•İsrail, Türkiye´de bulunduğunu iddia ettiği Hamas üyelerinin sınır dışı edilmelerini veya tutuklanmalarını talep ediyor. Yair Lapid´in temasları sırasında artık karşılıklı olarak büyükelçilerin göreve başlayacağının ilan edileceğini umuyorum. Dünyadaki gelişmeler, İsrail ve Türkiye gibi iki önemli bölgesel gücün daha fazla büyükelçisiz devam edemeyeceklerini açıkça gösteriyor. Çok zaman kaybedildi. HAKAN ÇELİK - POSTA
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Netanyahu'nun yeniden başbakan olup olamayacağı de İsrail iç politikasında tartışılan konulardan. Likud Partisi lideri Netanyahu son bir yıldır koalisyonu devirmeyi ve iktidara geri dönmek için güçlü bir muhalefet sergiliyordu.
DW Türkçe'ye konuşan Ankara Politikalar Merkezi Londra Temsilcisi Dr. Selin Nasi, İsrail siyasetinde 120 sandalyeli Knesset'te çoğunluk sağlamanın çok kolay olmadığını ve Netanyahu'ya destek verenlerin genelde aşırı sağ partiler olduğunu hatırlatıyor. Nasi, "Netanyahu'nun yeniden gelme olasılığı var mı? evet olabilir. Ama muhalefet partileri şimdiye kadar kendi ideolojik çıkarlarının ötesine geçip birleşmeyi başardılar. Bunu bir kez daha başarma şansları olabilir" diyor.
Netanyahu'nun yeniden başbakan olma ihtimalinin Türkiye-İsrail arasındaki yeni sürece etkisini de yorumlayan Nasi, iki ülke ilişkilerinin olumlu bir seyirde olduğunu ve bu seyrin bölgedeki yeni güç dengesi ile örtüştüğünü belirtiyor. Nasi, şunları söylüyor:
"Türkiye de şimdi Ortadoğu'da İran'a karşı ama açık bir şekilde açık olarak lanse edilmese de İran'ı dengeleme amacı taşıyan bölgesel hizalanmanın yanında yer alacak gibi görünüyor. Gelişmelere bu açıdan yani bölgedeki son gelişmeler perspektifinden bakıldığında Türkiye-İsrail ilişkilerinin bu seyirde devam edeceğini öngörebiliriz."
İsrail iç politikasını ve bölgeyi yakından takip eden Dr. Remzi Çetin de İsrail'deki bir seçimde iktidar değişikliği olması ve hatta Netanyahu'nun iktidara gelmesi durumunda bile iki ülke ilişkilerindeki olumlu ivmenin kaybolmayacağını düşünüyor.
DW Türkçe'ye konuşan Çetin, "Bu rüzgârın tersine çevrilmesi mümkün değil. Çünkü şu andaki mevcut hükümet dış politika vizyonunu aslında Netanyahu'nun kaldığı yerden devam ettirdi" derken bu vizyonun parçası olarak Körfez ülkeleri ve Türkiye ile açılım süreçlerini örnek gösteriyor. Çetin, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"O yüzden Netanyahu geldiğinde Türkiye ile köprülerin atılacağı gibi bir görüşe çok katılmıyorum. Netanyahu'nun mevcut hükümetin gerçekleştirdiği normalleşmeyi sekteye uğratacağı ya da yarıda keseceğine inanmıyorum. Çünkü İsrail dış politikasında süreklilik ilkesi vardır, o süreklilik ilkesine göre hükümet kim olursa olsun İsrail'in ulusal çıkarlarına göre hareket etmek zorundadır."
Nasi de İsrail'deki bu devamlılık ilkesine dikkat çekerek "İsrail'de genel anlamda dış politikaya büyük oranda dışişleri ve güvenlik yön verir. O nedenle iktidar değişikliklerinde çok da radikal bir sapma yaşanmıyor. Devamlılık daha esas. Ama tabi ki yaklaşım farklılıkları da olmuyor değil" diye konuşuyor.
(...) Peki iki ülkenin normalleşme için atacağı adımların bazılarında İsrail iç siyaseti nedeniyle gecikmeler yaşanabilir mi?
Nasi'ye göre bu ihtimal büyükelçilerin atanması ile ilgili söz konusu olabilir.
"İç siyasetten kaynaklı bazı gecikmeler belki olabilir ama sürecin raydan çıkmasını pek beklemiyorum" diyen Nasi, istihbarat alanındaki işbirliği ile iki ülke arasında olumlu anlamda epey yol kat edildiğini belirtiyor.
Bu arada uzmanlar sadece İsrail'de değil Türkiye'de de seçim sürecinin yaklaştığı ve İsrail ile ilişkilerin Türkiye'deki sağ partiler için de önemli bir etken olduğuna dikkat çekiyor.
Çetin, Türkiye ve İsrail arasındaki son dönemdeki yakınlaşmanın çok sorunsuz bir yol olmadığını, "tuzaklarla ve tahriklerle dolu" olduğuna işaret ederken, Nasi de geçen Ramazan ayının önemini "İlişkiler Ramazan'da önemli bir sınavdan bence başarıyla geçti” tespiti yapıyor.
Gülsen Solaker
https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiye-i%CC%87srail-tangosu-netanyahu-ile-s%C3%BCrer-mi/a-62251448
Lübnan, Mısır, Suriye’nin "Arap Boru Hattı”nda yeniden gaz akışı için anlaşma imzalamaları iyi bir gelişme. Özellikle “Arap Baharı” denen süreç boyunca Suriye’ye emperyal çullanmanın nedenleri arasında bu boru hattı da vardır. Arap Boru Hattı, Mısır doğal gazını Avrupa 'ya taşımak amacıyla planlanmış, Lübnan’ı, Ürdün’ü, Suriye’yi, Türkiye'yi kapsayacak bir hat. Emperyal güçler bu projelerden memnun kalmamış, Arap Baharı kargaşasında hem Mısır’ı hem de Suriye’yi kaosa sürüklemişlerdi. Suriye Denklemi (2013) adlı kitabımda ayrıntılı yazmıştım bunu.
Anlaşmanın bölge ülkelerinin yararına olduğunu, imzalanmasından memnuniyet duyduğumu belirteyim öncelikle. Bu anlaşmayla bölgede gerilimin artacağını da ekleyelim tabii. Hiç ama hiç beklenmedik bir savaş patlak verebilir bölgede. Bir ara ciddileşen Suudi Arabistan’ın Lübnan’a saldırma ihtimali şimdilik ortadan kalkmış görünüyor. Ama bir İsrail-Lübnan savaşı pek de uzak sayılmaz. Çünkü Lübnan ile İsrail arasındaki deniz sınırı buna yol açabilir. Her iki ülkenin ta Kıbrıs’a kadar uzanan “ekonomik bölgeleri” mevcut. İki ülke de bu “deniz sınırı”ndan pek memnun değiller.
Tam 860 kilometrelik tartışmalı bir alan petrolle, doğal gazla dolu. Çıkarılması için milyarlarca dolar gerekli. Lübnan’ın ekonomik kurtuluşu buna bağlı. Ama İsrail de bundan yararlanmak istiyor haliyle. Şunları anımsatalım: İki ülke arasında hem de İsrail’in kurulduğu 1948’den bu yana resmi ilişki yok. Donald Trump’ın başkanlığının son aylarında yaptığı, Filistin Devleti’nin yer almadığı “Ortadoğu Barış Planı” ya da diğer adıyla İbrahimi Anlaşmalar uyarınca neredeyse tüm düşmanlarıyla barışan İsrail Lübnan’la normalleşme noktasından hayli uzak. İsrail ile Lübnan 2012’den bu yana ABD’liler aracılığıyla görüşmeler yapıyorlar. Bu arada kaydedelim; 2012 önemli bir yıl, çünkü ABD hazırladığı “Hoff Hattı” planıyla Lübnan-İsrail Deniz Sınırı’nı çizmişti ancak Lübnan bunu kabul etmemişti.
Şu anda iki ülke arasında İsrail’in Doğu Akdeniz’deki Karish sahası nedeniyle de ciddi bir gerilim mevcut. Bu saha doğalgazla dolu. İsrail Energean adlı bir İngiliz firmasıyla buradan gaz çıkarmayı planlıyor. Ancak Lübnan’ın buna itirazları var. Çünkü Lübnan Karish bölgesinin, sürekli değişen deniz suyu koordinatları nedeniyle tartışmalı olduğunu ileri sürüyor. Başlangıçta burada 23 derecelik bir ayrım çizgisi çizen Lübnan, daha sonra bunu 29'a çıkardı. Bu Lübnan'ın, Karish sahasının bulunduğu denize inme hakkına sahip olduğu anlamına geliyor.
Mustafa K. Erdemol
İsrail ile İran arasında çatışma boyutuna taşınan yüksek tansiyon Türkiye’nin pozisyonunu hayli zora sokuyor. İsrail bir süredir vatandaşlarından İran kaynaklı olası terör (kaçırma) ihtimali nedeniyle acil olarak Türkiye’yi terk etmelerini istiyor.
Türkiye gibi dünyaya açık ve büyük bir turizm ülkesi için bu düzeyde uyarıların geliyor olması çok talihsiz. Her ne kadar Türk ve İsrail makamları arasında asayiş konularında tam bir iş birliği olsa da turizm sezonunun ortasında yansıyan bu görüntü tatsız.
İsrailli bakanın Türkiye ziyaretinde bu başlık en önemli konulardan biri olacak. İsrail, Türkiye’de bulunduğunu iddia ettiği Hamas üyelerinin sınır dışı edilmelerini veya tutuklanmalarını talep ediyor. Yair Lapid’in temasları sırasında artık karşılıklı olarak büyükelçilerin göreve başlayacağının ilan edileceğini umuyorum.
Dünyadaki gelişmeler, İsrail ve Türkiye gibi iki önemli bölgesel gücün daha fazla büyükelçisiz devam edemeyeceklerini açıkça gösteriyor. Çok zaman kaybedildi. Dışişleri bakanları arasında ele alınacağını düşündüğüm bir diğer başlık da Doğu Akdeniz’de İsrail kıyılarından Türkiye’ye uzanacak doğalgaz boru hattı.
Rusya’nın Ukrayna’daki harekâtı sonrasında Avrupa korkunç bir enerji darboğazına gömülmüşken bu hat daha da önem kazanmış durumda. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in mayıs ayında yapılması planlanan ancak haziran ayına ertelenen İsrail ziyareti bu nedenle çok önemli. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu konuda çok istekli ve kararlı olduğu düşünülünce enerji başlıklı temaslar bir kat daha kritik hâle geliyor.
Hakan Çelik
https://www.posta.com.tr/yazarlar/hakan-celik/normallesmede-sira-ikinci-adimda-2532578
Kasım 2020 ABD Başkanlık seçimlerinden beri dünyadaki seçimleri ilgiyle takip ediyoruz. Biden’in Trump’a karşı elde ettiği zafer, İsrail’de Netanyahu’nun seçimleri kaybederek iktidarı 8 partili koalisyona bırakması çok konuşuldu. Birçok yorumcu erken davrandı ve dünyada bir demokrasi dalgasının yaşanacağını belirtti. Biden’a destek veren geniş seçmen koalisyonuna, İsrail’deki Arap, muhafazakar Yahudi ve sol partilerin bir araya gelmesine odaklanırken bu ittifakların kırılganlıklarını göz ardı edildi. Son günlerde yaşanan gelişmeler bu kırılganlıkların göz ardı edilemeyecek kadar önemli olduğunu, elde edilen demokratik kazanımların ömrünü nasıl kısaltabileceğini bize gösteriyor. Zira Biden’in zaferi, Netanyahu’nun hezimetinin getirdiği demokrasi rüzgarı artık pek hissedilmiyor.
...
Seçim döneminde ve koalisyon görüşmeleri sırasında farklılıklarını aşan ve bir araya gelmeyi kabul eden 8 birbirine benzemez partinin yarattığı heyecan altı ay sürdü. Netanyahu karşıtlığı ve temel demokratik prensipler çerçevesinde uzlaşabilen muhafazakar Araplar, Netanyahu karşıtı dindar Yahudiler, sol ve merkez partiler detaylı hükümet politikaları üzerinde ciddi anlaşmazlıklar yaşadı. Özellikle Batı Şeria’daki yerleşimci Yahudilerin hukuki durumu, Filistinlilerin konumu gibi konularda uzlaşamayan koalisyonun ömrü 6 ay sürdü. Haziran 2022’de dağılma ve erken seçimi kararı alan sekiz parti, ülkeyi tekrar seçime götürüyor.
Yunus Emre Erdölen
Yan yana gelmeleri bile düşünülemeyecek partilerden oluşan koalisyonun dağılmasının sebebi, koalisyonun büyük ortağı aşırı sağcı Yamina partisinden bazı milletvekillerinin, yerleşimci bölgelerinde yaşayan Filistinlilere haklar veren 55 yıllık bir yasanın uzatılmasına karşı dindar sağ muhalefetle birlikte hareket etmesi oldu.
Şimdi ya yeni bir hükümet kurulacak ya da ülke beşinci kez seçime gidecek.
En yakın ihtimal Likud lideri Netanyahu’nun yeniden başbakan olması. Onun başbakan olması da başını çektiği ittifaktaki Şas, Yahudi Birleşik Tevrat partilerinin iktidara gelmesi demek.
Bu partiler ultra Ortodoks Yahudilerin destek verdiği partiler.
Aslında kendilerine ultra Ortodoks Yahudi denmesinden hoşlanmıyorlar. Çünkü onların tabiriyle Haredilik ultra Ortodoks bir şey değil, esas Yahudilik bu.
İsrail nüfusunun en az yüzde 15’ini Harediler oluşturuyor.
Dış görünüşleri, giyim kuşamları zaten kimlik belgeleri gibi. Kapalı gettolarda yaşıyor, çocuklarını örgün eğitime göndermiyor, dini okullarında kendileri eğitiyor, askere gitmiyor, 24 saatlerini Yahudi şeriatına göre geçiriyor, eşleriyle yataklarından, yiyip içtiklerine kadar her şeylerini din belirliyor.
Zaten Netflix’teki diziler sayesinde bütün dünya bu cemaatlerin ilginç hayatını, cemaatin dışına çıkmak isteyenlerin yaşadığı travmaları öğrendi.
Muhtemelen o dizileri izleyenlerin çoğu “ne tuhaf insanlar, yazık bu kadınlara” dedi.
Ama bu dizileri izleyip toplu halde Haredi olmaktan vazgeçen duymadık.
Bu cemaatlerin içinde büyük aydınlanmalar yaşanmadı. Hayat devam etti, ediyor ve edecek.
En az 200 yıldır devam ettiği gibi.
Belki modern hayatta işleri daha zor, ama 19. yüzyılda da modern hayata karşı muhafazakâr bir içe kapanma olarak Avrupa’da ortaya çıkmıştı bu mezhep.
Uzun yüzyıllar boyunca Hıristiyanların baskılarını, aşağılamalarını, gettolara kapatılmayı, soykırımı atlattılar, İsrail’e geldiler, şimdi de İsrail’de varlıklarını sürdürmek için hem devlete hem de Filistinlilere karşı mücadele ediyorlar.
Varlıklarını korumak için İsrail siyasetini etkilemek için örgütleniyor, partiler kuruyor, Meclise giriyor, koalisyonların içinde yer alıyorlar.
Muhtemelen İsrailli sekülerler ellerine fırsat geçse bütün İsrail’de Yahudi şeriatını uygulamak isteyecek Ortodoks Yahudilerden hoşlanmıyor.
Ama artık onların eğitimle ‘aydınlanacağı’, modern hayat içinde eriyip gideceği, sekülerleşip yok olacağı bir dünya hayali kurmaktan vazgeçmiş, onlarla birlikte kamusal alanda yaşamaya alışmış, sokaklarda görünce parmak göstermekten, yüz buruşturmaktan vazgeçmiş olmalılar.
Çünkü başka hayatların yanlışlığına karşı faydasız öfke ve yanlış bilinç içindekileri kurtarmayı dert edinen beyaz adamın yükü, sorumluluğu ile hayat geçmiyor.
Kamusal alanda onların da var olacağını kabullenmek, hatta bu farklı hayat tercihinden yavaş yavaş mutlu olmak, beyhude bir aydınlanmacı misyonu ve öfkeyi bırakıp ülkedeki hukuk, insan hakları, özgürlüklerle ilgili standartları korumak ve ilerletmek için mücadele etmekten başka kestirme bir yol yok.
Bitmeyen bir mücadele bu. Tarih hep ileri doğru da gitmiyor.
Yıldıray Oğur
https://serbestiyet.com/featured/150-yildir-oradalar-ve-orada-kalacaklar-95688/
Son yıllarda, Netanyahu’nun başını çektiği siyasi blok, “Din ve Faşizm” yazımda işaret ettiğim gibi, Filistinlilerin yanı sıra, kadın haklarını, LGBTQ bireyleri hedef alarak saldırganlaşıyordu. Netanyahu koalisyonu çöktü ve hemen ardından yapılan seçimlerden sonra, haziran ayında iki sağ, iki sol, bir merkez parti, Arap Birliği Partisini de yanlarına alarak bir koalisyon hükümeti kurmayı başardılar. İlk kez Arap temsilciler hükümete ortak oluyor, LGBT, kadın hareketi de temsil ediliyordu.
Ülkedeki demokrasiden, barıştan yana kesim yıllar sonra bir umut ışığı seziyordu. Buna karşılık, yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan Netanyahu, hapse düşme korkusuyla koalisyondaki partileri “teröristleri destekleyenlerle” (Arap Birliği Partisi) işbirliği yapmakla suçluyor, Yahudi toplumu içindeki seküler dinci kutuplaşmasını derinleştirmeye, Filistin sorununun gerginliği artırarak güvenlik kaygılarını artırmaya çalışıyordu.
“Değişim hükümeti” ise topluma, Netanyahu’dan kurtulmanın ötesinde bir vizyon sunamıyordu. Koalisyonun, “Netanyahu’nun dizi dibinde yetiştiği” söylenen, dinci lideri Bennet, Netanyahu’nun geri gelmesini önleyecek yasal adımı atmıyordu.
Koalisyon partileri arasındaki ideolojik farklar “değişim hükümeti” kurulduktan sonra etkilerini göstermeye, ideolojik açıdan oldukça homojen Netanyahu blokunun baskıları altında derinleşmeye, koalisyon içindeki sağ partilerin temsilcileri de sık sık bağımsız davranmaya başladılar. Geçtiğimiz nisanda koalisyon grup başkanı Silman gruptan, “daha milliyetçi, daha Yahudi, daha Siyonist bir hükümet gerekiyor” diyerek ayrıldı. Kulislerde, gelecek bir Netanyahu hükümetinde yerini güvenceye aldığı konuşuluyordu.
Ergin Yıldızoğlu
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/secimlere-giderken-iki-mesele-1951619
Takılan tweetler
Hasköyde Yahudi Karaim cemaatine ait kenasa ya da kaal. Karaylar kenaselerini Hz. Davut'un "yeraltının derinliklerinden sana sesleniyorum" şeklinde dua etmesi sebebiyle yer kotunun altına inşa ederler. Burada mabedin dış duvarları görülüyor.
Kaal'in girişi. Solda mabede inen merdivenler
https://twitter.com/onderkayaistan1/status/1541037146571771906
Hasköy bir zamanlar Balat'la birlikte en çok sinagpgun olduğu belde idi. Hasköy'de karşı kıyıdaki Balat'a nazaran daha varlıklı aileler yaşardı. Hasköy'deki sinagoglardan biri olan Abudara sinagogu. Kısa süre önce imalathane idi şimdilerde boş
#İstanbul
https://twitter.com/onderkayaistan1/status/1539826436642689025
Tekirdağ Yahudi maşatlığı
https://twitter.com/onderkayaistan1/status/1539098641687797761
Vaktiyle Trakya'da yaşayan Yahudi aileler ve meşhur delileri #Haziran sayımızda 📝 #ÜmitBayazoğlu #Otdergi
https://twitter.com/otdergi/status/1539266561709592577
İsrail'de sergilenen ilk profesyonel Türk tiyatro oyunu #seninleevlenirmiyim aktörleri @sebnemozinal ve @yosimizrahi ile organizasyona emeği geçen ekibi Büyükelçiliğimizde ağırlamaktan memnuniyet ve onur duyduk.
https://twitter.com/TelAvivBE/status/1537754759817576449
Kılıçdaroğlu jeopolitik tercihini yaptı.
Net bir şekilde Abraham Accords'un anti-tezi olan blokları takip edeceğim diyor.
Bu esasında aklındaki OBİT kurumsallığı ile uyumlu. İran, Suriye ve Irak ile bir ittifak öngörüyor.
https://twitter.com/gcinkara/status/1541160237918470151
Zamanlama manidar. Biden’ın turu öncesinde İsrail’de koalisyon hükümeti dağılıyor. Masayı deviren Yamina partisi olduğundan geçici BB’lık görevi DB Lapid’e geçiyor. Bu esnada, Trump’ın damadı-Netanyahu ile dostane ilişkilere sahip- Jared Kushner de eşi Ivanka Trump ile İsrail’de.
https://twitter.com/selinnasi/status/1538933614574030850
Aslen İstanbullu olan İstiroti ailesi ve Kilisli Debah ailesi, Bükreş Chabad’a
yeni bir Tevrat bağışladı 🙏
Babası İstanbullu olan İsrail'in Romanya Büyükelçisi David Saranga ile adeta bir Türk Musevi buluşması!
Mazal Tov 😊
https://twitter.com/mchitrik/status/1540014103363784707
Viyanalı Türk Yahudileri duydunuz mu? 18. yy. başlarından itibaren kendilerine "Türk tebaası" denilen Sefarad Yahudi cemaati, Pasarofça ticaret antlaşması sonrası giderek büyüyor ve Osmanlı himayesinde, Aşkenazilerin sahip olmadığı ayrıcalıklarla Viyana'da yaşıyorlar.
2010 yılında, Viyana Yahudi Müzesi'nde tarihleri hakkında bir sergi düzenlenmiş. Birkaç akademik çalışmada bahisleri geçiyor ama henüz Osmanlı tarihçiliğinde detaylı olarak çalışılmadılar.
https://twitter.com/Kindsperg/status/1541079842254364673
Ağa Takılanlar Öneriyor”
https://www.evrensel.net/haber/464555/bergen-belsen-toplama-kampi
https://www.amerikaninsesi.com/a/documenta-da-israil-ve-yahudi-karsitligi-tartismalari/6626214.html
https://www.gazeteduvar.com.tr/israil-ve-iran-dost-mu-dusman-mi-video-1570504
https://gazeteoksijen.com/new-york-times/israil-bolgesel-ordu-projesini-teyit-etti-156406
https://www.youtube.com/watch?v=7A1cyXVAiZY