Edebiyat alanında uzun yıllardır eserler veren yazar Tufan Erbarıştıran´la Red Kitap Yayınları´ndan çıkan iki yeni kitabı, ´Söyle Satranç Ben Kimim?´ ve ´Ortaçağ´da kahkaha ve Karnaval´ üzerine konuştuk.
Zafer Köse
Yazarın ‘Söyle Satranç Ben Kimim?’ başlıklı kitabında altı öykü bulunuyor. Her öyküde TE adıyla bir başkahraman var. Bu karakter üzerinden ve onun bakış açısıyla öyküler kurgulanmış. Kitabın sonunda ise yazarın doğrudan okurlarına seslendiği ve okuduğu öyküleri anlamaları için neler yapmaları gerektiğini söyleyen bir bölüm daha bulunuyor. Her öykünün sonunda kitap okuma ve film izleme isimleri de verilmiş. Bu da doğal olarak öykülerin daha kapsamlı anlaşılmasını sağlıyor.
‘Ortaçağ’da Kahkaha ve Karnaval’ ise günümüzde edebiyat ve sanat alanlarında sıkça kullanılan post-modern kavramının nereden kaynaklandığını imleyen bir kitap… Karnavallardaki eşitliğin, kahkaha atarak muhalif olmanın kuramsal açıdan tanımı yapılıyor. Kahkahanın siyasi düzene karşı bir başkaldırış olduğu ifade ediliyor. Mihail Bahtin’in bu konudaki kuramsal çalışmanın devamı niteliğinde bir kitap. Konunun görselliği de düşünülmüş, kitabın içine çok sayıda resim ve fotoğraf konulmuş. Ayrıca yararlanılan kaynakların bu konuya ilgi duyanlar açısından önemli olduğunu da söylemeliyiz.
Yazdığınız son iki kitapta felsefenin ve teolojinin izlerini görüyoruz. Öykülerinizde bazı gizil sezdirmeler var. Bunlarla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Kadim dönemden günümüze geçen birçok ezoterik ve felsefi aktarımlar söz konusudur. Öykülerimde de bu aktarımların izleri mevcuttur. Söz gelimi bir öykümde kendini arayan bir kahraman, “Sola doğru eğilmiş bir çizginin iki tarafında, eğri büğrü birer çizgi vardı” derken bu aslında İbrani alfabesinin ilk harfi olan Alef’tir. Bir diğerinde ise görünürde bir cinayet vardır ama gül sembolünün ezoterik anlamı gizlidir. ‘Merdiven’ adlı öyküde ise Yakup Peygamberin gördüğü düş üzerinden gizil bir anlatım vardır. “Ansızın bir merdiven belirdi, neredeyse yerden gökyüzüne kadar uzanıyordu. (…)Merdiven hızla bir ağaca dönüştü. Ama kökleri yukarıya uzanan, dalları aşağıya sarkan bir ağaçtı bu.”
Bir diğer öyküde ise köydeki yaşlı bilge, ısrarla, ‘O mutlaka gelecek ve bizi kurtaracak” diyordu… Uzun boylu, sakallı bir adam görünmüştü. Adam dağdan inerken elinde kocaman bir tomar* vardı. Adam ona doğru yaklaştı, eğildi ve kulağına elindeki tomarı anlaşılır bir sesle okudu. Elleriyle, yüzünü okşadı, “Başaracaksın!” dedi.
Yani sizin de söylediğiniz gibi, kitaptaki tüm öyküler dikkatle okunması gereken ve içindeki iz’ler bulundukça, kendini açıklayan bir anlatıma sahiptir. Öykülerin esin kaynağı Tevrat’tır ve oradaki bazı olayların edebiyata uyarlanmasıdır.
Yani kadim Tevrat’ın sonsuz açılımlarından mı yararlandınız?
Buna kısaca evet diyebilirim. Ancak bu konuda birçok yazar aynı kaynaktan besleniyor. Önemli olan söz konusu Tevrat’ı nasıl okuduğunuz ve ne anladığınızdır. Onun içinde o kadar çok bilgi ve anlam var ki, kesinlikle tüketilemez! Kitaptaki bir öyküden bir alıntı yapacağım. “Korkmayın sakın! Baktığınız şeyi anlamalısınız!”
Diğer kitabınız ise, post-modern edebiyatın Ortaçağ’daki zemini üzerine yazılmış...
Günümüz edebiyatında önemli bir yere sahip olan post-modern anlatımın Ortaçağ’da nasıl oluştuğu üzerine yazılan bir kitap. Okurları sıkmamak adına içinde bolca resim de var. Böylelikle, görerek ve okuyarak kitaba daha hâkim oluyorsunuz. Post-modern anlatımın en önemli özelliklerinden biri de şudur: yazılı bir metnin anlamı bir tane ama yorumları sonsuzdur. Üstelik söz konusu yazılı metin her döneme, her coğrafyaya ve herkesin eğitim ve kültür düzeyine göre anlamlar üretir.
Kitabı okuduğunuzda post-modern kuramının bir edebiyat akıcılığı içinde kahkaha ile nasıl birlik olup ortaya çıktığınızı anlıyorsunuz.
Yazılı metnin önemini imliyorsunuz…
“Kalıcı olan tek şey, yazılı metindir. Kitaptan bir tümce ile yanıt vereyim: Post-modern metinlerde durağanlık, sabitlenme, statüko yoktur. Metin kendini sürekli yeniler, her okunuşta farklı yorumlar üretir.” Buradan hareketle söz gelimi Tevrat metnini her okuduğunuzda farklı anlamlar karşılaşırsınız. Bu da sizi hem değişmeye ve öğrenmeye hem de bakışınızın zenginleşmesine yol açar.
*Tomar: Dürülerek boru biçimi verilmiş kâğıt, deri.