75. Cannes Festivalinde Tarık Saleh'in 'BOY FROM HEAVEN'i Senaryo Ödülünü kazandı

Dini ağırlıklı konulara odaklanan filmleriyle tanınan Tarık Saleh Mısır asıllı İsveçli bir sanatçı. Kahire´de Büyük İmam seçimi arifesinde yaşanan kanlı nüfuz savaşını anlatan film, derin devletin, yozlaşmış politikacıların, istihbarat örgütlerinin ipliğini pazara çıkarıyor. Gazeteci kökenli olmanın avantajıyla Saleh senaryosunda, şaşırtıcı ama inandırıcı detaylar eşliğinde bir manipülasyon öyküsü anlatıyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
6 Temmuz 2022 Çarşamba

TEOLOJİK TARTIŞMA AÇAN FİLM

Stockholm doğumlu, Mısır asıllı 50 yaşındaki İsveçli gazeteci, senaryo yazarı, yönetmen, yapımcı Tarık Saleh kariyerinin altıncı filmi ‘Boy From Heaven / Walad Min al Janna’ ile bu yıl Cannes ana yarışmasında ilk kez yer aldı. Cüretli ve ilginç konulu filme jüri ilgisiz kalmadı ve Tarık Saleh’e En İyi Senaryo Ödülü’nü verdi.

Derin devlet kumpası

Filmin konusunun geçtiği Kahire’de Büyük İmam, ülkenin en prestijli üniversitesinin öğrencilerinin gözleri önünde öldürülür. Bu olay imamın yerine geçebilecek kişinin seçimi için amansız bir savaşın başlangıcı olur. Dini ağırlıklı konulara odaklanan Tarık Saleh, teolojik tartışmalara yol açacak yeni filminde günümüz Mısır toplumunun bu konudaki tartışmalarını alevlendiriyor. Saleh iç dinamiklerini bildiğimiz acımasız nüfuz savaşına, Kahire’nin ünlü bir din üniversitesi aracılığıyla karışıyor.

Gazeteci kökenli olmanın avantajıyla, Tarık Saleh Mısır’ın en büyük üniversitesi El Azhar’ın ülkenin politik ve dini konularındaki etkisini senaryosuna taşıyor. Yaşamını İsveç’te sürdüren Saleh usta bir yazar olarak siyasi temalar üzerindeki becerisini, Büyük İmam’ın seçilme arifesindeki nüfuz mücadelesini anlatırken gösteriyor. El Azhar Üniversitesinde ve Kahire sokaklarında politikacıların, istihbarat elemanlarının arzuladıkları adayı imam seçtirmek için, cinayet dâhil tüm yollara başvurduklarını, film nefes kesici bir gerilim temposu içinde anlatıyor.

Derin devletin piyon olarak seçtiği masum, saf, dengesiz bir balıkçı oğlunu gayelerine ulaşmak için nasıl manipüle ettiklerini bir polisiye film temposu içinde izliyoruz. Politikacıların masumiyetini kaybetmemiş tecrübesiz bir genci kullanarak, Büyük İmam olarak seçilmesi garanti adaydan nasıl kurtulduklarını, seçimin yönünü nasıl değiştirdiklerini izliyoruz. Küçük, fakir bir sahil kasabasındaki bir balıkçının oğlu olan Adam (Tawfeek Barhom), dünyadaki Sünni İslam’ı öğretme konusunda en prestijli yerlerden biri olan Kahire’deki El Azhar Üniversitesine kabul edildiği bilgisini alır. Öğretim yılının başladığı gün Büyük İmam’ın beklenmedik ölümünden sonra, yerine seçilecek imamın seçimi için büyük bir mücadelenin başlangıcı olur.  

Olaylar çok hızlı gelişir. İstihbarat örgütünün, derin devletin, politikacıların karıştığı bir mücadelede cinayet de işlenir, sayısız kumpas da kurulur. Adam farkına varmadan kendisini Mısır siyasi ve dini seçkinleri arasındaki iktidar entrikalarına bulaşmış bulur. Fakir ve hasta bir balıkçının tecrübesiz oğlu Adam’ı manipüle eden derin devlet, seçilmesini arzulamadıkları, evli bir adam olan Duani adlı şeyhin, genç bir kadından gayri resmi bir çocuğu olduğunu, piyon olarak kullandıkları Adam sayesinde ortaya çıkarır. Politikacılar bu şekilde ileride kendisine hizmet edeceğini bildikleri adayın önünü açar.

Cesur, gerçekçi film

‘Boy From Heaven’ Mısır’da ipleri elinde tutan güçlü kişilerin İslam adına mı hareket ettiklerini, yoksa politik çıkarlarına mı hizmet ettiklerini gözlere seriyor. Yeni Büyük İmam makamı için tercih ettikleri adayı seçtirmek için her yolu mubah gören Makyavekist yozlaşmış politikacıların kirli oyunları, senaryoya şaşırtıcı ama inandırıcı detaylar eşliğinde işlenmiş. Tarık Saleh senaryosundaki gerçekçi ayrıntılarla usta bir yazar olduğunu kanıtlıyor.        

Kapalı kapılar ardında gerçekleşen, Vatikan’daki papa seçimi gibi, film İslam dünyasının en önemli imamının, işkence, şantaj, cinayet içeren seçim sürecini, istihbarat liderlerinin manipülasyonları eşliğinde, Müslüman Kardeşler, DEAŞ gibi örgütlerin ismini geçirerek, cesur bir dille işliyor. Tarık Saleh, 2017 yılında yine Mısır iç politikası üzerine yaptığı polisiye film ‘Le Caire Confidentiel / The Nile Hilton Incident’, 2011’de Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden önceki günleri anlattı. Filmde genç bir şarkıcı kadının Kahire’nin en ünlü otellerinin birinin odasında öldürülmesini soruşturan Nureddin adlı polisi, cinayetin izlerine, Mübarek’in korumalarına götürüyordu. Tarık Saleh’in 20 yıl önce yapımcılığını yaptığı ‘Gitmo’ adlı bir belgesel Guantanamo tutuklama Kampında dönen dolapları işlemişti.

75. Cannes Film Festivali Ödül Töreninin ardından yapılan basın konferanslarında yer alan tek Türk gazeteciydim. İlk kez gördüğüm Tarık Saleh gibi bir entelektüeli tanımaktan mutluluk duydum. Büyük bir sadelik içinde “Bu öyküyü anlatmanın cesaret işi olduğunu söylediler. Hiç katılmıyorum” diyerek söze başladı. “Bu evrensel bir hikaye. İmam seçiminden bilgisi olmayanları bu konudan haberdar etmek ihtiyacını hissettim. Bu konuda bir kitap yazmayı planlamıştım. Çünkü ben ilk önce bir yazarım. Yönetmenliğim ikinci planda gelir. Yazdığım taslağı yapımcıma gösterince bunun filmini yapmam için beni cesaretlendirdi” diyerek filminin proje aşamasını anlattı.

Tarık Saleh “Ali Abassi ile birlikte sürgün hayatı yaşıyoruz. Hürriyet ve demokrasi adına sanatımızı icra etmeye kararlıyız. Ben aldığım ödülü genç Mısırlı sanatçılara, kendini ifade etmek isteyen, öykü anlatan gençlere ithaf ediyorum. Sansür insanın zihnindedir. Başta kendimi sansürlüyordum, sonra gördüğünüz gibi vazgeçtim” dedi. 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün