Uzun yılların çalışması sonucunda İzmir Yahudilerini anlatan en kapsamlı eser olarak ortaya çıkan ´İzmir´de Yahudiler – Antik Smyrna´dan Günümüze´ kitabı Gözlem Yayıncılık tarafından raflardaki yerini aldı. İzmir´de yaşayan Yahudilerin tarihini ve kültürel zenginliğini betimlemek, bu topluluğun İzmir´de bıraktığı izleri, görsellerle desteklenmiş sayfalarda okuyucunun gözünde canlandırmak amacını taşıyan kitabın oluşumunda büyük emeği bulunan Sarit ve Selim Bonfil ile eserin oluşum sürecini konuştuk.
Gerek içeriği ve tasarımı gerekse içeriğinde kullanılmış belge ve fotoğraflarıyla kütüphanelerde özel bir yer tutacak olan eserin önsözünü Stanford Üniversitesi Tarih Profesörü Aron Rodrigue kaleme aldı. Prof. Dr. Henri Nahum, Laurence A. Hazan, Raşel R. Asal, Sarit Bonfil, Selim Bonfil, Dr. Siren Bora, Metin Delevi, Corinne Denailles, Jinet Sidi-Sarfati ve Dr. Carolina Francisca Isabel Spiegel’in yazılarından oluşan kitap ortak paydası İzmir olan bir grup arkadaşın fikir alışverişinden doğdu.
Sarit ve Sarit Bonfil ile, 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesinde sanatseverlerle buluşan ‘Foto Gagin Gözünden İzmir Yahudileri ve Karataş’ Sergisi ve kitabın lansmanı için İstanbul geldiklerinde buluştuk.
Öncelikle eserinizin bir Yahudi toplumu hakkında rastladığım en güncel ve kapsamlı eserlerden biri olduğunu söylemem lazım… Bu fikrin babası kimdi? Fikir nasıl oluştu, nasıl gelişti? Ekibiniz nasıl bir araya geldi?
Selim Bonfil: Sarit ile bir Paris seyahatimizde kendilerine “Les Dammes de Smyrne” adını veren bir grup bayanla tanıştık. O yıllarda İzmir’de dijital ortamda okura ulaşan Diyalog e-bültenine yazdığı bir mesaj sayesinde grubun kurucusu Laurence Abensur-Hazan’la temasa geçmiştik. Grup üyelerinin özelliği aile kökenlerinin İzmir’e ve çevresindeki Turgutlu, Aydın gibi yerleşimlere dayanmasıydı. Buluşmamızda Sefarad dilini ve geleneklerini nasıl hala yaşatmaya çalıştıklarına ve geçmişleriyle ilgili daha fazla bilgi edinmeye nasıl hevesli olduklarına tanık olduk. Laurence Abensur-Hazan bir avukat. Aynı zamanda Sefarad Jeneolojisi uzmanı ve İzmir Yahudileri üzerine bir araştırmacı. Birkaç yıl boyunca İzmir-Paris arasında karşılıklı yaptığımız ziyaretler dostluğumuzu pekiştirdi. Bir gün Laurence, İzmir Yahudileri hakkında genel okuru hedefleyen bir kitap hazırlamak istediğini, ona yardımcı olup olamayacağımızı sordu. Amacı Avrupa’da yaşayan ve kökenleri hakkında pek bilgi sahibi olmayan genç nesillere İzmir Yahudi tarihini ve kültürünü tanıtmaktı. Laurence, Sarit ile birlikte İzmirli ailelerden topladığımız fotoğrafları dijital ortamda depoladığımızı, sözlü tarih ve arşiv çalışmaları yaptığımızı biliyordu. Ortak bir proje geliştirebileceğimizi düşünmüştü.
Böyle bir kitabın bölümleri ne olur, hangi bölümü kim yazar diye düşünmeye başladığımızda, projeye yeni yazarlar dahil ettik. “Les Dammes de Smyrne” üyesi, ailesi Aydın kökenli Corinne Denailles yazarlar grubuna ilk katılan oldu. İzmir doğumlu olup kentten küçük yaşta ayrılan, İzmir Yahudileri (2002) kitabının yazarı Prof. Henri Nahum ortak dostumuzdu. Teklifimizi çok sıcak karşıladı. İzmir’de temasta olduğumuz, zaman zaman bilgi alışverişinde bulunduğumuz, İzmir Yahudi tarihi uzmanı Dr. Siren Bora da katılınca, iki güçlü akademik desteği arkamıza almış olduk. Yurt dışındaki İzmir kökenli Yahudilerin II. Dünya Savaşında yaşadıklarıyla ilgili bir çalışması olduğunu bildiğimiz Metin Delevi, ricamız üzerine savaşlar konusunda bir makale yazmayı kabul etti. İzmir’de daha önce tanıştığımız, İzmir ve İstanbul’da Ladino üzerine sözlü tarih çalışması yapmış olan genç Alman akademisyen Dr. Carolina Spiegel de projemize memnuniyetle katılacağını söyleyen bir diğer isim oldu. İzmir Sefarad Mutfağı yazarlarından Jinet Sidi Sarfati ve edebiyat incelemeleriyle tanınan Sarit’in ablası, yazar Raşel Rakella Asal ile ekibimizi tamamladık. Yurt dışındaki arşivlerde eşimle rastladığımız 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı Judeo-Espanyol basınına ait örnekler en çok ilgimizi çeken konulardan biriydi. Ben bu konuda incelememi derinleştirmeye talip oldum. Sarit ise İzmir’deki sosyal kurumlar ve geleneklere yoğunlaşmaya karar verdi. Çalışmalarımız bitmeye yakın temas kurduğumuz Prof. Aron Rodrigue kapsamlı bir önsöz yazarak kitabımıza değerli bir katkı sağladı.
Eminim ki uzun ve sancılı bir süreç olmuştur… Bu süreçte nasıl zorluklar yaşadınız? En büyük engeliniz ne idi?
Selim Bonfil: Temel prensibimiz araştırmaya dayalı ama tam anlamıyla akademik olmayan, genel okurun rahatça okuyabileceği, bol fotoğraflı bir kitap hazırlamaktı. Daha önce işlenmemiş ya da okura ilginç gelebileceğini düşündüğümüz konuları da öne çıkarmayı hedefledik. Dikkat çekmek istediğimiz konuları ayrı bir kutu içinde vermek fikri Laurence’tan geldi. Kitabın bölümlerini oluşturmada Siren Bora çok yardımcı oldu. Her yazarın farklı bir üslubu olacağını baştan beri biliyorduk. Bunun kitabın bütünlük oluşturmasında bir sorun yaratmasından endişelenmedik değil. Ama şükür korktuğumuz gibi olmadı. En büyük sorunu ve zaman kaybını tercümede yaşadık. Fransızca yazılan makalelerin Türkçeye çevrilmesi sancılı bir süreçti. Doğal olarak konularımız özel terim ve ifadeler içeriyor. Tercümelerin kontrolü ve gerekli revizelerin yapılmasında Sarit’in büyük emeği var.
Yazarlar arasında iletişimi sağlayan koordinatörler olarak bize çok fazla iş düştü. Her şeyden önce İzmir Yahudi Toplumunun içinde olduğumuz için doğru ve güncel bilgi aktarma konusunda bir sorumluluk yüklendik. Bu kitabın belki diğer derleme eserlerden farkı yazarların birbirlerine verdiği destekti. Yazarların bir kısmının Fransız olması, farklı arşiv ve kaynaklardan yararlanmaları açısından kitaba bir zenginlik kattı. Öte yandan dil engeli nedeniyle Türkçe kaynaklara ulaşamadıklarında kitabın editörleri Siren Bora ve Sarit gerekli desteği verdiler. Sözü gelmişken, kitabın üçüncü editörü ve yayına hazırlayan Gila Erbeş’e kitabın başarılı bir şekilde sunumu konusundaki katkıları için teşekkür etmek isteriz. Siren Bora’nın ricasını kırmayarak kitabımızın ilk okumasını sağlayan değerli Yusuf Altıntaş’a da müteşekkiriz.
Hepimizin günlük hayatta farklı işlerimiz ve sorumluluklarımız olması, işin uzamasına ve dolayısıyla zaman zaman motivasyonumuzun düşmesine yol açtı. Burada 5-6 yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Bu süreçte henüz kitap yayınlanmadan, değerli Prof. Henri Nahum’u kaybetmemiz hepimizi üzdü. Ona verdiğimiz sözü tutamamamın mahcubiyetini hissettik. Bu nedenle kitabı kendisine ithaf ettik. Onu tanımış olmak, onunla ortak bir projede yer almak büyük bir onurdu.
İzmir Yahudi basını hakkında yazdığım makale dışında kitaptaki tüm fotoğrafların ve arşiv belgelerinin konularına göre saptanıp düzenlenmesi benim görevimdi. Hem diğer yazarlardan gelen hem de kendi koleksiyonumda bulunan bütün fotoğraf ve belgeleri bir havuzda toplamak, nihayet içinden seçimler yapmak aylar süren yorucu bir çalışmaydı diyebilirim.
Sarit Hanım, kitapta daha çok sosyal konuları kaleme aldığınızı görüyorum. Bayramlar ve kutlamalardaki gelenekler, sosyal içerikli kurum ve dernekler gibi… İzmir Yahudi Toplumunun sosyal özelliklerine hakim biri olarak, geçmişle günümüz arasında en belirgin farklılık olarak nitelendirebileceğiniz nedir?
Sarit Bonfil: Geçmişte gerek ilk Juderia’nın olduğu İkiçeşmelik ve civarında gerek ikinci Juderia olan Karataş ve çevresinde büyük bir birliktelik ve dayanışma duygusu içinde akıp giden bir hayat vardı. Çoğunluğu dini vecibelerini titizlikle yerine getiren, geleneklerine bağlı bir toplum göze çarpıyordu. 20. yüzyıl boyunca İzmir Yahudi Toplumu dışarıya göç verdi. Özellikle İsrail Devletinin kurulmasından sonra İzmir Yahudi Toplumunun üçte ikisinden fazlasını oluşturan yaklaşık 10 bin kişi bu ülkeye göç etti. Gidenler toplumun en yoksul ve geleneklere en bağlı kesimiydi. O dönemden beri nüfusu yavaş yavaş azalmaya devam eden İzmir Yahudileri bazı sinagoglarının devre dışı kaldığına, 1998’de son kalan okulunun kapandığına ve mülkiyetinde olan Karataş Hastanesi işletmesinin 2013’te bırakılmak zorunda kalındığına tanık oldu. Küçülmeye ve yaşlanmaya devam eden, karışık evliliklerin kaçınılmaz olarak arttığı bir toplumda birlik ve dayanışma duygusunu canlı tutmak en zorlayıcı konulardan biri hiç şüphesiz. Geçmişte gençlere aidiyet duygusu kazandırmak canlı bir toplum hayatı içinde doğal olarak gelişen bir olguydu. Son yıllarda bunun için gerek yönetimin gerek ailelerin özel çaba göstermeleri gerekliliği doğdu. Sonuçta topluluk olarak birlikte yaptığımız aktivitelerin azalması geçmişle bugünü ayıran en büyük fark olsa gerek.
İzmir Yahudi Toplumunda, yaptıklarıyla ve sosyal hayata etkileriyle, sizi en çok etkileyen kim oldu?
Sarit Bonfil: En çok etkilendiğim figürlerden biri La Buena Esperansa gazetesi kurucusu, eğitmen ve gazeteci yazar Aaron de Yosef Hazan (1848-1931). Toplumun cahillikten ve yoksulluktan sıyrılmaya çabaladığı bir dönemde eğitim hayatından, sosyal hayata ve kurumların idaresine kadar her alanda etkin olmuş biri. Din adamlarının itirazlarına rağmen kişisel girişimiyle Alliance’ın kız okulunu ve çıraklık okulunu açtırmayı başardı. Türkçe öğretmeniydi. Yahudiler arasında Türkçenin yaygınlaştırılması için Tamimi Lisani-i Osmani Cemiyetini kurdu. Hayırsever Nesim Levi Bayraklı’nın kendisine bağışladığı yazlık evi üstüne almak yerine, topluma Karataş Hastanesi olarak kazandırılmasının yolunu açtı. Fakirlere yardım kuruluşu olan Ozer Dalim’i kurdu. Kurumlar arası barışı sağlamak amacıyla kurulan, amacı farklılaşsa da günümüze kadar Liga (Liga de Pas) adıyla gelen kültür derneğinin kurucularındandı. Toplumdaki batıl inançlarla, bağnazlık ve her türlü aşırılıklarla gazetesindeki yazıları aracılığıyla savaştı. Abartılı Purim kutlamalarının kaldırılmasında, kadınların çağdışı kalan geleneksel Tokado şapkasını bırakmasında etkili oldu. Olumlu yankılar uyandıran, Sefarad Yahudilerinin Osmanlı’ya gelişinin 400. yıl kutlamalarının fikir babasıdır. Sonuçta, Aaron de Yosef Hazan’ın İzmir Yahudi Toplumu için yaptığı tüm katkıların meyvelerinin nesilden nesle aktarılarak bize ulaştığını söylemek sanırım yanlış olmaz.
Kitabın gün yüzüne çıkmasıyla, aldığınız ilk tepkiler nasıl oldu?
Sarit Bonfil: Böylesine uzun soluklu bir çalışmanın en ince ayrıntılarına kadar ilgilendiğinizde, kitabın nasıl karşılanacağı konusunda bir fikre sahip olamıyorsunuz. İlk gelen tepkilerin oldukça olumlu olması bizi çok mutlu etti. Çok emek verildiğinin belli olduğunu dile getirdiler. Kitabın çok okura ulaşması, İzmir kent kültürünün ayrılmaz bir parçası olan İzmir Yahudi Toplumunu tanıtmada, genç kuşaklara kültürel miraslarını keşfetmede bir katkı sağlaması en büyük dileğimiz. Ve her çalışma bir sonraki çalışmaların yolunu açar… Umarız kitabımız bu alanda ilgi ve merak uyandırır, başka araştırmalara ilham kaynağı olur.