-Senin yaşında ne stresi Allah aşkına? -Okuldan başka ne derdin olabilir ki?
-Senin yaşında ne stresi Allah aşkına?
-Okuldan başka ne derdin olabilir ki?
Çocuk olmanın, genç olmanın doğal olarak oyuncu, neşeli, keyifli olmayı gerektirdiğini varsayan yorumlar duyuyorum sıkça. Son dönemin popüler söylemlerinden olan “içimizdeki çocukla bağ kurmak” denildiğinde de oyuncu meraklı halimizi davet ediyoruz. Belki de bu yüzden stressiz olması gerekiyor sanki bu dönemin.
Halbuki, gençlerin özellikle Gen-Z yani Z neslinin stres düzeyleri yüzde 65 ile şimdiye kadarki en yüksek düzeyler. Neler oluyor gençlere?
Stres dediğimiz üzerimizde hissettiğimiz baskı ve gerginlik hali.
Hepimizin potansiyelimizi ortaya çıkaracak motivasyonu bulabilmek için bir miktar strese ihtiyacı var. Sorun o miktar aşılınca olanlar…
Burada yeri gelmişken o yerinden kalkmak istemeyen, hiçbir şey yapmaya gönlü olmayan çocuklar var ya… Ebeveynleri olarak belki de hayatlarını fazlasıyla kolaylaştırdığımız için böyleler; ihtiyaçları olan kadar stres bile yaşamalarına ‘fırsat’ vermediğimiz için. Modern ebeveynlik sendromu diyorum ben buna.
Ne diyorduk? Stresin miktarı ve kaynağı önemli!
Stres kaynaklarına bir göz atalım:
Tabii ki okul ve akademik beklentiler ilk sırada. Dersler, notlar, sınavlar, öğretmen beklenti ve talepleri, sınıf arkadaşlarıyla ilişkiler, zaman yönetimi gibi birçok alt başlığı var bu kaynağın. Yapılan bir araştırmada öğrencilerin okul döneminde yaşadıkları stres düzeyinin 10 üzerinden 5,6 seviyesinde olduğu, yazın okullar tatilken ise bu düzeyin 4,8’e düştüğü ifade edilmiş. İki numarada kendinden memnuniyetsizlik geliyor. Bedenlerindeki orantısız değişim kadar çevresinin ya da kendisinin koyduğu beklentileri karşılayamamak, kendi performansıyla ilgili yaşadığı hayal kırıklıkları… Kendini sevmeyen, beğenmeyen, şefkatsiz ve dolayısıyla gergin bir birey!
Arkadaşlıklar bir başka güçlü stres kaynağı. Malum, gençlik yılları arkadaşlık ilişkilerinin çok önemli bir yer tuttuğu dönem. Uyanık oldukları zamanın büyük bir kısmını onlarla geçiriyorlar. Zorbalık, agresif yaklaşımlar, toksik ilişkiler ve aşk. Aranıyor olmak, popüler olmak, eğlenceli olmak, güzel olmak, zayıf olmak, belli başlı markalara sahip olmak, vb. Keyifli olduğu kadar gergin ve baskı altında hissettirdiği zamanlar da çok… Doğal olarak arkadaşlarıyla yakınlaşan gençler aile içi ilişkilerde de anlaşmazlık ve zorluklar yaşıyor. Ve bu da stresi hayatlarından eksik etmiyor. Ebeveynlerin gerçek dışı beklentileri başı çekiyor burada. Örneğin, okulda çalıştığım yıllarda beni hem üzen hem de çok şaşırtan bir durum LGS’ye hazırlanan (ki bendeniz TEOG, SBS, OKS hepsini gördüm ) gençlerin anne ve babalarının hep Robert Koleji ya da Galatasaray Lisesini hedefliyor olmalarıydı. Çocuğunu tanımak, gerçek performansını bilmek ve onu bu doğrultuda yetiştirmek, desteklemek önemli bir stres kaynağını kolaylıkla yok edebilecekken ebeveynler tam tersini yapabiliyor. Kimin hayalleri için acaba? LGS’de bu yaklaşımda olanlar lise yıllarında inanın hiç farklı olmuyorlar. Ailenin beklentileri tabii ki sadece akademik boyutta olmuyor; arkadaşları şöyle olsun, odası toplu olsun, kitap okusun, gündemi takip etsin, para ile ilişkisini doğru kursun, akıllı olsun ‘enayi’ olmasın, doğru beslensin, spor yapsın, erken uyusun, söz dinlesin, yaratıcı olsun, bir hobisi olsun, küfür etmesin, kibar olsun, olsun da olsun… Beklentilerin üzerine aile içi yaşanan farklı sorunlar varsa kardeş kavgaları, eşler arası uyuşmazlık, boşanma, maddi sorunlar, kavgalar, geniş aile arası ilişkiler, hastalıklar stres faktörleri açısından üst üste koya koya ooh ballı kaymak!! 16 Mayıs’ta İstanbul’da dinleme fırsatı bulduğum Gabor Mate, “Travmanın Bilgeliği” söyleşisinde birçok sorunun kökünde aile içi ilişkiler yattığını anlatıyor. Çocukken ev içinde yaşandığına şahit olduğumuz sorunları hep kendimizden ötürü zannetmemiz travmanın özünü oluşturuyor. Travmatik olaylar zaten başlı başına stres. Kaza, hastalık, ölüm, duygusal ya da fiziksel taciz, taşınma, ülke ya da şehir değiştirme… Destek şart.
Belki sizi şaşırtabilir ama dünyada olup bitenler yeni neslin stres kaynaklarından biri. Siz çocukken dünyanın başka bir yerinde yaşanan ve sizin haberinizin bile olmadığı bir terör olayı bugünün gençleri için baş edilmesi gereken stres kaynaklarından biri olarak çıkıyor karşımıza. Sosyal medya sayesinde dünya avucumuzun içinde. Avustralya’daki yangınlar, Ukrayna’daki savaş, Eskişehir’de yoga yapan kadınların engellenmesi, kürtaj hakkı, ayrımcılık, ırkçılık, Teksas’ta okulda öldürülen çocuklar, sokak hayvanları… Liste uzun ve her gün yeni bir şey ekleniyor.
Stres kaynakları her çocuğun hayatında bir eksik bir fazla ile mevcut. Mesele bu kaynakları sağlıkla yönetebilmeyi becerebilmek…
Yıllar önce aldığım bir eğitimde sevgili Sepin Sinanlıoğlu nefis bir metafor ile anlatmıştı stresle ilişkili halimizi: Dünyayı algılayışımız bozuk bir ambulans sireni gibi. Sürekli ötüyor ve neredeyse her şeyi stres kaynağı olarak görüyor. Bu gürültüde gerçek tehlike ve stres ile zihinde yarattıklarımız ayırt etmek güç.
Nasıl yönetecekler gençler bu kadar stresi?
Stres tepkilerimizi tanımak ile başlayalım:
Bağırıp çağıran, kabalaşan, küfreden, vuran, tekmeleyen, suçlayan, sorumluluk almayan, talepkâr ve kontrolcü tavırlar, öfkeli, uyumsuz davranışlar sergileyenler SAVAŞIYOR.
Odaklanamayan, ortadan kaybolmak isteyen, huzursuz, oyalanan, erteleyen, vazgeçen, kaçınan, kaygılı, korkak, panik halinde olanlar KAÇIYOR.
Kendini izole eden, saklanan, etrafta olan bitene kapatan, sürekli “bilmiyorum” diyen, görevlerini tamamlamakta güçlük çeken, hayal aleminde yaşayan, çaresiz, sıkışık, sıkılmış, depresif hissedenler DONUYOR.
SAVAŞ - KAÇ - DON
Önce bu tepkileri gördüğünüz genç, çocuk, yetişkin bireyin (kendiniz de olabilir, pek tabii) stres altında olduğunu fark edin.
Kaynağa gidin. Gerçek mi? Zihinde yaratılan bir hikâyeden mi? Ayırt edin.
Kontrol kimde? Yani stres kaynağını kim yönetebiliyor? Kişinin kendisi ise bu konuda ne yapıyor? Değilse kabule geçmek için ne yapabilir?
Beslenmeye, fiziksel harekete ve uykuya gerekli özeni gösteriyor mu?
Ve son olarak tebessüm. En son ne zaman güldü(n)?
Hemen şimdi gülümse. Yüzümüze kondurduğumuz gülümseme ifadesi şakacıktan da olsa modunu yükseltiyor insanın. İnanmıyorsan dene, hemen şimdi dene. Komik video mu izlersin, Eşofman Şevket’ten bir skeç mi, bir Zaytung haberi mi fark etmez… Önce gülümse, kim bilir belki bir de kahkaha patlatırsın ardından…
Stresin panzehiri kahkaha.
Dikkatli okuyucular yazının adı cambaz; ne alakası var bu okuduklarımla cambazın diye düşünüyor olabilir. Hayatın sunduğu stres kaynakları arasında dengeyi tutturmak bir nevi cambazlık değil de nedir?