Kalbi gibi bir çiçeğe konsun Balarısı Ahmet

Erdem Beliğ ZAMAN Perspektif 1 yorum
6 Temmuz 2022 Çarşamba

Mizahın manzum türlerine, hele müzikli olanına bayılırım. Bu duygumdan sebep ki fazla sürmemiştir Celâl Şahin'le, Ateşböcekleri'yle, Antenler'le ve Öztürk Serengil ile karşılaşmam... Müzikli komedi-fantezi, siyasî ve toplumsal hiciv yapan bu sanatçıların kimi tekli sahne alırlardı kimiyse ikili... Müzikli tekli komedi tarzı bizde modern çehresine Celâl Şahin sayesinde kavuşmuştur. İkili komedyenlikse ilk kez Zıt Kardeşler'le sahnelerde arz-ı endam eder... Kendilerine kardeş dediklerine bakmayınız; aslında Mehdi Özgüler ve Osman Altınay iki arkadaştır. Zıtlıkları fizikî görünümlerinden kaynaklanır (biri çok zayıf diğeri çok kiloluydu), tıpkı Laurel ve Hardy gibi... Elbette onları yaşım itibariyle canlı seyretme imkânı bulamadım lakin Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sami Şekeroğlu arşivinden bu ikilinin içinde gösteri yaptıkları 1950 yapımı bir film görmüştüm. Müziksiz; sokakta, dışarıda gözlemledikleri tuhaflıkları sergiliyorlardı daha tuhaf olan kendi görünümleriyle...  Vee nihayet ikili komedyenlik Türkiye’de müzikle tanışır; bu tanışıklığı sağlayanlar ise Balarıları’dır... Yani Balarısı Ahmet ve Balarısı Engin...

Ne tatlı, faydalı ve zararsız bir isimdi “balarıları”! Yalnızca tehlike ânında sokan; bütün ömrü petek örmekle, uçmakla ve bal yapmakla geçen bir güzel hayvanı kuracakları komedi ikilisine isim almak bugüne çoook uzak düşen bir latifliğin, bambaşka bir nezaketin tezahürüydü... On yıllar boyunca kahkaha ve neşe içinde uçtular, bal gibi tatlı esprileriyle hayatımıza tat kattılar... Gün gelince de her biri kendi köşesine çekilerek komedi dünyamızdan ayrıldılar...

İşte bu bal gibi tatlı ikilinin beyni Ahmet Faik Şener’di; bilinen ismiyle Balarısı Ahmet... Bir hakimin oğluydu, ailenin küçük çocuğuydu. Gemlik’te doğmuştu. Hukuk tahsili için İstanbul’a gelmişti. Kabiliyetliydi.. Müzik kulağı vardı.. Sanat aşkı gittikçe ağır basıyordu. O günlerin İstanbul’unda eğlence hayatı ve alafranga sahne komedyenliği namına kıpırdanmalar başlamıştı. Zıt Kardeşler, hemen ardından Celal Şahin zamanlarının tektaş pırlantası sayılan gazinolarında uzun süren savaşlarla gülmeyi unutmuş bir millete tebessümü tekrar hatırlatıyorlardı.

Bu sanatlı iklimi yaşayan Ahmet Bey, müzikli bir komedi ikilisi kurma hayalini gerçekleştirmek için kolları sıvar. Arkadaşı Engin Bozok’la Balarıları’nı kurarlar. Tıpkı hayal perdesindeki Karagöz ile Hacivat; Ortaoyunundaki Kavuklu ile Pişekar misali paslaşacaklar fakat bu paslaşmayı alafranga tarzda ve müzikli bir zeminde yapacaklardır. Ahmet Bey’in deyimiyle, “Türkiye’ye müzik eşliğinde ikili komediyi bizzat kendisi getirmiştir...”

İkili uzun seneler beraber çalışır. Aralarına bir anlaşmazlık girer. Bu sefer Balarısı Ahmet karşısına yeni bir Balarısı bulur... Hani bir ara dillere pelesenk olan o meşhur gösteriye başlama tekerlemelerinde adı geçen Balarısı Özdemir'i, “Ahmet pabucu yarım çık dışarıya oynayalım; Özdemir pabucu tamam, annem evde oynayamam...”

İlk başta belirli bir çevrede, sonra halk içinde yayılır ve sevilir Balarıları... O güne dek pek görülmeyen bir rağbete mazhar olurlar. Gazinolardan, yazlık bahçelere; düğün salonlarından ev toplantılarına kadar çeşitli yerlerde gösteri yaparlar. Bir görüşmemizde Ahmet Bey, kendilerine menajerleri Zeki Tükel vasıtasıyla aynı gece içinde 28 iş teklifi geldiğini, içlerinden ancak onunu seçebildiklerini anlatmıştı. Son işe gittiklerindeyse artık gece ilerlemiş ve toplananlar dağılmaya başlamışlardı...

Siyasî esprilerden, güncel olayların hicvinden, fantezilere kadar birçok değişik türde müzikli eser vücuda getirirler. Tornistan denen; bestesi çokça bilinmiş bir parçanın üzerine, işlenmek istenen konu hakkında söz söyleyerek icra edilen tarzı ülkemizde ilk kez uygulayanlardan olurlar. Bilindik fıkraları zaman zaman diyalekt taklidinden yararlanarak, müzik eşliğinde karşılıklı söylerler... Yaptıkları beğenilince de mantar gibi türer müzikli komedi ikilileri: Ateşböcekleri, Şen Bahriyeliler, Antenler, Uğur Böcekleri; hatta kadınlar tarafından oluşturulan Eksik Etekler ve Alabanda 2...

Balarısı Özdemir’le beraberlik de bir müddet sonra bozulur. Kaderin acı bir cilvesi olacak ki Ahmet Bey’le yollarını ayırdıktan sonra bu defa Balarısı Engin ve Balarısı Özdemir bir araya gelirler; ikili komedyenlik yapmaya başlar. Balarısı Ahmet cephesinde ise yepyeni bir karar eşiğine gelinmiştir.. İkilileri birbirine düşüren tek taraflı para aşkı ve ayak oyunları Balarısı Ahmet’i artık yıldırmıştır. Geçtiğimiz yüzyılın sonuna kadar tekli komedyenlik yapmaya devam etse de bileğindeki diğer altın bileziği değerlendirmenin vakti gelmiştir: Müzisyenliği... O, Türkiye’de doğru dürüst tanınmayan ağız armonikası çalıyordur. Raşit Abed’ten ders alarak musiki bilgisini arttırır. Profesyonellik ciddiyet isterdi ve Balarısı Ahmet de kendisini bu ciddiyete uygun olarak şekillendirmelidir. Şekillendirir de... Yıllar içinde ağız armonikasının ülkemizdeki en büyük virtüözü haline gelir. Konserler verir. TRT İstanbul Radyosunda kayıtlar doldurur. Kendisine başarılarla dolacak bir ikinci defter açar... Onlarca komedi plağından sonra Kalan Müzik’ten bir ağız armonikası albümü de çıkarır...

Çalmadığı eser de yoktur... Dünya klasiklerinden, Türk musikisinin ağır parçalarına, saz semailerine; halk türkülerinden devrin en beğenilen yabancı bestelerine kadar...

Bu kadar sivrilen kabiliyetine rağmen hak ettiği mevkie erişebilmiş miydi Ahmet Bey? Bu soruya kendisi cevap vermişti bir başka konuşmamızda. Daha doğrusu sorum, “Yabancı dil biliyor musunuz?” idi fakat bu soruma cevabı aynı zamanda yukarıdaki soruya da cevaptı, “Eğer lisan bilseydim bugün beni Amerika’da anardınız!” Bu cevabıyla en büyük pişmanlığını da öğrenivermiştim... Bunca zaman geçtikten sonra ne işe yarayacaksa?!

***

Birkaç yıl önce Abdullah Şahin Nokta Tiyatrosundan bir piyes yazma teklifi almıştım. Abdullah Bey ilk kez tek kişilik piyesle seyirci karşısına çıkmak istiyordu. Müzikli olması lazımdı. Oyunun müziklerini yapması için akordeoncu Edward Aris ile anlaşmıştık. Bir gün provada Edward Bey, Balarısı Ahmet’ten bahsetmişti. Balarısı Ahmet ismini duyunca dikkat kesildim, “Acaba şimdi ne yapıyor?” diye soruverdim. Edward Bey, “Birkaç ay evvel ablasını kaybetti. O gün bu gündür çok üzgün, ağzına armonika sürmüyor...” cevabını verince üzüldüm. Gidip başsağlığı dileme ihtiyacı duydum. Edward Bey vasıtasıyla telefonda görüştük ve evinde ziyaret için sözleştik.

Kocamustafapaşa’da, şerbetli tatlı yapan bir dükkanın üstündeki evinde gördüğüm o adamı, daha doğrusu bıkmış halini unutamam... Üzerinde beyaz geceliği ve alaturka başlığı; elinde sürekli yanan cigarası, dilinde, “Artık ölmek istiyorum!” narası... Neşeliyi biriyimdir; Ahmet Bey’in haline üzüldüğümden bir-iki espriyle bu lacivert havayı dağıtma ihtiyacı duydum. Dağıttım da... Eski günlerinden güzel hatıraları ve en çok tutan esprileri nakletti... Sonra laf gene o adeta taptığı rahmetli Leman Ablasına gelince anlık neşenin zaten silik silik lekelenen bulutları tamamen ağır kara bir kasvetle örtülüp, kayboldu...

Bu görüşmemizden sonra telefonla konuşmaya devam ettik. Bir süre iyi kalpli komşularının yardımıyla hayata tutunmaya çalıştı Ahmet Bey... COVID-19 illeti başlamadan da Balıklı Rum Hastanesine yattı... İyi bir bakımla üç seneye yakın zaman geçirdi burada... Artık dünyayla tek bağı ziyaretlerimin birinde getirdiğim ufak cep radyosu olmuştu... O kocaman kalp bu küçücük cep radyosunda atmaya çalışıyordu.

 

Salgın döneminde iyice telefon hatlarına sıkıştı muhabbetimiz. Virüs illeti biraz hafifleyince hemen ziyaretine gittim. Epey konuştuk. Zaman zaman gelmemi, kendisiyle muhabbet etmemi çok istedi. Ne yazık ki birkaç ziyaretin ötesine geçemedi bu muhabbetler... Vefat haberini aldığım Avşa’da bu kısalığın uzun kederi altında ezildim...

Bir asra yaklaşan ömrünü yalnız mesleğini icra ederek geçirdi Ahmet Bey... Sakin, kendi halinde fakat dirayetli... 28 Haziran’da bir süredir kaldığı Balıklı Rum Hastanesinin geriatri servisinde aramızdan ayrıldı... Gittiği yerde sevgili Balarısı Ahmet’in kalbi gibi güzel bir çiçeğe konmasını dilerim...

Artık tarih olan bir türün komedyenini, ülkemizde neredeyse tarihe gömülen bir enstrümanın virtüözünü uğurluyoruz. Kendi de tarihe geçen ve bu kadar çok ‘tarih’i kişiliğinde barındıran birinin hatırasını vefatına Ebced hesabıyla düşürdüğüm şu tam tarih mısraıyla selamlıyorum:

“Dünyanın artık solan bahçesinde epey tattı keder, çekti zahmet;

  Ah, vâh.. Bir başka hisli çiçek bulmak için uçtu Balarısı Ahmet...”

Tüm sevenlerine ve yeğeni Serdar Bey’e başsağlığı dilerim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün