Dünya ne yöne gidiyor, piyasalar ne olacak, enflasyon düşecek mi, emtia krizi sona erecek mi, asgari ücret karlılıkları etkileyecek mi, Fed bilançoyu küçültebilecek mi, savaş bitecek mi, NATO ve AB genişleyecek mi, kripto paralar çökecek mi, ihracat pazarı daralacak mı, kur artacak mı, faiz çıkacak mı, büyük küçük tüm patronların kafasındaki sorulardan bazıları. Minik bir özetle tarihten bugüne doğru gelerek biraz fikir jimnastiği yaparak yardımcı olalım.
Yakın tarihten başlarsak, 2020 ABD seçimlerinde dünya eski başkandan kurtuluyor ve başta ABD ekonomisi olmak üzere dünya ekonomisi toparlıyordu. En azından çok büyük bir kısmın iddiası ve beklentisi bu yöndeydi. Neden olmasın ki, bir sabah uyandıklarında Çin’e atılan bir tivit veya ticaret savaşları olmayacaktı. Hem COVID-19 kapsamında izlenen yanlış politikalar da sona erecek ve yerine gelen kurtarıcının Paris İklim Anlaşmasına dönmesi ile İklim Krizi de sona erecekti. Gelinen noktada temiz enerji diye nükleere dönmeyi gündeme alan gelişmiş ekonomiler son Rusya ambargoları ile kömüre dönmek durumunda kaldı. İşte bu noktada patronlar için en büyük ferahlatıcı haberi verebiliriz. En büyükler bile yanılabiliyorlar, planları rafa kaldırabiliyorlar. Sizlerinki normal, üzülmeyin. Fed tam 2019 yılında bilanço büyümesini rafa kaldırmış ve bilanço daraltmaya başlarken faizleri arttırmaya başlamıştı ki, Trump’ı dinlememekle hata yaptıklarını fark edip tekrar bilanço büyütmeye başladır. COVID-19 ile iki katına çıkarmaları ve faizleri sıfıra tekrar geri çekmeleri piyasaları çok mutlu etti. Fakat enflasyonu geçici görmeleri nedeni ile bugün dünyanın geldiği noktada hızla geri çekilmenin hediyesi olarak durgunluğu ve işsizliği dünyaya hediye ettiler veya edecekler. Burada ikinci mutlu haber geliyor. Liyakat ve büyüklük bir avantaj olsaydı dünya başta Fed nedeni ile bu noktaya gelmezdi. Dolayısı ile şirketin küçülmesi veya büyük istifa dalgası çok sorun olmamalı.
Enflasyon düşer mi, stagflasyon gelir mi?
Yakın tarihte az geriye gidersek bu sayfada ve TV ekranlarında ilk kez dile getirdiğimiz üzere 1971 sonrası yaşanan süreç, Arap-İsrail Savaşı, İran Devrimi, İran-Irak Savaşı gibi gelişmeler nedeni ile enerji fiyatlarının kolay kolay düşmediği örneğini tekrar hatırlayacağız. Bu süreçte ABD enflasyonu artarak kalıcı hale gelmiş, şok faiz artışları sonrasına stagflasyon taaa Reagan’ın maliye politikaları ile çözüme 1990’lara doğru kavuşabilmişti. Şimdi merkez bankaları ikiz açmazda, ya enflasyonu körükleyecekler ya ekonomiyi bitirecekler. Her ne kadar Fed “soft landing” ile bu işi çözeceğini söylese de maliyet enflasyonu dünyanın karşısında kapı gibi duruyor. Yani talebi kesmek üretime bir çözüm değil, çünkü 8,5 milyar dünya nüfusu her yere bisikletle veya scooter ile gidemeyeceğine göre birilerinin araba üretimine devam edebilmesi lazım. Hem de bu enerji fiyatlarına rağmen. Ayrıca insanlık arabayı da yiyemiyor, yani tarım tarafında sorun bu kadar büyükken, nispeten ucuz kalan pirinçle veya tol kafe makiyato ile karın tokluğu bir yere kadar. Dezenflasyon olmaz demiyoruz, deflasyonu unutun artık. Faizler artar mı, artar tabii. Ama artmasına rağmen hala enflasyonların altında kalmasının nedeni de bu. Talebi keselim, üretimi değil tüm dert. Yani ılımlı bir enflasyon ile üreticiyi cezbetmeye devam edelim, maliyetini de pek arttırmayalım, sonra herkes yokluktan her bulduğunu yemek zorunda kalırsa yeni pandemilerle yüzleşmeyelim. Bir de bu işin işsizlik boyutu var. Patron da salarsa kendini enflasyonist süreçte işsizlere aş bulmak için aynı kısır döngüye girmeyelim. Norveç niye faiz artıyor o zaman sorusunun cevabı ise satın alma gücünü çok kaybetmesin balıkçısı. Zaten elleri çatlarken bir de somonu pahalıya sofraya koymak zorunda kalıp porsiyonu küçültmesin diye. E o zaman bizde niye bu yok. Norveç 5,5 milyonu doyurmak zorunda, bizim gibi 85 milyonu değil.
Ne olacak bu dünyanın hali?
Az daha geri gidelim. 1929 sonrasında satılamayan arabalar nedeni ile talep krizi doğmuştu. Hediyesi pazarlama anabilim dalı oldu işletmenin altında. Şimdi ise arz krizi var. İnsanlık para politikası dışında yeni bir anabilim dalı bulursa yırttık. Yoksa faiz aşağı faiz yukarı emme basma tulumbalar ile su bu kadar. Az daha geriye gidersek belki bir ümit bir umut ışığı yakalayabiliriz. Fütüristik Manifesto. Sanayi Devrimi ile her şey ileriye yönelik devinim halinde diyordu özetle. Malum Endüstri 4.0 konuşuyoruz. Hatta beş, beş sesleri ile Elon Musk ile uzay ekonomisini tribünlere çağırıyor insanlık. Yani verimlilik, maliyet yönetimi ile üretimi arttırırken sürdürülebilirliği sağlama. Ama bu sefer işsizliği ne yapacağız. Herkesi de girişimci veya KOBİ yapamayacağımıza göre. Hem üniversiteler de kalifiye ucuz işgücünü yaratmak için değil miydi? Keza siteleşme, şehirleşme. Acaba tarıma, kırsala geri dönüş biraz da bu yüzden mi gerekli?
Günümüze gelirsek ihracat pazarımızın parası değer kaybederken, maliyetlerimiz hem dolar hem kur cinsinden artıyor. Üstelik Norveç gibi Kuzey Buz Denizinde de değiliz. Akdeniz’in sıcaklığına Karadeniz’in hırçın dalgaları da eşlik ediyor. Kripto paralar da dünya adına kurtarıcı değilmiş. O zaman ne yapalım. Belki de faizi arttırınca bunların hepsi çözülür. Petrolün varil fiyatı ucuzlar. Sıcak coğrafyaya sıcak para akışı enflasyonu soğutur. Bir dakika. Kur Korumalı Mevduat zaten bu imkânı yabancılara sağlamıyor mu? O zaman politika faizi de değilse çözüm. Çözüm Biden, Trump örneği dikkate alınırsa küresel politika da değilse. Çözebilene aşk olsun. Dünya şampiyonasında bu maç buradan dönmez mi? Belki de çözüm Drogba.