Nazilerin Auschwitz ve Buchenwald kamplarından kurtulan Eddie Jaku, anılarından yola çıkarak neden ´Dünyanın En Mutlu Adamı´ adlı kitabını yazmıştı?
Abraham Salomon Jakubowicz veya kısaca Adi olarak çağrılan Eddie Jaku, ‘kendilerini önce Alman, sonra yine Alman ve ondan sonra Yahudi olarak gören’ Leipzigli büyük bir ailenin çocuğuydu. I. Dünya Savaşında Almanya için ağır silah üretiminde çalışan babası gibi o da bir Alman Yahudi’si olarak ülkesiyle iftihar ediyor; dünyanın en aydınlanmış, kültürlü ve eğitimli toplumunun parçası olduğuna inanıyordu. Hitler 1933’te iktidara geldiğinde, yaydığı antisemitizm dalgasıyla bu düşüncelerinin hepsi, Yahudi olduğu gerekçesiyle Nazi milisleri tarafından toplama kampına atıldığı 1938 Kasım’ında değişti.
Jaku, bundan sonraki yedi yıllık dehşet yolculuğuna Buchenwald Kampında başladı. Kampta görevli eski bir tanıdığı sayesinde Buchenwald’dan çıkmayı başaran Jaku, Nazi zulmüne uğrayan grupları Almanya’dan çıkaran insan kaçakçıları aracılığıyla, babasıyla birlikte Belçika’ya kaçtı. Nazilerin Belçika’yı işgaliyle birlikte Fransa’ya geçti. Jaku, meşhur Dunkirk tahliyesine tanıklık etti; akabinde Fransa’da, kılık değiştirmiş bir Alman askeri sanılarak tutuklandı ve Almanların bu ülkeyi topyekûn işgaliyle birlikte Fransız polisince onlara iade edildi.
Mühendislik becerileri sayesinde onu Almanya’ya götüren trenden kaçıp, Belçika’da ailesiyle bir araya gelmeyi başarsa da, çok geçmeden Gestapo tarafından tutuklandı ve 1944 yılında tüm aile fertleriyle birlikte son durağı olacak Auschwitz’e gönderildi. Onu ve ailesini peronda karşılayan ise ‘Ölüm Meleği’ lakaplı Dr. Josef Mengele’ydi.
Anne ve babası çalışamayacak kadar yaşlı olduğu için fırında yakılarak öldürüldü. Makine mühendisi olması Eddie Jaku’nun hayatını kurtardı. ‘Ekonomik açıdan gerekli Yahudi’ statüsü aldı. Ocak 1945’te Rus askerlerin Auschwitz’e yaklaşması üzerine Naziler, Yahudileri başka yere nakletti. Tarihe ‘Ölüm Yürüyüşü’ olarak geçen bu yolculukta, zorla yürütülenler arasında Eddie Jaku da vardı. Ancak bu gece yürüyüşü sırasında kaçabildi, aylarca bir mağarada gizlendi, sümüklü böcek yiyerek hayatta kaldı. Kolera ve tifoya yakalanıp 28 kiloya düştü. Çaresi kalmayıp mağaradan çıktığında, ABD askerleri tarafından bulundu. En zoru başarıp hayatta kaldı. Aşkı Flore ile evlenip Avustralya’ya yerleşti. Yaşadıkları yüzünden defalarca intiharı düşündü. İlk oğlu Michael doğunca, ne olursa olsun artık hayata mutlulukla bakmaya karar verdi. Yıllar boyunca maruz kaldığı dehşet ve soykırımda yitirdiği tüm sevdiklerine rağmen Hitler’den intikamını ‘dünyanın en mutlu adamı’ olarak almaya karar verdi. ‘The Happiest Man on Earth: Dünyanın En Mutlu Adamı’ kitabı Selçuk Uygur’un çevirisi ile mayıs ayında Kronik Kitap tarafından yayınlandı.
Jaku, 2021 sonlarında 101 yaşında hayata veda etti. O halen, sözleri ve yazdıklarıyla, bu acı dolu hikâyesine rağmen mutluluğun nasıl bulunabileceğine dair insanlığa ışık tutuyor.
“Kalbimde korku ve acıyı taşıdığım sürece gerçekten özgür olmayacağımı anlamak uzun yıllar aldı. İyilik en büyük zenginliktir. Her zaman paylaşacak çokça sevginiz, fazlasıyla sıhhatiniz ve sizi umursayacak bir sürü dostunuz olsun.”
“Üzüntü paylaştıkça azalır. Mutluluk paylaştıkça çoğalır.”