaki periyotta dağınık topluluklar hâlinde Latin Amerika kıtasına Yahudi göçleri gerçekleşmişti. Bununla birlikte, Yahudilerin Latin Amerika’ya resmi olarak kayda geçmiş olan en büyük göçü, 1880 ila 1930 arasındaki elli yıllık döneme denk gelir. Bu dönemde yapılan göçlerin en büyük sebebi, özellikle 19. yüzyılın son çeyreğinde Avrupa kıtasında artan antisemitizmle Yahudilere yönelik sık sık yapılan pogromlar ve sonraki süreçte de Nazizm’in yükselişidir.
İlk göç dalgası ile Latin Amerika’ya gelenler, genel olarak, Aşkenaz Yahudileriydi. Buna ek olarak, Levant coğrafyasından gelen Sefarad Yahudilerinin de Aşkenazlarla kıyaslandığında daha küçük çapta göçlerle kıtaya geldiği kaydedilmiştir. İlk göç dalgası ile Latin Amerika’ya gelen Yahudiler kıtadaki birçok ülkeye yerleşse de en fazla göç alan ülkeler Arjantin ve Uruguay olmuştur. Bu iki ülkeyi Venezuela, Kolombiya ve Brezilya takip etmiştir.
Nazizm ve antisemitizmin yükselişi, Yahudilerin bölgeye 1930’larda göç etmesine neden olsa da birçok Latin Amerika ülkesinde oturmuş Katolik yapı ve izlenilen milliyetçi politikalar göç alımını engellemişti. II. Dünya Savaşı’nın ardından da birçok Yahudi, mülteci olarak Latin Amerika ülkelerine göç etmişti.
20. yüzyılın ikinci yarısında ve daha sonraki süreçte, birçok Nazi suçlusunun yargıdan kaçmak için bölgeye gelip yerleşmesi ve dönemin askeri diktatörlükle yönetilen hükümetleriyle iyi ilişkiler içinde olup neo-faşist örgütlenmeleri hayata geçirmesi, Latin Amerika’daki Yahudi nüfusu için tehdit unsuru olmuş ve birçok Yahudi, ABD’te göç etmek zorunda kalmıştı.
Geçmişten günümüzde Latin Amerika’daki hem ticari ve endüstriyel alanda hem de kültürel ve akademik toplulukların bağlı olduğu temel sektörlerde önemli roller oynayan Yahudilerin kıtadaki bugünkü nüfusu yaklaşık olarak 500 bin civarındadır. Bununla birlikte, ne yazık ki, Latin Amerika’daki Yahudi toplulukları her ne kadar ülkeden ülkeye farklılık gösterse de genel olarak asimilasyon dayatmalarına maruz kalmaktadır. Bu hususta, her bir Latin Amerika ülkesindeki Yahudi Diasporası değerlerine bağlı kalmanın önemini vurgulayarak, başta antisemitizm olmak üzere ayrımcılık içeren her türlü eyleme ve politikaya karşı çalışmalarına devam etmektedir.
KAYNAKÇA: