Tora´da kaşerut kurallarından bahsederken öncelikle yiyebileceğimiz hayvanlardan söz eder, daha sonra yiyemeyeceğimiz hayvanları belirtir.
Burada en önemli iki belirti, hayvanın çift toynaklı olması ve geviş getirmesidir. Bu bağlamda bu iki belirtiden sadece birine sahip olan dört özel hayvandan bahsedilir. Dolayısıyla bu hayvanların da yenmesi yasaktır. Ancak Tora’da, normalde fazladan sözcükler kullanılmazken, bu dört hayvanın anlatımında gereksiz gibi görünen bazı vurgular vardır. Bu dört hayvanda, gerekli belirtilerden hangisinin olmadığının vurgulanması, onun yenmesinin neden yasak olduğunu izah edecek nitelikte olmasına rağmen, Tora öncelikle o hayvanda var olan olumlu belirtiden söz eder. Sonrasında da olumsuz belirtiyi vurgulayıp yasak olduğunu belirtir. Örneğin deve için “geviş getirmesine rağmen çift toynağı yoktur, onun için yenemez” ve domuz için “çift toynağı olmasına rağmen geviş getirmez, onun için yenemez” denmektedir. Burada aslında büyük bir hayat dersi gizlidir. Bir şey sonuçta olumsuz gibi de gözükse, önce onun içindeki olumlu yönü görmeye çalışmamız gerekir. Ancak bu olumluyu görebildikten sonra, olumsuzluğa odaklanmamız lazım. Talmud zamanının büyük rabileri bunu çok iyi başarırdı.
Bir gün bir grup rabi yolda yürürken kanlar içinde ölü bir köpek görmüşler. Rabilerden biri, “Şu zavallı köpeğe bakın, çok kötü gözüküyor” demiş. Öteki düzeltmiş, “Ama farkında mısın, ne kadar beyaz dişleri var.” Evet, bu şekilde ölü bir köpek görmek kötü bir görüntüdür. Ama bunda bile, bakmasını bilirsek olumlu bir şeyler görebiliriz. Tabi Tora, bu olumlu yönü gördükten sonra olumsuz sonucu da görmemizi istiyor. Mesela domuzda çift toynak vardır, ama geviş getirmediği için de yenmesi yasaktır. Sonuçta bizim için belirleyici yön bu olacaktır. Bunu görmezsek, onun neden yasak olduğunu da anlayamayız. Bu da bizi yanlış davranışlara sürükleyebilir.
Pesah Sederi’ndeki üç matsanın simgelediği derinlik
Pesah Sederi’nde matsalarla ile ilgili prosedürleri yaparken, altında ne kadar derinlik olduğunu anlamak için, üç matsanın neleri simgelediğine sırayla bakalım. Öncelikle bu üç matsadan üstteki ve alttaki iki tanesi, Şabat ve Yom Tovlarda yağan çift porsiyon manı, ortadaki ise Pesah’ta matsa yeme mitsvasını simgeler. Ortadaki matsa eşit olmayan iki kısma bölünerek, büyük olan parça ‘afikoman’ olarak en sonda yemek üzere masa örtüsünün altına saklanır. Bu ortadaki kırık matsanın simgelerinden biri, Mısır esareti sırasında Bene İsrael’in her gün yemek zorunda kaldığı ‘lehem oni/fakirlik ekmeği’dir. Saklanan parça ‘afikoman’ ise, Pesah korbanını simgeler ki, bunu en sonda ağzımızda onun tadı kalacak şekilde yeriz. Bu üç matsa Yahudilerin üç alt grubunu da simgeler; Koen, Levi ve Yisrael. Ortadaki Levi’yi simgeleyen matsayı bölüyoruz ki Leviler, diğer tüm Yisrael kabilelerinin arasına bölünmüşlerdi. Yine bu üç matsa Tanah’ın üç alt bölümü olan Tora, Neviim ve Ketuvim’i simgeler. Ortadaki matsanın simgelediği ‘Neviim/Peygamberler’ kitabı de, önceki ve sonraki peygamberler olarak Tanah’ta çeşitli alt kitaplara bölünmüştür. Tabi üç matsanın en önemli simgelerinden biri, üç atamızın anısına olmasıdır. Üstteki Avraam, ortadaki Yitshak ve alttaki Yaakov’un anısınadır. Yitshak’ın simgelediği orta matsayı kırıyoruz, çünkü Yitshak Tora’da korbanın simgesidir. Mişkanın açılmasının, kabilelerin korbanları sırayla getirmesi ve Mısır çıkışının Nisan ayına denk gelmesinde de, bu ayın Yitshak’ın doğum ayı olmasının büyük payı vardır. Yitshak’ın simgelediği orta matsayı eşit olmayan iki parçaya ayırma sebeplerimizden biri Yitshak isminin Tora’da ‘Tsadi’ harfi ile yazılırken, teilim 105’te yer aldığı gibi Yishak olarak ‘Şin’ harfi ile yazılabilmesi, dolayısıyla sürgün yılları ile bağlantısı olmasıdır. Nitekim teilim’deki yazılışındaki ‘Şin’in gematriası 300 iken, Tora’daki yazılıştaki ‘Tsadi’ninki 90 olup ikisinin farkı 210 dur. İlk başta Avraam’a bildirilen sürgün yılları 400 iken, Mısır esaretinin erken bitmesi için, Tanrı yüce merhameti ile sürgün başlangıcını 190 yıl önceki Yitshak’ın doğum tarihinden başlatmış ve gerçek süre 210 yıla düşmüştü. Pesah sederinde de matsayı adeta 210’a 190 olarak eşit olmayan iki parçaya bölüyoruz. Kabalistik olarak ise üç matsa hem Tanrının dört harfli isminde yer alan harfleri, hem de yaratılıştaki 10 sefirotu simgelemektedir. Üst matsa sefirotların üst ucu olan ‘Yud’ olup gematriası 10’dur ve bölünemez. Orta matsa ise, yine toplam gematriası 10 olacak şekilde ‘Vav ve Dalet’ (yani 6 ve 4) kırılır. Aynı zamanda dalet ve vav harfleri şekil olarak birleştirildiğinde hey harfi şekli ortaya çıkar ki, bu da Tanrının isim harflerinden biridir ve şehinayı simgeler.
Her gün Tanrımız Aşem’i hatırlama gereği
Tora’nın bazı yerlerinde Tanrı, bizlere Kendisi’ni hatırlamamız gerektiğini vurgular. Bunlardan biri de Devarim 8: 18’de bulunan ve bir Yahudi’nin her gün hatırlaması gereken ‘Eser Zehirot: 10 Hatıra’dan biri olan şu mitsvadır; “Tanrın Aşem’i hatırla, çünkü bugün olduğu gibi, sana servet edinecek kuvveti veren O’dur.” Bu mitsvayla ilgili pasukta şu vurgularda bulunulmaktadır: “Aşem’dir çakmaktaşı gibi sert kayadan sana su çıkaran”, “Aşem’dir sana Man’ı yediren”, “Bu yüzden bolluğa eriştiğinde de, bana bu kuvveti kendi kuvvetim sağladı deme” ve “Tanrın Aşem’i hatırla, çünkü bugün olduğu gibi sana servet edinecek kuvveti veren O’dur.” Buradan çok önemli şeyler öğreniyoruz. İşlerimizle ve kendi meselelerimizle günlük yaşantımızda elbette uğraşacağız, başarılı olmak için mücadele edeceğiz. Ama bu başarının ön şartı, bu kuvveti bize verenin Tanrı olduğunu kabullenmemizdir. Tanrı’yı unutur ve bunları kendi kuvvetimizle başardığımızı zannedersek, o kuvvetimiz giderek azalacaktır. Servetimiz de ya erimeye başlayacak ya da bize bir bereket vermeyecektir. Oysaki Ramhal, bize çok basit ve etkili bir yol önerir. Buna göre, geçimimiz için olağanüstü bir gayret göstermemize gerek yoktur. İhtiyaçlarımız için Tanrı’ya dua etmemiz ve bize verdikleri için şükretmemiz yeterlidir. O zaman, çok büyük bir mücadele vermeden de ihtiyaçlarımız karşılanacak ve dahası, edineceğimiz servetimiz bereketli olacaktır. Teilim 55’te de, bunu destekleyen söyle bir ifade vardır; “Yükünü Aşem’e devret, O seni besleyecektir.” Yani Tanrı’ya güvenip her şeyin kaynağının Tanrı olduğuna inanarak O’na dua eder ve ihtiyaçlarımızı talep edersek, Tanrı atalarımıza çölde kayadan su çıkarttığı ve gökten man yağdırdığı gibi, bizi de en iyi şekilde besleyecek ve geçindirecektir.
Bunları biliyor musunuz?
* Ketoret/ tütsü sunağının, ‘sevilen sona bırakılır’ misali Mişkan’daki diğer kutsal objelerden daha sonra imal edildiğini. Nitekim ketoret sunulmadan Şehina’nın Mişkana gelmediğini. Bu bakımdan da, ketoret işleminin sabah Mişkan’da ilk yapılan ibadet olduğunu. Ketoretin kokusunun adeta Tanrı’nın katı yargısını yumuşattığını. Aynı zamanda, avludaki hayvan sunağında gün boyu kesilip yakılan hayvanların kokusunu da güzelleştirdiğini.
* Bağışların anlatıldığı Teruma peraşasının, günlük hayata dair pek çok kanunun sıralandığı Mişpatim peraşasının hemen ardından gelmesinin mesajının; Mişpatim’de ticari kanunların bildirildiği ve ancak gelirimizin dürüstlükle kazanıldığına ikna olunduktan sonra, kutsal bir bağış ayırmanın mümkün olduğunu.
* Pesah kelimesini incelediğimiz zaman, farklı anlamlar ortaya çıktığını. Esas kelime anlamının ‘atlamak, üzerinden geçmek’ olduğunu. Kelimeyi bölmemiz halinde ise, şu farklı anlamlara ulaşabileceğimizi; Pe-sah/ konuşan ağız (Agadaya vurgu), Pas-ah /Ah’ı bitirmek, sona erdirmek (Mısır’da çekilen acıların sonlanmasına vurgu).
* Zohar’ın matsayı ‘inanç yiyeceği’ olarak tanımladığını. Matsayı yalnız doyma veya Pesah’ta yaşananları anma amacıyla değil, doğrudan Tanrı’ya olan inancımızı güçlendirmek için yediğimizi. Bunun matsanın doğal özelliği olduğunu. Buradan, ruhun sadece manevi şeylerden etkilenmediğini, kaşerut olayında olduğu gibi bazı fiziksel yiyeceklerin negatif veya pozitif özelliklerinden de etkilendiğini anlayabileceğimizi.
* Pesah Bayramının kapsandığı, Yahudi takvimine göre 14-21 Nisan tarihlerinin, Moşe Rabenu ile ilgili başka olaylara da sahne olduğunu. Pesah’ın 81 yıl öncesinde, yine 21 Nisan’da, Kızıldeniz mucizesi olduğu gün, Moşe’nin Nil Nehrine bırakıldığını. Yine Pesah’ın bir yıl öncesinde 15 Nisan’da, Tanrı’nın Moşe ile çalılıkta iletişim kurduğunu ve bir hafta (Pesah süresince) Moşe’nin Tanrı’ya görevi üstlenme konusunda direndiğini.
* Purim zamanı Yahudilerin 13-16 Nisan arası üç gün oruç tutmalarına rağmen, sonraki nesiller için oruç gününün 13 Adar olarak belirlendiğini. Bunun sebebinin, Yahudilerin Aman taraftarlarıyla savaşı 13 Adar’da yine oruç tutarak yapmaları olduğunu. O yıl her yerde savaş sadece 13 Adar’da yapılıp, kutlaması 14 Adar’da yapılırken, surlu şehir olan başkent Şuşan’da özel izinle savaş 13 ve 14 adar olarak iki gün sürüp kutlamanın 15 Adar’da yapılmış olduğunu. Bu savaşlarda hiçbir Yahudi ölmemişken, 127 ülkede toplam 75000 Aman taraftarının öldürüldüğünü.
* Tufan neslinde yaşayan insanlar sürekli birbirinden bir şeyler çaldıkları için, kimin maddi varlığının tam olarak ne olduğu belli olmadığından, Tanrı'nın insanlara maddi bir ceza ile ders verme şansı kalmadığını. Bu nedenle cezanın artık direkt canlarına geldiğini.
* Noah için Tora’da “endi neslinde kusursuzdu” derken, kullanılan kelime olan ‘Be Dorotav’ sözcüğünün aslında çoğul olduğunu. Yani aslında ‘nesillerinde’ dediğini. Noah’ın hem ‘Tufan neslini’, hem de ‘Babil Kulesi neslini’ gördüğünü ve ikisinde de kusursuz kaldığının ima edildiğini.
* Tufanın yeryüzünde 40 gün sürdüğünün belirtilmesinin, buna yol açan ana günahın soygunculuk ve gasp olduğuna bir ipucu teşkil ettiğini. Nitekim İbranicede soygun-yağma kelimesinin ‘gezel’ olduğunu ve gematriyasının 40 ettiğini. Ayrıca tufan anlamındaki ‘mabul’ kelimesini de ‘M-bul’ şeklinde açabileceğimizi. Bu şekilde M’nin sayısal değerinin 40, ‘bul’un anlamının da kargaşa olması dolayısıyla 40 günlük bir kargaşayı ifade ettiğini.
* Tora’da Yaakov’un çocukları arasında soyundan en detaylı olarak bahsedilen kişinin Levi olduğunu. Levi’nin torunlarının, hatta torun torunlarının dahi detaylarının verildiğini. Bunun sebeplerinden birinin, Levi’nin Moşe ve Aaron’un babalarının dedesi olması olduğunu. Diğer bir sebebinin, Levi’nin kardeşleri arasında en uzun yaşayan (137 yıl) kişi olması ve bu sürede çocuklarının nesillerini daha iyi eğitme şansı bulması olduğunu. Bir diğer sebebinin ise, Levi’nin yaptığı teşuva sonrası çok yüksek bir manevi düzeye ulaşarak, soyunun hem Mısır’da asimile olmayıp kölelik yaşamaması, hem de altın buzağı günahında yer almamaları olduğunu.
* Tora’da dolu belasından bahsederken ‘bu kez tüm felaketlerimi kalbine göndermek üzereyim’ dediğini. Burada ima edilen şeyin, Tanrı’nın, emrini çiğneyenleri cezalandırmak için kullandığı üç unsur olan ateş, rüzgâr ve suyun hepsini birden bu belada kullanmış olduğunu. Geçmişte Sedom ve Amora’yı ateşle, Tufan neslini suyla, Babil neslini de rüzgârla cezalandıran Tanrı’nın, dolu belasında bu kez bu üç unsurun hepsini bir arada kullandığını. Tanrı’nın rüzgâr yardımıyla içi ateş dolu buz taneciklerini Mısırlıların üzerine yağdırdığını.
Soru ve yorumlarınız için e-posta adresim hessiennekavi@gmail.