"Beni mutluyken seviyor. Ben yanında depresyona girebileceğim birini istiyorum."
Nadir Sönmez'in prömiyerini 2019’da İstanbul Uluslararası Fringe Festivali'nde yaptığı ‘Ama’ oyunu, pandemi sebebiyle uzun bir ara verdikten sonra 2021 Kasım’ında Almanya Dresden’de düzenlenen Fast Forward Avrupalı Genç Yönetmenler Tiyatro Festivali'ne katılmış. Oyun İstanbul’da, altı kişilik yeni biçemiyle bu tiyatro sezonunda tekrar sahneleniyor.
Nadir Sönmez’in yazıp yönettiği, Öner Erkan, Esme Madra, İlda Özgürel, Emrah Özdemir ve Büşra Albayrak’la birlikte rol aldığı Ama, İstanbul’un tiyatro, sinema ve sanat sektörlerindekilerin profesyonel ve özel hayatlarına odaklanan, meslekleri, hayat görüşleri ve mahremiyetleri arasındaki ilişkiyi incelikle irdeleyen ilginç bir oyun.
Oyuncu, yazar, yönetmen Nadir Sönmez, Galatasaray Lisesinden mezun olduktan sonra, Paris III Sorbonne Nouvelle’de tiyatro okumuş. Bu dönemde Çisil Oğuz’la kurduğu Didaskali Tiyatro’nun oyunlarında yer almış, Christophe Honoré’nin ‘Métamorphoses / Dönüşümler’ filminde Mercure’ü canlandırmış. İstanbul’a dönünce tiyatro oyunları yazmaya ve yönetmeye başlayan Sönmez’in kısa oyunları ‘Anonim’ ve ‘Doppelganger’, A Corner In The World Festivali’nde sahnelenmiş. Ama’dan önce ‘Peki’ adlı oyununu 2017’de Pera Müzesinde okuma tiyatrosu olarak, 2019’da da Sabancı Müzesinde canlı performans olarak yönetmiş. 2020 Fringe Festivali’nde ‘Erkek Cinayeti’ isimli bir dijital performans projesi gerçekleştirmiş. 2021’de Paris Cité Internationale des Arts’da düzenlenen Trame programı sanatçı rezidansına kabul edilmiş ve Paris’te Fransızca yazdığı tiyatro oyunu ‘Heteroseksüellerin Oğulları’nın okumasını sahnelemiş.
Kadir Has Üniversitesinde oyunculuk yüksek lisansı yapmış olan Sönmez, hâlen İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünde doktora öğrencisi.
Sinemayla da ilgilenen Sönmez, Creative Europe tarafından fonlanan Borderline Offensive Projesi için ‘Yeni Çıkanlar’ isimli bir kısa film yazmış, yönetmiş ve oynamış. Ama oyunundan uyarladığı ilk uzun metraj filminin post prodüksiyonu da tamamlanmış durumda.
Oyuna gelirsek…
“Bir televizyon dizisinde oynamak için deneme çekimine giden oyuncu Meltem’le casting’i yapan Zafer arasındaki hem gerilimli hem erotik bir diyalogla başlayan ‘Ama’, Meltem'in yer aldığı tiyatro oyununun kulisinde ve fuayesinde yaşanan sohbetlerle gelişir. Sahne dışında da beraber olan oyuncu Betül ile yönetmen Cengiz kuliste tiyatro, beğenilme, birliktelik ve tabii ki olmazsa olmaz seks hakkında konuşurlar. İlişkilerinin duygusal çatışmalarıyla başa çıkmaya çalışan bir başka çift, ebru sanatçısı Emel ile galerici İlhan aile ve arkadaşlarından söz ederler. Bir şeylere hazırlanırken ya da birini beklerken çoğu ikili sohbetlerden oluşan oyunda, bütün karakterler finalde, konuşmasız son söz için bir araya gelirler.”
İstanbul’un tiyatro, sinema ve sanat sektörlerinden bir grup insanın hayatlarından kesitleri yalın ve müthiş inandırıcı bir gerçeklik duygusuyla aktaran Ama öncelikle çok sağlam bir metin. Yaratıcı insanların yaptıkları işlerin hayatlarına ve düşünme tarzlarına etkilerini, karakterlerin içsel tutarsızlıklarıyla çelişkilerini, cinsel kimlik tartışmalarını etkileyici bir mizahla açığa çıkarıyor.
Kanımca oyunun adı, başarı formüllerinin çoklukla kişilerin kişisel ideolojileriyle çelişkisini, yapılanlarla yapılmak istenenlerin, konuşulanlarla düşünülenlerin arasındaki karşıtlıkları simgeliyor. İzleyicinin bile, oyun boyunca karakterler ve ilişkileri konusunda çelişkili fikirler edinmesi amaçlanıyor.
Nadir Sönmez bu parlak metni performans sanatına yakın bir tarzda, ham bir ışık altında, ses ve müzik efektleri de olmaksızın, dekorsuz ve aksesuarsız boş bir alanda sahneliyor. Böylece izleyicinin oyuncuların sesine, diksiyonuna, minimal mimiklerine ve bedensel hareketlerine odaklanarak karakterlerin ilişkilerini ve tepkilerini tüm ayrıntılarıyla izlemesi sağlanıyor.
Başta Rohmer olmak üzere, çok sayıda Fransız “auteur” sinemacı, karakterlerin uzun uzun konuştuğu olaysız ya da az olaylı diyalogları benzersiz sinemasal bir keyfe dönüştüren bir tarz yaratmışlardır. Nadir Sönmez’in ulaştığı kusursuza yakın ekip oyunculuğu büyük başarıyla, neredeyse salt Fransız sinemasına has bu biçemi sahnelerimize ustalıkla aktarıyor.
Sonuç olarak, metni, oyunculukları, deneyselliği ile farklı, aykırı, ancak büyük keyifle izlenen çok etkileyici bit çalışma. 60 dakikalık bir hayat dilimini keyifle tattıran bir küçük mücevher.
Sezonun olmazsa olmazlarından. 1 Nisan Bau Pera Sahne, 10 Nisan Oyun Atölyesi ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde. Kaçırmayın.
Tiyatro Hemhâl’in yeni oyunu
‘N’olcak bu Yusuf Umut’un hâli’
“Ben Yusuf Umut. Yusuf Umut. Genelde böyle söyleyince hangisini kullanıyosun diye soruyolar. Ben ikisini de sevmiyom diyom. O yüzden ikisini de kullanıyom. Dedem demiş illa Yusuf koyun. Peygamber ismi, mübarek olur. Annem de Umut istemiş. İşte Yusuf Umut. Ben olmuşum.”
‘N’Olcak bu Yusuf Umut’un hâli’, 2018’de Nezaket Erden, Hakan Emre Ünal ve Ayşe Draz tarafından kurulan Tiyatro Hemhâl’in uzun bir aradan sonra sahnelediği üçüncü oyunu. Yusuf Umut’un tanımlayamadığı ama vaz da geçemediği bir özgürlüğün peşinde, çekyatlardan, kurallardan, sınırlardan kurtulma yolculuğunun öyküsünü Hakan Emre Ünal ile Alis Çalışkan yazmış, Nezaket Erden ile Ayşe Draz yönetmiş. Dekor tasarımını Ayça Bildik, ışık tasarımını Muhammed Ali Dönmez, kostüm tasarımını Şeyma Arslaner üstlenmiş.
‘N’Olcak bu Yusuf Umut’un hâli’, annesiyle babası boşanınca 15 yaşındayken annesiyle birlikte dedesinin evine giden Yusuf Umut’un, annesi, dedesi anneannesi arasında geçen yeniyetmeliğinin, önce sabahın köründe eğitime kızıp liseyi, sonra da bela okuyan dedesine kızıp evi terk etmesinin, sokağı, kendi kendine yaşamayı keşfetmesinin, ilk sigaralarının, ilk cigarasının, ilk aşkı Nina’nın, kankası Miraç'ın ve hayatına giren insanların ve pitbulunun, akıllılıkla delilik arasında, ölümle yaşam arasında bitirdiği askerliğinin öyküsü.
33 yaşına gelen, eğitimin sistemine karşı olsa da öğrenmeye her zaman açık olan Yusuf Umut, tiyatrocu kuzeninin aracılığıyla önce tiyatro olayını tüm ayrıntılarıyla keşfe çıkıyor; sonra da yaşadıklarını seyircilerle paylaşmaya karar veriyor.
Kulisten sahneye geçtiğinde, inanılmaz bir keyifle, “Çok güzel ya…Çok güzel… Şu an rüya mı gerçek mi inanın bilmiyorum” diyerek, mutlulukla etrafına bakıp “Benim aradığım ortam bu!” diye devam ederek, biz izleyicileri geçmişinde kısa bir ara hariç iki saat sürecek, kimi zaman gülerek, kimi zaman hüzünlenerek, ama kopmadan, soluk soluğa peşinden koşacağımız heyecan verici bir yolculuğa çıkarıyor…
Oyun sadece Yusuf Umut’un öyküsü değil, başta tiyatromuzun dünya tatlısı çifti Hakan Emre ve Nezaket olmak üzere tüm Tiyatro Hemhâl ekibinin tiyatro aşkının, sahne özleminin de hikâyesi. Hakan Emre Ünal, seyircinin içini ısıtan gülümsemesiyle “Çok güzel ya…Çok güzel…” der demez, oyunu izleyici ile anlatıcı/oyuncu arasında interaktif bir özleme ve buluşma olayına dönüştürüyor, o olağanüstü sahne sempatisi ve bitmez tükenmez enerjisiyle çıktığı bu yolculuğa izleyici artık seyircisi olarak değil yol arkadaşı olarak eşlik ediyor.
Sonuç olarak üzerinde çok düşünülmüş, çok çalışılmış, çok iyi sahnelenmiş bir oyun.
Hakan Emre Ünal’ın nefes kesici performansı ise anlatılır gibi değil. Mutlaka izlemek gerekir.
26 Mart kombaracı50, 11 Nisan Moda Sahnesi, 20 Nisan Alan Kadıköy, 21 Nisan BAU Pera Sahne, 29 Nisan Boa Sahne ve sezon boyunca İstanbul’da. Ayrıca 24 Mart Bursa Podyum Sanat Mahal, 2 Nisan Diyarbakır Amed Şehir Tiyatrosu ile ülkenin çeşitli sahnelerinde. Sakın kaçırmayın.
Hepinize sağlıklı ve keyifli seyirler dilerim.