Siren Bora
Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi değerli meslektaşım Doç. Dr. Şakir Çakmak’la birlikte kaleme aldığımız, The Portugal Synagogue: In Light of Its History and Architecture (Tarihi ve Mimari Özellikleriyle Portugal Sinagogu) başlıklı makalemiz, İstanbul Üniversitesi Art Sanat Dergisi’nin 14. sayısında 31.07.2020 tarihinde yayınlandı. Doç. Çakmak, sinagogun mimari özelliklerini ve geçirdiği restorasyon aşamalarını dile getirirken; ben, sinagogun tarihine ilişkin bilgi vermiş ve sinagogda mevcut yazıtların transkripsiyonunu yapmıştım. Makalenin tekrarıyla başınızı ağrıtmak amacında değilim. Sadece, İbranice mezar taşlarının ve yazıtların transkripsiyonunu yapmaya başladığım tarihten bu yana aklıma takılan, Portugal Sinagogu yazıtlarını okuma aşamasında sorguladığım ve açıklığa kavuşturulması gerektiği inancını taşıdığım bir konuyu dile getirmek istiyorum. “Acaba, yazıtları doğru okumak için, sadece İbranice ve Judeo-Espanyol dillerini bilmek yeterli midir?” Ya da “İbranice bilmek ve İbranice dinsel metinlere ilişkin az da olsa bilgi sahibi olmak, yazıtları doğru çözümlemenin yegâne anahtarı mıdır?” Kısacası, “Osmanlı Yahudilerine ait İbranice yazıtları doğru okumanın kriterleri nelerdir?” Soruların yanıtlarına geçmeden önce, Portugal Sinagogu hakkında kaleme aldığımız makalenin tanıtımıyla giriş yapmamın sebebini izah edeyim.
Portekiz Sinagogu
1630’lu yıllarda İzmir Birinci Juderia’da Portekiz kökenli Yahudiler tarafından inşa edilen Portugal (Portekiz) Sinagogu, 1976’da büyük bir yangın geçirmiş; eski fotoğraflar, tanıklar ve yapıdan gelen izler dikkate alınarak, 2018-2019 tarihlerinde süren titiz bir restorasyon çalışmasıyla ayağa kaldırıldı. İzmir Ege Genç İşadamları tarafından kiralanan yapı, 2019’dan beri, toplantı ve sergi gibi çeşitli sosyal ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Aslında 1976 yangını, yapının başına gelen ilk felaket değildi. 1688 Depremi ile 1772 ve 1841 yangınları sırasında tamamen yıkılıp yeniden inşa edilmişti. Sözünü edeceğim 1801 tarihli yazıt, 1772 yangınından uzun bir süre sonra yeniden inşa edilen sinagogun avlusuna asılmıştı. Sinagogun inşası sırasında, Livorno Yahudi Cemaati’nin yaptığı yüklü bir bağıştan yararlanıldığı gibi yerel Yahudi cemaatinin ileri gelenlerinin desteğine de başvurulmuştu. Sözünü ettiğim mermer yazıt, sinagogun yeniden inşasının ardından, avluya yerleştirilen su sebilinin1 yapımı için bağışta bulunan Şemaya Perpinyan’a teşekkür amacıyla hazırlanmıştı. Yapının 2018 tarihli restorasyonu sırasında, mermer yazıtın keşfedildiği yer, avlunun çimento sıvalı duvarıdır. Çimento kazındığı zaman, yazıtla karşılaşıldı.
Aşağıdaki Tablo, mermer yazıtın tarafımdan yapılan transkripsiyonudur.
מעיה [ש] |
(Ş)emaya |
(Ş)emaya |
(Ş)emaya |
פירפינייאן |
Perpinyan |
Perpinyan |
Perpinyan |
‘גאוש’ |
Çavuş |
Çavuş |
Sergeant |
אלה זיביל |
Zibil Allah |
Sebil Allah |
Fountain of God |
קק |
Kahal Kadoş |
Kutsal Sinagog |
Sacred Synagogue |
פורטוגאל |
Portugal |
Portugal |
Portugal |
שנת |
Şanat |
Sene |
Year |
התקסא |
Hataksa |
5561 |
1801 |
Mermer yazıtta, üç İbrani ya da Sefarad kökenli olmayan sözcük mevcuttur. Bunlar Zibil, Allah ve Çavuş sözcükleridir. Yazılışlarını inceleyelim:
a) Zibil sözcüğü, İbrani harfleriyle şu şekilde yazılmıştır: זיביל. Kanımca, sebili ifade etmektedir. Yazım sırasında, muhtemelen yanlışlıkla ya da telaffuz farklılığı sebebiyle S sesini veren İbrani Alfabesindeki Sameh ya da Sin harfi yerine Z sesini veren Zayn harfi kullanılmıştır. Mermer yazıtın bulunduğu alanda bir su haznesi mevcuttur. O halde, Zibil Allah sözcükleriyle, hayır için bir sebil yaptırıldığı ifade ediliyor olmalıdır.
b) Çavuş sözcüğü, İbrani harfleriyle şu şekilde yazılmıştır: אושג. Sondaki Şe sesini verecek olan İbrani Alfabesindeki Şin harfi, üzerine nokta konularak, Se sesini veren Sin haline getirilmiştir. Şu soru akla gelmektedir: “Acaba bu sözcüğün okunuşu, Çavuş değil, Çaves midir?” DeSiaves/Çaves Ailesi, İzmir'in ünlü ailelerinden biridir Bikur Holim ve Çaves sinagoglarını inşa ettiren bu ailenin adı, İbranice harflerle şöyle yazılmaktadır: די גאביש. Gürçeşme Yahudi Mezarlığında yer alan bu aileye ait mezar taşlarını tek tek kontrol ederek, aile adının İbrani harfleriyle yazımı ile ilgili yukarıda verdiğim bilgiyi teyit ettim. Öte yandan Perpinyan Ailesi de İzmir’in ünlü Yahudi ailelerinden biridir. Gürçeşme Yahudi Mezarlığında bu aileye ait kabirler mevcuttur. Ancak İzmir’de ‘Perpinyan Çaves’ adıyla bir aile mevcut değildir. Buna karşın, Başbakanlık Osmanlı Arşivinde yer alan 1831 İzmir Nüfus Defterinde (84 sayfa), İzmirli vergi mükellefi Yahudi erkeklerin meslek hanesine, pek çok farklı mesleğin yanında, “Çavuş, Millet Çavuşu, Esnaf Çavuşu, Yahudiler Çavuşu ve Hastalar Çavuşu” meslek olarak yazılmıştır. Hepsinin toplam sayısı ise 10’dur. Demek ki İzmir’de, 19. yüzyılın ilk yarısında Yahudi Çavuşlar mevcuttu.
Zibil yani Sebil ve Allah, Arapçadan Türkçeye geçmiş sözcüklerdir. Sefarad Yahudilerinin kullandığı dil olan Judeo-Espanyol, İspanyolca, Türkçe ve İbranice sözcüklerden oluşan bir bütündür. Bünyesinde, Türkçe ya da Arapçadan Türkçeye geçen pek çok sözcük barındırır. Bu yüzden İbrani harfli mermer yazıtta, Türkçe sözcüklerin yer alması şaşırtıcı değildir. Öte yandan Çavuş2 sözcüğü, dilbilimcilere göre, Göktürk ve Uygur kökenlidir. Osmanlı Devleti’nde çavuş, Divan-ı Hümayunda ve orduda elçilik, ulaklık ya da asayişi sağlama gibi farklı yükümlülükler üstlenen görevlilere verilen unvandır. Türk esnaf kuruluşlarında da çavuşlar mevcuttur. Esnaf çavuşları, lonca tarafından verilen kararların icrasını sağlamakla yükümlü tutulmuştu. Ayrıca bazı Müslim ve gayrimüslim cemaatlerde, çavuş unvanı kullanılmıştı. Cemaatlerce kullanılan unvan, nakib3 ile eş anlamlıdır. Yani çavuş, cemaat başkanının maiyetindeki üst düzey bir yönetici ya da görevlidir. O halde, kuşkuya kapılmadan şunu ifade edebilirim: Şemaya Perpinyan Çavuş, İzmir Yahudi Cemaati’nin üst düzey yöneticilerinden ya da görevlilerinden biridir. Çavuş, unvanıdır.
Diaspora Yahudilerinin tarihi, soyutlanma refleksinden çok adaptasyona dayalı bir sürece sahiptir. Tarih boyunca, bir yandan dinlerini ve kimliklerini korurken öte yandan yaşadıkları çevrenin kültürel unsurlarını kendi bünyelerine katarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu yüzden farklı coğrafi bölgelerde yaşayan Yahudi topluluklarının yapısı, konuştukları dillerden giydikleri giysilere, icra ettikleri mesleklerden uyguladıkları ritüellere değin, kültürel, coğrafi ve dönemsel farklılıklar arz eder. Osmanlıya, Türklüğe ve İzmir kentine özgü renkleri bünyesinde özümseyerek farklılaşan İzmir Yahudi Cemaati de tamamen kendine özgüdür. Bu yüzden, İzmir Yahudi Cemaatine ait bir yazıtın çevirisini yapabilmenin kriteri ne İbranice ve Judeo-Espanyol dillerini bilmek ne de İbranice dinsel metinler hakkında bilgi sahibi olmaktan ibarettir. Doğru çeviriye giden yol İzmir Yahudilerine özgü envaı çeşit renkleri ve özellikleri keşfetmekle başlar. Bunun için de İbranice ve Judeo-Espanyol dilleri yanında Osmanlıca bilmek, Osmanlı belgelerine hakim olmak gerekir. Kesintisiz araştırma ve çalışma, Osmanlı tarihi, İzmir ve İzmir Yahudi tarihine ilişkin akademik bilgi birikimini zikrettiğim kriterlerle bir arada kullanabilme becerisine sahip olmayı sağlar. Ama buna rağmen, hala, hata yapma olasılığı vardır. Çünkü Yahudi tarihi, ucu bucağı olmayan, engin bir okyanus gibidir. Bu yüzden, kimi zaman sanat tarihi, arkeoloji, teoloji, epigrafi, sosyoloji ve psikoloji bilim dallarına mensup ya da yerel araştırmacı rehberlere ve yol arkadaşlarına ihtiyacınız olur.
[1] Sözlüklerde, ‘yol’ veya ‘patika’ anlamına gelir. ‘Sebil’ terimi, ‘fî sebîlillâh’ (Allah yolunda, Allah rızası için) kökünden gelir. Başlangıçta, Osmanlı’da dağıtılan suya sebil, dağıtıldığı yere sebilhane denilmekteydi. Zamanla ‘hane’ eki kaldırılmış ve ‘sebil’ kelimesi bugünkü şeklini almıştır. Nur Urfalıoğlu, “Sebil”, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sebil.
2 Çavuş sözcüğünün kökenine bakıldığında, Göktürklere kadar gitmek gerekir. Orhun Yazıtlarında da geçtiği bilinen çabış unvanı muhtemelen ulak ya da vezir gibi manalara gelmekteyken sözcüğün kökeni olan ‘çabmak’ fiili ise “haykırmak, bağırmak, sesle çağırmak, haber vermek” gibi hem birbirine yakın hem de birbirinden farklı anlamlara gelmektedir. Göktürk ve Uygurlarda kullanıldığı bilinen bu rütbenin daha sonra ‘dûrbaş’ adıyla Gazneliler ve İran coğrafyasında kurulan devletlere geçtiği de tarihçilerce ifade edilmektedir. Doğu Roma İmparatorluğu’na dönecek olursak kuvvetle muhtemel, Malazgirt sonrası Anadolu'nun hızlı Türkleşmesini takiben sözcüğün Yunanca sesletilmiş versiyonu olan ‘tzaousios’ ifadesi imparatorlukta günlük kullanıma girmeye başlamıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Orhan F. Köprülü, “Çavuş”, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cavus.
3 Sözlükte, ‘hayırlı, seçkin kişi; bir topluluğun başkanı, vekili, kefili, emini’ anlamlarına gelen nakib sözcüğü (çoğulu nükabâ), siyasi, içtimai, askeri, dini alanlarda hükümdar, cemaat reisi veya şeyhlerin maiyetinde görevli üst düzey sorumluları ifade etmektedir. Nakib, Kur’an-ı Kerim’de “kabilesinin kefili ve emini” anlamında, “Onlardan -İsrailoğulları’ndan- on iki nakib gönderdik” şeklinde geçmektedir (el-Mâide 5/12). Bkz. Gülgün Uyar, “Nakib”, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/nakib.