Yeşim Özsoy´un GalataPerform atölyelerinden çıkan üst düzey çalışmaları seyircilerle buluşturmak amacıyla 2012´de başlattığı Türkiye´nin ilk oyun yazarlığı şenliği Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali´nin 2016´daki doruk noktası, proje direktörlüğünü Ahmet Sami Özbudak´ın yaptığı ´Balat Monologlar Müzesi´ olmuştu. Yeni Metin Yeni Tiyatro ileri yazarlık öğrencilerinin Balat-Fener hattında çıktıkları hikâye ve karakter avının sonuçlarını, Balat´ta eski bir binanın odalarında izleyicilerle paylaştıkları, tiyatro mekânını sahne dışına taşırarak yaşamın ta kendisine indirgeyen bu olağanüstü gösteri öylesine ilgi çekmişti ki bir kez yerine sürekliliği olan bir etkinliğe dönüştü.
Bu bağlamda Fener’deki eski Rum okulu Yuvakimyon Rum Kız Lisesi müze olarak kurgulandı, farklı sınıflarına / odalarına farklı tek kişilik oyunlar yerleşti, seyirci de bir müze gezer gibi oyunları izleyerek farklı bir seyir deneyimi yaşamaya başladı.
Ahmet Sami Özbudak’ın direktörlüğünü yaptığı ‘Monologlar Müzesi’, yeni monologlara ev sahipliği yapmayı artık Balat’ta Mürselpaşa Cad. No.163’teki yeni mekânında sürdürüyor.
Pandemi öncesi tiyatro sezonunu bir festivalle kapatmış olan Özbudak, iki yıl aradan sonra mevsimi yine direktörlüğünü yaptığı, koordinatörlüğünü Kerem Pilavcı’nın üstlendiği ‘Monolog Günleri 2’ adlı bir festivalle kapadı.
Festival, Hande Göksan’ın yönettiği, yapımcılığını Ahmet Sami Özbudak’la birlikte üstlendiği, Balat’a adanmış nefis bir kısa filmle, senaryosunu Ozan Yula’nın yazdığı ‘Açık Kalan Kapılar’la açıldı. Bu yılın yeniliklerden biri ‘Orta Metraj’ başlığı altında 25’er dakikalık iki orta uzunlukta monolog oldu. Artık imzası hâline gelen monologlar için Balat’ta yeni yerler keşfeden Özbudak, ilk monolog için Pop’s Balat adlı keyifli bir mekân bulmuş. Burada sahnelenen ilk Orta Metraj Duygu Çelik’in yazdığı, Eyüp Emre Uçaray’ın yönettiği ‘Evde Kal İsmene’, Hades’ten bir günlük izin koparan Oedipus’un kızı, Antigone’nin kız kardeşi İsmene’nin, gezmek, eğlenmek, yarım bıraktığı yaşamını bir günlüğüne telafi etmek için 2020’de yeryüzüne gelişinin öyküsü. Çelik, giriş ve çıkışların kapalı olduğu bir dünyada sıkışıp kalan İsmene’nin yaşadıkları ve yaşayamadıkları üzerinden hem salgının kısıtlamalarını hem de iki antik Yunan tragedyasını müthiş eğlenceli bir dille hicvediyor. Tutku Erten’in sevimliliği ve doğal oyunculuğu, izlemenin keyfini daha da arttırıyor.
Pop’s Balat, Aslı Aybars moderatörlüğünde gerçekleşen iki çok keyifli festival sohbetinin de ev sahipliği yaptı. İlk sohbete Yeşim Özsoy’la Umut Kurt, ikincisine Ebru Nihan Celkan ve Umut Ersin Güler katıldılar.
Festivalin ikinci orta uzunlukta monoloğunu ve diğer yeni yapımları Balat’ta, yeni keşfettiğimiz üç katlı KaBaLat’ta izledik.
‘Untitled Event’, atölyesine eser üretmek için kapanan birçok sorunun peşindeki bir sanatçının yaratmadığı eserinin hikâyesi. Uzan Ömer Akgül, çok zor bir işin altından başarıyla kalkmış, var olmayan bir yapıt hakkında parlak bir metin yazmış. Tiyatro camiasında herkesin sevdiği, kuşağının en iyi oyuncularından, dünya tatlısı Barış Gönenen’i Ahmet Sami Özbudak yönetiyor.
‘Monolog Günleri 2’, usta oyuncuların ve yönetmenlerin elinden çıkma iki ayrı seriyle devam etti.
Altı yeni yazarın yazdığı altı farklı monologdan oluşan ‘Yeni Sesler’, Yeni Metin Yeni Tiyatro atölyelerinde başlayan oluşumun aynı heyecanla sürdüğünün, tiyatromuza her gün gencecik yepyeni yazarların katıldığının göstergesiydi.
Efe Kılıç’ın yazdığı, Derya Yıldırım’ın yönettiği, Nurcan Şirin’in oynadığı ‘Kenotaf’da, derinlik seven, denize, sevdiğinin gözlerine, kafayı taktığı birine, en çok da kendi karanlığına dalmayı seven dalgıç Aylin’i, sığ insanlardan oluşan hiç hoşlanmadığı bir partide izleriz.
Elif Özen’in yazdığı, Ahmet Sami Özbudak’nun yönettiği, ‘Kozalak Çiçeği’nde, 30 yıl öncesinden gelen bir mektupla 1995’te sahne günlerine geri dönen İstanbul tiyatrolarında kısa bir mazisi olan Tamara Hanım’ı Derya Yıldırım canlandırır.
‘Kararmasın Yeter Ki’ adlı oyunsa üzerlerinde en güzel elbiseleriyle savaşın, hastalığın, hayatın ve Ege’nin etraflarına doladığı ağlardan kurtulan Müzeyyen ile kızı Cevahir’in 1957’de çıktıkları zamanda yolculuk Özlem Yılmaz’dan izlenir. Yazan ve yöneten Emre Can Sancar.
Serhat Fırat Çakıcı’nın yazdığı, Burcu Halaçoğlu’nun yönettiği, ‘Durduğum Yerdeyim’, Almanya’da yabancı, burada gurbetçi bir işçi çocuğunun üç kuşağın hikâyesini, yeni doğan kızı için çektiği bir hatıra videosuna anlatması. Performans Cem Şahin.
‘Annemin Yastığı’, yaşamı bir şiddet döngüsünde geçen Sahila’nın, köyüne gelen psikologlardan ilk kez duyduğu “kendine ait bir şey” yaratabilme ve onu koruma çabasının öyküsü. Asya Yiğit yazmış, Şaziye Konaç yönetmiş. Sahil’yı Tuğba Sorgun oynamış.
Selin Canki Ceylan’in yazdığı, Başak Kıvılcım Ertanoğlu’nun yönettiği, ‘Taku’ izleyiciyi
Kenya’nın Limbo kabilesine götürür. ‘Beyaz adamlar’ yaşadığı bölgeye geldiğinde, Melis Öz’ün canlandırdığı balıkçı Taku’nun kalbine o güne değin hiç yaşamadığı, adını bile bilmediği duygular girer…
TANIDIK SESLER
Tanıdığınız ve daha önce işlerini izleme fırsatı bulduğunuz yedi yazarın yedi yepyeni metni, ‘Tanıdık Sesler’ başlığı altında yeni bir monolog serisi oluşturuyor.
Hamile bir genç kadın, doğuracağı çocukla konuşmakta, ona aşktan, şiirlerden, içine doğacağı dünyanın nasıl bir yer olacağından söz etmektedir. Yazan Ahmet Sami Özbudak, yöneten Tuğçe Tanış, performans Duygu Pelit.
Adını annesinin doğururken ettiği duadan alan Yasin, Tahtakale’de dükkana yanaşan kamyonlardan çıkan koskoca kumaş toplarını elden ele taşıyan erkek hamallar arasında var olma savaşı veren bir kadındır. Kerem Pilavcı’nın yazıp yönettiği, Cansu Diktaş’ın oynadığı ‘Yasin Hoop!’, babası öldüğü gün hem ona hem kendine her yükün altına gireceğine ve pes etmeyeceğine söz veren bu genç kadının öyküsüdür.
Erol Babaoğlu’nun yönettiği ‘Ben Bu Oyunu Bozarım’, ilişkilerinde hep fedakarlık yaptığı için hüsrana uğramaktan bıkmış bir kadının haksızlığa uğradığı mevcut ilişkisinde çıkış yolu arayışını aktarır. Yazan ve oynayan Gizem Kaya.
Hümay Güldağ’ın yazıp yönettiği ‘Sinek’, Bulut Akkale’nin canlandırdığı, ağabeyinden şiddet gören genç bir yazar adayının her şeye rağmen inatla ayakta kalma çabasına odaklanır.
Onun ailesiyle yüzleşme uğraşına odaya giren bir sinek eşlik eder.
Sema Elçim’in yazdığı, Kerem Pilavcı’nın yönettiği ‘H-is Kokulu Kitaplar’ genç bir kadının sürgündeki dayısına mektupları ve dayısının jandarma korkusuyla yakılmaktan kurtulmuş is kokulu kitapları aracılığıyla yalnızlığına çare arayışının öyküsüdür. Performans Gülşah Fırıncıoğlu.
Elçin Gürler’in yazdığı, Taner Can Erkan’ın yönettiği, ‘Gabo İllias’da, Lütfi Can Erkan’ın ustalıkla yorumladığı Marmaray Güvenlik Görevlisi İlyas, yerin beş kat altında hayallerine tutunmaya çalışır. Babası saydığı Gabo / Gabriel Garcia Marquez ona yol gösterir.
Halil Yağız Şanal’ın yazdığı, Burcu Halaçoğlu’nun yönettiği ‘Küçük Bir Karşılaşma’, babaannesiyle yaşadığı konağın odalarını artistlere kiralayan Mehmet’in öyküsüdür. Saat 15.15’i bekleyen genç adamın gözü pencereden baktığı durakta, aklı hastanededir ve canı balkonun sıcak mermerinde ayaklarını yakarak Ezine peynirle karpuz yemeyi çekmektedir.
Performans Erkan Akbulut.
Sanmayın ki festival böylece sona erdi. Günlük programların ardından, hâla izleme arzusu ve gücü olanlar için birer özel seçkiyle, şenliğin iki gecesinin birinde Monologlar Müzesi projelerinden ‘Monologlar Müzesi: Balat’, diğerinde ‘Monologlar Müzesi: Kadın’ izletildi.
Kaçırdık diye hayıflanmayın. Gerek Yeni Sesler gerek Tanıdık Sesler gelecek sezon repertuarında yer alacaklar. Bilindiği gibi, seans boyunca oyunlar dörder kez tekrarlandığı için bir seferde ancak dördü izlenebiliyor. Benden söylemesi, tüm metinler, sahnelemeler, yorumlar müthiş başarılı ve heyecan verici. Tavsiyem her seriye ikişer gününüzü ayırarak birini bile kaçırmadan tamamını izlemek. Kesinlikle pişman olmazsınız.