Gazetenin 30 Nisan 2019 tarihli sayısına yazdığım yazının başlığında ‘Ukrayna’nın Gülen Yüzü Ülkesinin Makus Talihini Değiştirebilecek mi?’ diye sormuştum. O sıralar yine Donbass’ta sorunlar, Rusya’nın Kievanrus hayallerine elverişli bir ortam hazırlıyordu. Henüz Zelenski’nin ‘ülkenin iyiliği için şeytanla bile’ müzakere edebileceğini sandığı günlerdi. Evet, Zelenski, Donbass’taki Rus emelleri ile AB ilişkilerini takas etme gafletini göstermedi. Tam tersine Kırım ile can parçası koparılan ülkesinin toprak bütünlüğünü savundu. Ama doğduğu topraklara 3-4 saat mesafede bulunan Donbass şehirlerine barış getiremedi. Aradan geçen üç yıl içinde Minsk anlaşmalarında verilen sözler tutulmadı. Donbass’ın acil insani sorunları çözülemedi. Bu durum tabii politika kurdu Putin’in Novorussia yelkenini şişirmeye devam etti. Ukrayna’nın ile ilgili hesaplardan vazgeçmedi. Batı ittifakı, Zelenski’ye Ukrayna’ya AB ve NATO üyeliği için içi kof umut vermeyi sürdürdü. Putin ise gelişmeleri hep yüzündeki sabitlenmiş gülümsemeyle izledi. Şimdi dünya dizi seyreder gibi, Ukrayna’nın Rus tankları altında ezildiğini ve Kiev’in bombalandığını izliyor. Kadın ve çocuklar çil yavrusu gibi Polonya ve Moldavya’ya kaçarken, erkekler vatanlarını kanlarının son damlasına kadar savunma yemini ediyor. Başkan Zelenski siperlerde ve dimdik ayakta. Ülkesi gibi çetin ceviz veya demir leblebi. Aç, susuz, uykusuz, halkıyla beraber savaşıyor. İkili görüşmelere zinde heyetler gönderiyor; pazarlık masasında gündem değiştirtiyor. Bu fedakâr genç adam adını tarihe altın harflerle yazdırmaya kararlı. Putin’in toprak ve rejim değişikliği talebi karşısında Ukrayna halkının liderini feda edeceğini sanmıyorum. Ama bir noktada Zelenski kendi isteği ile başkanlığı bırakır ve kalıcı bir ateşkesi izleyen dönemde erken seçimlere giderse orası başka. Ayı ve kaplanla güreş tutan Putin, işlemekte olduğu insanlık suçu nedeniyle dünyanın gözünde tamamen itibar yitirdi. Buna karşılık ‘cesur yürek’, Zelenski büyük bir devlet adamı olma yolunda.
Ukrayna’yı Kendi Buğdayında Boğmak
Rus ordusu, Çeçen savaşçıların da yardımıyla Donetz’i, Luhansk, Harkiv ve Mariopol’u, hatta Herson’u da ele geçirerek, 2014’te referandumla Rusya’ya katılan Kırım Yarımadasının anakara bağlantısını tamamladı. Zaphorisia’daki nükleer tesisi vuran Rus uçakları, Putin’in gözünü budaktan esirgemeyecek kadar delirdiğini ispatladı. Ama nafile. “Bir-iki günde ele geçiririm” sandığı Ukrayna direnişe devam. Şimdi tarihi iyi bilenler, bu direniş karşısında Rusya’nın içine düştüğü açmazı, Çarlık Rusya’sının Japonya’daki askeri fiyaskosu ve Sovyetler Birliğinin 1939’daki Finlandiya işgali ile karşılaştırmaya başladı. Şimdi dört-beş ülke hariç dünya Ukrayna’nın arkasında. Silah, mühimmat ve moral takviyesine devam. Bir tek doğrudan müdahale etmiyor, arkadan oynuyorlar. Üçüncü dünya savaşı patlatmak büyük bir sorumluluk.
Rusya Mariopol ve Zaphorisia’dan sonra Odesa’yı zorluyor. Niyeti Ukrayna’ya Azak Denizinde ve Karadeniz’de doğru dürüst liman bırakmamak. Açlık ve yoklukla öldürmeyi Stalin denemişti. Putin’in niyeti de galiba Ukrayna’yı karaya hapsetmek ve ihraç edemediği kendi buğdayı ve mısırıyla boğmak. Aynı zamanda yaptırım uygulayan AB ve ABD’yi tahıl ithalatından yoksun bırakmak.
Geçen aydan bu yana ihracat durduğu için dünya mısır ve buğday piyasalarının sırası ile yüzde 13 ve yüzde 12’sinden sorumlu olan Ukrayna’da çiftçiler dertli. Şubat, mart ve nisan aylarında her yıl yaklaşık 700 bin ton buğday ihraç eden Ukrayna’nın bu imkândan yoksun kalması kadar, ağustos ve eylül aylarında yaptığı yıllık 3,64 ve 4,5 milyon tonluk ihracatı da yapamayacak olması ihtimali, Ukraynalı çiftçiye savaşın yüklediği ağır bedel olacak. Liman altyapılarında ortaya çıkan zarar da işin başka bir boyutu. ABD, AB, Çin, Türkiye, hatta Mısır gibi Ortadoğu ülkeleri şimdi alternatif arayışında. Amerikan tahıl ithalatçısı Cargill şirketine ait bir okyanus şilebinin Ukrayna’daki bir limanda hala beklemesi, Archer Daniels Midland, Bunge Ltd ve diğerleri gibi faaliyetlerini durdurmasına yol açmış bulunuyor[1]. Bu spot ve vadeli tahıl piyasalarında halen yüzde 10’un üzerinde bir fiyat artışı anlamına geliyor ki, zaten enflasyonist konjonktürel gidişe iyiden iyiye yukarı yönlü bir ivme verecek. Belki ikili görüşmelerde ateşkesten başka konular arasında ülkenin dünyaya açılan penceresi limanların durumu gündeme geliyordur. Diğer konulara gelince…
Görüşmelerde Gündem ve Rusya’nın Tarafsızlık Talebi
İlan edilsin veya edilmesin savaş Ukrayna’da her cephede sürerken, belki insani yardım ve kaçış koridorları açılmış olabilir. Ama istediğini elde etmek için Rusya'nın nükleer alarm seviyesini yükseltmesi, ikili görüşmelerde ateşkesten öte taleplerin masada olduğunu gösteriyor. Putin’in nükleer kartını Ukrayna-Belarus sınırındaki masaya göndermiş olması, her şeyden önce Kiev yönetiminin NATO’dan Ukrayna üzerinde uçuşa yasak bölge oluşturulması talebini havada bırakıyor. Nükleer çatışma olasılığı ve bundan mümkün olduğunca kaçınma çabası olduğu için Batı ve Birleşmiş Milletler buna gönülsüz. Bu durumda dünya rejim değişikliği istemeyen Ukrayna’yı kaybedilen toprakları Rusya’ya bırakmaya ikna etmeye mi çalışacaktır? Kaldı ki ateşkes ilan edilse bile bunun geçerliliği bir hain kurşun atımına bağlı. Bir tek hain kurşun tüm çabaları boşa çıkarabileceği için, geçici ateşkeslerden öte bir nihai barış hedefi herhalde tartışılıyor olmalı. Elbette ikili görüşmeler, Ukrayna ve Rusya heyetleri arasında sürüyor. Ancak üst düzeyde arabuluculuk faaliyetleri konunun mutfağına malzeme taşımaya devam.
Türkiye, Fransa, Almanya, İsrail, Hindistan ve Çin gibi ülkelerin her biri, Ukrayna ve Rusya arasında arabuluculuk çabalarını mutlaka kendilerine uygun açılardan sürdürmekte. Bu bakımdan “horozun çok olduğu yerde sabah” güneşinin nasıl ve ne zaman doğacağı belirsiz. Ayrıca bir de bu arabulucuların birbirleri ile olan ilişkilerine dikkat etmek gerek. BM Genel Sekreteri Guterres, “Ukrayna dünyanın gözleri önünde yok ediliyor, alev alev yanıyor” derken, arabulucuların birbirlerinden olan yerli yersiz talepleri asıl konuyu dağıtıp, odak kaybettirecektir. Arabulucuların “yangına körükle” gitmek, “tavşana kaç, tazıya tut” demek yerine tarafsız olmaları mümkün mü? Ama görüşmelerden şimdilik sızan bilgi Rusya’nın Ukrayna’da NATO ve Birleşmiş Milletleri değil, tarafsız, nötr bir güvenlik gücü istediği yolunda. ABD ne kadar tarafsız olabilir? Ya İngiltere ve Türkiye?[2] Bence bu talep bile bir tuzak. Düşmeyelim derim. Bazen Putin acaba o deli mi? Diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ama dünya savaşı çıkarmaktansa işi yeni ama soğuk bir Kırım Savaşına çevirmek istediği galiba kesin.
[1] “Russia’s Ukraine Invasion Chokes Food Exports from Global Breadbasket” (25 Şubat 2022), Wall Street Journal
[2] Bu nedense bana iki eksiği bir fazlası ile 1853-1856 Kırım Savaşının taraflarını hatırlattı. Osmanlı yerine Türkiye, İngiltere, Fransa yerine ABD ve tabii savaşa sonradan giren ve artık bulunmayan taraf Sardinia Krallığı yerine de bakalım hangi ülke katılır.