Şalom gazetesi için spor yazarlığı yaptığım bu süreçte ilgimi çeken ve okurların da ilgisini çekebilecek konuları sıklıkla araştırıyorum. Bazı hikayeler bu sayfa için çok uzun ve detaylı oluyor. Bazı hikayeler ise tek bir yazı için çok kısa oluyor. Bu hafta, tek yazı için çok kısa ama anlatmadan da edemeyeceğim üç hikaye paylaşmak istiyor.
Plaj topuyla gol
Dünyadaki her taraftar tuttuğu takımın maçını izlerken maçı kontrol etmeyi ister. Bir şekilde o sahaya atlayıp kimsenin görmediği bir pası vermek veya teknik direktörün yapmadığı oyuncu değişikliğini yapmak belki de her taraftarın hayallerini süsleyen görüntüler. Ama ne yazık ki taraftarların böyle bir gücü yoktur. İzlediği futbol maçının kaderini değiştiren bir taraftar İngiliz Callum Campbell’dir. 17 Ekim 2009 tarihinde Sunderland, Liverpool deplasmanına geldi. Sezona çok iyi başlayan Sunderland takımı, Fernando Torres’li Liverpool’a meydan okumaya hazırdı. Maçın daha beşinci dakikasında inanılmaz bir olay gerçekleşti; 16 yaşındaki Liverpool taraftarı Campbell’in oynadığı plastik bir plaj topu rüzgar yüzünden ellerinden uçtu ve sahaya düştü. Topu görmeyen Hakem Mike Jones, oynanan Sunderland atağını devam ettirdi. İrlandalı Andy Reid topu kesti ve ceza sahasında topla buluşan Darren Bent şutunu çekti. Top, Liverpool kalecisi Pepe Reina’nın kucağına giderken, Campbell’in elinden uçan plastik plaj topuna çarpıp ağlarla buluştu. Durumun farkında olmayan Jones gölü geçerli saydı ve Sunderland maçı 1-0 kazandı.
Futbol tarihinin en ilginç olaylarından biri olan bu gol hiçbir zaman unutulmadı. 2015’te İngiliz televizyon yarışması The Chase’in bir bölümünde yarışmacıya “2009 yılında Sunderland, Liverpool’a topun hangi objeye çarpması sonucu gol atmıştı?” soruldu. Verilen üç şık (“Güneşlenen bir Alman”, “Plaj Topu” ve “Dondurma Kamyonu”) arasından, yarışmacı Emma topun sahada bulunan bir dondurma kamyonuna çarptığını öne sürüp yarışmayı kaybetmişti. Campbell’in o gün kaybettiği topu günümüzde Manchester’da bulunan Ulusal Futbol Müzesinde bulabilirsiniz.
Geçtiğimiz ay, Chelsea Futbol Kulübünün sahibi Roman Abramovich için zorlu bir süreçti. Bir Rus Yahudi’si olan milyarderin, Vladimir Putin ile yakın ilişkilerinden dolayı İngiltere’deki varlıkları donduruldu. Bu varlıklarından biri olan Chelsea Futbol Kulübü de yaptırımlardan etkilendi. Uygulanan yaptırımların belki de en ilginç olanı futbol kulübünün deplasman maçlarına ulaşım için sadece 20 bin pound harcayabilir oluşu. Çoğu büyük futbol takımı deplasman maçlarına giderken özel bir jetle uçup, gittikleri şehrin en lüks otelinde kalıyor. 20 bin poundluk bir bütçeyle bu harcamaların yapılamıyor oluşu, haftaya Chelsea’nin Real Madrid deplasmanına nasıl gideceğinin düşünülmesine yol açtı. Kimileri, oyuncular ve teknik direktörün kendi aralarında para toplamasının mantıklı olduğunu öne sürerken, Londra’dan Madrid’e tren veya otobüsle gidilmesini öneren de oldu. Birçok kişi için komik görünen bir öneri olmasına rağmen, futbol oyuncularının uçağa binmeden yolculuk ediyor olması bana çok farklı bir futbolcuyu hatırlattı: Futbolun uçmayan Hollandalısı, Dennis Bergkamp.
Hollanda ve İngiltere futbolunun efsanelerinden olan Bergkamp, Arsenal ile üç kere, Ajax ile bir kere lig şampiyonluğu yaşadı. İki kere üst üste yılın Hollandalı oyuncusu, bir kere de futbol yazarları tarafından dünyanın en iyi oyuncusu seçildi. Tarihin şüphesiz en iyi oyuncularından biri olan Bergkamp’ın kariyerindeki belki de tek eksik oyuncunun uçak korkusu. Bergkamp kariyeri sırasında iki trajik olaya tanıklık etti. Birinci olay, Bergamp daha 20 yaşındayken takım arkadaşları Lloyd Doesburg ve Virgall Joemankhan’ın bir gösteri maçına giderken bir uçak kazasında hayatlarını kaybetmeleri… Hollandalı efsaneler Bergamp, Gullit ve Rijkaard da neredeyse o gösteri maçına gideceklermiş. Bergkamp 20 yaşında geçirdiği bu travmayı zorla da olsa atlatmayı başarmıştı. Beş yıl sonra, 1994’te Hollanda Mili Takımı Dünya Kupası için Amerika’ya gidiyordu. Bütün milli takım ve teknik ekibin içende bulunduğu uçağın motoru bir anlığına durdu. Kısa bir süre ardından problemin çözülmesiyle uçak bir sıkıntı olmadan iniş yaptı. Ama Bergkamp’da yarattığı problem hiçbir zaman çözülemedi. Uykusuzluk ve stresle baş eden Bergkamp, uçağa binmek zorunda olduğu deplasman maçlarında çok kötü performans gösteriyor ve iyi oynayamıyordu. Bergkamp’ın uçak korkusunu sadece bir kişi anlayabiliyordu: Arsenal Teknik eski Direktörü Arsene Wenger. Wenger, Bergkamp ile bir anlaşma yaptı ve Bergkamp Şampiyonlar Ligi deplasmanlarına gitmek zorunda bırakılmadı. Arsenal ile üç şampiyonluk ve bir Şampiyonlar Ligi finali deneyimleyen oyuncu, Avrupa’nın en büyük sahnesinde çok nadir deplasman maçlarına gitti. Bu sebepten ötürü Bergkamp’a “Uçan Hollandalı” gemisinin bir parodisi olarak “Uçmayan Hollandalı” lakabı takıldı. Acaba uçak fobisi olmasa Dennis Bergkamp tarihin daha kaç sayfasına imza atacaktı.
Futbol tarihinin en kötü transferi
Son hikaye bu listedeki en kısa ve şahsımca en ilginç hikaye. 1996 yılında Southampton Teknik Direktörü Graeme Souness hiç beklenmedik bir isimden bir telefon aldı: Geçen sene yılın oyuncusu seçilmiş, tarihin belki de en iyi Afrikalı oyuncusu George Weah. Weah, Teknik Direktör’e çok başarılı bir futbolcu olan kuzeni Ali Dia’dan bahsetti. Dia, Paris Saint Germain ve milli takımları için oynayan özel bir yetenekti. Weah’ın telefon üzerinden yaptığı pazarlamayla Souness bir kere bile Dia’yı izlemeden onunla kısa dönemli bir kontrat imzaladı. Dia, Southampton ile ilk maçına Leeds karşısında çıktı. Yedekten giren oyuncu çok kötü bir performans sergileyip 85. dakikada maçtan çıkarıldı. Maçın ardından Southampton efsanesi Matthew Le Tissier, Dia’yı “buz üstündeki Bambi” olarak tanımladı. Dia’nın kötü performansının ardından Weah’yı arayan Souness, kendisine gelen telefonun aslında Weah’dan gelmediğini öğrendi. Ali Dia’nın üniversite arkadaşı bir şekilde Souness’in telefonunu bulup onu işletmişti. Souness ise saf bir şekilde bu yalana inanıp Ali Dia’yı takımının bir parçası yapmıştı. Komik futbol kariyerinin ardından Ali Dia önce Newcastle’da sonra da San Francisco’da işletme okudu. Şu anda Dia’nın nerede olduğu bilinmiyor. Dia her sene sıklıkla tarihin en kötü futbolcuları ve transferleri listelerinde kendini ilk sırada buluyor. Bana kalırsa tarihin en iyi telefon şakası listesinde de tartışılmaz bir birinciliğe sahip.